Aklımızı Başımıza Alalım!
Vakti öldürmek
hayatı öldürmektir
Evlerde milyonlarca öğrenci var. Bunlar dört-beş aylık yaz tatillerini geçirmekteler. Acaba babalar,“Bu vakti, çocukların bedenlerine, akıllarına, tabiatlarına ve ülkelerine yararlı olacak şekilde nasıl geçirtebiliriz?” diye, birbirlerine sordular mı? Evlerde, milletin yarısını teşkil eden hanımlar var. Acaba hanımlar boş vakitlerini nasıl geçirmektedirler?
Zaman mal elde etmek, ilim tahsil elde etmek, sıhhat bulmak için bir hammadde olduğuna göre, ömrümüzün ne kadarını zayi ettik kimbilir? Oysa nice ömürler, ne dünya ne de ahiret işlerinde sarf edilmeksizin boş işlerde zayi olup gidiyor!
Vaktin boşa harcanmasının neticelerinden birisi de servet kaynaklarından çoğunun zayi edilmesidir. Zamanı ihmal etmek ve nasıl değerlendirileceğinden habersiz olmak olmasa ondan istifade etme imkânı elbette vardır. Nice çorak araziler var ki işlenmeye müsaittir. Nice şirketler var ki kurulmayı bekliyor. Nice muhtelif müesseseler var ki kurulup idare edilmeye amâde. Tüm bunlar, boş zamanın bir bölümünü ayırmakla yapılabilecek işlerdir.
Bizim coğrafyamızda zamanın zayi edilmesi, kitapların az yazılmasını, yazılanların okunmamasını ve cehalete razı olunması neticesini getirdi. Neredeyse cahillikten dolayı üzülen insanlar artık yok gibi! Bedenler rahata doğru meylediyor.
Ticaret piyasasındaki durum, kitap dünyasından farklı sayılmaz. Az malla kanaat edip yetinme, kolaya kaçma, çabalamayı ve düşünmeyi gerektirmeyen işleri tercih edip bunları da uykuyla geçirmeyi yeğlemek, insanlardaki genel durum olmuş. Böyle olunca da düşünceler hastalaşmış, zamanı nasıl değerlendireceğini bilen gayretli ecnebilere yol açılmıştır.
Ben, zaman değerlendirilsin derken, tamamının çalışmayla geçirilmesini, hayatın tümünün iş güçle doldurulmasını, dinlenmeden, neşesiz, sıkıntılı, gülme ve sevincin olmadığı bir yaşamı kastetmiyorum. Ben istiyorum ki boş zamanlar, çalışma zamanlarını tahakkümü altına almasın, hayatın merkezini teşkil edip çalışma vakitleri, bunun kenarında, köşesinde kalmasın.
Bundan daha fazlasını istiyorum: Boş vakitler, iş vakitleri gibi aklın hükmü atına alınsın. Çünkü bizler, işlerimizde belli bir gaye için çalışırız. Aynı şekilde, boş vakitlerin de belli bir gaye için harcanması gerekir. Ya meşru dairede vücuda faydalı spor oyunlarıyla, ruha tad veren ilmî tetkiklerle ya da Kur’ân, hadis okumak, nafile ibadet ve taatlar gibi ruhî gıdalar ile meşgul olunsun.
Ama insanın gayesi, vakti boşu boşuna öldürmek olursa bu meşru bir gaye olmaz. Çünkü vakit, hayat demektir. Vakti öldürmek, hayatı öldürmektir. Uzun vakitlerini tavla, satranç, boş oyunlar ve lüzumsuz eğlencelerle harcamak meşru değildir. Çünkü bu insanlar, aklın razı olduğu bir gaye uğrunda çalışmamaktadırlar.
Kahve köşelerinde, kulüplerde ve yollarda, şaşkın şaşkın oturanların da bunlardan bir farkı yoktur. Bunların yegâne gayesi vakit öldürmektir. Sanki vakit, onların bir düşmanı imiş gibi onu katletmeye çalışıyorlar.
Güçlü bir irade sahibi
olmak mümkündür
Bu problemi halletmenin anahtarı, insanın hoşlandığı ve hoşlanmadığı şeyleri dilediği gibi değiştirebileceğine, zevk aldığı şeyleri, dilediğince alt üst edebileceğine inanmasıdır. Keza daha önce tad almadığı şeylerden, alıştıra alıştıra zevk alacağına inanmasıdır.
Aynı şekilde, önceleri hoşlandığı şeylerden hoşlanmamayı dahi,kendisine alıştırabileceğini benimsemesidir, (iradeleri kuvvetli olan) insanların çoğu, boş zamanlarını sıhhatlerine, akıllarına ve dinlerine faydalı olacak işlere taksim etme gücüne sahiptirler.
Ne üzücüdür ki, insanların ekserisi basit hikâyelerokumayı, ilmi ve İslami olmayan dergilere göz gezdirmeyi, aklın gıdası olarak yeterli zannetmektedirler. Bunları ellerine aldıklarında, bir yudumda içercesine bitirmektedirler. Zihnî lezzet olarak bununla yetinmektedirler. Oysa bunları okumak, sadece aklı uyuşturur ya da şehevî duyguları tahrik eder. Hâlbuki az bir sabır ve kuvvetli bir irade, öğrenen kimseyi ciddî olarak çalışmaya ve faydalı şeyleri okumaya alıştırır.
Her kültürlü insan, herhangi bir dalda ciddî bir şeyler yapmak için kendi nefsini harekete geçirebilir. İlk önce, giriştiği konuda okuyup araştırmaya başlar ve zamanla bunda geniş bilgi sahibi olup derinleşebilir.
Edebiyat olsun, hayvanlar olsun, çiçekler olsun, mekanik olsun veya herhangi bir dönem tarihi olsun, velhasıl insanoğluna ait herhangi bir ilim dalı olsun fark etmez, bunlardan birisinde kendisini yetiştirebilir. Daha sonra bu dala olan ilgi ve alakasını artırır, ardından, gününün belli bir kısmını bu ilmî tedkîke ve ilgilenmeye ayırır.
Böyle yapa yapa bakar ki, kendisi başka bir insan oluvermiş. Başka yönlerde bilgi ve yetenek sahibi olmuş. Muhterem bir şahsiyet kazanmış. Hem kendisine hem çevresine hem de başkalarına yararlı bir insan olup çıkmış.
Fertler böyle olunca, toplum da çeşitli ilim ve bilgi dalları ile farklı sahalarda yetişmiş evlatlarıyla zenginleşir. Hayatın gerektirdiği her yönde yetişmiş evlatlarına müracaat edip dayanır, (onlardan istifade eder).
Bu gerçekleştiğinde, insanların biraraya geldiklerinde konuştukları meselelerin seviyesi yükselir. Düşünceleri terakkî eder, hayatları hoş olur. İnsanlar birbirlerinden kültür, ilim, edebiyat ve düzenli bir hayat çizgisi takip etme ile zamanın kıymetini anlama yönünde yardımlaşırlar.
Bir de bakarsınız ki, toplumun kültür seviyesi yükselmiş, akılların ufukları genişlemiş, hayat bir anlam kazanmış, toplumun kuvveti artmış, maişeti temin yolları kolaylaşıp çoğalmış.
Böyle bir toplumda, insanlar midelerini gıdalandırdıkları gibi akıllarını da beslemeleri gerektiğini bilirler. Akıl gıdası olmadan hayat hakları olmadığını, vakti koruyup gözetmeden, layık olduğu gibi zamandan istifade etmeden, gıda da temin edilemeyeceğini anlarlar. Bunu anlayınca, hem düşünce hem iş, hem neticeelde etme, hem de birbirlerine birşeyler verip faydalı olmak suretiyle toplum toptan kalkınır.
‘Her gün nefsine
şunu sor!’
Kendine prensip edin. Hergün nefsine şunu sor: “Bugün boş zamanımda ne yaptım? Sıhhatime yarayan bir iş, mal veya ilim kazanma yolunda bir uğraş; kendime veyahut başkalarına yönelik faydalı bir faaliyet yaptım mı?” Bir bak bakalım: Boş zamanın aklına boyun eğmiş mi? Senin güzel bir hedefin vardı. Bak bakalım, zamanını o yönde sarf edebilmiş misin? Cevabın ‘evet’ ise başardın demektir. Yok, eğer cevabın ‘hayır’ ise başarmak için çalışmalısın, gayret etmelisin.
Hergün az bir zamanın aynı şeye tahsis edilmesi, hayat akışını değiştirir ve seni sandığından daha kuvvetli kılar, hayal ettiğinden daha yükseklere çıkarır.
Bu millet, yaşaması gereken hayatın ancak onda birini hakkıyla yaşıyor. Gerek malî sahada, gerek düşünce ve kültür sahasında, gerekse sağlık sahasında olsun, durum böyledir. Ümmetin geri kalan hayatı ya tembellik ve meskenet içinde ya da tavla, satranç, oyun-eğlence (TV, cep telefonu, internet, sinema vs.) peşinde yahut hiçbir şey yapmadan heder olup gidiyor. Hâlbuki milletin yaşaması gerektiği gibi yol tutması yönünde hiçbir eksiği yok. Bilakis zamanı dolu dolu geçirebilir, din ve aklın icaplarına göre değerlendirebilir.
Allah Teâlâ, hem bizleri hem de sizleri, vakti değerlendirmeye, onu faydalı bir iş ve yararlı bir ilimle doldurmaya muvaffak kılsın. Bizleri zamanın ve hayatınkıymetini idrak eden, kendilerini ve milletlerini aldatmayan, Allah Teâlâ’nın nefislerine ikram ettiği nimetleri heba etmeyen ve doğru yol üzere bulunan kullarından eylesin. (Âmin)
Yazar: Üstad Ahmed Emîn
Kaynak: Feydu’l-Hâtır, 111/67. Mektebetu’n-Nahdati’l-Mısriyye