GÖNÜL SOHBETLERİ / Allah-u Zülcelâl’den Tevfik İsteyelim
GÖNÜL SOHBETLERİ
Allah-u Zülcelâl’den Tevfik İsteyelim
Seyda Muhammed Konyevî -KS-
Allah-u Zülcelâl bizi ibadet için ve Allah’ı tanımamız için yaratmıştır. Ayet-i kerimede buyuruyor:
“Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.” (Zariyat; 56)
Yani Allah-u Zülcelâl, “Sizi ibadet yapmanız için, Beni tanımanız için yarattım,” buyuruyor. Bunun için daima Allah-u Zülcelâl’e kul olmamızı istiyor. Başka bir ayet-i kerime şöyle buyuruyor:
“(Resûlüm!) De ki: dua ve yalvarmanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin?” (Furkan, 77)
Yani diyor ki, “De ki onlara, ‘Benim Rabbim duanız olmasa sizi ne yapsın?”
Hani diyoruz ya, “Ben seni ne yapacağım? Sen neye yarıyorsun?”
Bilhassa biraz yaramaz olan, faydasız insanlara diyoruz ya. İşte Allah-u Zülcelâl de buyuruyor ki; “Söyle onlara, Rabbim ne yapacak sizi, eğer duanız olmasa?”
İbadet tevfikini, zikir yapma ve günahlardan muhafaza halini istemesek Allah’tan… Allah Azimuşşan diyor ki, “O zaman Ben onları ne yapacağım?”
İşte ibadet ve kulluk yapmadığımız zaman Allah-u Zülcelâl de neuzubillah, böyle diyor. Onun için elimizden geldiği kadar Allah’a ibadet etmek için gayret göstermemiz lazımdır.
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem de hadis-i şerifinde şöyle buyuruyor:
“Hiçbir kul, kıyamet gününde, ömrünü nerede tükettiğinden, ilmiyle ne gibi işler yaptığından, malını nereden kazanıp nerede harcadığından, vücudunu nerede yıprattığından sorulmadıkça bulunduğu yerden kıpırdayamaz.” (Tirmizi, Kıyamet, 1)
Yani buyuruyor ki, “O gün bunlardan sorulmadan hiçbir ayak o gün Allah’ın huzurundan ayrılmaz.”
Öyleyse o gün bunların cevabını verebilecek şekilde kendimizi hazırlamamız lazımdır. Bu sorulara cevap verecek şekilde amel yapabilmek için daima hayra niyet edelim. Allah-u Zülcelâl’in yanındaki ecir ve sevapları kazanmak için Allah’tan tevfik ve kuvvet isteyelim. Hayrı istediğimiz zaman, ilk önce Allah-u Zülcelâl’in rızasına sebep olacak şeyleri isteyelim Allah’tan.
Allah-u Zülcelâl de bize inşallah tevfik verecektir, o amelleri yapmak için sebepleri bize musahhar kılacaktır inşaallah. Çünkü Allah hem bizi görüyor hem kalbimizde olan niyeti de görüyor.
Daima insanın rağbeti, Allah’ın katındaki ecir ve sevaplara karşı olmalıdır. Allah katında ecir ve sevabı bol olan şeyleri yapmaya niyetli olmak lazımdır.
Çünkü Allah azze ve celle daima kalbimizin içine bakıyor. Kalbimize baktığı zaman orada hoşuna gidecek şeyler görsün, hayırlı niyetler ve Allah’ın rızasına talep olsun kalbimizde… Allah-u Zülcelâl o zaman bizlerden razı olacak inşallah.
Ama kalbin boş ise Allah’ın rızasını isteme hali yoksa… Biz Allah’a muhtacız Allah bize muhtaç değil ki.
Bir evliyanın evine bir hırsız girmiş, evde ne var ne yoksa toplayıp gitmiş. Evliyaya gelip evine hırsız girdiğini ve her şeyini çaldığını haber vermişler.
Evliya Allah’a hamd etmiş. “Allah’a şükür, Şeytan benim kalbime girip benim imanımı almadı, Allah’ın muhabbetini, aşkını çalmadı. Dünya metaını çalarlarsa çalsınlar.” demiş.
Onlar böyle Allah’ın aşkına, muhabbetine, tâatine meraklıydılar. Hep Allah’tan muhabbetine vesile olacak salih amelleri istemek lazımdır.
Kalbime Hayır Tohumları Ek
Peygamber aleyhisselatu vesselam hadis-i şerifindeki duasında, “Ya Rabbi benim kalbime hayır tohumu ek,” diyordu. Çünkü Allah-u Zülcelâl insanın kalbine hayır tohumu ektiği zaman o insan sâlih ameller yapacaktır ve günahlardan muhafaza olacaktır.
Allah onun kalbini düzelttiği zaman, yani Allah’a karşı rağbetli, Allah’ın katındaki sevaplar ve mükâfatlar için istekli hale getirdiği zaman, işte o vakit onun zahiri azalarını da düzeltecek inşallah. Çünkü azalar kalbe tâbîdir.
Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor: “Dikkat edin! Vücutta öyle bir et parçası vardır ki, o iyi, doğru, düzgün olursa bütün vücut iyi, doğru, düzgün olur; o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O, kalptir.” (Buharî, İman, 39) buyurmuşlardır.
Kıyamet gününde Allah’ın azabından kurtaran en menfaatli şey Allah-u Zülcelâl’in zikridir, Allah’ı hatırlamaktır. Yani hem önümüze hasenat bir şey geldiği zaman Allah’ı hatırlayıp onu yapmak, Allah’ın gazab ettiği bir şey geldiği zaman da Allah’ı hatırlayıp onu yapmamak, muhafaza olmak. İşte böyle daima Allah-u Zülcelâl’in zikrinde olduğumuz zaman kıyamet gününde bizi koruyacak olan odur.
Allah-u Zülcelâl’i hatırlamak da şöyle olmalıdır; bunun için hem Allah’ı tanımak hem kendimizi tanımak lazımdır. Allah’ı -haşa- bir insan gibi düşünmek hiçbir menfaat vermez. Allah-u Zülcelâl’in çok kudret ve azamet sahibi olduğunu, onun karşısında kendimizi çok muhtaç olduğumuzu hissederek tefekkür edersek o zaman menfaat verir. Öyle tefekkür etmezsek menfaat vermez.
İyi İnsanın Alameti
Dünyada da insanların iyi olup olmadığının alametleri vardır. Bu insan iyidir, bu insan kötüdür, dediğimiz zaman tabi bu zahiri olarak, yani görünen bakımındandır. İnsanın kabindeki niyetlerini Allah bilir.
Musa aleyhisselam demişti ki: “Ya Rabbi, Senin kimi sevdiğini, kimi sevmediğini nasıl bilebilirim? Bunun alametleri var mı Ya Rabbi?”
Allah-u Zülcelâl buyurdu ki, “Ben kimi seversem ona zikrimi, ibadetimi, sâlih amelleri, namazı, orucu, zekâtı yapması için tevfik vereceğim. Bunları kime nasip etmişsem onu seviyorum demektir. Kime buğz ediyorsam onu zikrimden ayırırım, tâatimi nasip etmem. O kişi günahlarla meşgul olduğu zaman ona gazab ettiğimin alametidir.”
Öyleyse biz de Allah kimi seviyor, kime gazap ediyor, az çok anlayabiliriz. Eğer biz böyle günahlarla meşgul oluyorsak o zaman hemen tevbe etmek lazımdır. Eğer insan samimi tevbe ederse, tâat yapmak için gayret gösterirse, Allah’ın tevfiki, Peygamber aleyhisselatu vesselamın şefaati, evliyaların duası onunla beraber olacaktır. Eğer bunu yapmazsa o zaman tek başına nefsiyle baş başa kalacak, bunlardan mahrum kalacaktır. Öyleyse biraz gayret göstermek lazımdır.
Allah-u Zülcelâl buyuruyor: “Dua edin, icabet edeyim.” (Mümin; 60) Yani Allah azze ve celle bize diyor ki; “Siz dua edin ben kabul edeceğim.”
Bazı insanlar geliyor, “Ailemle geçimsizlik yaşıyorum, şu derdim vardır, bu derdim vardır…” Ufak tefek dertler. Halbuki asıl derdimiz, Allah-u Zülcelâl’in rızasını kazanmak, Allah-u Zülcelâl’in gazabından muhafaza olmaktır.
Bir Allah dostu, öyle diyelim çünkü Allah dostu sayılır; tıpkı dilenciler gibi, hani dünyevi bir şey isteyen dilenciler var ya, onun gibi kapı kapı dolaşmış:
“Bana merhamet edin! Ben sermayemi kaybettim, bana merhamet edin!” diyor. Ona soruyorlar:
“Senin sermayen neydi? Ne kaybettin?”
“Benim bir kalbim vardı onu kaybettim, bana dua edin! Benim bir kalbim vardı, onunla Allah’a muhabbetle ibadet ediyordum, onun gazabından korkuyordum, böyle diri bir kalbim vardı. İşte o benim sermayemdi, ahireti onunla kazanacaktım. Şimdi onu kaybettim, kalbime bir katılık geldi. Bana dua edin de kalbim yeniden ihya olsun, yine kalbim Allah’ın rızasını kazanmak için gayretli olsun.”
Ne kadar haklıydı. Biz dünya için dua ediyoruz ama ahiret daha mühimdir. Asıl ahiret için, Allah’ın rızasını kazanmak için meraklı olmak lazımdır.
Allah’ın nazargâhı insanın kalbidir. Allah insanın kalbine bakıyor. Orada Allah’a karşı samimi bir hal gördüğü zaman bize verecek inşallah. Onun için biz de öyle yapalım, kardeşlerimizden dua isteyelim. “Ahiretimizi kazandıracak sermayemizi, kalbimizin diriliğini, Allah’a karşı samimiyetini bize versin,” diye birbirimize dua edelim, verecektir inşaallah.
Kötü Fikirler Çoğalmış
İnsanlara da tevbeyi anlatalım, onları tevbeye çağıralım. Bugün buraya yeni gelenler de döndükleri zaman insanları tevbeye çağırsınlar. Çünkü dünya fitne denizi gibi olmuş. Ne kadar kötü fikirler… İnsanlar birbirini aldatıyorlar. Onun için oturduğumuz zaman, aramızda sohbet ettiğimiz zaman hep Allah’a tevbe etmekten bahsedelim, evliyaların menkıbelerinden bahsedelim. Çünkü sen bir kişinin tevbesine sebep olursan onun sevabına da ortak oluyorsun.
Hulasa olarak biz daima Allah-u Zülcelâl’in tevfikine muhtacız. İbadet yapmak için, günah yapmamak için daima onun yardımına muhtacız, merhametine muhtacız.
Hepimiz iman etmişiz, elhamdülillah. İmandan sonra da tevbe nasip etmiş, Allah-u Zülcelâl. Biz kesin olarak biliyoruz ki, Allah her şeye kadirdir. Bizim kalbimizi düzeltmeye, hidayetini vermeye, amel-i sâlih nasip etmeye de gücü yeter.
Öyleyse dünyevî ihtiyaçlardan önce bize hidayet vermesi için, onun rızasını kazandıracak olan işlerde tevfik (başarı) vermesi için halis bir kalp ile dua edelim, hatalarımıza tevbe edelim.
Nasıl bir çocuk anne babasını terkedip kaçtığı zaman onu bekliyorlar, “Ne zaman dönecek bize?” diye… Allah-u Zülcelâl de bir kul isyan ettiği zaman, günah işlediği zaman, ibadetten gafil kaldığı zaman öyle bekliyor, “Kulum bana ne zaman dönecek?” diye…
Biz biliyoruz ki anne baba çocuğuna karşı merhametlidir. Ama Allah azze ve celle bizi yarattığı için o çok daha fazla merhametlidir.
Allah-u Zülcelâl fail-i hakikidir, anne baba mecazi sebeptirler. Yani Allah-u Zülcelâl yaratmayı asıl dileyen, buna kudreti yeten ve yaratan hakiki yaratıcıdır. Anne babayı ise bu yaratmaya sebep kılmıştır. O yaratmaya vasıta olan anne baba nasıl merhametliyse, Allah-u Zülcelâl ondan çok daha fazla merhametlidir.
İbrahim aleyhisselam bakıyor bir kişiyi kötülük yaparken görüyor. Ona beddua ediyor, Allah onu helak ediyor. İkincisini görüyor yine beddua ediyor, Allah yine helak ediyor. Üçüncü sefer beddua edeceği zaman Allah-u Zülcelâl buyuruyor ki:
“Ya İbrahim, dur! Ben onları yaratmışım, onlara acıyorum. Sen onları yaratmadığın için onlara acımıyorsun.”
Allah-u Zülcelâl bize böyle merhametlidir. Bir anne baba merhameti sebebiyle nasıl ki evladının dönmesini bekliyor, döndüğü zaman ferahlanıyorsa; Allah-u Zülcelâl o sonsuz merhametiyle kulunun tevbe edip dönmesini çok daha fazla istemektedir. Hani ayet-i kerimede buyuruyor ya:
“Allah tevbe edenleri sever, temizlenenleri sever,” (Bakara, 222)
İşte bir insan tevbe ettiği zaman Allah onu seviyor. Allah bir kulunu sevdiği zaman ona dost olur. Dost dostuna azab etmez. İşte biz de bir kulun tevbesine vesile olursak o zaman Allah’ın razı olacağı bir iş yapmış oluyoruz.
Eğer sen insanların tevbe edip Allah ile arasını düzeltmesine vesile olursan Allah-u Zülcelâl senden razı olacak. Sana da ona da dünyada ve ahirette hayırlar verecek, dualarınızı kabul edecek.
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bir hadis-i şerifinde buyuruyor:
“Bütün insanlar hata yapar, hata yapanların en hayırlısı ise hatasından dönendir.” (İbn Mâce, Zühd, 30)
İnsan günahından tevbe ettiği zaman Allah-u Zülcelâl hem onun günahını affeder hem de o günahları sevaba çevirir. Her zaman diyorum Allah-u Zülcelâl bu tevbeyi nasip etmeseydi bizim halimiz ne olacaktı?
Günahlardan kendimizi muhafaza edemiyoruz. Eğer tevbe de olmasaydı halimiz ne olacaktı? Onun için bu merhamet kapısından ayrılmayalım, sımsıkı sarılalım. Ne hata yaparsak yapalım ister büyük ister küçük ister orta, daima hemen Allah-u Zülcelâl’den özür dileyelim, tevbe edelim. Bizi affedecektir inşallah.
Allah hepimizi hayırlarda kullansın, şeytanın ve nefsin eline bırakmasın. Amin.