AHLAK-I HAMIDE / İhtiyarlara Hürmet
AHLAK-I HAMIDE
İhtiyarlara Hürmet
Gülistan Araştırma
Doğumla başlayan insan hayatı, çocukluk, gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık süreci sonunda ölümle nihayetlenir. Hayatta uzun ve sıhhatli yaşamak her insanın tek arzusu ise de davetsiz olarak geliveren yaşlılığı hiçbir kuvvet engelleyemez. Bu çaresizliğe işaret eden Hz. Peygamberin bizlere uyarısı şöyledir: “Allah her hastalık için mutlaka bir deva vermiştir, ancak bir dert vardır ki onun devası (yani çaresi) yoktur. O da ihtiyarlıktır.” (Ebu Davut, Tıb, 1)
Yaşlılık çağı insanın hem beden sıhhatini hem zihinsel kapasitesini ve psikolojik gücünü yitirdiği dönemdir. İleri derecede yaşlılık çoğu zaman sabretmesi zor imtihanları beraberinde getirir. Bu sebeple Hz. Peygamber aleyhisselatu vesselam bir duasında:
“Allah’ım! Acizlikten, tembellikten, korkaklıktan ve (ileri derecede) ihtiyarlıktan sana sığınırım” (Buhari, Deavat, 38) buyurmuştur.
Bununla birlikte hayatın mevsimleri olan çocukluğu bahara, gençliği yaza, orta yaşları sonbahara benzetebiliriz. Hayatın kara kışı olan ihtiyarlık ise zor bir mevsim olmakla birlikte onun da ayrı özelliklere ve güzelliklere sahip olduğunu unutmamalıdır.
Bir Müslüman, hayatının her mevsiminde kulluk vazifelerini en iyi şekilde yapmanın gayretinde olmalıdır. İbadet ve maneviyat ile değerlendirmek için bu dönemlerin her biri birer fırsattır. İnsanın her şeyin kıymetini daha iyi anladığı, fani şeylerden soğuyup uzaklaşarak asıl baki olana yönelme fırsatını bulduğu bir dönem olarak ihtiyarlık çağı da çok kıymetlidir.
Yaşlılar, Allah’ın dualarına icabet ettiği, ihsan ve ikramına mazhar kıldığı kimselerdir. Onların duasını almak bize cennet kapısını açar.
Hz. Peygamber aleyhisselatu vesselam şöyle buyuruyor: “Yazıklar olsun!” “Anne ve babası yanında ihtiyarlamalarına rağmen onları razı etmediğinden dolayı cennete giremeyen kimseye..” (Tirmizi Deavat, 100)
Anne baba başta olmak üzere yaşlılara hürmet etmek, insanlık vazifesidir. Allah-u Zülcelâl bir ayet-i kerimede şöyle buyurur:
“Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine “öf” bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle. Onları esirgeyerek, alçak gönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: ‘Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et! diyerek dua et.” (İsra, 23-24)
Nesilleri Bağlayan Köprüler
İnsanlar nesiller halinde birbiri ardınca dünyaya gelirler. Her nesil, bir önceki neslin bıraktığı maddi ve manevi miras sayesinde var olur. Bugün yaşı kemale ermiş olanlar, bir zamanlar bu memlekete, bu dinin yaşanmasına emek veren geçmiş nesildi. Biz onların devamıyız. Bizden sonra gelecek nesile de örnek olmalıyız.
Milli ve manevi değerlerimizi, kültürümüzü yarınlara taşımanın yolu, büyüklerimize hürmet etmekten geçer. Onlar geçmişimizle geleceğimizi birbirine bağlayan en değerli köprülerdir.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin buyurduğu gibi: “Herhangi bir genç, yaşından dolayı bir ihtiyara hürmet ederse, Cenab-ı Allah da yaşlılığında ona hizmet edecek kimseleri bulundurur.” (Tirmizi, Birr, 75)
Allah’ın dinine bağlılık üzere saçları ağarmış, beli bükülmüş yaşlılar, ailelerimiz ve toplumumuz için birer rahmet ve mağfiret vesilesidir. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki:
“İçinizde masum çocuklar ve beli bükük yaşlılar olmasaydı belalar başınıza sel gibi akacaktı.” (Heysemi, Mecmeu’z- Zevaid, X /227)
Alınganlığın en yüksek seviyede olduğu yaşlılık döneminde onları rencide etmekten, üzmekten, kalplerini kırmaktan sakınmalıyız. Onlara layık oldukları hürmeti göstermeliyiz. Çünkü biz bugün geçmişte onların verdiği emekler sayesinde buradayız.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki:
“Küçüklerimize acımayan, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.” (Tirmizi, Birr, 15)
Yaşlılar yuvalarımızın bereket kaynağıdır. Bunun için Allah Rasulü aleyhisselatu vesselam der ki:
“Zayıf ve düşkünlerinize dikkat ediniz. Zira siz, onlar sayesinde yardım görür ve rızıklandırılırsınız.” (Ebu Davut, Cihad, 69)
Yaşlılara karşı gösterilecek ilgi ve bakımın mekânı öncelikle ailedir. Ailenin üyeleri arasında oluşan sıcaklığın, sevginin, dostluk ve güven ortamının yerini hiçbir şey dolduramaz.
Doğru olan, kişinin hayatının son demlerini çocuklarının ve torunlarının yanında veya yakınında, sevgi, ilgi ve himaye görerek geçirmesidir. Huzur evleri ancak kimsesi olmayan garip kimseler için düşünebilecek bir seçenektir.
Anne babaya gösterilecek olan şefkat ve merhamet, onların huzurlu bir yuvaya en çok ihtiyaç duyduğu ihtiyarlık çağında ayrı bir önem taşır.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, “Size büyük günahların en büyüğünü söyleyeyim mi?” diye üç kez sordu. Bunun üzerine ashabı, “Evet, ey Allah’ın Resûlü.” diye cevap verdi. Bunun üzerine,
“Allah’a ortak koşmak ve anne babaya isyan etmek ve eziyet etmektir.” buyurdu.” (Buhârî, Edeb, 6)
Ömürlerinin bu en hassas döneminde yaşlı anne babaların yanı başında olmak, ihtiyaçlarını karşılamak, hayır dualarını almak Allah’ın rızasını kazandıracak en önemli vesilelerdendir.
Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselam:
“Rabbin rızası, anne babanın rızasına, öfkesi de anne babanın öfkesine bağlıdır.” (Tirmizî, Birr, 3) buyurmuştur.
Yaşlılık Yalnızlık Olmamalı
Bugün bilhassa batı dünyasında yaşlıların giderek yalnızlaştığı bilinen bir gerçektir. İnsanı sırf üretim-tüketim robotu gibi gören maddiyatçı sistem, yaşlıları adeta toplumun kıyısına iter. Batı toplumunda reklamlar sürekli insanlara gençleştiren veya genç gösteren ürünleri kullanmayı tavsiye ederek sanki yaşlanmak utanılacak bir şeymiş gibi gösterilir.
Halbuki Müslüman bir toplumda yaşlılarımız kıymetli kişilerdir. Onlar bir toplumun hafızasıdır. Onların birikim ve tecrübeleri bizlere rehberlik eder. İnsan ömrünün ne kısa olduğunu, hiç farkına varmadan geçiverdiğini en iyi onlar, ihtiyarlar bilir. Kendi tecrübelerinden faydalanarak gençlere bu kısa ömrün kıymetini bilme yolunda rehberlik ederler.
Yaşlılık çağında beden yorulur, yıpranır ama akıl tecrübelerle yoğrulur, gelişir. Eğer kişi ömrünü güzel değerlendirmiş ise ruhani taraf manevi hasılalarla geliştir. Manevi yönden kemâle ulaşmak için ömrün son zamanını en güzel şekilde değerlendirmeyi bilmek gerekir. Bu kıymetli dönemi en güzel şekilde değerlendirebilmek için ibadetlere alışkanlık kazanmış bir şekilde yaşlılık çağına erişmek de önem kazanmaktadır.
Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem; “İnsanların en hayırlısı kimdir?” sorusuna cevaben “Ömrü uzun, ameli güzel olandır” (Tirmizî, Zühd, 21) buyurmuştur. Bir Müslüman bu niyetle yaşlılık çağına sıhhatli bir şekilde kavuşmayı arzu etmelidir. Bu şekilde yaşlanmış olanlardan hayat dersleri almayı da bilmek gerekir.
Bu bakımdan gençlerin yaşlılardan daha çok faydalanma yoluna gitmesi gerekir. Yaşlıların toplumdan kopmadan bu dönemlerini huzur içinde geçirmeleri için genç ve yetişkinlere büyük görevler düşmektedir.
İnsanoğlu, ailesi ve çevresiyle sürekli irtibat hâlinde olmak, beşerî ilişkilerini sürdürmek ister. Yaşlılık döneminde bu ihtiyaç ve bağlılık daha da artar. Yaşlıları hayatın coşkusundan uzaklaştırmak, toplumdan dışlamak onları mutsuzluğa ve yalnızlığa sürükler. Halbuki saygı gören, hali hatırı sorulan, fikrine danışılan bir yaşlı, kendisini huzurlu ve güvende hisseder. Yalnızlığın ve terk edilmişliğin sebep olacağı sıkıntı ve bunalımlardan kurtulur.
Güzel Yaşlanmak Ne Güzel!
İnsan yaşlılık çağında psikolojik ve fizyolojik zafiyet dönemini yaşadıklarından bir yönüyle de çocuklaşırlar. Bu dönemi Allah’ın yardım ve lütfuyla sıhhat ve esenlik içinde geçirebilmek için, bütün hayatı güzel ve doğru alışkanlıklar edinerek geçirmek önemlidir.
Allah Rasulü aleyhisselatu vesselamın buyurduğu gibi: “İnsan ihtiyarlasa bile, onun iki duygusu hep genç kalır: Dünya sevgisi ve çok yaşama arzusu.” (Buhari, Rikak, 5)
Bugün inançsız batı alemi ölümü korkunç bir son, bir yok oluş, anlamsızca unutulup gitmek gibi gördüğü için, ölüme doğru gidiş olan ihtiyarlıktan nefret eder. Halbuki ölüm yok oluş değil, hayat boyunca yapılan hayır ve iyiliklerin karşılığını alacağımız asıl yurdumuza bir göçten ibarettir.
İnsan her yaşta ölebilir. Hayırlarla dolu bir ömür yaşayarak ölüme hazırlanan bir yaşlı olmak, hürmet edilecek güzel bir haldir. Bu yüzden bizim kültürümüzde yaşlıların eli öpülür. Bilhassa bayram günleri gibi özel zamanlarda ailenin en yaşlısının ziyaret edilmesine önem verilir.
Bir evladın, yaşlı anne babasını kimsesiz ve sahipsiz bırakması çok büyük bir vefasızlıktır. Nitekim Allah Resûlü aleyhisselatu vesselam yanında annesi ile babasından biri yahut her ikisi ihtiyarlayıp da onların hoşnutluğunu kazanamadığı için cennete giremeyen kişi hakkında “Burnu yerde sürtünsün” buyurarak böyle bir kimsenin nasipsizliğine işaret etmiştir.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:
“Anne baba, kişinin cennete girmesine vesile olacak ana kapılarından birisidir. Bu kapıdan girme fırsatını kaybetmek ya da değerlendirmek artık senin arzuna kalmış!” (Tirmizî, Birr, 3)