ALLAH DOSTLARI / Ruveym bin Ahmed -KS-
ALLAH DOSTLARI
Ruveym bin Ahmed -KS-
Yusuf Şahin
Ruveym bin Ahmed rahmetullahi aleyh Bağdat’ta dünyaya geldi. Zahiri din ilimlerini öğrendikten sonra dönemin ünlü tasavvuf büyüklerinden Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerinden feyz aldı. Hakîkatlerin ârifi, kerâmet, himmet ve firâset sahibi bir âlim olan Rüveym bin Ahmed hazretleri Dâvûd-i Zâhirî’nin mezhebinden idi. Ferîdüddin Attâr rahmetullahi aleyh Tezkiretü’l-evliya adlı eserinde onun bir dönem kadılık yaptığını ve halifenin güvenini kazandığını söylemiştir.
Devrinin önde gelen sufilerinden Ebû Muhammed el-Cerîrî, İbn Atâ, Ebû Osman el-Hîrî ve Ebû Saîd el-Harrâz rahmetullahi aleyhim ecmeiyn ile sohbet etti. İbn Hafîf, Ca‘fer el-Huldî ve Ebû Abdullah b. Muhammed er-Râzî rahmetullahi aleyhim ecmeiyn ise kendisinden istifade etti.
Ruveym hazretlerinin hadis ve kıraat ilimleriyle de meşgul olduğu kaydedilir. Kıraat hocası aşere imamlarından Halef b. Hişâm’ın meşhur iki râvisinden biri olan İdrîs b. Abdülkerîm’dir.
Rüveym bin Ahmed hazretleri çok ibadete düşkündü. Geceleri pek az uyuyup sabahlara kadar ibâdet ederdi. Gündüzleri de çok nafile oruç tutardı.
Tasavvuf yolunda anlayışı Cüneyd-i Bağdadi hazretlerine benzerdi. Cüneyd-i Bağdadi kuddise sırruh gibi temkinli bir tasavvuf anlayışını benimsemişti. Tasavvuf kaynaklarında Ruveym rahmetullahi aleyh’in adı, Cüneyd-i Bağdadi’nin yanı sıra Haris el-Muhâsibî ve Amr b. Osman el-Mekkî hazretleri gibi isimlerle bir arada zikredilmekte ve bu grubun içinde yer alan sûfîler gibi onun da şeriatla tasavvufu birleştirdikleri belirtilir.
Büyük âlim Ebû Abdullah bin Hafîf hazretleri şöyle demiştir:
“Büyüklerimizden beş kişiye uyunuz. Diğerleri hakkında da doğru söyleyiniz. Bu beş kişi şunlardır: Haris bin Esed el-Muhâsibî, Cüneyd-i Bağdadî, Rüveym bin Ahmed, Ebû Abbâs bin Atâ, Amr bin Osman el-Mekkî. Bunlar, zâhir ve bâtın ilimlerinin arasını birleştirmişlerdir.”
Onun sözlerinden birçoğunu talebelerinden Abdullah İbn Hafîf rahmetullahi aleyh nakletmiştir. Onun hocasından naklettiği sözlerden biri: “Tasavvuf yolunda yapılması gereken ilk şey canını feda etmektir. Bunu göze alamıyorsan bu yola girip de (sahte) sûfîlerin saçma sapan sözleriyle hiç uğraşma!” cümlesidir.
Ruveym hazretlerinin tasavvuf anlayışında ihlas çok önemliydi. Onun anlayışına göre ihlas, kulun kendi fiilini görmemesi, her şeyi Hakk’tan bilmesiydi.
Allah’ın kulları üzerine ilk farz kıldığı şeyin de ma’rifet-i ilahiyye olduğuna inanırdı. Çünkü Allah-u Teâlâ: “Ben insanları ve cinleri bana ibadet i tanısınlar (ma’rifet) diye yarattım” (ez-Zâriyât, 51/56) buyurmuştur.
Ruveym hazretleri dinî emirlerin hayata geçirilmesi hususunda halk için kolaylığı esas almak ama kendine tatbik ederken daha itinalı davranmak gerektiğini söylerdi.
Ruveym rahmetullahi aleyh tevekkülü de va‘d-i ilâhîye güvenmek şeklinde izah ederdi. Tasavvuf anlayışına göre sabır, belalara şikâyeti terk etmektir. Rıza, beladan tad alabilmek, Cehennemi sağ eline koysalar, biraz da sol elime kalsın diyebilmektir.
Ruveym hazretlerinin bir özelliği de yöneticiler ve zenginlerle görüşmekle birlikte hâl ve kemâlini onlara karşı gizleyebilen bir sûfî olmasıydı. Cüneyd-i Bağdadi hazretleri onun hakkında şöyle demiştir:
“Biz meşgul olan âvâreleriz. Ruveym ise âvâre olan meşguldür.” O, her ne kadar, âvâre görüntüsü ve dünya ile meşgul tezâhürü içinde ise de aslında Hakk ile meşguldür.
Bir gün Ruveym hazretlerine sordular:
“Ana – babanın sevaplarının çocuğa faydası olur mu?” Şu cevabı verdi:
“Kendisine faydası olmayana, başkasının nasıl faydası dokunabilir ki? Rabbı ile beraber olmayanın, kendi kendine hiçbir faydası olmaz. Nitekim insanlar, meyve veren ağaç cinsinden olan, fakat meyve vermeyen ağacı meyve ağacı değil, kütük sayarlar.”
“Akıllı kimdir?” diye soranlara da:
“Nefsini boş şeylerle meşguliyete düşmekten koruyandır,” cevabını verirdi.
İhlasın Bereketi
Kendisi şöyle anlatır;
Bir gün Bağdâd başkadısını görmeye gittim. Yanında İbn-i Süreyc de vardı. İhlâs konusunda sohbet ediliyordu. Beni görünce:
“İşte şimdi Şeyh-i ihlâs geldi” dedi. Ben de onlara:
“Siz ihlâs hakkında konuşmaya neden başladınız?” diye sordum, İbn-i Süreyc bana:
“Sen, ihlâs ile dünyâyı terk iddiası güdüyorsun. Halbuki giydiklerimizde hiç fark yok, ikimiz de aynı şeyleri giyiyoruz. Senin üstünlüğün ve ihlâslı olman neden dolayıdır?” diye sordu. Bunun üzerine: “Biraz sabredin bunun cevâbını vereyim” dedim.
Sonra o meclisten çıkıp evime gittim. Atımın üzerindeki eğeri kaldırdım. Onun yerine bir keçe parçası koydum. Atın ağzından gemini çıkararak, yerine bir ip bağladım. Sarık ve cübbemi çıkardım. Yerine eski bir hırka giydim ve başıma bir bez sardım. Bu hâlim ile tekrar onların yanına gittim. Orada bulunanlar ve İbn-i Süreyc beni bu hâlimle görünce:
“Biz, böyle senin yaptığın gibi yapamayız. Senin İhlâsın tamamdır” dediler. Bağdâd Başkâdısı atımın üzerindeki keçeyi aldırarak, yerine eğer taktırdı. Bana da bir cübbe ve sarık verdi. Bunun üzerine ben:
“Sizin bana yaptığınız bu ikram da, İhlâsın bereketidir,” dedim.
Çok Oruç Tutardı
Rüveym hazretleri şöyle anlatır:
Öğle sıcağının bastırdığı bir sırada Bağdat’ın sokaklarından susamış bir halde dolaşırken bir evin kapısını çaldım. Küçük bir kız kapıyı açtı. Ondan su isteyince elinde bir testi ile geldi. Ben su içerken:
“Aaa!.. Sûfiye bak, gündüzleyin su içiyor!” dedi. Bu hadiseden sonra bir daha gündüz su içmedim, yemek yemedim. (Hep oruç tuttum)
GÜZEL SÖZLERİ
Rüveym bin Ahmed hazretleri buyurdular ki:
“Allah-u Teâlâ rızâsını tâatte, gadabını ma’siyyette (O’na isyan etmede) saklamıştır.”
***
Tasavvuf senin hiçbir şeye mâlik olmaman, hiçbir şeyin de sana mâlik olmamasıdır.”
***
“Fütüvvet; din kardeşlerinden gördüğün eziyetlere sabır etmen ve onları affetmendir.”
***
“İhlâs; ameline bakmamak, yani hiçbir zaman amelini beğenmemektir.”
***
“Bir kimse âlimler ile oturup, onların bildiği bir şeye muhalefet etse, Allah-u Teâlâ o kimsenin kalbinden iman nûrunu alır.”
***
“Sırrını muhafaza etmek, nefsini korumak ve farzları eda etmek, Allah’a yakın olanların vasıflarındandır.”
***
“Üns; Allah-u Teâlâ’dan başka her şeyden uzaklaşıp, Allah-u Teâlâ ile olmaktır.”
***
“Zühd; dünyâyı küçük görüp, onun sevgisini kalbden silmektir.”
***
“Allah-u Teâlâ’dan râzı olmak demek, O’ndan gelen bütün belâ ve elemlerden zevk almaktır.”
***
“Allah Teâlâ, söz ve amel kuvvetini verdikten sonra, senden konuşma kuvvetini alsa, ameli bıraksa hiç üzülme! Çünkü, bu senin için bir nimettir. Zira konuşmada âfet ve ziyan çok olur. Maksat, Allah-u Teâlâ’nın istediği iş ve ibâdetleri yapmaktır. Eğer ameli alıp, sende konuşmayı bırakırsa, bağırarak ağla ki, senin için büyük bir musîbettir. Eğer ikisini birden alırsa; senin için derd, kötülük ve büyük bir yaradır.”
***
“Amelde ihlâs, iki cihanda Allah-u Teâlâ’dan karşılık beklememektir.”
***
“Muhabbet; sorulduğunda; bütün hâllerde Allah-u Teâlâ’ya uymaktır” dedi ve şu şiiri okudu:
“Eğer bana öl dense,
Kabûl ederim zevkle
Ölüme çağırana,
Derim hoş geldin, merhaba.”