Yeni Nesli Yetiştirmeye Önem Verelim
GÖNÜL SOHBETLERİ
Yeni Nesli Yetiştirmeye Önem Verelim
Seyda Muhammed Konyevî (k.s)
İnsanlar bu dünyada başarılı olmak için nasıl gayret gösteriyorlar, ahirette de başarılı olmanın yolu da aynı böyledir. Bu dünyada insanlar kendi aralarındaki mevkilerinin yüksek olması, daha şerefli, daha itibarlı olmak için çalışıyorlar; Allah-u Zülcelâl’in yanındaki mevkileri ise çok daha mühimdir. Öyleyse insan asıl ahirette, Allah’ın katında yüksek derece sahibi olmak için amel-i salih yapmalıdır.
İnsan bu dünyada ne kadar Allah-u Zülcelâl için amel-i salih yaparsa ahirette o derece Allah’ın yanında makbul olur. Allah-u Zülcelâl ayet-i kerimede bu konuda şöyle buyuruyor:
“Şüphesiz, iman edip, salih ameller işleyenler var ya; işte onlar (hayr’ul beriyye, yani) mahlukatın en hayırlısıdırlar.”(Beyyine, 7)
Allah-u Zülcelal’in yanında iman ile amel-i salih beraber olduğu zaman, o kişiler Allah’ın katında en şerefli oluyor. “Mahlukatın aralarında en hayırlısı” diyor, Allah azze ve celle. Ne mutlu ona. Bu şeref önümüzde varken gevşek davranmak, o dereceyi kazanmamakla çok yazık etmiş oluyoruz kendimize.
Dünya hayatı gözümüzü kapatıp açıncaya kadar bir zamandır, öyle bilelim. Ahiret hayatı ise bakidir ne kazanırsan onu devamlı bulacaksın. O yüzden dünya ile kendini aldatmamak lazım, ahireti kazanmak için gayret göstermek lazım.
Ayet-i kerimede “amel-i salih yapanlar,” buyurdu ya, amel-i salih kelimesinin manası çok geniştir. Maddi ve manevi, bilhassa manevi olarak.
Kalben niyet etmek, sırf Allah’ın rızası için amel-i salih yapmak üzere niyet etmek çok önemlidir. Yapmasan dahi yine sevap kazanmış oluyorsun. Mesela bir kişi saatini kurdu, “Falan saatte kalkacağım, teheccüd namazımı kılacağım, Allah için ibadet yapacağım,” diye niyet etti. Ama uyuya kaldı, kalkamadı. Niyet ettiği için aynen Allah ona sevap yazacaktır. Çünkü niyet etti. Yapmak için gayret gösterecekti ve yapacaktı. Öyle olduğu için o niyet çok makbuldür.
Bir kişi de uykusu kaçıyor, kalkıyor teheccüd kılıyor, zikir yapıyor ama; “Bilseydim kalkmazdım, daha erkenmiş,” diyor. O zaman hepsi boştur. Hele bakın niyet etmedi çünkü. Niyet etmediğinden dolayı sanki yapmadı. Onun için kalpteki niyet daha önemlidir.
Kalp Allah’ın nazargâhıdır onun için oraya Allah’ın sevdiği şeyleri koyalım, sevmediği şeyleri de koymayalım. Çok ayıptır. Allah-u Zülcelâl baktığı zaman orada sevmediği şeyi görecek, ne kadar ayıptır.
Müslümanlar Kardeştir
Amel-i salihin bir çeşidi de güzel ahlaktır. Peygamber aleyhisselam buyuruyor:
“Kim, din kardeşini bir yıl terkedip küs durursa, onun kanını dökmüş gibi günaha girer.” (Ebû Dâvûd, Edeb 47)
Senin mümin kardeşindir. O da Allah’a iman ediyor, Peygamber aleyhisselam’a iman ediyor, ahiret gününe iman ediyor. Siz kardeşsiniz. Çünkü Allah-u Zülcelâl buyuruyor, “Müminler ancak kardeştir.” (Hucurat, 10)
İster Arap olsun ister Kürt olsun ister Türk olsun, ne olursa olsun, senin kardeşindir. Allah-u Zülcelâl diyor bunu. Böyle olduğu için hiç mümin kardeşlerimize kötü muamele yapmayalım hep güzel ahlak ile geçinelim, inşaAllah.
Başka bir hadis-i şerifinde Peygamber aleyhisselatu vesselam buyuruyor:
“Her Pazartesi ve Perşembe günü ameller Allah’a arz olunur. Din kardeşi ile arasında düşmanlık bulunan kişi dışında, Allah’a şirk koşmayan her kulun günahları bağışlanır. (Meleklere) siz şu iki kişiyi birbiriyle barışıncaya kadar tehir edin, buyurulur.” (Müslim, Birr, 36)
Müminler Allah’ın yanında kıymetlidirler. İman nuru vardır kalbinde. Bir müminin kalbindeki iman nuru dünyaya çıkacak olsa doğudan batıya kadar bütün yeryüzünü aydınlatır. O kadar iman kıymetlidir.
Allah azze ve celle elhamdülillah bize iman nasip etmiştir. İmandan sonra da bu manzarayı bize nasip etmiş. Bazıları şimdi Allah’ın sevmediği yerlerdedir, Allah-u Zülcelâl sizi kendi evinde misafir yapmış. Allah-u Zülcelâl’in misafirlerine ikramı da Allah’ın bizi affetmesidir, cehennemden muhafaza etmesidir, cennet-i alayı bize nasip etmesidir. Tevbeyi de bize nasip ettiği için, sevdiklerinden olacağız, inşaAllah.
Allah bir kişiye dost olduğu zaman ona azap etmez. O yüzden Allah-u Zülcelâl bize tevbe nasip ettiği için inşaAllah bizi dost olarak kabul etmiştir. Bunun kıymetini bilelim, biz de başkalarına vesile olmaya çalışalım.
Çocuklara Önem Verelim
Ben çok dışarıya çıkmıyorum. Ama sizin gibi bazı kardeşlerime soruyorum:
“Dışarısı nasıldır, insanların durumu İslami yaşantıları…” Bilhassa diyorlar ki:
“Yeni nesil çok sıkıntılı.”
Elimizden geldiği kadar ufak çocuklarımızı kreşe yani İslami eğitim verilen anaokullarına gönderelim. O yaşta kalplerine iman mührü vurulsun. Çocuklar yemek yerken “Bismillahirrahmanirrahim,” diyorlar. Bazı ufak çocuklar geliyorlar yanıma. Çok hoşuma gidiyor. Çocuklar o yaşlardayken hevesleniyorlar. Ne kadar güzel. Bunun için mutlaka onları böyle yerlere gönderelim.
Eğer bulunduğunuz yerde yoksa kendi aranızda birleşip bir yer tutun ana okul açın. Çok mühim. İman ile ameli salih ile kalplerini mühürlensin, inşaAllah. Bunun üzerinde durun. Çünkü dünya, yeni nesil ve gençlerin üzerine kalacak. İhtiyarlar, görüyoruz hepimiz, birer birer gidiyorlar. Sonra onlardan sonraki nesil, sırayla gidiyorlar. Allah böyle yaratmış. Böyle olduğu için yeni nesli imanlı olarak yetiştirmek çok mühimdir. Bunun üzerinde duralım, InşaAllah.
Müminlere Karşı
Mütevazi Olalım
Şimdi amel-i salih dedik, güzel ameller arasında tevazu, yani alçak gönüllülük Allah yanında makbuldür. Tevazunun zıttı kibirdir. Bir kişi sabahleyin evinden çıktığı zaman, çarşıda biriyle karşılaştığında, “Ben bundan daha iyiyim,” dese o kibir sayılır. Herkesten kendimizi daha aşağı görelim. Herkese Allah için mütevazı olalım. Tevazu çünkü Allah’ın yanında çok makbuldür.
Allah kibri sevmemiş. “Kibir bana aittir,” buyuruyor Allah azze ve celle. Bir hadis-i kudside buyurmuş ki:
“Kibriya benim ridâm (gömlek), azamet ise benim ızârımdir (vücuda sarılan kumaş). Bunlardan biri konusunda benimle çekişmeye giren kimseye azab ederim.” (Müslim, Birr: 136)
Büyüklük taslayana gazap edeceğini bildiriyor, Allah-u Zülcelâl. Hakikaten görüyoruz, Peygamberler dahi bir gün toprağın altına giriyor. Kim olursa olsun.
Azamet kudret Allah-u Zülcelâl’e aittir. Allah azze ve celle Peygamberine veya bir dostuna kuvvet veriyor, dua ettiği zaman bir şeyler oluyor ama yine onu veren Allah’tır.
Peygamber aleyhisselatu vesselam ashab-ı kirama şöyle buyuruyor:
“Kim Allah için huşûundan dolayı tevazu gösterirse, Allah onu kıyamet gününde yüceltir. Her kim kibrinden dolayı böbürlenirse Allah da onu kıyamet gününde alçaltır.”(Ahmed ibn-i Hanbel, 3; 76)
Kim Allah için tevazu yaparsa Allah da onun makamını kendi katında yükseltiyor. Böyledir, Allah için Allah’a karşı tevazulu olmak hiç kimseden kendini üstün daha büyük, daha iyi görmemek lazımdır.
Hakikaten bakarsak tam da öyledir. Kimsenin Allah-u Zülcelâl’in azametine karşı yapacağı bir şey yoktur. İnsan ne kadar amel yapsa daima eksiktir. Ne kadar oruç tutsan, zekât versen, hacca gitsen, namaz kılsan, ne kadar zikir yapsan gene Allah’ın hakkını yerine getiremiyoruz. Allah azimdir, kudret ve azamet sahibidir.
Melekler ne uyuyorlar ne yiyorlar ne içiyorlar devamlı ibadet yapıyorlar. Fakat onlar dahi kıyamet günü “Allah’a layık bir amel yapamadık” diyecekler.
Melekler öyle derken biz ne yapıyoruz ki? Bizim amelimiz nedir ki? Sonra bununla kibirlenmenin tevazu yapmamanın, ne kadar büyük haksızlık olduğu meydana çıkıyor.
Yolumuz Sâdâtların Yoludur
Bilhassa bizim yolumuz Allah-u Zülcelâl’i tanıma, marifetullah yoludur. Elhamdülillah biz bir şey değilsek de Allah-u Zülcelâl bizi salih kardeşlerimize pay yapmıştır. Yani onlarla beraber olmuşuz.
Allah azze ve celle bize Sâdâtlarla beraberliği nasip ettiği için nasipliyiz. Çünkü herkesin bir sanatı vardır görüyoruz. Birisi marangozdur, birisi başka bir meslektir, onu yapar. Bazıları daima günah yapıyor, bazıları da ibadet yapar. Herkes bir şeyle meşguldür.
Sâdâtların işi de daima nerede oturursak Allah’tan bahsetmek, tevbeden bahsetmek, zikirden bahsetmek, ibadetten bahsetmek… Onların sanatı da budur. Allah bizi onların payına düşürmüş, inşaAllah beraber olmayı nasip etmiş, buna hamd edelim.
Nerede oturursak daima nasihatte bulunalım mümin kardeşlerimize. İbadete, zikre teşvik edelim. Sâdâtların yolu budur. Bize onlarla beraber olmayı nasip ettiği için biz de onlar gibi yapalım inşaAllah.
Yani sabah kalkalım bizim ne mesleğimiz, işimiz varsa onu yapalım. Kimseye muhtaç olmayalım. Ama bir yerde oturduğumuz zaman bazıları gıybet yapar, boş boş konuşur. Biz zikirden, tevbeden bahsedelim. “Allah-u Zülcelâl böyle sevmiştir,” diye mümin kardeşlerimize anlatalım. Bizim konuşmamız bu olsun.
Herkes kiminle arkadaşlık yapıyorsa onun gibi oluyor. Biz de Sâdâtlarla arkadaş olmuşuz. Biz de onlar gibi olalım inşaAllah.
Bâhusus bu yolda en menfaatli davranış güzel ahlaktır. Güzel ahlaklı olunca hem kendi rahat etmiş oluyor hem de din kardeşi rahat etmiş oluyor. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki:
“Kıyâmet günü, mü’minin mizanında güzel ahlâktan daha ağır basan bir şey yoktur. Allah Teâla Hazretleri, çirkin düşük söz (ve davranış) sahiplerine buğzeder.” [Tirmizî), Birr 62)
Mizan terazisinde ameller tartılırken insan terazinin uçlarına öyle endişeyle bakıyor ki dünya kopsa haberi olmaz. “Acaba benim sevaplarım mı ağır gelecek günahlarım mı ağır gelecek,” diye böyle korkuyla bakıyor.
Peygamber aleyhisselam da diyor ki; “İşte o sevap terazisinde güzel ahlak kadar ağır gelen hiçbir şey yoktur.”
Güzel ahlakın o teraziye girince bütün günahlar hafif kalacak. Ne kadar güzel bir şey, çok kıymetli bir şey. Hem de çok kolay ve rahat bir şey. Onun için devamlı güzel ahlakla davranalım, güler yüzle, kimseyi incitmeden güzel kelimelerle konuşalım. Başka bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
“Bir mümin, güzel ahlakı sayesinde, gündüz oruç tutup gece namaz kılan kimselerin derecesine ulaşır.” (Ebû Davud, Edeb 7)
Güzel ahlak ile sanki bütün geceyi hiç uyumadan ibadetle geçirmiş, gündüzü de hep oruçla geçirmiş gibi oluyor insan. Yeryüzünde öyle bir şey var mı? Kim yapabilir? Ancak Elyasa ve Zülkifl aleyhimesselam, onlar yapmışlar.
Hiç Kimseye Kızma!
Elyesa aleyhisselam peygamber idi. Zülkifl ise o sırada henüz peygamber değil, onun ümmetinden bir kişiydi. Elyasa aleyhisselam kavmini toplamış demiş ki:
“Üç şartım vardır, bunu kim yapabiliyorsa benden sonra peygamber olacak.” Sormuşlar:
“O şartlar nedir?”
“Bir tanesi gece sabaha kadar hiç uyumayıp ibadet yapmak. İkincisi her gün oruç tutmak. Üçüncüsü de kimseye kızmamak.”
Hiç kimse bu şartı kabul edememiş, sadece Zülkifl aleyhisselatu vesselam kabul etmiş. İkinci gün gene sormuş, üçüncü gün gene sormuş. Yine sadece Zülkifl aleyhisselatu vesselam ondan sonra peygamber olmuş.
Bak ne kadar zordur. Bütün gündüzleri oruç tutmak, bütün gece de ibadetle geçirmek zor olduğu için kimse yapamamış. Sen güzel ahlak sayesinde o dereceyi kazanmış oluyorsun. Bundan daha güzel, daha kıymetli, daha karlı bir şey var mı?
Onun için elimizden geldiği kadar güzel ahlaklı olalım. Çünkü bu bizim tasavvuf yolumuzda da çok mühimdir. Güzel ahlak ile insanlara sohbet yaptığı zaman senin sözünü dinlerler, onlara tesir eder.
Bunu yapmak hem kendimize faydalı oluyor hem de insanlara faydalı oluyor. Bunu yapmadığımız zaman kendimize yazık etmiş oluyoruz. Sabaha kadar da söylesek azdır.
Bütün ibadetlerin temeli Allah-u Teala’yı tanımaktır. Allah-u Teala’nın ne kadar kudret ve azamet sahibi olduğunu, kendimizin de ne kadar aciz ve zayıf olduğumuzu anlamaktır. Bakın bir ağrımız olduğu zaman dayanamıyoruz, bir sıkıntı olduğu zaman dayanamıyoruz. Allah-u Zülcelâl demiş, “İnsan zayıf yaratıldı.” Öyleyse nasıl Allah’tan korkmuyoruz?
Bazı evliyalar gece kalktığı zaman parmaklarını mum üzerine koyuyorlardı. Hemen çekiyordu. Niye çekiyorsun? O zaman günah yapma. Allah’ın azabına dayanabiliyor musun? Sıcaklığa dayan bakalım. Ya yapmayacaksın ya dayanacaksın.
İşte böyle kendi zayıflıkları üzerine tefekkür ediyorlar, kendilerine nasihat ediyorlardı. Biz de böyle yapalım. “Bak nefsim, sen zayıf yaratılmışsın. Bir şeye dayanamıyorsun. Allah-u Zülcelâl’e karşı kamil bir iman sahibi ol. Amel-i salih yap. Günahlardan kendini muhafaza et. Şayet nefsine uyup bir hata yaptığın zaman hemen tevbe yap. Allah’a karşı daima tertemiz olarak Allah’ın huzuruna bulun.” Diye, elimizden geldiği kadar kendimize böyle nasihat yapmamız lazım.
Allah-u Zülcelâl hepimize razı olacak şekilde amel-i salih nasip etsin. Bizi kendi nefsimize teslim etmesin, nefsimizi hayırlarda kullansın, InşaAllah.