AİLE ve TOPLUM / Aile Dağılıyor Toplum Çöküyor

  • 03 Ekim 2023
  • 191 kez görüntülendi.
AİLE ve TOPLUM / Aile Dağılıyor Toplum Çöküyor
REKLAM ALANI

AİLE ve TOPLUM
Aile Dağılıyor Toplum Çöküyor
Gülistan Araştırma

Belli aralıklarla araştırmalar yapan Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat) verilerinden derlenen rakamlara göre AB ülkelerinde evlilik oranı son 50 yılda yarıya düştü, boşanma oranları ise iki katından fazla yükseldi.
1965 yılında evlilik oranı ortalama 1000 kişide 7.8 iken bu oran 50 yıl sonra 2016’da 4.3’e kadar düştü. Avrupa’da boşanma oranı 1965’te her 1000 kişide 0.8’den, 2016’da 1.9’a tırmandı.
Batıda ortaya çıkan bu tablo küreselleşmenin de etkisiyle bütün dünyayı etkiledi. Sanayileşme öncesinde Japonya’da boşanma oranı çok düşüktü. Fakat Japonya toplumu batılılaştıkça boşanma olayı da artış gösterdi. Çin’de de boşanma nadiren gerçekleşirdi. Fakat günümüzde Çin’de boşanma oranı ve evlilik dışı ilişkiler oranı artmaya başladı. Batılı kapitalist düzene yönelen bütün ülkelerde benzer durum görülmekte.
Aile daima toplumun temel birimi olmuştur. Bundan bir asır öncesine kadar batılı ülkeler de dahil bütün dünyada aileyi ayakta tutan bir rol dağılımı vardı. Erkek ailenin reisiydi. Hem eşinin ve çocuklarının geçimini sağlıyordu hem de evin düzenini sağlayan temel kuralları koyuyordu. Kadın da annelik rolünü huzurlu bir ortamda yürütüyor ve çocuklarının terbiyesiyle yakından alakadar oluyordu.
Ailede farklı yaş gruplarından kişiler bir arada bulunuyor ve yardımlaşıyordu. Aile büyükleri sık sık ziyaret ediliyordu. Torunlarına şefkat göstermekte ve terbiyelerine yardımcı olmakta çekirdek ailenin en büyük yardımcısı oluyorlardı. Yaşlılık çağlarını kendilerini değerli hissedecek şekilde geçiriyorlardı.
Eski zamanlarda evlatlar evleninceye kadar baba evinde kalırdı. Bekar iken ayrı eve çıkmak diye bir şey yoktu. Evlenen bir kişi dul kalma veya boşanma gibi bir sebeple yalnız kalırsa baba evine dönerdi. Büyük aile herkesin sığındığı büyük bir çatı gibiydi.
Evlenmek herkesin en büyük hayaliydi. Hayatın doğal bir parçasıydı. Nikah akdi ciddiye alınırdı. Allah’ın emri, Peygamberin kavli ile kurulan bu müesseseyi ayakta tutmak en temel vazifeydi.
Çocuk sahibi olmak bir tercih değil zorunluluk gibiydi. Ciddi bir engeli olmayan herkes belli bir yaşa geldiği zaman evlenir, en müsait yaşlarını çocuk yetiştirmekle geçirirdi.
Bütün dinlerde önemli yere sahip olan ailevi değerler batıda neredeyse tamamen yok oldu. Batı dışındaki dünyada da medya ve çeşitli araçlar gençliği batılılaşma girdabına sürüklemeye başladı.
Batılı bir araştırmacı şöyle diyor:
“Batılı toplum, bütün boyutlarıyla ticaret eksenli müşteri bulma sürecine dönüşmüştür. Her şey ve hatta evlenme bile ticari bir meta ve nesne olarak nitelendiriliyor. Cinsel başıboşluk, nikahsız beraber yaşamanın yaygınlaşması, halkı menfaatçi ve ailevi değerlere ilgisiz bir kitleye dönüştürmüştür. Günümüzde batıda insanlar, ortak hayat sürdürme ve dayanışma içinde olma ihtiyacını hissetmiyor ve toplumda kolayca kendi isteklerine ulaşabiliyorlar. Bu yüzden ortak hayat ve beraberlikten başka evlenme olayına karşı hiçbir sorumluluk hissetmiyorlar.”
Bir yandan aile yapısının sanayileşmenin getirdiği yeni durumlara ayak uyduramaması, bir yandan dinden uzaklaşma, ahlaki değerlerin zayıflaması, bireyci ve hazcı tüketim anlayışının reklam edilmesi sonucu aile modası geçmiş bir kurum olarak görülür oldu. Fedakârlık isteyen bağlılıkların yerini başıboş, vazifesiz, umursamaz bir hayat tarzı almaya başladı. Bu durum kadınların rolünü de etkiledi.
Aile içinde çok önemli role sahip olan ev hanımları ve anneler birden değerini yitirdi. Kadınların da ancak bir iş yerinde çalışıp para kazanırsa değerli sayılacağı görüşü her geçen gün yaygınlaştırıldı. Ev hanımlarının evde ürettiği değerler küçümsendi. Annelik ileri yaşlara ertelenebilecek ve çalışırken aradan çıkarılabilecek önemsiz bir role indirgendi.
Batıda kadının özgürleşmesi ve feminizm ideolojisi de sapkın bir noktaya geldi. Öyle ki günümüzde bazı Avrupa ülkelerinde evlilik dışı dünyaya gelen çocukların oranı yüzde 25 ile 50 arasında değişmekte. Evlilik dışı çocuk sahibi olmaya pek sıcak bakmasalar da doğu ülkelerinde de nikahsız ilişkilerin oranı artmakta.
Boşanma oranlarının çok yüksek olduğu batı ülkelerinde tek ebeveynli aile yapısı da çok yaygınlaştı. Amerikalı ailelerin üçte biri tek ebeveynli aile ocağından oluşuyor. Avrupalı ülkelerde de tek ebeveynlinin yanı sıra sapkın kimliklerden oluşan -sözde- ailelerin sayısı hızla artmakta.
Tehlike Çanları Çalıyor
Osmanlının son zamanlarından beri asrileşme ve batı özentisinin yaygınlaştığı ülkemizde de ailenin durumu kritik bir notaya geldi.
Türkiye’nin, batılılaşma serüveni ile ülkeye Batı kültür ve medeniyetinin değerlerini kabul ettirmek isteyenler aileyi toplumsal değişimin bir aracı olarak kullanmaya çalıştı. Öte yandan Batı kültür ve medeniyetinin üstünlüğü fikri eğitim aracılığıyla da yeni nesillere dayatıldı. Gençler kendi ailelerinin sahip olup savunduğu dini inanç ve kültür ile eğitim hayatı sırasında maruz kaldığı batı medeniyetinin değerleri arasında bocalamaya itildi.
Bu medeniyet değiştirme çabaları doğrultusunda, sosyal boyut göz önüne alınmadan yapılan plansız ve programsız sanayileşme, kentleşme, göç, nüfusun belli yerlerde yoğunlaşması, aile açısından yığınla problemi beraberinde getirdi. Ekonomik krizler, işsizlik, yoksulluk, kent hayatında daha da korumasız vaziyette bulunan aileyi olumsuz yönde etkiledi.
Bugün dünyevileşme, nefsanileşme, haz ve tüketim kültürü ciddi bir tehlike olarak ülkemizdeki aile yapısını tehdit etmektedir. Her şeyin maddiyat gözüyle görülmesi, menfaate indirgenmesi, manevi değerlerde zayıflamaya ve ahlaki yapıda çözülmeye sebep olmaktadır. Boşanmaların son yıllarda hızlanmasında bu anlayışın büyük rolü vardır.
Bunun yanında ahlaki erozyonla birlikte evliliğe ilginin azalması, gayrı meşru nikâhsız birlikteliklerin artmasını beraberinde getiriyor. Kadının iş hayatında fıtratına uygun olmayan iş kolları ve karışık ortamlarda çalışması da aileyi yıkan faktörler arasında.
Batılı ülkelerdeki kadar olmasa da ülkemizde de evlenme ve ilk doğum yaşı gecikmekte ve doğurganlık oranı düşmektedir. Bu durum nüfus yaşlanması sorununu ortaya çıkarmaya başlamıştır. Türkiye henüz ciddi bir tehlike ile karşı karşıya olmamakla beraber, tedbir alınmadığı takdirde tablonun gitgide batılı ülkelere benzeyeceğini görmek zor değildir.
Dünyada birçok alanda değişim yaşanırken bu cereyanlar ülkemiz gençliğini de etkiledi. Gençlerin dünya görüşlerindeki değişimin aile yapısı üzerinde etkisi son derece büyük oldu. Ahlakî çürümede medyanın ve internetin çok önemli etkisinin olduğu görülmektedir. Bilhassa yeni nesil üzerinde internet, medyadan daha etkili bir araç olarak her geçen gün varlığını hissettirmektedir.
Ahlakî boyut itibariyle medyanın Basın ahlakı çerçevesinde daha kontrol edilebilir olmasına karşılık; internetin olumsuz etkilerini kontrol edebilme çok daha zordur. İnternette ‘istendiği yere kadar gidebilme’ imkânın var olması, gelecekte tedbir alınmadığı takdirde toplumun her kesimini olumsuz etkileyebilecek gelişmelere sebebiyet verebilir.
Ailenin durumu her geçen gün endişe verici bir hal alırken bir yandan da aile ve şiddet kavramlarının birlikte kullanıldığı reklâmlar, görseller, paneller ve tanıtımlar aile kurumunu hedef almaya devam ediyor. Oysa aile bağları çözülmüş bir toplumun geleceği olamaz.
Nesli muhafaza etmenin yolu aile kurumuna sahip çıkmaktan geçiyor. Sinemalar, diziler, eğitim sistemindeki çarpıklıklar ve yeni çalışma hayatı da aile kurumunun üzerindeki tahribatı her geçen gün artırıyor.
Modern hayatın tahribatları karşısında aile kurumuna sahip çıkmak, bir milletin kendi milli ve manevi değerlerinin yanı sıra kendi geleceğine de sahip çıkması demektir.
Aile Toplumun Temelidir
İslam’da cemiyetin temeli ailedir. Esasen tarihte ileri gitmiş ne kadar millet varsa, aile ocağında iyi eğitim görmüş fertlerden meydana gelmiştir. Aileyi korumak için hemen bütün din ve milletler çeşitli önlemler almışlar, hukuk sistemleri de aileyi korumak için düzenlemeler yapmış, yaptırımlar koymuştur.
İslâm dini de aileye büyük önem vermiştir. İslam hukuku aileyi muhafaza etmek için kurallar koyduğu gibi tasavvuf kültürü de ahlak ve maneviyatı kuvvetlendirmek suretiyle ailenin muhafazasına önem vermiştir. Çünkü aile hem kişinin huzur bulduğu bir ortam, hem neslin devamı için bir vesile, hem de kişiyi dince günah sayılan çeşitli kötülüklerden koruyan bir kurumdur.
Kur’ân-ı Kerim’de; Allah’ın sevdiği kulların da hayırlı bir zevce ve hayırlı bir nesil için dua etmesi bizlere örnek verilmiştir:
“(Ve o kullar): “Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takvâ sahiplerine önder kıl!” derler.” (Furkan, 74)
Bu ayet-i kerimeden de anlaşılabileceği gibi, müslümanlar sağlam bir aile yapısına sahip olmaya önem vermelidir.
Unutulmamalıdır ki aile alternatifi olmayan bir kurumdur. Müslümanlar aileyi tehdit eden sorunlarla mücadele konusunda iş birliği halinde olmalı, bu alanda her türlü fedakarlıktan kaçınmamalıdır.

REKLAM ALANI
REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ