HİKMET PINARI / Dört Çeşit Kalp Vardır
HİKMET PINARI
Dört Çeşit Kalp Vardır
Gülistan Araştırma
Hz. Huzeyfe radıyallahu anh rivayet ettiğine göre Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:
“Dört çeşit kalp vardır. (Birincisi,) Kandil gibi pırıl pırıl parlayan pürüzsüz kalptir. (İkincisi) Kılıflara sarılmış kalptir. (Üçüncüsü) tersine dönmüş kalptir. (Dördüncüsü) Sadece dış yüzeyden ibaret kalptir. Pırıl pırıl parlayan kalp mü’minin kalbidir. Onun kandilinde nur asla eksik olmaz. Kılıflı kalp ise kâfirin kalbidir. Tersine dönmüş kalp hakikati tanıyıp sonra inkâr eden münafığın kalbidir. Sadece dış yüzeyden ibaret kalp ise içinde iman ve nifak bulunan bir kalptir. Bu kalpteki iman, temiz suyla beslenen bir bitki gibi, nifak ise irin ve kanla beslenen bir yara gibidir. Artık hangi özellik diğerine baskınsa kalpte o galip gelir.” (Ahmed İbn Hanbel, Müsned; III, 17)
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin bu hadis-i şerifinde bahsedilen kalp, vücuda kan pompalamakla vazifeli uzvumuz olan maddi kalp değil manevi kalptir. İnsanda imanın yeri olan da bu manevi kalptir.
Kur’ân-ı Kerim’de kalp hakkında pek çok ayeti-i kerimeler zikredilmektedir. Bu hadis-i şerif, bu ayet-i kerimelerin manasını tefsir etmektedir.
Mümin Kalbi
Allah-u Zülcelâl bir ayet-i kerimede şöyle buyuruyor:
“Allah kimin göğsünü İslâm’a açmışsa, o Rabbinden bir nûr üzeredir. Yazıklar olsun kalpleri Allah’ın zikrine karşı katılaşmış talihsizlere! Onlar apaçık bir sapıklık içindedir.” (Zümer; 22)
İman insanın kalbine yerleştiği zaman insan küfrün zulmetinden kurtulup İslam’ın nuruna kavuşur. İslam’ın getirdiği hidayete gönlünü açar, nefsini arındırmaya başlar. Nefis Allah’ın emir ve yasaklarına uymakla, ibadetle ve zikirle arındırıldığı zaman insanın kalbi selamete kavuşmuş olur ve kalb-i selim haline gelir. Allah-u Zülcelâl ayette bildirdiğine göre:
“(Ahiret günü) O gün, ne mal fayda verir, ne de evlâd. Ancak Allâh’a kalb-i selîm (temiz bir kalb) ile gelenler müstesnâ.” (Şuarâ, 88-89)
Kalb-i selime sahip olmanın yolu tezkiye-i nefs ve tasfiye-i kalb denilen tasavvufî usûllere uymaktır. Kalp devamlı değişip durduğu için onu daima Allah’a yöneltmek icap eder.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem:
“Haberiniz olsun ki, insanda bir et parçası vardır. O iyi olursa bütün beden iyi olur; o bozuk olursa bütün beden bozuk olur. İşte o, kalpdir.” (Buhârî, Îmân, 39)
Bir insanın kalbinde takva, ihlas, huşu gibi haller yerleşirse o kalp nurlanır. Kalbin bu hale ulaşmasının alâmeti; amellere de akseder. Bu kişinin ahlakı güzelleşir. İnsanlara karşı davranışlarına merhamet, iyilik ve nezaket hakim olur. Allah-u Zülcelâl için yaptığı ibadetler ve İslam için yaptığı bütün hizmetler onun için bir huzur vesilesi olur. Çünkü Allah-u Zülcelâl kendisine yönelip bağlanan kulunun kalbine salih amelleri sevdirir, günahlardan ise bir tiksinti verir. Rabbimiz ashab-ı kiramın şahsında onların yoluna tabi olanlara şöyle güzel bir müjde vermektedir:
“Şunu da bilin ki, aranızda her meselede kendisine müracaat etmeniz gereken Allah’ın Rasûlü bulunmaktadır. Eğer o Rasûl, birçok işte size uyacak olsa, başınız derde girer, gerçekten sıkıntıya düşersiniz. Ama Allah size imanı sevdirdi ve onu kalplerinizde süsleyip güzelleştirdi. Buna karşılık küfürden, her türlü günahtan ve isyândan sizi iğrendirdi. İşte itikat, amel ve ahlâk bakımından doğru yolda yürüyenler, bu özellikleri taşıyan mü’minlerdir.” (Hucurat; 7)
Kur’ân-ı Kerim’de pek çok ayet-i kerimeden anlaşılabiliyor ki, Allah-u Zülcelâl kalpler üzerinde tasarruf etmektedir. Rabbimiz buyuruyor ki:
“Ey iman edenler! Allah ve Rasûlü sizi, size hayat verecek şeylere çağırdığı zaman onlara uyun. Şunu bilin ki Allah kişiyle kalbinin arasına girer. Sonra hiç şüphesiz, hepiniz O’nun huzurunda toplanacaksınız.” (Enfal; 24)
İnsan Allah’a çağıran Allah Dostlarının nasihatlerine can-ı gönülden kulak verdikçe kalbinde iman kuvvetlenir. İman da insanı salih amellere götürür.
Rabbimiz Müminlerin kalplerini hidayete yöneltmekte, iyiliklerden huzur bulmasını, kötülüklerden rahatsız olmasını sağlayarak daima doğru yola iletmektedir. Buna işaret eden bir ayet-i kerimede şöyle buyurulur:
“Başa gelen her musîbet, ancak Allah’ın izin vermesiyledir. Kim hakiki olarak Allah’a iman ederse, Allah onun kalbini hakikate hidayet eder. Allah her şeyi hakkiyle bilir.” (Teğabun; 11)
Bunun tersi de mümkündür. Allah-u Zülcelâl münafıkların, ve kafirlerin kalbinde de tasarruf eder.
Kafirlerin Kalbi
Allah-u Zülcelâl ayet-i kerimede buyuruyor ki:
“Sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. Âhirete inanmayanlara gelince, işte onların kalpleri inkârcıdır; onlar ululuk taslayan küstahlardır. Hiç kuşku yok ki Allah onların saklı tuttuklarını da açığa vurduklarını da bilmektedir. O, ululuk taslayanları sevmez.” (Nahl, 22-23)
Bu ve benzeri ayet-i kerimeden anlaşıldığı kadarıyla kafirlerin kalpleri, kibir, büyüklenme duygusuyla katılaşmıştır ve inkarcılık kalplerine bir sıfat olarak iyice yerleşmiştir. Hesap gününe de inanmak istemezler çünkü bu kibir duygularını zedelemektedir. Halbuki onlar kendilerini sorumsuz bir şekilde yaşayıp gidecek, canı ne isterse yapacak, kimse de ona hesap soramayacak bir varlık olarak görmek isterler. Allah-u Zülcelâl bu şekilde kibirli, ikazlara sırt çeviren kişileri sevmediğini bildirmektedir.
Allah-u Zülcelâl kullarının tevbe edip doğru yola yönelmelerinden razı olur, kendilerini düzeltmeleri halinde bütün hatalarını affeder. Ama kibirli ve inatçı kişileri bu dalaletleri üzerine terk eder, onları ins ve cin şeytanlarının saptırmalarından muhafaza etmez. Böylece bu kişiler iyice sapıtır.
Rabbimiz dilediğine hidayet verdiği gibi dilediğini de sapıtır, yani sapkınlığının artmasına sebep olan şeylerden muhafaza etmez. Zaten Rabbimiz muhafaza etmezse kulların sapması çok kolay olur. Hatta kendince doğru bildiği bir inanç, fikir veya ideoloji üzerinden de sapar. Allah-u Zülcelâl buyuruyor ki:
“Nefsinin kötü arzularını kendine ilâh edinen kimseyi gördün mü? Allah onu bir bilgiye göre saptırmış, kulağını ve kalbini mühürlemiş, gözlerine de perde çekmiştir. Allah’tan sonra artık onu kim doğru yola getirebilir? Hiç düşünüp ibret almaz mısınız?” (Casiye; 23)
Allah-u Zülcelâl bu gibi ayet-i kerimelerle kalpler üzerinde tasarruf ettiğini bildirmektedir. Bu ayetler aynı zamanda bir ikazdır. İnsan kalbini kendi elinde zannetmemeli, aldanışa düşmemelidir. Kalpler Allah’ın kudreti altındadır, dilediğine hidayet eder, dilediğini küfür sıfatı üzerine mühürler:
“Allah, küfürdeki inatları yüzünden onların kalplerine ve kulaklarına mühür vurmuştur. Gözleri üzerine de kalın bir perde gerilmiştir. İşte böyle kimseler için pek büyük bir azap vardır.” (Bakara; 7)
Rabbimiz bir kalbi mühürlerse o kişi artık baktığı şeyden ibret almaz, duyduğu hikmetli nasihatler kalbine tesir etmez. Kalbi adeta taş kesilmiştir. Rabbimiz dinlerini tahrif eden ve sapan Yahudilerin de kalbini mühürlediğini şöyle haber veriyor:
“Verdikleri sözden dönmeleri, Allah’ın âyetlerini inkâr etmeleri, peygamberleri haksız yere öldürmeleri ve: “Kalplerimiz perdelidir” demeleri yüzünden biz onları lânetledik. Aslında Allah, onların kalplerini inkârları yüzünden mühürlemiştir. Artık pek azı dışında onlar iman etmezler.” (Nisa; 155)
Bu ayet-i kerimelerde büyük bir ikaz vardır. Demek ki, Allah’ın sevmediği hal ve hareketlerde ısrar etmek sebebiyle kişiler küfür sıfatı üzere mühürlenebilmektedir. Bu hepimiz için bir uyarıdır.
Münafıkların Kalbi
Münafıklar, kalplerinde samimi iman olmadığı halde müslümanlara karşı inanmış gibi görünen iki yüzlü kişilerdir. Rabbimiz onların kalp durumu hakkında şöyle buyuruyor:
“Bir de münafıkları ortaya çıkarması içindi. Onlara: “Gelin, Allah yolunda savaşın yahut hiç olmazsa nefsinizi ve malınızı korumak üzere savunmada yer alın!” denilmişti de, onlar: “Savaş olacağını bilseydik, elbette sizin peşinizden gelirdik” dediler. Bu tutumlarıyla onlar o gün imandan çok inkâra yakındılar. Çünkü kalplerinde olmayan şeyi ağızlarıyla söylüyorlardı. Elbette Allah, onların içlerinde gizlediklerini çok iyi bilmektedir.” (Al-i İmran; 167)
Münafıklar, dünya sevgisi, Allah’ın müminlere yardım etmeyeceği gibi suizan ve vesveseler yüzünden iman ile küfür arasında bocalayan tiplerdir. Karakterleri bozuktur. Rabbimiz buyuruyor ki:
“Bunun üzerine Allah, kendisine verdikleri sözü tutmamaları ve yalan söylemeyi âdet edinmeleri sebebiyle, kendi huzuruna çıkacakları güne kadar bir daha temizlenmeyecek şekilde, kalplerinin tam ortasına o çirkin nifak hastalığını yerleştirmiştir.” (Tevbe; 77)
Kalbin Cilası Zikir
Müminler için bu dünyada en çok arzu edilecek şey, son nefese kadar kalbi muhafaza edip, iman ile ahirete göçmektir. Bunun da çaresi, kalbi daima Allah’ı anmakla cilalamaktır. Rabbimiz:
“Kalpler, ancak Allah’ın zikriyle itmi’nâna erer!” (er-Ra’d, 28) buyurarak kalbi iman üzere sabitlemenin yolunu göstermiştir. Zikirden uzaklaşanların sonu ise şu ayet-i kerimede haber veirlmektedir:
“Kim Rahmân (olan Allâh)’ı zikretmekten gâfil olursa, yanından ayrılmayan bir şeytanı ona musallat ederiz. Şüphesiz bu şeytanlar, onları doğru yoldan alıkoyarlar da onlar, kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar. O şeytana dost olan kimse, en sonunda bize (huzûrumuza hesâb vermeye) gelince arkadaşına: “Keşke, benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı! Ne kötü bir arkadaşmışsın!” der.” (ez-Zuhruf, 36-38)
Rabbimiz buyuruyor ki:
“İşte size vaad edilen cennet! Ki o, Allâh’a yönelen, emirlerine riâyet eden, göremediği hâlde Rahmân’dan korkan ve “kalb-i münîb” (Allâh’a yönelmiş bir kalb) ile gelen kimselere mahsustur.” (Kâf, 32-33)
Bu ayet-i kerimede bahsedilen kalb-i münib, fani varlıklara ümit bağlamaktanw vazgeçip tamamen Allah’a yönelmiş kalptir. Kalbin münib olmasının delili, Allah’ın zikrine ve ibadetine her şeyden çok değer vermektir. Âyet-i kerîmede buyrulur:
“Allah, sözün en güzeli olan Kur’an’ı, âyetleri birbiriyle âhenkdâr, uyumlu, katman katman hakikatlerle dolu bir kitab hâlinde indirdi. Rablerine karşı derin bir saygı duymakta olanların onun tesiriyle derileri ürperir; sonra da hem derileri, hem kalpleri Allah’ın zikrine ısınıp yumuşar. İşte bu kitap, Allah’ın doğru yol rehberidir ki, dilediğine onunla yol gösterir. Allah kimi de saptırırsa artık onu doğru yola getirecek kimse yoktur.” (Zümer; 23)
Kalbi zikirle nurlanan kişi hidayet üzeredir. Rabbimiz buyuruyor ki;
“Onlar ki, yanlarında Allah anıldığı zaman kalpleri derin bir saygıyla ürperir, başlarına gelen musibetlere sabreder, namazı dosdoğru kılar ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan bir kısmını Allah yolunda harcarlar.” (Hac; 35)
Allah-u Zülcelâl kalplerimizi razı olduğu hale çevirsin. Amin.