HAYATIMIZ VE DEĞERLERİMİZ

  • 04 Mayıs 2016
  • 825 kez görüntülendi.
HAYATIMIZ VE DEĞERLERİMİZ
REKLAM ALANI

Kime itimat edeceğiz!

Manevî ve sosyal hastalıklardan kurtulmak, insani ve dini değerleri yaşayıp manevi önderlere uymakla mümkün olabilir. Zira cemiyet adamı sıfatını taşıyan, ilmiyle amil ihlaslı âlimler, toplumun sigortası mesabesindedir.

Bir arada yaşama sanatı, belli değer ve ölçülere uymayı gerektirir. Manevi değerler ve önder olmak durumundaki âlimler, toplumların gidişatından sorumludurlar. İnsanoğluna “halife” sıfatını yakıştıran Rabbimiz, onu başıboş bırakmamış, peygamber ve kitap ile nasıl yaşayacağını ve mutlu olacağını da bildirmiştir.

REKLAM ALANI

Son Peygamber Hz. Muhammed sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz emanet olarak Kitap ve sünneti bırakmış, ‘Alimler Peygamberlerin varisleridir’ hadisiyle de bu bayrağı İslam âlimlerine teslim etmiştir. Toplumun manevi mimarları olmak durumundaki âlimler ve bununla birlikte dini değerler, huzur ve saadetin de garantisi konumundadırlar.

Hayatımızın değerler ile bezenmesinin en kestirme yollarından birisi, örnek şahsiyetlerin modellenmesidir. Kişi ve toplumların şekillenmesinde kültürel kodlar ve değerler birinci derece rol oynarlar. Söz, öz ve davranış uyumuna sahip ihlâslı âlimler, toplumun önderleri ve manevi mimarlarıdır. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellemin örnekliğinin hayatımıza yansıması, sünnetullah (Allah’ın kanunu) gereği varis olma durumundaki âlimler vasıtasıyla olacaktır. Zira bilgi ve örneklikte onlar bize kaynaklık eder.

Hakikisi var, sahtesi de var!

Günümüzde de fitne devirlerinde olduğu gibi her şey birbirine karışmış olabilir. Peki böyle bir  durumda kime itaat etmeli, nasıl bir yol izlenmelidir?

Her değerli şeyin sahtesinin olduğu bilinciyle Müslüman basiretli olmalı, neye ve kime itimat edeceğine dikkat etmelidir. Bilindiği üzere altının bile sahtesi söz konusudur, ancak ehli sahte ile gerçeği birbirinden ayırabilir. Ehli için hak ve batılın ölçüleri açık ve nettir.

İlahi değerlerin sözle itibar edilip, hal ve davranış ile hafife alınması, toplumda yaşayan insanları olumsuz yönde etkilemekte ve kabiliyetlerini yeterince geliştirememelerine sebep olmaktadır.(1) Bilhassa böylesi zamanlarda, söz ve davranış uyumuna sahip manevi önderlerin, toplum hayatının düzeni için birlik ve beraberliği ön plana çıkarmaları Kur’ânî bir emirdir; “Hep birlikte Allah’ın ipine (İslâm’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın.”(2)

Müslümanların zaafa düşmelerinin en büyük sebebi, fitne ve parçalanma sebebiyle güçsüz hale gelmiş olmalarıdır. İnandığını söyleyenler, ‘Allah ve Resûlü’ne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider’[3] ayetinin hükmüne uymadıkça kendilerini zillete mahkûm bulacaklardır.

Müslümanlar, inananların kardeş olduğu şuuruyla yaşayarak, kendi içlerinde tevhidi gerçekleştirmenin yanında, kendinden olmayanlarla münasebetlerine dikkat etmeli, prensiplerden taviz vermeksizin temsil ve tebliğ bilinciyle yaşamalıdır; “Ey iman edenler! Kendi dışınızdakilerden sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri kalmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Kin ve düşmanlıkları ağızlarından taşmaktadır. Kalplerinde gizledikleri ise daha büyüktür. Düşünürseniz, biz size âyetleri açıkladık.”(4)

Bu sırdaş edinmeme ve kendinden olmayanları dost edinmeme meselesine de ayrıca dikkat etmek, İslam’ın ve müslümanların selameti açısından gereklidir. İzlenen dizi, film, oynanan oyunlar vs. de bu kapsamda değerlendirilmelidir.

Cemaat, mutsuzluk ve
samimiyet bağlantısı

Cemaat, cami, vakıf ve eğitim, İslami hayatın yansıması ve sosyolojik bir ihtiyaçtır. Önemli olan cemaatlerin birbirlerinden haberdar olup, birbirlerinin dertleriyle dertlenmeleridir. Birilerinin ‘şucu’ veya ‘bucu’ şeklindeki isimlendirmeleri, İslam kardeşliğine zarar vermemeli, inananlar ötekileştirme oyununa gelmemelidir. Aksi halde art niyetliler hedeflerine erişmiş, böl, parçala yut taktiğini, müslümanları güçsüz bırakma stratejisi olarak kullanmış olurlar.

İnsanların huzur ve mutluluğunu engelleyen samimiyetsizlik, ilkel toplumların bilmediği bir davranış biçimidir ve bu davranış, dini değerlerden uzaklaşarak kurulan uygarlıklarla ortaya çıkmıştır.(5) Bu toplumsal hastalıklardan kurtulmak, dini hükümleri yaşayıp, değerlere sahip çıkarak manevi önderlere uymakla mümkün olabilir. Aksi halde toplumdaki bozulma katlanarak hızlanır.

Mutlak selamet ve
müslümanın vazifesi

İnananlar imanlarının gereklerini yerine getirdikleri müddetçe, üzülmelerine gerek ve sebep yoktur. “Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz”[6]

Bu ayet-i kerime gerçek anlamda inanıp, imanlarının gereğini yerine getirenlerin mutlaka selamet ve galibiyete ereceklerini haber vermektedir.

Günümüzdeki ve diğer bazı zamanlardaki inanmayanların maddi üstünlükleri karşısında müslümanların, dinlerine itimadı sarsılmamalıdır. “Eğer size bir yara dokunduysa; onlara da öyle bir yara dokundu. Biz o günleri insanlar arasında evirip çeviririz. Allah’ın sizden iman edenleri bilmesi ve sizden şahitler tutması için böyle yaparız. Allah, zulmedenleri sevmez.”(7)

Tembellik ve basiretsizliğin bedelini dine ödetme gafletinden uzak durulmalıdır.

Kâinatta sünnetullah denilen kanunlar hüküm sürmektedir. Bu, sebeplere tevessül edip sarılanlar, gerekli tedbirleri alarak muvaffak olurlar, tembellik edenler zafere erişemezler. Allah çalışana karşılığını verir ve herkes çalıştığının karşılığını alır. “İnsan ancak çalıştığına erişir.”(8)

Fert ve toplum olarak, dini ölçüler ve manevi önderlerin ışığıyla, hak ve hakikati güçlü kılmak için çaba sarf etmek Müslümanların vazifesidir.

Toplum içinde müslüman; kendinden emin, prensiplerden taviz vermeyen, çalışkan bir tutum içinde olmak durumundadır. İyiliği önce kendinde tatbik edip, sonra etrafına yaygınlaştırarak ve kötülükleri iyiliklerle ortadan kaldırmaya gayret etmelidir.

Müslümanlar nemelâzımcılık düşüncesini kafasından silerek toplumsal bilince erişmelidir. Kendisine dokunmayan yılanın, bir gün kendilerine de musallat olabileceğini akıldan çıkarmayarak şuurlu bir hayat yaşamak gerekmektedir. Bu noktada, dini değerlere ve hakiki manevi önderlere itibar edenler yanılmazlar. Kıble olarak Ka’be’ye, kalb ile Allah’a bağlı olarak tevhit inancının günlük hayatımıza yansıması temennisiyle…

Dipnotlar: 

1- Paul Johnson, Enemies of Society, Weidenfeld, London, 1977, s. 185-193.

2- Kur’ân, Âl-i İmrân (3): 103.

3- Kur’ân, Enfâl (8): 46.

4- Kur’ân, Âl-i İmrân (3): 118.

5- Geçtan, İnsan Olmak, s. 13.

6- Kur’ân, Âl-i İmrân (3): 139.

7- Kur’ân, Âl-i İmrân (3): 140.

8- Kur’ân, Necm (53): 39.

REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ