Allah-u Zülcelâl Kulundan Vazgeçer mi?
Niyet ve Önemi
Resul-ü Ekrem sallallahu aleyhi vesellem
buyuruyor:
“Yapılan işler niyetlere göre değerlenir.
Herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre
alır. Kimin niyeti Allah’a ve Resulü’ne varmak,
onlara hicret etmekse, eline geçecek
sevap da Allah’a ve Resulü’ne hicret sevabıdır.
Kim de elde edeceği bir dünyalığa
veya evleneceği bir kadına kavuşmak için
yola çıkmışsa, onun hicreti de hicret ettiği
şeye göre değerlenir.” (Buhârî, Bed’ü’l-vahy 1,)
Bu hadis ile ilgili bir olay nakledilmiştir:
“Mekke’de adamın birisi bir kadına talip
olur ve onunla evlenmek ister. Kadının ismi
Ümmü Kays idi. Kadın adama, kendisi gibi
diğer Müslümanlarla birlikte Medine’ye
hicret etmeyi şart koştu. Adam da hicretin
fazileti ve sevabına ulaşmak için değil,
sırf kadına kavuşmak için Mekke’den
Kalkıp Medine’ye hicret eder. Görünüşte
bu adam diğer Müslümanlar
gibi vatanını terk etmiştir. Fakat diğer
Müslümanlar bu hicreti sırf Allah ve
Resulü için yaptılar. Adamın durumu
ise Allah Resulü’ne soruldu. Arkadaşları
adama, Allah için değil de kadın
için Medine’ye göç ettiği için: “Ümmü
Kays’ın muhaciri” diyorlardı.”
Bir işe başlamadan önce mutlaka niyetlerimizi
kontrol etmeli ve gerekiyorsa
düzeltmeliyiz. Bu hususun önemine
Resulullah sallallahu aleyhi vesellem
“Müminin niyeti amelinden hayırlıdır.”
(Taberânî, VI, 185-186) buyurarak işaret etmiştir.
18
Tevbe hem dil ve kalp ile yapılmalıdır. Hatta geçmişteki günahlara
bir daha dönülmemelidir.
Düzgün niyet, bir işi Allah rızası için yapmayı
kalpten geçirmektir. Sözler ve davranışlar
çoğu zaman niyete bağlı olduğu
için, iyi niyet başlı başına bir ibadet haline
gelir.
Bu konuda bir Allah dostu, Abdulhakim
Hüseyni kuddise sırrruh:
“Sizler niyetinizi Allah için güzel yapın,
her işiniz güzel olur, güzel sonuç verir.
Kulun güzel niyetini Allah bilsin yeter”
buyurmuştur.
Buradan alınacak ders:
“İnsan amelini cennet için, cehennem
korkusu için yapmamalı, ancak Allah
dostluğunu kazanmak için yapmalıdır.”
Rezzak-ı Mutlaksın
Abdulhakim Hüseyni kuddise sırruh hazretleri
şöyle buyurmuştur:
“Bir insan sabah kalkınca güzelce abdestini
alsa, evinden işe giderken;
“Ya Rabbi, sen Rezzak-ı Mutlaksın bütün
yaratıkların rızkını verirsin. Biz çalışsak
da çalışmasak da sen bizim rızkımızı
verirsin. Lakin rızık için bize çalışmayı
sen emrettin. Biz senin emrine uyup rızkımızı
aramaya, kazanmaya gidiyoruz.”
diyerek niyet etse ve bu niyetle işe başlasa,
bütün gün boyunca başını secdeden
kaldırmayıp nafile namaz kılan kimse
gibi sevap kazanır. İnsan için bunu yapmak
çok kolaydır. Bu sevabı kazanmak
için güzel niyet etmesi yeterlidir.”
Bu konuda Sabit el-Bünani kuddise
sırruh Hazretleri buyuruyor:
“Müminin niyeti amelinden daha makbuldür.
Mümin, gece namazına, gündüz
orucuna niyetlenir, ama nefsi buna izin
vermeyebilir. Böylece onun niyeti amelinden
daha ileri olur.”
Yapmak istediğiniz iş ahirete yönelik bir
iş ise nefis istemeyebilir ama siz onun
isteyip istememesine bakmadan o işi
yaptığınız zaman niyetinizden dolayı o
amelde güzel bir amel olmuş olur.
Şu Kum Yığını Yiyecek Olsaydı
İsrailoğulları içinden abid biri vardı. Halkın
büyük bir açlık ve kıtlık çektiği sırada,
yolda giderken büyük bir kum tepesine
rastladı ve kendi kendine şöyle dedi:
Eğer şu kum yığını yiyecek olsaydı, onu
şu insanlara dağıtır, açlıklarını giderirdim.
Bunun üzerine Cenab-ı Hak zamanın
Peygamberine şöyle vahyetti:
“Falan kişiye git ve deki: “Allah-u Zülcelâl
senin sadaka verme niyetini kabul buyurdu.
Senin bu güzel niyetini mükafatlandırdı;
şayet o kum yığını un olsaydı onu
dağıttığında elde edeceğin sevap, amel
defterine yazılmıştır.” (Ebu Talip el Mekki)