TEFEKKÜR / Varsa Kusur Bizdedir
TEFEKKÜR
Varsa Kusur Bizdedir
Ahmed Özkan
وَلاَ نَقْصَ فٍي فَيْضِِ الِْالَهِ وَلاَ بُخْلَ
وَلَكِنَّمَا النُّقْصَانُ فيِ جَنْبِ قَابِلٍ
Velê naksa fi faydil ilêhi ve lê buhle,
Velêkinnemen nuksânu fi cenbi kâbilin.
Yüce Allah’ın rızık vermesinde, feyiz ve bereketinde, kullarına olan kerem ve cömertliğinde herhangi bir noksanlık, kusur ve cimrilik asla yoktur. Varsa kabiliyetsizlik, cimrilik, noksanlık veya uygunsuzluk kullardadır.
Eğer bugün millet olarak, ümmet olarak olmamız gereken yerde değilsek, en güçlü ve en kuvvetli değilsek, ümmet olarak başkalarına nizamat vermemiz gerekirken talimat alıyorsak, bizde olması gerekenleri temin edemiyor da bunu başkalarından bekliyor ve dileniyorsak, milletler veya ümmetler aç kurtlar gibi, çok acıkan insanların bir yemek sofrasına hücum ettikleri gibi bize hücum ediyorlarsa, varlık içinde yokluk yaşıyorsak, bunca nimete rağmen hala gözümüz aç ise ve “Daha yok mu?” diyorsak, hayırda fazilette ve iyilikte yarış yapacağımıza haramlarda, ma’siyetlerde ve günahlarda adetâ yarış yapıyor ve bazılarımız dine savaş açıyorsa, ara sıra yağmurumuz yağmıyorsa, tarlalarımız, ekinlerimiz kuruyorsa, hayrın ve şerrin Allah’tan geldiğine inancımız zayıflamış, bunun yerine hayrın ve şerrin güçlü, zorba ve zalim ülkelerden, sapıtmış ehli kitaptan geldiğine inanıyorsak, bunların sebebi biziz.
Müslümanlar ya Allah’ın zikrinden yüz çevirmiş, kendileri bir vadide, Kur’an başka bir vadide dolayısıyla istikametten sapmışlardır, çünkü bir musibet ve bela günah sebebiyle iner ve ancak tevbe ile kalkar. Veyahut ta, istikametten saptıklarının farkında değillerdir.
Bu hususta Kur’an-ı Kerim’in birkaç emrini ve fermanını hatırlamak ve de hatırlatmak lazımdır.
Hz. Âdem aleyhisselam Hz. Havva, yılan ve Şeytan gökten indirildikleri zaman Yüce Allah mükellef olanlara şöyle ferman buyurdu:
“Şayet benden size bir hidayet gelir de her kim ona tabi olursa onlar için herhangi bir korku yoktur ve onlar üzülmezler.” (Bakara; 38) Başka bir ayet-i kerimede:
“Her kim benim zikrimden yüz çevirirse ona sıkıntılı bir hayat vardır.” (Tâhâ; 124) Bir başka ayet-i kerimede de Yüce Allah şöyle buyuruyor:
“Şayet doğru yolda gitselerdi bu hususta kendilerini denememiz için onlara bol su verirdik. Kim Rabb’inin zikrinden yüz çevirirse onu gitgide artan çetin bir azaba uğratır.” (Cin; 16, 17)
Yani “İnananlar emirlerime, Peygamberime indirdiğim hükümlere muhalefet eder, yüz çevirir, onu ihmal eder, hidayeti başka bir yerde ararlarsa, moralleri bozuk, göğsü dar olur. En güzel yemekleri de yeseler, en güzel elbiseleri de giyseler, en güzel mekanlarda da otursalar, onların itmi’nanları, kararları, rahatları, huzurları olamaz.”
Şu anda dünyada 24 milyar nüfus olsa hepsine yetecek nimetler o kadar bol ve çeşitli ki Türkiye’mizde 83 milyon değil 300 milyon insan olsa bir batı Avrupalının yaşadığı standarttan daha güzel yaşayabilir. Peki niye hem bizde hem dünyada sıkıntılar var?
İslam ülkelerindeki sıkıntı Kur’an’ı, sünneti, Hakkı, adaleti tahkim etmemekten, günahlardan, ma’siyetlerden ve adil olmayan dağılımdan kaynaklanıyor. Dünyanın diğer taraflarındaki yetersizlik ise zulüm, gasb, zorbalık ve insanoğluna zarar vermek için hazırlanmış tuzaklardan kaynaklanıyor. Bir kişiye yüz, yüz kişiye bir veriliyor. Sıkıntılar bundandır. Yoksa Yüce Allah’ın rızık vermesinde, fazl-ü kereminde herhangi bir eksiklik ve bir düzensizlik yoktur.
Varlık içinde yokluk yaşatmak ve sanal kıtlık çıkarmak isteyenler, dünyada olmasa bile âhirette Yüce Allah’a bunun hesabını vereceklerdir.
Allah’ım bizleri ve bütün mü’min kardeşlerimizi sana inanan, güvenen, verdiğin rızkı ve nimeti yerli yerince kullanan, helalinden yiyen, fakirlere miskinlere dağıtan, onları koruyup kollayan ve bütün bunları yaparken sadece senin rızanı talep eden kullarından eyle. Âmîn.
İlim Amele Dönüşmeli
إِذَا مَا لَمْ يُفِدكَ الْعِلْمُ خَيْراً
فَلَيْتَكَ ثُمَّ لَيْتَكَ مَا عَلِمْتَ
فَرَأْسُ الْعِلْمِ تَقْوَى اللهِ حَقّاً
وَلَيْسَ بِأَن يُقال لَقَدْ رُأٍسْتَا
İze ma lem yufidkelilmu hayren feleyteke sümme leyteke mê alimte.
Fera’sul ilmi takvallahi hakkan,ve leyse bien yukâlu leke ruiste.
Eğer okuyup öğrendiğin ilim, sana te’sir etmiyor ve sana bir fayda vermiyorsa o zaman sana şöyle demek mümkün: “Keşke, ah keşke sen bu ilmi okuyup öğrenmeseydin. Çünkü ilmin başı Allah’ın takvasıdır.”
İlim seni takvâya götürmüyorsa sadece kendi yükünü ağırlaştırmış olursun. Yoksa sana birilerinin, “Sen reis oldun. İlimde otoritersin, baş tacısın. Başkan oldun, büyüksün, âlicenapsın, ayakların yerde başın gökte,” demesi hiçbir anlam ifade etmez.
Kur’an-ı Kerim’in ilk inen beş ayetinden birincisi, Alâk suresinin de birinci ayetidir,
“Yaratan Rabb’inin adıyla oku!” (Alâk; 1)
Bazı müfessirlere göre Kur’an-ı Kerim’den en son inen ayet-i kerime ise, takvaya vurgu yapan ve Yüce Allah’a dönüş günü olan kıyamet gününe dikkat çeken ayettir:
“Allah’a döneceğiniz kıyamet gününden ittika edin (sakının), o gün herkese hak ettiği verilecektir ve kimseye zulmedilmeyecektir.” (Bakara; 281)
İlk inen ayet okumadan ve ilimden bahsediyorsa, son inen ayet de hazırlık yapmaktan, takvadan ve kıyamet gününden bahsediyorsa, bunun elbette bir anlamı vardır. O da şudur: İlim takvaya götürüyorsa ilimdir, yoksa o ilim sahibini yarı yolda bırakır.
Bu hususta şöyle demişlerdir:
El ilmu bil ‘amel in vecedehû ve ille irtehal.
İlim amel ile ilimdir. İlmin amele dönüştüğü yer canlı ve bereketli olur ve ilim orayı mesken edinir. Yoksa ilim yükünü toplayıp oradan gider, durmaz.
İlim öğrenmekten maksat kişinin bunu pratiğe, icraata, hayatın her alanına yayarak kendisinin ve başkalarının istifade etmeleridir. Yoksa “Filan âlimdir, reistir, başımızın tacıdır, anneler böylesini bir daha doğurmaz” gibi sözler, söyleyene de kendisine söylenene de herhangi bir şey kazandırmaz, aksine kaybettirir.
Dolayısıyla, ey öğrendiği ilimden nasip almayan kişi! Seni böyle nasipsiz bildiği halde övenler, aslında seninle alay ediyorlar. Bilmeyenler senin için hüsn-i zan besledikleri için sen de bu hüsn-i zannın hakkını vermediğin için manevi sorumluluğun artar, yükün daha da ağırlaşır. Seni öven kimselerin övgüsüne layık olmadığın için üzüleceğine bir de sevinirsen, kendini kandırmış olursun ve O’na salât ve selâm olsun Rasûlullah Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin şu mübarek sözünün muhatabı olma tehlikesiyle karşı karşıya kalırsın:
“Sana samimi olarak inandığı halde din kardeşine yalan bir şey anlatman (izhâr etmen) büyük ihanettir.” (Ebu Davûd; Hadis no: 4971)
Onun için Yunus Emre bu hususta şöyle der:
İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsen
Bu nice okumaktır.
Dikkat! Herkes bildiğinin alimidir ve bildiğinden sorumlu olacaktır. İlim şüphesiz şereflidir, ama bu şerefli nimet külfet ve sorumluluk getirir. Sahibini o oranda sorumlu tutar. “O zaman ben sorumlu olmayayım” diye kişi ilimden, bilgiden, öğrenmekten kaçarsa, bu ona ayrı külfet ve ayrı bir sorumluluk getirir.
Bilimle uğraştığını iddia eden bazıları ise, filim ile uğraştıklarının farkında değillerdir. İnsanlara kibirle bakanlar, onlara musallat olanlar, onları korkutup sindirmeye çalışanlar, onların umutlarını kıranlar, onları çıkmaza sokanlar, bu dünyada insanların kalbinde kendilerine yer bulamazlar, ahirette de birkaç maddeden yargılanacaklarından şüpheleri olmasın.
Allahım! Bizlere ve bütün mü’min kardeşlerimize faydalı ilim öğrenmeyi, o ilimle amel etmeyi kendimize ve başkalarına faydalı olmayı nasip eyle. Âmîn
*Sonu Baştan Görmek adlı kitaptan alınmıştır.