Allah’a ‘Kurban’ Olalım
Bu sene, 15-18 Ekim günleri arasında idrak edeceğimiz Kurban Bayramın’ızı tebrik eder, bütün İslam Ümmeti’nin ve insanlığın hayrına vesile olmasını Allah-u Teâla’dan niyaz ederiz…
Niçin kurban kesilir?
Bu dünya öyle bir imtihan yeri ki, bazen malımızla, bazen canımızla, bazen de sevdiklerimizle imtihan ediliriz. Zira kuru bir imanla, ahiretin sonsuz nimetlerini kazanmak mümkün değil.
Nitekim bir ayeti kerimede: “And olsun, biz sizi biraz korku, biraz açlık, mallardan canlardan ve mahsullerden biraz eksiltme ile imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele…” diye buyruluyor. (Bakara, 155)
İsmail aleyhisselamın kurban edilişi olayında, İbrahim aleyhisselamın, yüce Allah’ın emrini yerine getirmek için biricik oğlunu feda etmekte en küçük tereddüt dahi göstermemesi… Hz. İsmail’in bu ilahi imtihan karşısında metanet ve teslimiyetin en muhteşem örneğini sergilemesi, bizim için son derece dikkat çekicidir. Allah’a teslimiyetin zirvesi, bu olayda gözler önüne serilmektedir.
Kestiği kurbanla insan, teslimiyetini sembolleştirmiş ve Yüce Allah’a takdim etmiş oluyor. Kurban kesen insan, tavırlarıyla ile şöyle demektedir: “Ya Rabbi! Senin yolunda, senin rızanı kazanmak uğruna maldan, mülkten, sevdiklerimden hatta canımdan vazgeçmeye hazırım.”
Peygamberlerin imtihanı gibi zirve noktasında olmasa bile, bizlerin imtihanı da kendi kapasitemize uygun ve içinde bulunduğumuz şartlar dâhilinde bizi beklemektedir. Mümin bu dünya hayatını öylesine bir kulluk şuuruyla yaşamalıdır ki Rabbinin her sınavında, teslimiyet ve sadakatini ortaya koymalıdır.
Bir büyüğümüzün de veciz bir ifade ile buyurdukları gibi, “Mümin, her şeyi ile Allah’a kurban olmalıdır.”
Bu bakımdan, üzerimize vacip kılınan kurban ibadeti, yıllık periyotlar halinde, bize bu teslimiyet ve fedakârlığı aşılamakta, hayatın diğer alanlarındaki imtihanlar karşısında, daimi bir teyakkuz ve şuur kazandırmaktadır.
Kurban, Allah ve Resûlü emrettiği için ve sırf Allah’ın rızasını kazanmak maksadıyla kesilir. Kurbanın etinden, derisinden istifade edilebilir; ancak bunlar maksat değildir. Müslüman, bütün ibadetlerini, sadece Allah-u Zülcelal’e manen yaklaşmak ve rızasını kazanmak için yapar.
Zamanımızda birçok kimse, kurban kesmeyi, maalesef, her sene düzenli bir şekilde yerine getirilen bir adet ve gelenek olarak görmektedir. Başkalarının kınamasından korunmak için veya et için kurban kesmek, Allah-u Zülcelal’in rızasına uygun değildir. Kurban, ne adet yerini bulsun diye, ne de insanlar görsün diye değil, sadece ibadet kastıyla, Allah-u Zülcelal’in rızasını kazanmak için kesilir.
Kurban kesmenin dini hükmü
İslam âlimleri arasında, kurban kesmenin dini bir vazife olduğu görüşü kesin olmakla birlikte, detaylarda bazı fikir ayrılıkları vardır.
Hanefi mezhebine göre, dini yönden kurban kesebilecek durumda olan herkes için kurban kesmek vaciptir. Kurban kesmenin vacip oluşuna dair Hanefilerin delili, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin şu hadisi şerifidir: “Kim genişlik ve imkân bulur da kurban kesmezse bizim namazgâhımıza yaklaşmasın.” (İbn Mace, Ahmed bin Hanbel) Hanefiler; böyle bir tehdit, vacibin terki halinde söz konusudur, demişlerdir. (el-Bedayi; 5/62, Fethu’lKadir; 8/67)
Şafii mezhebine göre, kurban kesmek, zengin olan kimse için ‘sünneti ayn’dır. Yani, kuvvetli sünnettir. Aile fertleri için ise sünnet-i kifayedir. Yani, aile reisinin kurban kesmesi halinde, aile fertleri de kesmiş kabul edilir. (Muğni’l Muhtac; 4/282; el-Mühezzeb; 1/237)
Gücü yettiği halde kurban kesmeyen kimsenin, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin şefaatinden mahrum kalacağı söylenmiştir.
Kesmeyince neler oluyor?
Günümüzde, maalesef bazı müslümanların, geçim sıkıntısı ve hayatın çeşitli zorlukları karşısında yılgınlık ve ümitsizliğe düşmelerinin altında yatan sebep, zamanında yerine getirilmesi gereken ibadetlerin ihmal edilmesidir.
Bu durum sadece kurban için değil; asıl namaz, oruç, zekat ve Hac için geçerlidir. Bu farz ibadetlerden her birisi, belirli zaman dilimleri içerisinde, bizlere Allah’ı hatırlatmakta; O’na karşı kulluk görevimizin kıvamını belirlemektedir.
Allah-u Teala kendi fazlı kereminden bize bu ibadetleri lütfetmiştir ki O’na karşı kullukta vurdumduymaz, cimri, hatta isyankâr olmayalım. Ta ki O’nun gazabına layık bir hale gelmeyelim.
Aslında bu ibadetler yerine getirilmediğinde, başımıza neler geldiğini; dünyamızın da aile hayatımızın da sarsıldığını, sosyal ve ekonomik hayatımızda meydana gelen ahlaki çöküntüyü hep birlikte müşahede etmekteyiz.
Bu açıdan bakıldığında, Allah’ın bize lütfettiği nice nimetler karşısında, o da yılda bir defa bir kurban kesmekten kaçınmak, ne derece büyük bir nankörlüktür, düşünmeli!
Ayrıca, O’nun hayata hayat veren emirlerine karşı gelmenin, ne derece büyük bir meydan okuma ve felaketleri davet edici olduğunu ciddi bir şekilde düşünmeliyiz!
Sosyal ve ekonomik çalkantılar, krizler; ahlaki çöküntü, rüşvet, dolandırıcılık, ticaretin hileye dönüşmesi; çevrenin tahrip edilip iklimlerin bozulması; her türlü gayri insani eğlence, fuhuş ve sefaletin yaygınlaşması, insanların hazcı ve bencil duygularla birbirine saldırması, zulmetmesi, acaba hangi felaketleri üzerimize davet ediyor?
Evet, bir olay hakkında, doğrudan şu manevi hatalardan dolayı oldu demek doğru değilse de Kur’an-ı Kerim’in ve hadisi şeriflerin de açık ikazlarından anlaşılan, ilahi gazabın geliş sebepleri, düşünen insanlar için yeterince ibret vericidir.
Elbette, bütün bu olayların yegâne kaynağı, kurban kesmemek değildir. Ancak yılda bir yapılması gereken bir ibadet olarak, bir toplumun Allah’a olan teslimiyetinde önemli bir mihenk taşı olduğu da açıktır.
O halde, gerek kendi kulluğumuzu ortaya koymak, gerek ailemizin Allah’ın emirlerinin yaşandığı bir ortam haline getirmek ve gerekse yaşadığımız toplumun, saadet ve hayrı için ibadet hayatımızı gözden geçirmeliyiz.
Gerçekten kurban kesebilecek maddi imkânlardan dinen de yoksun sayılabiliriz. Diyelim ki nisab miktarı mala da sahip değiliz. Peki, yaptığımız lüzumsuz harcamaları, lüks tüketimleri göz önüne getirelim; yıl boyunca, bunlardan bir kısmını bile bir kenara ayırsak, bir kurban parası çıkmaz mı?
Açıkça söyleyelim; bir vicdan muhasebesi yapalım, acaba biz gerçekten Allah’a kulluk mu yapmaya çalışıyoruz, yoksa sağdan soldan fetva devşirip durumu kurtarmaya mı çalışıyoruz?…
Müslümana düşen, hayatın her aşamasında, Allah’ın bir kulu olduğunun ve O’nun tarafından imtihan edildiğinin şuurunda olmak ve gereğini yerine getirmeye gayret etmektir.