Kur’an’ın Anası Fatiha Suresi
Hamd alemlerin Rabbi olan Allah azze ve celle içindir, o Rabbimiz ki kendisine nasıl hamd edileceğini bize öğretendir, doğru yolu gösterendir.
Resulallah Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem hadis-i şerifinde Allah-u Zülcelâl’e nasıl hamd edileceğini o kadar güzel öğretmiş ki:
يَا رَبِّ لَكَ الْحَمْدُ كَمَا يَنْبَغِي لِجَلاَلِ وَجْهِكَ وَلِعَظِيمِ سُلْطَانِكَ
Okunuşu:
“Ya Rabbi, lekel hamdu kemâ yenbağî li celâli vechike ve li azîmi sultanike”
Manası:
“Ey Rabbim! Senin zâtının celaline ve senin hâkimiyetinin azametine layık şekilde sana hamd olsun.” (bkz. İbn Mace, 2/421)
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin ümmeti olduğumuz için o kadar nasipliyiz ki, O’na, aleyhisselatu vesselam, verilen nimetlerin, güzelliklerin hepsinden aslında biz de pay alıyoruz, nasipleniyoruz. En önemlisi şimdiye kadar Allah-u Zülcelâl bizi herhangi bir azapla azaplandırmadıysa, diğer ümmetler gibi helak etmediyse bu, Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem hürmetinedir, bizim bir kıymetimiz olduğu için, bir şey yaptığımız için değil. Yoksa, durumumuz ortada…
Böyle bir Peygamberin ümmeti olduğumuz için ne kadar şükretsek azdır. Bu sadece Allah-u Zülcelâl’in üzerimizdeki merhametidir. Allah-u Zülcelâl her daim merhametine layık ameller işlemeyi, kulluk yapmayı, o merhamete layık olmayı nasip etsin, İnşaAllah. Gadabına değil merhametine bizleri müstahak etsin daima.
“Kur’an’ın Anası”
Bu sureye “Fâtiha” adının verilmesinin sebebi, Kur’ân-ı Kerim onunla başladığı için, okumaya, ilim öğrenmeye ve namaza onunla girildiği için. Fatiha “açan” demektir.
Fatiha kalpleri açıcıdır, sıkıntıları gidericidir, bunun içindir ki Allah-u Zülcelal Kur’an’ı Fatiha ile başlatmıştır.
Fatiha suresinin bir ismi de, Ümmü’l-Kur’an’dır. Kitabın Annesi manasındadır.
“Ümmü’l-Kur’an her şeye bedeldir, ama her şey Ümmü’l-Kur’an yerine geçmez, ona bedel olamaz.”
Namazda Fatiha okunması gerekir, yoksa namaz geçerli olmaz. Başka sureler Fatiha suresinin yerine geçmez.
Ahmet bin Hanbel rahmetullahi aleyh buyuruyor ki:
“Rüyamda Allah-u Zülcelal’i gördüm. Dedim ki, “Ya Rabbi! Kulların sana ne ile yaklaşır?”
Bana dedi ki: “Kelamımla bana yaklaşırlar.”
Dedim ki, “Ya Rabbi! Anlayarak okuyan mı, anlamayarak okuyan mı?”
Allah-u Zülcelâl:
“Hem anlayarak hem de anlamayarak okuyanlar.” buyurdu. (İhya-u Ulumiddin, İmam Gazali)
Elbette Kur’an’ı manasını anlayarak okumak huzuru, huşuyu, takvayı hepsini arttırır ama manasını bilmiyorsak dahi, “Allah-u Zülcelâl beni muhatap almış, benimle konuşuyor,” diyerek okumamız gerekir. Manasını bilmeden okunması bile Allah’a yaklaştıracak en önemli amellerden bir tanesidir. Allah-u Teâlâ bunu kendi dostları aracılığıyla, onların rüyasıyla bizlere bildirmiştir. Allah-u Zülcelâl en güzel şekilde okuyup amel etmeyi bizlere nasip etsin inşallah.
Fatiha’nın tefsirine geçmeden önce surenin faziletinden bahsedelim ki manası daha çok kalbimizde yer etsin, daha çok akıllarımızda kalsın.
Bir gün mescidde Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem: “Mescidden çıkmadan önce, sana Kûr’an-ı Kerim’in en büyük sûresini öğreteyim mi?” buyurarak Ebû Saîd radıyallahu anh’ın elinden tuttu.
Mescidin kapısına yaklaşınca Ebu Saîd radıyallahu anh sordu:
“Ya Resulallah! En büyük sûreyi öğreteceğim dememiş miydiniz?” efendimiz Cevap verdi:
“O sûre Elhamdu lillahi Rabbi’l âlemîn’dir. O namazlarda tekrar tekrar okunan yedi ayet ve bana verilen yüce Kûr’an’dır” buyurdu. (Buhâri, Tefsir 1; Nesâî, İftihah 26; Ebû Davud, Vitr 15.)
Surenin fazileti ile ilgili birçok rivayet mevcuttur. Bunlardan birisi de şöyledir:
“Bu surenin benzeri ne Tevrat’ta, ne İncil’de, ne Zebur’da ve ne de Kur’ân’da yoktur.” (Ibnü’l-Cevzî, Zâdü’l-Mesirî, I, 10; Kurtubî, el-Câmiu’li Ahkâmü’l-Kur’an, I, 108).
Mişkatü’l Mesabih isimli eserde geçtiğine göre, surelerin faziletleri hakkında şöyle nakledilmiştir:
“On şey, on şeyi engeller:
1- Fatiha, Allah’ın gazabını,
2- Yasin suresi, Kıyamet günündeki susuzluğu,
3- Duhan suresi, kıyametin korku ve dehşetini,
4- Vakıa suresi, fakirliği ve miskinliği,
5- Mülk suresi, kabir azabını,
6- Kevser suresi, hasımların kinini,
7- Kafirun Suresi, ölüm anında küfrü,
8- İhlas Suresi, ikiyüzlülük ve samimiyetsizliği,
9- Felak suresi, hased edenlerin hasedini,
10- Nas suresi, vesveseyi engeller.”
Allah-u Zülcelal’in bizim üzerimizde o kadar merhameti var ki. Buna karşılık bizden istediği en önemli şeylerden bir tanesi de kulluktur ve bizi Allah’a en çok kelamı yaklaştırır.
“İstiaze, Sığınmaktır”
Fatiha’nın tefsirine İstiaze’den başlayalım.
İstiaze, “Eûzü billahis-semîil alîm-i mineşşeytânirracîm” cümlesidir.
Kur’an’dan bir ayet değildir ama Kur’an okunmaya başlanmadan önce okunması gereken, Allah’ın emretmiş olduğu edeplerden biridir.
Bununla ilgili Allah-u Zülcelal Nahl suresi 98. ayet-i kerimede:
“Kur’an’a başlamadan önce kovulmuş, racim olan şeytanın şerrinden Allah’a sığının öyle başlayın,”’ buyurmuş, bize tavsiye ve emretmiştir.
İstiazenin manası şeytanın şerrinden, vereceği asilikten, vesveseden, dürtmesinden Allah-u Zülcelal’e sığınılmasıdır.
Nas suresinde ‘’ ’’ hannas kelimesi diye geçiyor. Şeytan, eğer kul gaflette değilse, ibadet halinde ise kendini gizler ama gaflete daldığı zaman vesvese verir. Hatta bu hadis-i şerifte de geçiyor:
“Şeytan hortumunu (ağzını ve burnunu) insanoğlunun kalbine koyar. Eğer insan Allah Teâlâ’yı zikrederse geri çekilir.” (Suyûtî, Câmiu’s-Sağîr, c.I, s.311)
Biz hiç şeytanın sesini duyduk mu? Hayır, ama sürekli içimizden gelen sesler var, değil mi? Vesvese oradan geliyor.
O yüzden o hannas kelimesi, vesvese veren demektir. Kul gaflette olmadığı zaman kendini gizliyor ama gaflete düştüğü zaman gelip kalbine sürekli bir şeyler söylüyor. İşte o yüzden o vereceği vesveseden, kötülükten kişiyi yoldan çıkarmasından, fısıldamasından hepsinden insanın Allah’a sığınmasıdır.
Besmele Her Hayrın Başı
Besmelenin tefsirine gelince, Allah-u Zülcelâl kullarına her işe Besmele ile başlanılmasını tavsiye ediyor.
Besmele her hayırlı işin başında Allah’ın adını hatırlamaktır.
“Bismillahirrahmanirrahîm,”
“Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla işime başlarım.” anlamına gelmektedir.
İlk nazil olan, “Yaratan Rabbinin adıyla oku!” (Alak, 96/1) ayeti besmeleye işaret etmektedir.
Kur’ân-ı Kerim’de Hz. Süleyman’ın Sebe kraliçesine gönderdiği mektubun ilk cümlesinin:
“Mektup Süleyman’dandır ve Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.” (Neml, 30) olduğu bildirilmektedir.
Hz. Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselam her şeye besmeleyle başlamış (Ebû Dâvûd, Salât, 121), “Bismillah ile başlanmayan her anlamlı iş, bereketsiz ve sonuçsuzdur.” (Süyuti, el-Fethü’l-kebir, II, 303) buyurarak, ümmetine de her meşru işe besmeleyle başlamalarını tavsiye etmiştir.
Kişi herhangi bir işe başlamadan önce besmele çekmekle Yüce Allah’ın yardımı ve ihsanına muhtaç olduğunu arz eder. Besmele ile başlanılan her iş Allah’ın izniyle hem bereketlenir hem de kolaylaşır.
Kul, Allah azze ve cellenin Rahman ve Rahim olan sıfatlarının da içinde olduğu besmele ile bir işe başlarken, ne iş olursa, “Ya Rabbi! Bunu bana kolaylaştır, Kur’an okurken bana samimiyet, ihlas nasip et. Bana bunu okurken sabır nasip et (Çünkü nefiste sabırsızlık isteksizlik vardır). Bunların hepsi benden gitsin. Ben bunu, Senin razı olacağın bir şekilde, ancak Senin yardımınla becerebilirim, kendi nefsim ve gücümle beceremem, bunun üstesinden gelemem,” diye Allah’tan yardım istemelidir. Besmelenin manası budur.
Hamd Allah’a Aittir
Allah-u Zülcelâl bize, O’na nasıl hamd edeceğimizi öğretiyor, çünkü Fatiha’nın başında:
اَلْحَمْدُ ِللهِ رَبِّ العَالَمِينَ
buyuruyor. Fatiha suresi, bize Allah’a nasıl hamdedeceğimiz, nasıl yücelteceğimizi, noksanlıklardan uzaklaştırıp nasıl sena edeceğimizi bize öğretmektedir.
“Ya Rabbi! Bütün güzellikler, senalar, övgüler, hamdler, şükürler hepsi sana aittir. Hiçbir şey, hiçbir insan senin kadar övgüye layık değildir, en layık olan sensin Ya Rabbi,”
Alemlerin Rabbi demek, alemi terbiye edici demektir. Allah-u Zülcelâl bütün güzellikleriyle, nimetleriyle, faziletiyle kâinatı kaplamıştır ve her şeyin meleklerin, insanların, cinlerin, enamların, hayvanların tasarrufu Allah azze ve cellenin elindedir. O yüzden bütün hamdler, övgüler Allah’a mahsustur.
اَلرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِۙ
Rahman ve Rahim olan Allah’tır. Allah-u Zülcelal’in “Er Rahman” sıfatı hepimizin de bildiği gibi bütün herkesi, ins ve cin içinde Allah’a inanan inanmayan herkesi kuşatmıştır. Allah-u Teâlâ Rahman sıfatı ile kâfirleri de doyuruyor. Er Rahman sıfatı olmasa kafirler bir tane rızık bulamazlardı.
Rahim sıfatına gelince, kıyamet gününde ise sadece ve sadece mümin kullarına rahmet edeceğini bildirir. Allah bizi o sıfata layık kılsın inşaAllah.
مَالِكِ يَوْمِ الدّ۪ينِۜ
“Din gününün sahibidir.”
O kıyametin, dehşetin sahibi Allah’tır. Yani kıyamet gününde kulları üzerinde bütün tasarruf Allah’a aittir. Allah-u Zülcelâl Abese suresi 34-37. ayeti kerimede şöyle buyuruyor:
“Kişinin kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı gün.”
Kıyamet gününde, herkesin birbirinden kaçtığı o günde, tasarrufat Allah’ın (kudret) elindedir. Günahlardan uzak olmuş Peygamberlerin bile hepsi kendileri için endişe edeceklerdir. Çünkü o gün hüküm Allah’ındır.
Bu dünyada yaşıyoruz, yiyoruz, içiyoruz. Seyda Hazretleri kuddise sırruh hep söylüyordu:
“Kimse bize hesap sormuyor. Ama bu hesap sorulmayacak anlamında değil. Biz alemlerin Rabbi olan Allah’ın huzuruna çıkacağız, bize sadece dese ki, “Kulum sen bunu neden yaptın?” O zaman bizim Allah’a karşı ne yüzümüz olacak?
Allah-u Zülcelâl bana dese ki: “Kulum sen bu kulumu neden kırdın? Haram olduğu halde niye yaptın? Niye nefsinin peşinden gittin?”
En önemlisi, “Kulum sen Benim emir ve nehiylerime niye karşı geldin?” dese, bizim o esnada Allah’a karşı verecek bir cevabımız olabilir mi? Sadece sormasının bile vereceği mahcubiyet yetmez mi? Bunu derinlemesine düşünüp nefsimizi hesaba çekelim.
İnsanoğlu çok acizdir, birisinin bir yeri ağrıdığı zaman direk ölümle kendisini kıyaslar. Yaş geçtikçe ölüme gidiyoruz. Biz şu anda durmadan giden bir arabada gibiyiz. O araba mutlaka bir gün duracak ve duracağı yer de kabirdir. Zaman tünelindeyiz, o tünelde devamlı ahirete doğru götürülüyoruz. Biz yesek, içsek, uyusak, kalksak, gitsek, ne yapsak, günahlara dalsak, ibadet yapsak, yapmasak o bizi götürüyor. Bizi götüreceği yer de kabirdir.
Kabri düşünelim. Toprağın altına girip de kendi başımıza kaldığımız zaman, ki orada ailemiz yok, çok sevdiğimiz insanların hiçbiri yok. Acaba aydınlık mı olacak yoksa karanlık mı? Bazen kapkaranlık bir yerde yürümeye zorlanıyoruz. Bir ışık görünce, “Elhamdülillah,” diyoruz. O zaman bu dünyadayken “Ya Rabbi! Kabrimi, sıratımı, mahşerimi nurlandır,” diyerek dua etmemiz gerekiyor.
Kabirler karanlıktır, kabirleri aydınlatacak olan şey ise kişinin imanıdır, salih amelleridir.
‘اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُۜ’’
“Ya Rabbi! Sadece sana ibadet ediyoruz ve sadece Senden yardım diliyoruz,” demektir. Manası tefsir kitaplarında şu şekilde belirtiliyor:
“Ya Rabbi! İbadetlerimizi sana sadece sana has kılıyoruz. Devamında deniliyor ki, herşeyimiz senin içindir, korkularımız, huşularımız yani bütün davranışlarımız senin içindir ve yardımlar da senden gelir.”
Fatiha ile ilgili bir hadis-i Kudsi’de şöyle buyurulur:
“Allah Teala hazretleri buyurdu ki:
“Ben kıraati kulumla kendi aramda iki kısma böldüm, yarısı bana ait, yarısı da ona. Kuluma istediği verilmiştir: Kul:
“Elhamdülillahi Rabbi’l-alemin, (Hamd alemlerin Rabbine aittir)” deyince, Aziz ve Celil olan Allah:
“Kulum bana hamdetti.” der.
“er-Rahmanirrahim” deyince, Allah-u Zülcelâl:
“Kulum bana senada bulundu” der.
“Maliki yevmiddin (ahiretin sahibi)” deyince, Allah-u Zülcelâl:
“Kulum beni tebcil ve ta’ziz etti (büyükledi).” der.
“İyyakena’budü ve iyyakenestain (yalnız sana ibadet eder, yalnız senden yardım isteriz)” deyince, Allah azze ve celle:
“Bu benimle kulum arasında bir (taahhüddür). Kuluma istediğini verdim” der.
“İhdina’s’sırata’l-müstakim sıratallezine en’amte aleyhim gayr’il-mağdubi aleyhim ve la’d-dallin. (Bizi doğru yola sevket, o yol ki kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoludur, gadaba uğrayanların ve dalalete düşenlerin değil)” dediği zaman, Allah-u Teâlâ:
“Bu da kulumundur, kuluma istediği verilmiştir” buyurur.” (Müslim, Salat 38; Muvatta, Salat 39)
“Sırat-ı Müstakim”
اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَۙ
“Ya Rabbi beni Sırat-ı Müstakim’e, doğru yola ulaştır, irşat et. Bütün saadet ve mutluluk yollarına, hayır olan yollara ulaştır. O yollar ki İslam’ın yoludur başka bir yol değildir. O yol ki, Senin yanında mukarrab, Sana yakınlaşmış olan kullarının yoludur.”
صِرَاطَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْۙ
“Ya Rabbi! Senin nimet verdiklerinin yoluna ilet bizleri.” O nimet verdiklerin kimlerdir? “Hidayete ermiş olanların, Nebilerin yoludur, ona ilet.”
O, Sadıkların yoludur. Sadıklar Allah’ın yanında çok kıymetlidir.
Sıddıklar kimlerdir? “Ya Rabbi! Benim gizli hallerimi açık hallerimden daha hayırlı kıl, açık hallerimi de doğru kıl.” Böyle olanlar Sıddıklardır.
İşte o müstakim olan yol, bu nimetlenenlerin yoludur. Bu nimetlenenler kimlerdir?
“Onlar enbiyalar, sıddıklardır, şühedalardır, salihlerdir, onlar da ne güzel dostturlar.” (Nisa 69)
غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّٓالّ۪ينَ
“Ya Rabbi! Bizleri gadaba ve dalalete uğramış olanlardan eyleme.”
Resulullah Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem:
“Magdub olanlar, (gazaba uğrayanlar) Yahudilerdir, dallinler (Sapmışlar) da Hristiyanlardır.” (Müsned, IV, 378; Tirmizî, “Tefsîr”, 2), buyurmuştur.
Burada ayet ne kadar Yahudi ve Hristiyanlara hitaben inmiş olsa umumidir. İmam-ı Sabuni rahmetullahi aleyh Hazretleri:
“Kim (işlediği kötü ameller sebebiyle Allah’ın gazabına uğrar,) magdub olursa onlar Yahudilerdendir, kim dalalete uğrarsa onlar da Hristiyanlardandır,” buyurmuştur.
Allah-u Zülcelâl bizleri Kur’an’ın, İslam’ın dışındaki sapkın olan, magdub ve dalalette olanların hepsinden, her türlü asilikten muhafaza etsin.
Fatiha’yı bitirince ‘Amin’ diyoruz. Amin demek, “Ya Rabbi! Duama icabet et, duamı kabul et,” anlamındadır.
Resulallah Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuş ki:
“(Cemaatle namaz kılarken) İmam ‘âmin’ dediği vakit siz de ‘âmin’ deyiniz. Zira kimin ‘âmin’ demesi meleklerin ‘âmin’ demesine denk gelirse, o kişinin geçmiş günahları affolunur.” (Buhârî, Ezan, 111-112; Müslim, Salât, 62, 87)
Allah-u Zülcelâl bizleri böyle bir sure ile şereflendirmiş ve onu ihlasla okuduğumuz zaman Allah’ın izni ile şifa buluruz.
“Ya Rabbi bu Fatihayı ilk önce benim hidayetime, ruhi sıkıntıma, evlatlarımın hidayetine, evimin içindeki huzursuzluğa, borçlarımın gitmesine vesile kıl, helal rızık nasip et.” Diye dua edin.
Allah’tan istediğimiz ne varsa hepsine niyet edin ve ihlasla okuyun, Allah-u Zülcelâl’in izniyle bütün istekleriniz yerine gelir. Allah’ın bizden istediği samimiyettir.
Bundan sonra Fatiha’yı bu şekilde incelikleriyle okuyup şifa bulmayı Allah-u Zülcelal inşaAllah nasip etsin. İlk önce kalbimiz Şifa ve hidayet bulsun sonra bedenimiz. Allah-u Zülcelal hakkıyla, layıkıyla okuyup amel etmeyi nasip etsin. Amin.