Seyda M. Konyevî -KS- “Bu İslam Davasına Gözünüz Gibi Bakın ve Namusunuz Gibi Sahip Çıkın”
SÖYLEŞİ
Seyda Muhammed Konyevî -KS-
“BU İSLAM DAVASINA GÖZÜNÜZ GİBİ BAKIN ve NAMUSUNUZ GİBİ SAHİP ÇIKIN”
Yusuf Özer Şahin & Ferhat Çalışye
Gülistan: Seyda Muhammed Konyevî kuddise sırruh hazretlerini nasıl tanıdınız? Hatıralarınızı paylaşır mısınız?
Ferhat Çalışye: Bismillahirrahmanirrahim Seyda Hazretleri’nden ne öğrendik kısaca aklıma gelenleri, sadrımdakileri size aktarayım. Özellikle kendimden başlayayım. Sene 1996. 1. ayın 11’i, 24 yaşındayım. Tabii o zaman gençlik yıllarının vermiş olduğu hırçın duygular ve arkadaş çevresinin de etkisiyle İslami hayattan biraz da uzak, farklı bildiğimiz yollarda tabiri caizse çırpınıp durduğumuz bir zamandan bahsediyoruz. Bir yandan da; “Ya Rabbi bu gidişat benim aslımın gidişatı değil. Bu düştüğüm çukurdan nasıl çıkarım,” düşünceleri ile zaman zaman da iç alemimde rahatsızlıklar hissediyorum. Ve bu dönemde Cenab-ı Hakk’ın da inayetiyle bir vesileyle, yolumuz Seyda Konyevî rahmetullahi aleyh ile kesişti.
Onu ilk gördüğüm andan son gördüğüm ana kadar o ferasetli, manalı ve engin nazarlarıyla benim kalbimin içine düştüğü o karanlıkları aydınlattı. Ve bugün yaşım 51, yirmi küsur yıl o derin nazarlı bakışlar arasında kaldım elhamdülillah.
Elhamdülillah, Seyda hazretleri gibi bir zatı bizim karşımıza çıkardığı için ne kadar şükretsek azdır. Ve ümit ediyorum ki onun benim karşıma çıkması benim atalarımın manevi tasarrufunun da bir yansıması oldu. O nazar ki ilk bakışta ruhumun derinliklerindeki karanlığı aydınlattı ve bir gül bahçesine benzeyen aydınlık ve güzellik yolunu bulmama ve iç alemimde hissetmeme vesile oldu. Allah’ın izniyle. Çünkü Allah-u Zülcelâl takdir etmeseydi mutlaka bu buluşma da gerçekleşmezdi.
Vakıf hizmetleri vesilesiyle Seyda hazretleriyle daima bir aradaydınız. Onda gördüğünüz rehberlik özelliklerinden bahseder misiniz?
Seyda kuddise sırruh hazretlerinin en çok önem verdiği şey istişare yapmaktı. Bizlere de işleri yürütürken istişare yapmamızı tembih ederdi. Her odasına çağırdığında bu konuyu ilk olarak gündeme getirirdi. Aslında kendi feraseti, tecrübesi, bilgisi ile karar vermiş olduğu konular olsa dahi mutlaka bunu sünnete uygun olması hasebiyle bizlerle istişare yapardı.
Odasına her çağırdığında gerçekten önce o manalı ve derin bakışlarıyla hepimizi süzerdi. Tabiri caizse kimin ne söyleyeceğini daha evvelinden bilir gibiydi. Hatta bizim konuşmamıza bile ihtiyaç kalmadan soracağımız soruların cevabını verdiğine defaatle şahit olmuşuzdur. Allah’ın izniyle tabii. Sonra tebessüm ederek sözlerini tamamlar hatta bazen de latifeler yaparak bizi motive ederdi.
Bu toplantılar esnasında Seyda hazretlerinin konuşma tarzı nasıldı?
Seyda hazretleri mana alemindeki makamı, ilmiyle amel eden Alimlerin Sultanı vasfıyla ne kadar yüksek olsa da, ilmi ve feraseti ne kadar engin olsa da bizlerle karşı karşıya geldiğimizde konuları ve çözümleri anlatırken net ve anlaşılır bir dille konuşurdu.
Önce bir ayet, sonra bir hadis ve sonrasında bir sünneti seniyye ile o konuyu pekiştirir her zaman da dünya hayatının içinden bir menkıbe ve örnekle veya yaşadığı bir tecrübeyle konuyu tamamlardı. Gayet anlaşılır ve sade bir konuşma diliyle her şeyi anlatır, en sonunda “Anlaşıldı mı?” diye mutlaka bizlere teyit ederdi. Bazen de latifeler yapar ve o konuyu o şekilde tamamlardı.
Seyda hazretleri İslam davasına ve bu yolda yapılan hizmetlere o kadar sadakat, samimiyet ve gayretle bağlıydı ki, son nefesine kadar her zaman İslam hizmetinin büyük bir şeref olduğunu bu şerefi muhafaza etmemiz gerektiğini söylerdi.
Hatta bir seferinde;
“Hepimiz beşeriz şaşarız. Ben kendim dahi bu hizmete zarar verecek bir fiilde bulunursam ve hatta benim gözüm veya benim bir uzvum bu hizmete zarar verirse, ben o zarar veren gözümü, şu parmağımla çıkarır ama bu hizmete zarar verdirmem,” derdi. Bunu söylerken işaret parmağını kaldırıp gözüne götürerek gözünü kendi eliyle çıkaracağını işaret etmişti.
“Kim olursa olsun, evlatlarım dahi, bu hizmete zarar verirse ben onun karşısındayım,” derdi. “Sizler de bu İslam davasına gözünüz gibi bakın ve namusunuz gibi bu hizmete sahip çıkın. Bu dünya kısadır, geçicidir ve adidir. Asıl hayat ebedi olan ahiret hayatıdır. Ebedi olan hayatı adi olan ve geçici olan bu hayata tercih etmeyiniz. Zamanlarınızı ona göre iyi değerlendiriniz,” derdi.
Seyda hazretlerinin zamanı değerlendirme konusunda hassasiyeti nasıldı?
Seyda Hazretlerinin hayat anlayışında en ehemmiyetli şey zamandı. Hep şunu söylerdi,
“Dün geçti. Yarın için garantimiz yok, ya çıkarız ya çıkmayız. Geriye bir tek içinde bulunduğumuz an kalıyor. Yani bugün, şu anda aldığımız nefes, attığımız adım.” Onun hizmet metodu da zaman kaybetmeden, zamanı en verimli bir şekilde kullanarak hizmet etme anlayışına dayanıyordu.
Seyda Hazretleri hastalandığında doktorlar, “Kendinizi çok yıpratıyorsunuz, insanların arasına çıkmayın” diyorlardı, ama Seyda Hazretleri yine saatlerce oturuyor, gelen insanlarla, dertleriyle ilgileniyordu. Öyle bir hizmet anlayışı vardı ki, sağlık engeli gibi sebepler bile onu hizmetten alıkoymuyordu.
“Nasıl küfür ehli şu an zaman kaybetmeden, her türlü imkânı kullanarak İslam’a ve değerlerimize saldırıyor. Bizim de elimizde fırsat varken bu bilgi ve donanımlarımızla, insanlara fayda sağlayacak insanlara vesile olacak tebliğ çalışmalarını, davet çalışmalarını aralıksız olarak yapmamız lazımdır,” diyordu.
Bunu yapmadığımız takdirde vebalinin üzerimizde kalacağını söylüyordu. Yani; gecesini gündüzüne katmasının, bu kadar telaşlı olmasının, dertlenmesinin tek sebebi buydu.
“Bizden öncekiler neler neler yapmışlar. Bize bu din öyle kolay gelmemiştir. Bizim bu yaptıklarımız onların yaptıklarının yanında nedir ki? Bir hiçtir. Elimizde fırsat varken Allah’ın dinine ve bu İslam hizmetine gayretle sarılalım ve yardım edelim.”
Seyda hazretlerinin hayatta en çok gayret gösterdiği konu hangisiydi?
Seyda Hazretleri, “Bir kişinin daha hidayetine vesile olabilir miyiz?” diye çalışır dururdu. İnsanların Allah’ın rızasına ve hayra yönelmesi için mücadele ederdi. Seyda hazretlerinin hizmeti, anlayışı, gayreti buydu işte. “Bir kişiye vesile olmak, dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır” diyordu.
“Bir insan deyip geçmeyin. O bir kişinin yarın ne olacağını bilemiyoruz” diyordu, Seyda Hazretleri…
“Nasıl ki aramızda alimler var ve bir alem onlardan istifade ediyor. Nasıl ki bir alimin ölümü bir alemin ölümüne bedelse; bugün zalim olarak gördüğünün bir kişi, yarın belki alim olacak. Bugün alim olarak gördüğünüz kimse belki yarın zalim olacak. Önyargılı olmayın. İnsanlar hakkında suizanda bulunmayın. Ve herkese değer verin. Hiçbir zaman zanda bulunmayın.” derdi bizlere…
Seyda kuddise sırruh hazretleri yanına gelen herkes için:
“Bunlar Allah’ın evine gelmişler, Allah’ın misafirleridir. Biz de gelen bu misafirlere ona göre davranmalıyız. Onları buradan hoşnut edecek bir şekilde, hizmetlerini yaparak güzel bir şekilde evlerine uğurlamalıyız. Gelen her kim olursa olsun, bu kapıya ne şekilde gelirse gelsin hepsi bizim yanımızda aynı kıymettedir. Kimsenin kimseden farkı yoktur. Hepsinin başımızın üstünde yerleri vardır,” derdi.
“Biz buraya gelenlerin efendisi değil hadimiyiz. Ümit ediyorum ki biz onların sıkıntılarını giderirsek, onlara yardımcı olursak Allah-u Zülcelâl de onların hatırına mahşer günü bizi affedecektir.
“Bir insanı kazanmak dünya içindeki her şeyden daha hayırlıdır,” derdi.
Hiç şüphesiz bu kadar zaman boyunca çeşitli sorunlarla karşılaştınız. Seyda hazretlerinin zor zamanlardaki hali nasıldı?
Üzüntülerini Seyda hazretleri çok yansıtmamaya çalışırdı. Nihayetinde Seyda Hazretleri de bir beşerdir, o da insanlarla karşı karşıya kalırdı. Bunlardan bizim haberdar olmamıza rağmen kendisi bize üzüntülerini ve teessürlerini yansıtmamaya çalışırlardı. Fakat sevincini hiçbir zaman gizlemezdi.
Bizlere her zaman tevbeyi, güzel ahlakı, İslam’ı hayatımızda yaşamımızı, mümin kardeşliğini, affetmeyi, yardımcı olmayı, fedakarlığı ve ne olursa olsun Kur’an ve sünnet çizgisinde, takva üzere her halimizi düzeltmeyi, her seferinde bize tekrar ve tekrar tavsiye eder ve hatırlatırdı.
Bir gün hizmetlerle ilgili yanlışlıklar yapan biri hakkında:
“Efendim uygun görürseniz bu kişiyi görevden almak istiyorum,” dediğimde yüzüme baktı ve dedi ki:
“Hacı Ferhat, görevden almak istemende haklısın ama unutma sen başkansın, bunların başındasın ve senin yükün ağırdır. Senin gücün yettiğince onları idare etmen gerekir. Düşün ki sen bunu dışarıda bıraktın, sırtında ağır bir çuvalla rampa çıkarak yükünü menziline ulaştırmaya çalışıyorsun. Geride bıraktığın kişi senin arkandan gizlice gelip her fırsatta elindeki çuvaldızı senin çuvalına batırıp içindekileri dökmeye çalışacak ve kaçacak.
Sen her seferinde çuvalı yere bırakamaz ve onların ardından koşamazsın ama sen o zararlı olanları da dışarıda bırakmayıp gereksiz ağırlık yapsalar da sırtındaki çuvalda taşısan onlar çuvalın içindeyken çuvalı delmeye cesaret edemezler.
Delmek isteseler dahi çuvalın içindeki diğer iyi insanlar hemen onlara müdahale eder ve ‘Siz ne yapıyorsunuz?’ diyerek çuvalı delmelerine izin vermezler. Çünkü çuvalı delerse hem kendi düşecek hem de iyileri düşürecektir. O nedenle iyilerle kötüleri hep gözünün önünde ve yanında tutmaya gayret et. Zamanla onlar da iyilere bakarak iyi olurlar inşaAllah.
Dışarıda bırakmak en kolayıdır, kazanmak ise zor olanıdır. Bizim yolumuz insan kazanmak yoludur. Yolumuz engebelidir zordur sabır ve gayret gerekir” diye tavsiye ederdi. “Tüm bu tavsiye edilenleri yaptın ve karşındaki halen ısrarla hatasına devam ediyor ve bunu adet haline getirmiş hizmeti akamete uğratıyorsa o zaman onu görevinden al,” derdi.
“İsterse bu kişi benim evladım dahi olsa hizmete zarar vermekte ısrar edeni ben kabul etmem çünkü bu Allah’ın dininin hizmetidir, bizim şahsi işimiz değildir,” derdi.
“Siz himayenizdekilere iyilikle muamele edin, tevazu ve güzel ahlakla davranın. Bir müddet sonra göreceksiniz onların kendi yaptıkları kötülükler kendi ayaklarına dolanıp düşecekler, sizin yolunuzdan çekilecekler. Siz onlarla mücadele edip asıl hizmetlerinizi aksatmayın. Sürekli önünüzdeki hizmetlerle meşgul olun enerjinizi onlara cevap vermekle harcamayın.”
Seyda hazretlerinin ahlakı hakkında ilk aklınıza gelenler nedir?
Seyda kuddise sırruh hazretlerinin güzel ahlakını ne kadar anlatsak az kalır. Gerçekten çok hilim sahibi, hoşgörülü, merhametli, tevazu sahibi ve affedici bir insandı. Her türlü sorun, sıkıntı ve problem karşısında önce bir müddet tefekkür halinde kalır daha sonra güzel bir üslupla cevap verirdi. Tabi gelen konu bireysel veya kişiler arası bir meseleyse. Fakat İslam hizmetine zarar verecek meselelerde hiç taviz vermez ve katiyen müsamaha göstermezdi. Hatta öyle davranırdı ki insan yaptığı yanlışa karşılık bu ahlak ve aldığı cevaplar karşısında mahcup olurdu. Bizlere hep şunu söylerdi:
“İyiliğe iyilik yapmak insanlığın gereğidir. Fakat kötülüğe iyilik yapmak insanın nefsine ağır gelir. Ancak Allah katında azim pay sahibi olanların ahlakıdır; onlar kötülüğe iyilikle muamele edebilirler.
Karşınızdaki size her ne kadar kötülük yaparsa yapsın siz ona her seferinde iyilikle ve güzel ahlakla muamele yapın. Ta ki o sizin bu davranışınızdan mahcup olup kötülük yapmaktan vazgeçsin.
Siz kötülük yapanı affederseniz Cenab-ı Hak da mahşer günü diyecek ki, “Ey kulum sen bu kötülüklere karşı iyilik yaptın, karşındakini affettin. Ben senden daha affediciyim ve Ben de senin bütün günahlarını affettim.”
Bakın bu ne kadar güzel bir kazançtır. Böyle yapmak dururken aksini yapmak büyük bir kayıp ve akılsızlık değil midir?” derdi.
“Güzel ahlak sadece sözle olmaz. Oturmanız, kalkmanız, yemeniz, içmeniz, yürümeniz, işiniz, çalışmanız, ailenize ve çocuklarınıza, anne ve babanıza karşı davranışlarınız hülasa her şeyinizle kendisini göstermesi lazımdır,” derdi.
Hatta bizlere yapmış olduğu tavsiyeleri tüm sofilere aktarmamızı mutlaka not olarak belirtirdi. Bununla yetinmeyerek en son Vasiyetim adı altında bir kitap kaleme aldı.
“Başta evlatlarım olmak üzere benim yolumu kendisine yol seçmiş, bize tabi olmuş olan bütün müritlerime ve onlar da ailelerine bu Vasiyetim kitabını okusunlar. Bu bahsettiğim kitabımdaki sizlere aktarmış olduğumuz konuları dikkate alırsanız inşallah istifade edeceksiniz. Bu da benim size sözüm ve vasiyetim olacak.” Demişti. Bugün birçok kardeşimiz o kitapta neler yazdığını okuyarak istifade edebilir.
Biraz da Seyda Hazretlerinin kitaplarından bahsedecek olursak, bunlar hakkında ne söylemek istersiniz?
Belki Seyda hazretleri hayatta iken kıymeti bilinmedi. Her şeyde olduğu gibi maalesef Seyda hazretlerini tanıyamadık, bilemedik. İnşallah bundan sonra Vasiyetim kitabı gibi bütün rehber kitaplarını okur, o istikamette yaşayarak onun rehberliğinden istifade etmiş oluruz. Eksik ve noksanlıklarımızı da o istikamette düzeltmiş oluruz.
Dediğim gibi kitabının adını da Vasiyetim koymuştur. Birçoğumuz o gün anlam veremedik. Bugün çok daha iyi anlıyoruz ki her zaman olduğu gibi bize çok büyük bir iyilik yaparak kendisinden sonra da bize rehber bir kitap bırakmıştır. Bütün kitapları da aynı şekilde rehberdir. Sohbetleri, Temel Esaslar ve Adab gibi nice kitaplarıyla bize her zaman yol göstermeye devam edecektir.
Tabi herkes bu kitaplardan nasibini anladığı kadarıyla alacaktır. Ama maalesef hayattayken de nasıl onun nasihatlerini, öğretilerini nasıl anlayamadıysak öğrenemeyen bugünden sonra da nasiplenememiştir. İster çok yakın olsun ister uzağı olsun. Kimlerin nasiplenip, kimlerin nasiplenmediği bu yolda bellidir.
Özet olarak Seyda hazretlerinin nasihatlerinden en çok aklınızda kalanlar hangileridir?
Seyda kuddise sırruh hazretlerinin en çok üzerinde durduğu üç konuyu bana sorarsanız; bunlardan birincisi her zaman ve her ortamda tevbeden bahsetmemizi ve insanları tevbeye davet etmemizi istemesiydi. İnsanların tevbe nimetinden faydalanmasını isterdi.
İkinci olarak her ne ile karşı karşıya kalırsanız güzel ahlakla, Kur’an ve sünnet çizgisinden çıkmadan ve asla taviz vermeden bütün meselelerinizi bu daire içerisinde çözmeye çalışın, derdi.
Üçüncüsü ise işlerinizi ve aldığınız kararları mutlak surette istişareyle yapın. İstişareden çıkan karar sizin arzu ettiğiniz ve olmasını istediğiniz değilse dahi kendi kararınız gibi onu benimseyip kabul edin. O iş oluncaya kadar disiplinle, gayretle, o işi takiple, yarım bırakmadan devam edin. Olmuyorsa farklı yollarla tekrar bu hedefinize ulaşıncaya kadar istikametten çıkmadan bu alınan karar üzerinde gayret gösterin.
Seyda hazretleri tasavvuf yolunda ise bizlere hiçbir zaman üç şeyi göz ardı etmememizi ve unutmamamızı yine ısrarla tavsiye ederdi, “Hiçbir zaman bu aklınızdan çıkmasın,” derdi.
“Bunların birincisi bu kapıya geldiğiniz günü, ne şekilde geldiğinizi, halinizi asla unutmayın. Unutmayın ki bu nimetin kıymetini de kaybetmeyesiniz.
İkincisi olarak her daim havf ve reca yani tasavvuftaki tabirle korkuyla ümit arasındaki halinizi muhafaza edin. “Ben oldum, ben kurtuldum,” sanarak kendinizi diğer insanlardan üstün görmeyin. Kendimizi cennetliklerden, kurtuluşa ermişlerden sayarak, günah halinde olan insanları helaka gitmiş cehennemliklerden gibi görmeyin. Gün gelir sizin tenkit ettiğiniz insanlar tevbe eder ve Allah’ın katında çok yüksek makamlara ulaşırken Allah muhafaza etsin, sizin ayağınız kayıp onların önceki durumuna düşebilirsiniz. Yani bu şekilde korku ve ümit arasında olun.
Bununla birlikte her zaman ümitvar olun. Hiçbir zaman “Ben yapamıyorum, ne yapsam olmuyor. Amellerimi, ibadetlerimi zikirlerimi, yapamıyorum. Ben Allah’ın razı olduğu bir kul olamayacağım,” diyerek de ümitsiz olmayın. Her zaman korkuyla ümidi beraber tutun,” derdi.
“Üçüncü olarak yine her daim Allah’tan ve onun merhametinden bahsedelim. İnsanların yapmış olduğu kötü fiillere, sadece kötü olan kısmına buğz edin ama bir bütün olarak insanlara buğz etmeyin.
Ben şöyle yapıyorum ve ömrüm yettikçe de her daim insanlara her ne şartta olursa olsun onlara Allah’ın rahmetinden ve merhametinden bahsedeceğim. Ümit ediyorum ki Allah-u Zülcelâl mahşer günü Kendi merhametiyle muamele edecek. Siz de böyle yapın.”
Bu hassas noktaları her zaman bizlere tekrar tekrar belirtirdi.
“Allah tevbe edenleri ve özür dileyip af beyan edenleri sever ve onlardan diledikleri karşısında merhametle muamele edeceğini ayetlerle beyan ediyor. Bizler de her daim hata ve kusurları işleyenlere karşı affedici olalım. Onların kusurlarını örtelim, onlara hatalarından dönmeleri için yardımcı olalım.
Allah-u Zülcelâl bizlerden bunları yaptığımız zaman çok razı olacaktır. Kibirlenmekten, insanlara üstün bakmaktan Allah’a sığınalım. Her ne yaparsanız yapın, Kur’an ve sünnet çizgisinde, Allah’ın emir ve yasaklarına riayet edin.” Derdi.
Her duasının sonunda şunu derdi:
Allah-u Zülcelâl bizleri bir an dahi kendi nefsimizle baş başa bırakmasın. Bizlere kendi razı olacağı şekilde salih ameller ve hayırlı hizmetler yapmayı nasip eylesin inşallah,” diyerek sohbetini kapatırdı ve nasihatlerini bu doğrultuda yapardı.
Son gününe kadar, hastane günlerinde dahi: “Her daim hizmetleri sürdürün, insanların iyiliğini düşünün, birlik beraberlik içinde olun,” derdi. Bununla ilgili “Mümin Kardeşliği,” kitabı “Gelin Allah İçin Birbirimizi Sevelim,” kitabı Seyda’nın bize emaneti olmuştur.
İnşallah bizler de onun öğretilerinden istifade ettiğimiz kadarıyla bugünden sonraki hayatımızı da onun emeklerine karşılık razı olacak şekilde devam ettiririz.
Son olarak, Seyda hazretleri cemaat taassubuna kapılmayı uygun görmez, daha ziyade ümmet kardeşliğini daha çok benimser, ayrılık ve tefrikalardan uzak durulmasını tavsiye ederdi.
Seyda hazretlerinin vefatı bizleri derinden sarstı. Fakat geriye bırakmış olduğu evladı ve halifesi Feyzullah Konyevî hazretleri, elhamdülillah camiayı ve bizleri tekrardan ihya etti.
Allah-u Zülcelâl hepimize rahmetiyle muamele eylesin. Amin.