Rahmetsin Âlemlere Efendim…

  • 25 Nisan 2017
  • 954 kez görüntülendi.
Rahmetsin Âlemlere Efendim…
REKLAM ALANI

Bir ayet-i kerimede;
“Allah’a ve Resûlune inananlar ve onlardan hiçbiri arasında ayırım yapmayanlar, işte onlara ecirleri verilecektir. Allah, bağışlayandır esirgeyendir.” (Nisa; 152)

Bir başka ayet-i kerimede ise;
“(Resûlüm!) biz seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya; 107) buyurdu Allah senin için…

Rahmet oldun, ışık oldun geceye dönmüş yüreklere. Herkesin karanlığa boğulduğu bir zamanda, nurunla şereflendirdin yeryüzünü. Sana hasretle bir bekleyiş içinde olanların ruhu sükûnete kavuştu, gelişinle…

REKLAM ALANI

Uzun zamandır hüküm sürüyordu Mekke’de ve daha birçok yerde, yapılan zulümler. Hangisine “Ah” etseydi heyecanla seni bekleyenler; haksız yere diri diri toprağa gömülen kız çocukları vardı! Dağlanıyordu annelerin ciğerleri.

Gömülmeye götürülen evladının ardından bakan bir çift gözün hüznünü kim anlatabilirdi ki! Üzerine toprak atılan yavrunun sessiz çığlıklarını kim tarif edebilirdi ki! Kadının adı bile yoktu, kim kadının hakkından dem vurabilirdi ki senden önce!

Haram işlemek öylesine sıradandı ki, helal şeyler yetmiyordu kimseye. Kimi içki şişelerinde heba olurken, kimi kumar masasında yitiriyordu kendini. Ayyuka çıkmıştı işlenen günahlar, devriliyordu her gün yeninden ahlaki kurallar. Ağlamak istiyordu arz ve arş. Taşımakta zorlanıyordu üzerindekileri belki de yeryüzü. Akıllar noksandı sanki ruhlar sakat, kalpler kirli, çamurlaşmış hayatlar.

Yıkılmalıydı put
adına ne varsa…
Putlarla doldurulan Kâbe mahzun, mahzun ve boynu büküktü Kâbe’nin âşıkları. Hüzün sarmıştı yeryüzünü; mazlumlar ayrı ağlardı, ciğeri yanan Hak âşıkları ayrı. Hakkı gasp edilen masumlar ayrı ağlardı,  şefkatten yoksun kalmış çocuklar ayrı…

Bir gül kokusu sarmalıydı her yeri, sonra dağılmalıydı tüm hüzün bulutları. Yıkılmalıydı put adına tapılan ne varsa, yıkılmalı yeniden inşa edilmeliydi putlaşmış hayatlar. Zulmünde ısrar eden zalimler uyarılmalıydı. Hakkı alınmalıydı yoksulun, yetimin, kölelerin…

Bir’i gelmeliydi; Mekke’nin ağlayan sokaklarına, caddelerine, evlerine. Bir’i gelmeliydi; Allah’ı unutarak bataklığa saplanmış kalplere. Bir’i gelmeliydi; yeryüzünde büyük bir nur ve necat bekleyen herkese…

O sendin Efendim sallallahu aleyhi vesellem. Beklenen kurtuluşun adı sendin, gözler yollardaydı nicedir. Teşrifini bekliyordu Sen’i bilenler. Hazırlardı yollarına feda olmaya, hazırlardı bastığın yerlere yüz sürmeye. Hazırlardı Efendim, bir işaretinle sana koşmaya…

 

Ebabil kuşları da gelmişti Mekke’ye. Doğumuna elli gün vardı. Kâbe’yi yıkmak isteyen Ebrehe’nin bedeni döküldü pul pul. Ebreheyi ve kara ordusunu tarumar etti ebabil kuşları. Dokunamadılar gelişinle hüznü geçecek olan Kâbe’ye. Göremedi seni ebabil kuşları ama sahip çıktılar Allah’ın izniyle Kâbe’ne, Ya Resulallah sallallahu aleyhi vesellem.

 

İnkârda devam edenler,
yenildiler gelişinle!

Ve gün o gündü, o gün düğün günüydü, Rebiu’l-Evvel ayıydı; bahardı bu ayın adı ve sen doğmuştun bu baharda, mübarek Hz. Âmine’den. Bahar getirdin ezelden ebedlere Efendim. Ne nasipli bir aydı Rebiu’l-Evvel ayı ve nasipli bir kadındı Hz. Âmine…

 

Gelişini haber vermek için kuruyarak dile geldi Sava gölü, büyük bir yıldız doğdu gökyüzünde, telaşa kapıldı Yahudiler! Yüz üstü devrildi Kâbe’ye doldurulan putlar. Kisra sarayının burçları da yıkılıp gitti birer birer. Taştı Semave deresi, sona erdi kâhinlere gelen tüm kehanetler.

 

Hasret sona ermişti seni özleyenler ve bekleyenler için. Öyle bir hasretti ki hissedilen, yaşayandan başkasına zor gelirdi tarifi. Mekke’nin taşı, toprağı bile nefes almıştı gelişinle. Güneş bir başka doğuyor, rüzgâr bir başka esiyordu artık. Senden haber veriyordu seni bekleyenlerin gözlerinde ki tebessüm.

 

İnkârda devam edenler, yenildiler inatlarına. Seni görmenin ama yaşayamamanın talihsizliğini üstlenen bir yığın oldular en sonunda. Gözleriyle gördükleri halde mucizelerine inanmadılar, inanmadıkça ateşe koştular ve bataklığa, bilemediler.

 

Seni sevenler ise her gün yeniden doğar gibiydi. İnkâr etmeleri için uğradıkları baskılar yıldırmadı onları. Sen güneştin, O’nlar senin parıltılarındı. “Lâ ilâhe illallâh, Muhammedun Rasulullah” oldu tek sözleri. Sana gelenler doyamadılar, kanamadılar sana. Seninleyken bile özlüyorlardı seni. Hakiki aşıklarındı O’nlar. Yeryüzü bile hasret şimdi Ebu Bekir’lere, Ömer’lere, Osman’lara, Ali’lere.

 

Yaralar sarılmaya başladı gelişinle, yüreklerdeki sızılar küçüldü gün geçtikçe, insan olmanın gereklilikleri yavaş yavaş buluyordu yerini artık. Kuran’la yeni bir hayat sundun ümmetine. Öyle bir hayat ki yaşayanın kurtuluşa imza atmaması mümkün değil. Sen iki cihanı cennete çevirmeye, gül bahçeleri vaat etmeye geldin. Vaadine şahidiz Efendim ve hasretiz seninle birlikte girmeye gül kokulu bahçelere.

 

Tut ellerimizden efendim,
bırakma bizi garipliğimizle…

Sen şanı yüce olan Nebi’sin; aşkların en güzelisin, özlenensin, merak edilenlerin en özelisin. Tut ellerimizden bırakma bizi şu garip halimizle. Sensiz bırakma bizi şu dar-ı dünyada. Hasretinle kavrulan yüreklerimize ılık bir esintisin sen Efendim.

 

Bir günah deryası şimdi yeryüzü, her gün yeni bir bataklık çekmeye çalışıyor en dibe bizleri. Cahiliye devrini aratmayan bir demdeyiz. Sana olan ihtiyacımız hiç bitmediği gibi, her gün artarak devam ediyor. Bir çığ gibi büyüdü sana olan özlemimiz, kelimeler kifayetsiz, diller yetersiz bekleyişimizi anlatmaya Efendim.

 

Hangi günahımızı itiraf edelim Yaradan’a, kimi şefaatçi gösterelim senden başka efendim. Dağları aşan günahlarımıza şefaatini umuyoruz ya Habiballah. Senin şefaatinden başka kurtuluşu olmayan şu garip ümmetine acımanı niyaz ediyoruz Allah’tan, Efendim.

 

REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 1 YORUM
  1. Zuhal dedi ki:

    Zeynep Hanım o kadar duygulu, içten ve samimi bir kalple yazmışsınız ki biz okurlarınıza bile bu duygu yoğunluğunuz çok kolay bir şekilde geçiyor. Yazarlıkta bu özellik çok önemli… Kullandığınız dil çok etkileyici… Kaleminize sağlık… Umarım her daim böyle etkili ve faydalı yazılar yazmaya devam edersiniz…

BİR YORUM YAZ