HASBİHAL / Dünyacı Müslümanlık

  • 10 Şubat 2025
  • 92 kez görüntülendi.
HASBİHAL / Dünyacı Müslümanlık
REKLAM ALANI

HASBİHAL
Dünyacı Müslümanlık
Davut ZAT

Sahip olduğumuz değerli olan ne varsa emanettir bize. Zaman, ömür, aile. Sevgi, saygı, ahlak ve kutsiyet. Maddi ve manevi imkanlarımızın hepsi. Bunların acımasız şekilde harcanması ise israftır. Halbuki nimet olarak bize sunulmuş ne var ise hayatımızı kolaylaştırmak ve kulluk imtihanımızı tartmak için değil midir?
Her şeyin dengesi tutumlu olmakta gizlidir. Dengesizlik ise israfın tam da kendisidir. Bu nedenle tasarruflu hareket etmek her iki cihanda mutlu olabilmek adına kişiye düşen en önemli görevdir. İsraf etmek ise kişinin kendisini ve imkânlarını talan etmesinden başka bir sonuç doğurmaz.
Öyle ki, ömrünü heba eden boşa yaşar. Sevgisini israf eden sevgisiz ve yalnız kalır. Parasını iktisatlı harcamayanın itibarı bozulur. Aile kıymeti bilmeyen ocaksız kalır. Saygıyı yok eden kabalık görür. Maneviyatı israf eden ise iç huzurunu ve her iki dünyasını da kaybeder. Örnekleri çoğaltmak mümkün pek tabii ki…
Kişiye Allah vergisi olarak verilenler onun kulluğuna hizmet ediyorsa doğru istikamette kullanılıyor demektir. Kendi çaba ve gayreti Allah’ın da nasip etmesi ile elde edilenler ise çabuk elden çıkabilir. Bu nedenle üretmediğini tüketmemeli mükellef kişi. Aksi halde açığa düşer. Dünyası mutsuz, yarını umutsuz olur. Günü kurtarıyor gibi görünse de borç batağında olanın yüzü gülmez. Saygınlığı ise beş paralık olur.
Üretmeden Tüketiyoruz
Günümüz gerçekten de bir acayip oldu. Çılgın bir tüketimin pençesindeyiz. Ürettiğimizdenfazlasını oluk oluk tüketiyoruz. Seküler kültür bizi tüketim canavarı yaptı. Çoğu şeyin sınırını aştık. Bu durum toplumu zevkçil bir hayata mahkûm etti. Lakin mutlu olmamızı sağlayamadı. Maddeye esir, manadan uzak, ruhsal ihtiyaçlarının farkında olmadan bir yaşamı hoyratça tüketip gidiyoruz. Mana kuraklığından içimiz paramparça. Hatalarımızda tutuklu kalıyoruz. Yüzlerimizdeki ifade ise sadece mutluluk oyunu. İçimizle dışımız örtüşmediğinden fiili bir yalancılıkla pençeleşiyoruz. Kendimize özsaygımızı yok eden bu çok kişilikli roller, israfkârlığımızın bir fotoğrafı değil ise ya nedir?
Sınırları bu kadar zorlamamak gerekiyor. Benzeri görülmemiş hızlı hayat akışı israftaki hadsizliklerin görülmesine mâni olmakta. Mil çekilmiş gözler, köreltmiş ruh zenginliğimizi. Kalp gözleri ise perdeli. Ölçüsüz bir savurganlığın tufanı ile dağılıyor toplumsal yapı. Tecrübe edenler bilir ki, her tüketim bir bedel ister! Her israf bir karşılık bekler. Olmadığından fazlasını harcamak boşluğa düşürür. Konuyu hangi tarafından ele alırsak alalım kör kuyulardayız. Boğulmalara ve savrulmalara şahitlik üzüyor duyarlı insanı.
Maksadı dışında kullanılan her imkân imkânsızlaştırıyor insanlığı. Hiç ölmeyecek gibi koşarken nefessiz kalıp düşenler ibret olamıyor maalesef. Borç batakları, yitik ömürler, dağılan aileler. Sevgi arayışı ile insandan insana koşan cinsiyetler. Kendilerini yemeğe ve alışverişe vurmuş her çeşit maddede huzur arayan huzursuz bireyler. Tek kişilik yaşanan hayatlar, tuzlu su içen misali bir sarmal ile pençeli. Ruhlar can çekişiyor. Duygular ölüler mezarlığında defin. Haram helal akla bile gelmiyor. Hedeflenen tüketim için sınırlar kalkmış. Tüketirken her yolu güzel gösterilmiş ve kanıksanmış… Kendimizi tükettiğimizden habersizce ve arsızca…
Evet modaya ve tüketim çağına ayak uydurduk. Değirmenin suyu tükenir diye hiç korkmadık. Üretmeden tükettik. İhtiyaç olmadan daha fazlasını harcadık. Borçlandık. Borç yiyen sadece kendi kesesinden yemedi tabii ki. Harcama sorumluluğunun, zekât nisabının, kurban ve fitrenin mesuliyet derecesini de iyi ayarlayamadık. Borcumuz hiç bitmediği için mükellef de saymadık kendimizi. Bolluktan usandık. Giydiklerimizi dağıtıp yenisini aldık. Plajlı tatillere özendik. İhtiyaçların haddi ve hududu çizilemediği için de hep muhtaç saydık kendimizi. Mali mükellefin sorumluluk sahasına bir türlü dâhil olamadık(!) Hep eksik, borçlu ve ihtiyaç sahibi hissettik kendimizi. Daha kaliteli ev, daha lüks eşya ve daha üst model araba peşinde koştuk. Yoksul muyduk yoksa nimetlerden yoksun mu, neydi bu aç gözlülüğümüz anlayamadık.
Faiz günahından çekinmeyip banka kredileri çektik. Kredi kartlarımızı son limitine kadar kullandık. Olmadı, limit artırımlarına gittik. Ödeyemediğimizde kartı karta ödettik. Gün oldu asgari kısımlarını ödedik. Paramız olduğunda ise getirisi fazla diyerek yüksek faize yatırım yapıp faiz geliri yedik. Bunun karşılığında dünyalık imkânlarımızı artırdık. Uzun yılları kapsayan borç yüküne girdik. Meşru gördük bankacılığı. ‘Kim kime borç verir bu devirde, banka olmasa’ dedik. Kuru akılla hüküm veren esnek fetvaların ve din diye anlatılan felsefeci görüşlerin gölgesine sığındık. Ne tatile gitmekten vazgeçtik ne gezmelerden. Müslüman için gerçekten ihtiyaç mıydı bunların hiç birisi demedik.
Gösteriş, sitayiş ve keyife daldık. Nimeti vereni unuttuk. Allah bize veriyor ya fakire de versin diye düşündük. Biz de verelim demeyi bir türlü akıl edemedik.
Bizim olanı kendi hakkımız görüp, Allah’ın verdiklerinden Allah için kullarıyla paylaşmayı yeterince uygun görmedik. İşimize gelmedi çünkü. Kendimize müslümandık nasılsa! Bencilleştik. Enaniyet duygumuz tavan yapmıştı. Modern Müslümanlardık. Temiz ve şık insanlardık. Süslüydük. Havalı gözlüklerimiz, şık arabalarımız, ütülü kıyafetlerimiz, parlak ayakkabılarımız, kirli sakallarımız vardı. Yüksek binalı evlerimiz, konforlu dairelerimiz, yumuşak koltuklarımız vardı. ‘Allah nimetini kulunun üzerinde görmek isterdi’ ya hani… Müslümana dünyalık nimet yasak mıydı sanki? Allah’ın mülkünde hükmümüz sürerken yine onun verdiği rızıklardan bolca istifade etmeyecek miydik yani? ‘Bir hırka bir lokma’ devri geçeli çok olmuştu. Kanaat edebilirdik tabii ki de. Ancak önceliğimiz farklıydı. İhtiyaç listemizin tamam olması gerekirdi. Cimriydik, dünyacı idik, muhteristik. Yaptıklarımız için bahanelerimiz hazırdı velhasıl. Seküler Müslümanlardık artık ve bir o kadar da mutluyduk…
Allah-u Zülcelâl’in Hz. Musa aleyhisselama sorduğu gibi bize de; “Kulum benim için ne yaptın?” diye sorması halinde, verecek cevabımız var mıydı? Yoksa ‘Senin verdiklerinle dünyada kendimize yalancı bir cennet kurduk Ey Rabbimiz’ mi diyecektik?
Oysa sonunda en iyi evimizin kabir, en lüks arabamızın tabut, en şık kıyafetimizin kefen ve en güzel tatilin cennet olacağını nasıl da unutuvermiştik…
Ölçülü bir hayatın, manevi bir zenginliğin, tokgözlü bir kanaatin ve amaca uygun huzurlu bir yaşamın kahramanlarından olabilmek duası ile…

REKLAM ALANI
REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ