AHLAK-I HAMİDE – Gönül Kazanmak, İnsan Kazanmak

  • 05 Mayıs 2023
  • 246 kez görüntülendi.
AHLAK-I HAMİDE – Gönül Kazanmak, İnsan Kazanmak
REKLAM ALANI

AHLAK-I HAMİDE
Gönül Kazanmak, İnsan Kazanmak
Gülistan Araştırma

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi veselleme Medine devri boyunca hizmet etme şerefine mazhar olan Enes b. Malik radıyallahu anh şöyle anlatıyor:
“Ben Rasûlallah’la beraber yürüyordum. Üzerinde Necran kumaşından yapılmış kalın kenarlı bir kaftan vardı. Bir bedevi gelip kaftanının yakasından tutarak şiddetli bir şekilde çekti. Rasûlüllah’ın boynuna baktım, bedevinin, kaftanı şiddetle çekmesinden dolayı boynunda iz bırakmıştı. Bazı rivayetlere göre ise hırka yırtılmış, yaka kısmı Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin boynunda asılı kalmıştı. Bedevi kaba bir üslupla:
“Muhammed! Şu iki deveme yiyecek yükle! Bana ne kendi malından ne de babanın malından veriyorsun,” dedi.
Bunun üzerine Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem üç defa:
– Hayır, kendi malımdan vermiyorum, böyle bir düşünceden Allah’a sığınırım. Ama boynumu incitmene karşılık kısas yapmadıkça develerini yüklemem, dedi.
Bedevî:
– Hayır, vallahi kısas yaptırmam, dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şartını üç defa tekrarladı. Fakat bedevî her defasında kısas yaptırmayacağını söyledi.
Bunu duyan sahâbîler ayağa fırladılar. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onlara:
– Sözümü duyanların, ben izin verene kadar yerinden ayrılmamasını istiyorum, buyurdu. Orada bulunan bir sahâbîye, develerden birine arpa, ötekine hurma yüklemesini emretti. Sonra da sahâbîlerine dağılmalarını söyledi. (Buhârî, Humus 19, Libâs 18, Edeb 68; Müslim, Zekât 128)
Bu hadis-i şeriften gördüğümüz gibi Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem sert mizaçlı, kaba saba insanlara karşı dahi affedicilikle, yumuşaklıkla muamele ederdi. Ümmetinin muallimi olan Resul-i Ekrem efendimiz insanların birbirlerini incitmelerinden dolayı kısas yapmaya, haksızlığa uğrayan bir kişinin aynı şekilde hakkını almaya yetkisi bulunduğunu öğretmek için önce kısası teklif etti. Ama Bedevi buna yanaşmadı.
Bazı rivayetlere göre Bedevi, “Çünkü sen kötülüğü kötülükle karşılamaz, cezalandırmazsın da ondan!” dedi. Bunun üzerine Resulullah aleyhisselatu vesselam güldü ve hareketini bağışladı. (Ebu Davud)
Bu hadisede gördüğümüz gibi Resûlullah aleyhisselatu vesselam Efendimiz, kendisi zaferler elde edip bir devlet başkanı mevkiine geldiği bir dönemde toplumun en cahil ve kaba saba kesiminden birinin hareketine karşı yüksek ahlakla davranmaktadır. Onun çirkin hareketini kaba sözünü affettiği gibi, istediği şeyi kendisine vermek suretiyle güzel ahlakın en üstün seviyesini ortaya koymaktadır.
Peygamber Efendimiz birçok zaman halkın cahil kesimlerinden eziyet çekmiş, türlü şekillerde rahatsız edilmiş ve her defasında onları bağışlamıştır.
Hatta Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem böyle cahil kimselerin kalbini İslâm’a ısındırmak düşüncesiyle, kendilerine devlet hazinesinin zekât veya ganimet gibi gelirlerinden dağıtırdı.
İnsanların türlü huylarını, düşük seviyeli hallerini hoş görmek, onlarla güzel geçinmek Peygamber Efendimizin üstün ahlakındandır. Buna müdara, yani insanları idare etmek, geçinmek için huylarına gitmek denir.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bir hadis-i şeriflerinde: “Ben insanları idare etmekle görevlendirildim.” (Nebhânî, el-Fethu’l-kebîr, I, 480) buyurmuştur.
İnsanları İdare Etmek
İnsanlar çeşit çeşittir. Kimisi aşağı seviyede duygularla hareket eder. Küçük menfaatler veya önemsiz hisler uğruna çirkin hareketlere tevessül eder. Herkesin bir seviyesi vardır. Bu gibi insanlarla ilişkileri kesmek mümkün değildir. Onları idare etmek de hayatın gereğidir.
Bilhassa cahilliği sebebiyle yanlış hareket eden insanların gönlünü kazanmak ve onları ısındırmak için bir müddet hallerine katlanmak, bazı iyiliklerde ve fedakarlıklarda bulunmak Peygamberlik vazifesinin bir parçası olmuştur. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem hayatı boyunca her çeşit insanla geçinmeye önem vermiş, verdikleri sıkıntılara da sabretmiştir.
Bazen bir insanı kazanmak için onun akrabalarından ve dostlarından olan bazı katı kalpli kişilere de katlanmak gerekir. Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselam bazen bir münafığın fitnelerine katlanır, yüzüne vurmazdı. Onun oğlunun ve kabilesinden bazı kişilerin samimi mümin olması için o münafığa da sabır gösterirdi.
Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselam iman etse de etmese de, samimi mümin olsa da olmasa da birçok komşu ve akrabalarıyla iyi geçinmiş, güzel muamele etmiştir. Yahudi komşularına çoğu zaman sabır göstermiş ve iyi muamele ile ilişkilerini sürdürmüştür. Onlar ihanet etmedikçe anlaşmalarına bağlı kalmıştır.
Allah-u Zülcelâl Kur’an-ı Kerim’de kötü huylu kişilere karşı bile iyilik yaparak gönül kazanmayı emrediyor:
“İyilikle kötülük bir olmaz. Sen kötülüğü en güzel olan şeyle sav. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.” (Fussilet, 34)
Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselam daima kötülükleri bağışlamıştır. Rabbinin;
“Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden de yüz çevir. Sana şeytandan bir vesvese gelirse hemen Allah’a sığın. Çünkü O, her şeyi işitendir, en iyi bilendir.” (Araf, 199-200) emrine uyarak, kötü davranışlara karşı aynen mukabele etmeyip af ve idare ile karşılık vermiştir.
Müminlere karşı ise çok daha yumuşaklıkla ve merhametle davranmıştır. Ümmetine de bu şekilde davranmayı emretmiştir.
İnsanlar cemiyet halinde yaşarlar. Toplumda bazı örf, adetler ve nezaket kuralları geçerlidir. İslam’a aykırı olmadığı müddetçe bu kurallara uyarak insanlarla iyi ilişkiler kurmak önemlidir.
Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselam müminlerin beşerî münasebetlere önem vermelerini emretmiştir. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bir hadis-i şeriflerinde mü’mini şöyle tarif etmişlerdir:
“Mü’min başkalarıyla iyi geçinir ve kendisiyle iyi geçinilir. Ülfet etmeyen ve kendisiyle ülfette bulunulmayan kimsede hayır yoktur.’” (Nebhânî, el-Fethu’l-kebîr, II, 472)
Bir insanın neyle memnun olacağını bilip, ona göre muamele edip gönlünü kazanmak, iyi ilişkiler kurmak çok önemli bir ahlaki özelliktir.
Cerîr b. Abdullah radıyallahu anh Câhiliye devrinde Yemen taraflarındaki Becîle kabilesinin reisiydi. Sûret ve sîret itibariyle güzel bir insandı. Hicretin onuncu yılı başlarında müslüman olmuştur.
Yemen ehli, nazik ve hisli insanlardı. Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselam da onlara çok nazik ve güler yüzlü davranırdı. Cerir b. Abdullah radıyallahu anh şöyle demiştir:
“Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem müslüman olduğum günden beri beni yanına girmekten men etmedi. Beni görüp yüzüme karşı tebessüm etmediği de olmadı.” (Buhârî, Menâkıbu’l-ensâr, 21; Müslim, Fedâilu’s-sahâbe, 135; Tirmizî, Menakıb, 41)
Peygamber Efendimiz bir keresinde Cerir bin Abdullah radıyallahu anh’ın mescidde oturacak yer bulamadığını görünce üzerindeki cübbeyi çıkararak üzerine oturması için Cerir radıyallahu anhuya atar. Cerir radıyallahu anh hemen cübbeyi alıp öper, çok duygulanarak ağlar ve: ” Ona oturmak bana yaraşmaz” diyerek geri verir. Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem ona bir yer verilmesine işaret ederek: “Size bir kavmin büyüğü gelince ona ikram edin.” buyurmuştur.”
Buna göre hadis-i şerifin manası; mü’min beşeri münasebetlerde nezaket kurallarına uygun davranarak gönül kazanmalı, iyi münasebetler ve dostluklar kurmalıdır. Bu güzel duygularla kalpleri kazanınca güzelce görüşüp konuşarak her konuda anlaşmak kolay olur.
Esasen insanlara karşı yumuşaklık ve nezaket, mümin kalbindeki rahmet esintisinden kaynaklanır. Allah-u Zülcelâl ayet-i kerimede Resul-i Zişan efendimize şöyle buyuruyor:
“O vakit Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın. Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah’a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever.” (Âl-i İmran; 159)
Demek ki, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin yumuşak ve nazik muamelesi, Allah’ın ihsan ettiği rahmetten kaynaklanmaktadır. Öyleyse mümin kardeşlerine karşı nazik ve iyi davranan kişilerin kalbinde aynı şekilde rahmet esintileri vardır.
Müminler Birlik İçinde Olmalı
İnsanda gerçekten iman varsa bu iman onun mümin kardeşlerine karşı ahlaki durumuna tesir etmelidir. Müminler, mümin kardeşlerinin her derdiyle ilgilenmeli, mahrumiyetlerini gidermeye çalışmalıdır. Bunun tersi ise, kimseye tahammül edemeyen, asabi, hırçın ve kendini beğenmiş insan tipidir. Bu huy mümine yakışmaz.
Müminler bir vücudun uzuvları gibi birlik içinde olmalıdır. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki:
“Müminler birbirlerine karşı sevgi, şefkat ve merhamette tek bir vücut gibidir. Vücudun bir uzvu rahatsız olunca bütün vücut rahatsız olur ve uykusuz geceler.” (Buhârî, Edeb, 26)
Yaşadığımız deprem felaketinden etkilenen kardeşlerimiz de hasta, yaslı, acılı, dertli durumdadır. Onların haliyle ilgilenmek, sıkıntılarını hafifletmek hem dinimizin sevap vaad ettiği bir emri hem insanlık gereğidir.
Rabbimiz müminlerin bir duvarın kerpiçleri gibi birlik beraberlik içinde olmasını istiyor. Bunun için de kardeşlik duygusunu kuvvetlendirecek ibadetleri emrediyor. Mesela cemaatle namaz kılmak, selam vermek, hasta ziyaret etmek, cenaze namazlarına katılmak, birbirinin halinden haberdar olmak gibi amellere sevap vaad ediliyor.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem ashabının halini hatırını sorardı, hasta olanları ziyaret ederdi. Selman-ı Farisi radıyallâhu anh şöyle anlatır:
“Ben hasta iken Allah Rasûlü aleyhisselatu vesselam ziyaretime gelmişti. Çıkarken:
“Ey Selman! Allah sıkıntılarını gidersin, günahını affetsin. Ölünceye kadar dînine kuvvet, bedenine sıhhat versin!” buyurdu.” (Heysemî, II, 299)
Yine Hazret-i Âişe’nin naklettiğine göre Hendek Gazvesi’nde kol damarından yaralanan Sa‘d bin Muâz için mescitte bir çadır kurdurmuş ve onu sık sık ziyarete gitmiştir. (Bkz. Buhârî, Megâzî, 30)
Bu gibi küçük görünen şeyler, müminlerin birbirinin halinden haberdar olup yanında olmasına vesile olur. O yüzden bunları ihmal etmemelidir.
Dinimiz müminlerin birbirinin düğünlerine katılmasını, güzel günlerini tebrik etmeyi teşvik eder. Çünkü bu birbirinin mutluluğuna sevinmek, sevincine ortak olmak demektir.
Bir söz vardır, “Dertler paylaşıldıkça azalır, sevinçler paylaşıldıkça çoğalır.”
İnsan acı gününde de mutlu gününde de dostlarını yanında görmek ister. Sevdiklerinin onun sevinciyle mesrur olmasından huzur duyar.

REKLAM ALANI
REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ