ALLAH DOSTLARI / Hâce Kâsım bin Muhammed -KS-

  • 10 Ekim 2024
  • 133 kez görüntülendi.
ALLAH DOSTLARI / Hâce Kâsım bin Muhammed -KS-
REKLAM ALANI

ALLAH DOSTLARI
Hâce Kâsım bin Muhammed -KS-
Yusuf Şahin

Kâsım bin Muhammed kuddise sırruh Hz. Ebûbekir Sıddîk radıyallahu anhın torunu, Nakşibendi Silsilesi’nin üçüncü halkasıdır. Hicrî 30, mîlâdî 650 senesinde doğmuştur. Resûlullah Efendimiz’in torunu olan Zeynelâbidîn Hazretleri ile teyze çocuklarıdır. Câfer-i Sâdık Hazretleri de Kâsım bin Muhammed Hazretlerinin torunudur.
Hz. Osman radıyallahu anh’ın halifeliği döneminde doğdu. Babasının şehit olmasından sonra halası Hz. Âişe radıyallahu anh’ın himayesinde yetişti.
Tâbiîn’in büyüklerinden ve Medîne-i Münevvere’deki yedi büyük âlimden biri olan Kâsım bin Muhammed hazretleri, halası Hz. Aişe radıyallahu anha, babaannesi Esmâ bint Umeys, Zeyneb bint Cahş, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Ömer, Ebû Hüreyre, Muâviye b. Ebû Süfyân, Abdullah b. Amr b. Âs ve diğer bazı sahâbîlerden hadis rivayet etmiştir. Kendisinden birçok hadis alimleri hadis rivayet etmişlerdir.
Kâsım bin Muhammed Hazretleri, hadîs-i şerîfleri kelimesi kelimesine aynen rivâyet etmeye titizlik gösteren, dikkatli bir hadis râvîsi idi. Yanlış veya eksik bir rivâyette bulunurum korkusuyla, ancak yüz kadar hadîs-i şerîf rivâyet edebilmiştir. Hadis alimlerinin önde gelenleri, Ubeydullah-Kâsım-Âişe râvi zincirini “altın yaldızlı sened” şeklinde nitelemişlerdir.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin pak zevcesi Hz. Aişe annemizin himayesinde yetiştiği için ondan ilim ve feyz almıştır. Aişe annemizle ilgili bir hâtırasını şöyle anlatır:
“Halam Aişe radıyallahu anh arefe günü akşamı başlarımızı tıraş eder ve bizi mescide gönderirdi. Ertesi gün de bizim yanımızda kurban keserdi.”
Medine’de yetiştiği için burada başta Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselamın en yakınları olmak üzere sahabelerin alimlerinden Kur’ân-ı Kerîm, Sünnet-i Seniyye, Siyer-i Nebî ve dînin hükümlerine dâir pek çok hususta ilim tahsil etmiştir. Hz. Aişe annemize dâir bir başka hâtırasını da şöyle nakleder:
“Sabahleyin dışarı çıktığımda önce (halam) Hz. Aişe’nin evine uğrayıp selâm verirdim. Bir gün yine evine gittiğimde, nâfile namaz kılıyor ve:
«(Müttakîler şöyle derler: Şükürler olsun ki) Allah bize lûtfetti de bizi, o kavuran ateşten korudu.» (Tûr, 27) âyetini okuyordu. Kıyamda duâ ediyor, ağlıyor ve bu âyeti tekrar edip duruyordu. Yoruluncaya kadar bekledim, daha sonra bâzı ihtiyaçlarımı karşılamak üzere çarşıya gittim. İşlerimi bitirip döndüğümde Âişe radıyallahu anha aynı vaziyette ayakta duruyor, namaz kılıyor ve ağlıyordu.”
İlme Adanmış Bir Ömür
Kâsım bin Muhammed radıyallahu anh Emevi döneminin karışık ve sıkıntılı siyasi ve sosyal ortamında büyüdü. Babasının şehit edilmiş olmasına rağmen siyasi olaylara karışmayıp dini ilimlere ve kulluk vazifelerine kendini verdi.
Kâsım bin Muhammed Hazretleri, sabahın erken saatinde mescide gelir, iki rekât namaz kılar, sonra uzun müddet etrâfında halkalanan insanların muhtelif suallerine cevap verirdi. İnsanlar da onun sohbetini dinleyebilmek için sabah erkenden gelip meclisine otururlardı. Yatsı namazından sonra da sohbetine devam ederdi.
Her bakımdan emîn ve takvâ sahibi, yüce bir zât idi. Dînî ilimlerde imâm idi ve mürâcaat mercii idi. Onun rivâyet ettiği hadîs-i şerîfler, daha çok ahkâma dâirdir. Abdurrahman bin Ebî Amra’nın anlattığına göre annesi, bir köle âzâd etmek istemiş ve bu işi sabaha tehir etmişti. Fakat sabaha çıkamadan da vefât etmişti. Bunun üzerine Kâsım bin Muhammed Hazretlerine mürâcaat eden Abdurrahman:
“–Ben annemin yerine bir köle âzâd etsem, anneme faydası olur mu (sevâbı ulaşır mı)?” diye sordu. O da şu cevâbı verdi:
“–Sa‘d bin Ubâde, Resûlullah Efendimiz’e gelip:
“–Annem vefât etti, ben onun adına bir köle âzâd etsem ona faydası olur mu?” diye sormuştu. Allah Resûlü de; “–Evet!” buyurmuşlardı.” (Muvatta’, Itk, 13)
Yahya bin Saîd radıyallahu anh:
“Biz Medîne’de Kâsım bin Muhammed’den daha fazîletli birini görmedik.” derdi. İmam Mâlik rahmetullahi aleyh de kendisi hakkında “Ümmetin fakihlerinden” derdi. Hadis konusunda ondan daha âliminin ender bulunacağı, fıkıh ilminin kendisinde toplamış az sayıdaki fakihten biri olduğu söylenmiştir.
İlim ve ibadet hayatının yanında sahip olduğu fazilet ile de tanınmıştır. Muhterem dedesi Hazret-i Ebûbekir gibi himmeti âlî, akıllı, tedbirli, ümmet-i Muhammed’in işleri hususunda ciddî, kararlı ve azimli bir zât-ı muhteremdi. Bu sebeple Ömer bin Abdülaziz Hazretleri:
“Elimde olsa hilâfeti Kâsım bin Muhammed’e bırakırdım!” demiştir.
Âlimlerin ölüp gitmesiyle ilmin yok olmasından endişe eden Halife Ömer b. Abdülazîz, Medine Valisi Ebû Bekir b. Hazm’a bir ferman göndererek başta teyzesi Amre bint Abdurrahman ve Kâsım b. Muhammed’in rivayetleri olmak üzere Hz. Peygamber’in hadislerini araştırıp yazmasını istemiştir. Bunun üzerine Ebû Bekir’in rivayetleri derleyip halifeye gönderdiği belirtilmektedir.
Medîne fukahâsından Ebu’z-Zinâd şöyle der:
“Sünnet-i Seniyye’yi, Kâsım bin Muhammed’den daha iyi bilen ve yaşayan birini görmedim. O zamanki tahsil, Sünnet-i Seniyye’yi tâlim ve yaşamak idi.”
Kâsım bin Muhammed Hazretleri, dini ilimlerde derya idi. İlmi kaynağından, sahabeden ve Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin en yakınlarından almıştı. Tâbiînin büyüklerinden ve Fukahâ-i Seb’a diye bilinen Medîne-i Münevvere’nin yedi büyük fıkıh âliminden biri idi. En zor meseleleri dahî hallederdi. Medîne fukahâsından Ebu’z-Zinâd’ın şu sözü bu hakîkati tasdik mâhiyetindedir:
“Kâsım bin Muhammed’den daha üstün bir fakih görmedim!”
Bununla birlikte çok mütevazi idi. Kendisine, bilmediği bir hususta suâl sorulduğunda; “Bilmiyorum!” demekten çekinmez, yanlış bir hüküm verip de Allâh’ın gazabını celbetmekten korkardı. Kendisine çok soru sorulduğunda da:
“–Vallâhi sorduğunuz şeylerin hepsini bilmiyoruz! Bilseydik sizden gizlemezdik, zâten gizlememiz de helâl olmaz.” derdi.
Kur’ân-ı Kerîm’i kendi görüşüyle tefsîr etmezdi. Ancak, çok iyi bildiği, açık mevzularda hüküm verir ve:
“–Ben böyle olduğu kanaatindeyim, bunun kesin doğru olduğunu söylemiyorum.” derdi.
Kâsım bin Muhammed Hazretleri Allah korkusuyla yüreği titreyen, gözü yaşlı bir Hak dostu idi. Allah korkusu sebebiyle mahzun ve boynu bükük dururdu. Dâimâ tefekkür ve haşyet hâlindeydi. Mübârek alnında secde izi vardı.
Resûlullah Efendimiz’in muhabbetiyle doluydu. Efendimiz’in kabr-i şerîfini en yakından ziyaret ederek O’na duyduğu hasret ve iştiyâkını bir nebze olsun teskin edebilmeyi arzu ederdi. Nitekim bir gün Hazret-i Ayşe vâlidemize:
“–Anneciğim, bana Allah Resûlü Efendimiz’in mübârek kabrinin bulunduğu odayı açabilir misin?” diye ricâda bulunmuş, Hazret-i Ayşe de üç kabrin bulunduğu o odayı açarak ona Efendimiz’in kabr-i şerîfini göstermişti.
Kâsım bin Muhammed Hazretleri, dünyaya karşı son derece zâhid idi. Kendisine verilen 100 bin dirhem ganimet malını, hiç elini sürmeden fukarâya dağıtmıştı. Maddî sıkıntı ve ihtiyaç içinde olduğu zamanlarda bile kendisine verilen malları Allah yolunda infâk ederdi. İnsanlardan bir şey kabûl etmezdi. Yüksek şahsiyet ve karakteriyle, herkesin hayranlığını kazanmıştı.
Ömrünün son yıllarında gözleri kapanan Kâsım bin Muhammed Hazretleri, hicrî 107 senesinde, bir hac ya da umre için yola çıkmıştı. Kudeyd mevkiine gelince hastalandı. Vefât edeceğini anlayarak oğluna:
“–Beni, içinde namaz kıldığım, üzerimdeki şu elbiselerimle, yani gömleğim, izârım ve ridâm ile kefenleyin!” dedi. Oğlu:
“–İki kat kefen yapsak olmaz mı?” dediğinde:
“–Oğlum, dedem Hazret-i Ebûbekir de bu üç parça elbise ile kefenlendi. Bizim için ölçü onlardır. Yaşayanlar, yeni elbiseye ölülerden daha fazla muhtaç ve lâyıktır.” dedi. Vefâtından sonra insanların kendisini medhetmemesi için vasiyette bulundu. Daha sonra:
“Allâh’ım! Sen benim Rabbim, Sevgilim ve Efendim’sin!” diye niyazda bulunmaya başladı. Bir müddet sonra orada vefât etti.

HİKMETLİ SÖZLERİ
Kâsım bin Muhammed Hazretlerinin sözlerinin çoğu Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin hadis-i şerifleri idi. Halası Hz. Aişe radıyallahu anha’dan naklettiğine göre Resûlullah aleyhisselatu vesselam bir gün:
“–Kıyâmet günü ilk olarak gölgeye koşanlar kimlerdir biliyor musunuz?” buyurdular. Ashâb-ı kirâm:
“–Allah ve Resûlü daha iyi bilir.” dediler. Efendimiz:
“–Onlar, kendilerine hakları tevdî edildiğinde onu kabûl edenler, kendilerinden hak taleb edildiğinde bunu cömertçe verenler ve insanlar hakkında hükmederken kendilerine hükmediyormuş gibi davranan kişilerdir.” buyurdular. (Ahmed, VI, 67, 69)
***
Kâsım bin Muhammed Hazretleri ashab-ı kirama çok muhabbet beslerdi. Onların faziletlerinden bahsederken:
“Yapmadıkları bir şeyi konuşmayı sevmeyen insanlarla (yani ashâb-ı kirâm ile) birlikte yaşadım.” Derdi. Onun sözlerinden biri de:
“Cenâb-ı Hak, ashâb-ı kirâmın ihtilâfıyla (farklı görüşleriyle) insanlara genişlik tanıdı. Hangi sahâbînin görüşünü alsan, içinde bir sıkıntı duymazsın.” Sözüydü.
***
Kâsım bin Muhammed Hazretleri, bir kişinin:
“–Falanca Allâh’a karşı ne kadar cüretkâr!” dediğini işitmişti. Ona şöyle dedi:
“–Allâh’a karşı cüretkâr olmak Âdemoğlunun haddine değildir! Ancak onun hakkında: “Allâh’ı ne kadar da az tanıyor!” diyebilirsin.”
***
Kâsım bin Muhammed Hazretleri, Arefe günü Arafat’da dilenen birini gördü. Ona:
“–Yazıklar olsun sana ey sâil! Böyle bir günde Allah’tan başkasından mı istiyorsun?!” dedi.
***
Sözlerinden bazıları şunlardı:
“Kişinin, Allâh’ın kendisine farz kıldığı şeyleri bildikten sonra câhil olarak yaşaması, bilmediği şeyler hakkında söz söylemesinden daha hayırlıdır.”
***
“En büyük günahlardan biri, kişinin günahını hafif görmesidir.”

REKLAM ALANI
REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ