ALLAH DOSTLARI / Hâce Muhammed Ârif Rîvegerî -KS-
ALLAH DOSTLARI
Hâce Muhammed Ârif Rîvegerî -KS-
Yusuf Şahin
Muhammed Ârif Rîvegerî Hazretleri Buhâra yakınlarındaki Rîveger köyünde doğdu. Erken yaşta Abdülhâlık Gucdüvânî Hazretlerinin hizmetine girdi ve dergâhında uzun yıllar hizmette bulundu. Silsile-i Aliyye’nin onuncu halkası olan Abdülhâlık Gucdüvânî Hazretlerinden sonra Nakşibendi yolunun büyüklerinden oldu.
Bütün ömrünü İslam’a hizmetle, sünnet-i seniyyeyi bidatlere karşı müdafaa etmekle geçirdi. İlim, marifet, zühd, takvâ, ve hizmette üstün derecelere ulaşarak zamanının önde gelen mürşid-i kamillerinden biri oldu.
Tasavvuf Yoluna İntisâbı
Küçük yaşta medrese öğrenimine başlayan Hâce Ârif Rîvegerî kuddise sirruh kısa zamanda zahiri ilimleri tahsil etti. İlim hayatına devam ederken Abdulhâlık Gucdüvânî hazretleri ile tanıştı. Tanışması hakkında şöyle rivayet nakledilir:
Ârif Rîvegerî hazretleri bir gün çarşıda Abdulhâlık Gucdüvânî hazretlerine rastladı. Kendisine yaklaşıp elinde bulunan torbaları alarak evine kadar ona yardım etmek için müsaade istedi. İzin verilince eve kadar refâkat etti. Abdulhâlık Gucdüvânî evin kapısına geldikleri zaman onu yemeğe davet etti ve bir saat sonra gelmesini istedi. O anda gönlünde Abdulhâlık Gucdüvânî hazretlerine karşı bir muhabbet ve hizmet aşkı hisseden Ârif Rîvegerî hazretleri bir saat sonra eve gitti. Hâce hazretlerinden iltifat görerek evlatlığa kabul edildikten sonra tasavvuf yoluna karşı gönlünde büyük bir iştiyak meydana geldi.
Bu iştiyak sebebiyle devamlı Abdulhâlık Gucdüvânî hazretlerinin yanında olmak ve sohbetlerine devam etmek isteyen Ârif Rîvegerî kuddise sırruh medresedeki hocasının kendisini bundan vaz geçirmek istemesiyle karşı karşıya kaldı. Hocası zaman zaman tasavvuf ehlinin aleyhinde konuşuyor ve talebelerinin tasavvufa yönelmelerini engellemeye çalışıyordu.
Bir gece Ârif Rîvegerî hazretleri, rüyasında tasavvuf ehline düşmanlık besleyen hocasının haram bir işle meşgul olduğunu gördü. Ertesi gün hocası her zamanki gibi onu engellemeye ve ehl-i tasavvufa hakaret etmeye başlayınca Ârif Rîvegerî:
“Hocam! Hem dün gece şu şekilde haram işlediniz, hem de benim gibi bir garibi doğru yoldan engellemeye çalışıyorsunuz!” dedi.
Gerçekten de söylediği haramı işleyen hocası bu olay karşısında taaccübe kapıldı ve Sûfiyye’nin mertebesinin yüceliğini yakînen müşahede etti. Bunun üzerine tevbe ederek Abdulhâlık Gucdüvânî hazretlerinin huzuruna vardı ve onun ihlaslı müridlerinden oldu.
Hâce Ârif Rîvegerî rahmetullahi aleyh, mürşidinin dergâhında uzun yıllar hizmette bulundu. Bu hizmetleri sonucunda Abdulhâlık Gucdüvânî hazretleri ona irşad yetkisi verdi. Memleketin dört bir yanından insanlar Hâce Ârif Rîvegerî hazretlerini ziyaret etmek için Rîveger’e gelmeye başladı.
Hâce Ârif Rîvegerî hazretleri ibadet ve hizmete çok ehemmiyet verirdi. Hattâ uyumamak için kendisini zorladığı olurdu. Ondaki bu müstesnâ azim ve gayreti gören Hızır aleyhisselam onun ârif bir zât olması için duâ etti. Bu duânın da bereketiyle o, gerçekten de ârif bir zât oldu.
Ârif Rîvegerî hazretleri insanlara çok yumuşak davranır, kimsenin kalbini kırmazdı. Tebliğ ve irşad hizmetleri neticesinde pek çok kişinin hidâyete ermesine, nicelerinin de velâyet makâmına yükselmesine vesîle oldu.
Ârif Rîvegerî hazretlerinden günümüze, Farsça olarak kaleme aldığı Ârifname adlı bir eser ulaşmıştır. Hâce hazretleri bu eserinde seyr-u sülukun aşamaları, marifet, Âriflik, velilik ve tasavvuf yolunun edeb ve ahlakı hakkında bilgiler nakletmiştir. Bunun dışında eserde, Hâce Muhammed Ârif-i Rivgerî’nin hocası Hâce Abdülhâlık Gucdüvânî’nin hayatı, kerametleri ve görüşleriyle ilgili bazı bilgiler bulunmaktadır. Ayrıca eserin bazı yerlerinde, tasavvuf tarihinin ilk dönem meşhur sufilerinden Hasan-ı Basrî, Süfyân es-Sevrî, Râbia Adeviyye, Fudayl b. İyâz, Şakîk-i Belhî, Ebû Turâb Nahşebî, Yahyâ b. Muâz Râzî, Bâyezid-i Bistâmî rahmetullahi aleyhim ecmeiyn hazeratının ve diğerlerinin hayatı ve görüşleri hakkında da rivayetlere yer verilmiştir.
Hâcegân yolunun kurucusu kabul edilen Abdülhâlık-ı Gucdüvânî’nin dört büyük halifesinden biri olan Ârif Rîvegerî hazretleri, Mahmûd-ı İncîrfağnevî rahmetullahi aleyhin de şeyhidir. Nakşibendiyye tarikatının kurucusu Bahâeddin Nakşibend kuddise sırruhun tarikat silsilesi bu iki mürşid-i kamil vasıtası ile Gucdüvânî’ye ulaşır. Bu açıdan onların Nakşibendiyye tarikatı tarihinde önemli bir yeri vardır.
Rîvegerî Hazretleri, bu yolu üstâdından sonra aynı istikâmeti devam ettirmeye büyük titizlik göstermiştir. Abdullah Dehlevî kuddise sirruh şöyle buyurmuştur:
“Tarikat-ı Nakşibendiyye-i Aliyye’de iki şey çok önemlidir: Sünnete ittiba ve teveccüh. Tıpkı Sahâbe-i Kirâm’ın yolu gibi ki, onlar ümmetin evliyâsının hepsinden efdaldir.”
Abdülhâlık-ı Gucdüvânî Hazretleri ilk sohbetlerinde Hâce Ârif kuddise sırruha şu nasihatte bulunmuştur:
“Hak yolcusu, vaktinin değerini gâyet iyi bilmelidir. Üzerinden vakitler birer birer geçip giderken kendisinin ne hâlde olduğunu sık sık muhâsebe etmelidir. Şayet geçen bir an içinde kalben uyanık ve huzurlu olduysa, bunu, şükür gerektiren bir hâl olarak bilmeli ve şükrünü edâ etmelidir. Eğer bir ânı da gafletle geçmiş ise hemen onu telâfi etme yoluna gitmeli ve Cenâb-ı Hak’tan af dilemelidir.”
Hicrî 634 (Miladi 1237) senesi civârında Rîveger’de vefât etti. Kabr-i şerîfleri orada ziyâretgâhtır.
Korku ile Ümit Arasında
Ârif Rîvgerî Hazretleri şöyle anlatır:
“Şakîk-ı Belhî rahmetullahi aleyh Hazretlerinin Emine isminde, takvâ ehli, sâliha bir kızı vardı. Bir gün babasına:
– Babacığım, beni “Emine” diye çağırma! Zira asıl emîn olan kişi, Allah’ın gazabından kurtulandır! Ben ise kendimi emin hissetmiyorum. Bilâkis dört tehlike içinde olduğumu düşünüyorum: Birincisi, ölümdür ki onu herkes tadacaktır. İkincisi, günah korkusudur. Cenâb-ı Hak; “…Herkese yaptıklarının karşılığı tastamam verilecektir…” buyuruyor. (Bakara, 281) Üçüncüsü, düşmandır. Cenâb-ı Hak; “…Muhakkak ki şeytan sizin için açık bir düşmandır.” buyuruyor. (Bakara, 168) Dördüncüsü, âkıbetimin ne olacağı korkusudur. Gücüm yettiğince amel-i sâlihlerde bulunuyorum ama, bilmiyorum ki hayatım hangi yönde bitecek, âkıbetim ne olacak?! Babacığım, siz dahî âhir ve âkıbetinizin ne olacağını bilmezsiniz!
Emine Hâtun, bu sözlerinin ardından rûhunu Rabbine teslîm etti.”
HİKMETLİ SÖZLERİ
Ârif Rîvegerî kuddise sırruh Hazretleri, sohbetlerine umûmiyetle şu cümlelerle başlardı:
“Cenâb-ı Hak hepimizi, dünya ve âhiretin efendisi, bütün insanların her bakımdan en üstünü ve en fazîletlisi olan Resûlullah Efendimiz’e tâbî olmak saâdetiyle şereflendirsin! Çünkü Cenâb-ı Hak, O’na tâbî olunmasını sever. O’na uymanın küçücük bir zerresi dahî, bütün dünya lezzetlerinden ve âhiret nîmetlerinden üstündür. Hakîkî fazîlet, O’nun Sünnet-i Seniyye’sine tâbî olmaktır.”
***
“İnsan saâdete ulaşmak istiyorsa kendisini melekler derecesine çıkarsın! Yani nefsânî arzularına meyletmeyip bilâkis nefsini kendisine itaat ettirsin! Böylece iç âlemi temizlensin, her zaman Allah-u Zülcelâl’i zikreder olsun ve söz verdiği kulluğu hakkıyla îfâ edebilmek için bütün gayretiyle çalışsın! Allah’tan başkasını kendisine mahbûb edinmesin ve Allah’tan gayrısından ümitvâr olmasın! Her zaman ebrâr ve ahyâr’ın hizmetinde bulunsun! Keskin kılıç gibi olan vakte karşı dikkatli olsun; hiçbir dakikayı gaflet ile beyhûde geçirmesin! Allah’ın ismini her zaman zikretsin, gönlü, cemâlî sıfatların mazharı olsun!”
***
“Tarîkatin başlangıcı, saâdeti, anahtarı ve dînin emri; tevbe ve huşû içinde Allah-u Teâlâ’ya ilticâ edebilmektir! Tevbe, bir mü’minin en mühim virdidir.”
***
“Herkese canınla, malınla hizmet et ve kimseye emir verme!”
***
“Dünyayı, yani nefsânî arzuları terk etmek demek, kalbin her an Allah-u Teâlâ ile beraber olması demektir. Bu iş, senin yüksek derecelere ulaştığının delilidir.”
***
“Pâk, doğru ve sağlam itikat sahibi ol! Zira gaflete dûçâr olmuş bir kalp ve çirkin bir gönül, bütün uzuvları ve bedeni kirletir. Zâten Allah-u Teâlâ’nın bizi huzuruna kabûl etmesi veya etmemesi de şu gönül sebebiyle değil midir?!”
***
“Boynuna ağır yük yüklenmiş bir kuş düşün; bu kuş hiç uçabilir mi? Bunun gibi sâlikte de dünyaya bağlılık çoksa, o da Allah’a doğru kanat açamaz ve talep vâdisine adım atamaz!”
***
“Mârifeti elde etmenin ilk şartı; nefsânî arzuları bertaraf etmek, kerâhetlerden ve şüpheli lokmalardan uzak durmak ve helâllerle gıdalanmaktır.”
***
“Mârifetin semeresi, Allah-u Teâlâ’ya tam olarak yönelmektir.”
***
“Ârif o kişidir ki, Allah-u Zülcelâl’in verdiği her nefeste kalbini tam olarak O’na versin ve bu hâl tâ son nefesine kadar devam etsin! Aynı zamanda onun bu hâli, insanlardan da saklı kalsın!”
***
“Allah-u Teâlâ’nın sanatını temâşâ ve tefekkür ile meşgul olmak, imanın anahtarlarındandır. Allah-u Teâlâ’yı görmek istiyorsan, O’nun sanatını (ibret ve hikmet nazarıyla) müşâhede et!”
***
“Bazen sükût, konuşmaktan daha tesirli olur.”