Allah’ın Keremi Hiçbir Şeye Denk Olmaz!
Bu dünya, amel yeridir; ahiret ise mükafat veya ceza yeridir. Onun için bu dünyada amel yapmadığımız zaman ahirette pişman olacağız ama o zaman da pişmanlık da fayda vermez.
Allah-u Zülcelâl bu hususta şöyle buyuruyor:
“Allah’ın huzuruna çıkmayı yalanlayanlar gerçekten ziyana uğramıştır. Nihayet onlara ansızın o kıyamet saati gelip çatınca, bütün günahlarını sırtlarına yüklenerek, ‘Hayatta yaptığımız kusurlardan ötürü vay hâlimize!’ diyecekler. Dikkat edin, yüklendikleri günah yükü ne kötüdür!” (En’am; 31)
Böyle olduğu için, bu dünyada kendini düşünmesi lazımdır; orada kendini perişan etmemek için amel-i salih yapması lazımdır.
Kıyamet gününde herkesin ameli karşısına gelecek; ya çok güzel bir surette, ya çok kabih, çirkin bir surette onun karşısına çıkacaktır. O amel, kendi sahibine şöyle soracak:
“Beni tanıyor musun?”
Sahibi, “Hayır, ben tanımıyorum seni; kimsin sen?”
“Ben senin amelinim,” diyecek.
Eğer ameli, Allah katında makbul, salih amel ise o zaman diyecek ki:
“Bin benim sırtıma.”
Herkesin amelinin ihlası ve doğruluğuna göre, ya uçak gibi olur, ya hızlı giden bir at gibi olur; onun sırtına binecek. Ama kötü amel olursa, o zaman da,
“Ben sana bineceğim,” diyor. O zor günde bir de sırtına o kötü ameli yüklenecek, o da sırtında onu götürecek; eğer çok, eğer az…
Dururumuz böyledir…
Bu dünyada ne yaparsak öbür dünyada o amel, ya mükâfat olarak veya ceza olarak bu şekilde önümüze çıkacak. Öyleyse ona göre amel yapalım.
İnsanın cevheri nedir; akıldır. Allah-u Zülcelâl insana akıl vermek suretiyle diğer mahlukattan üstün kılmıştır.
Aklın cevheri nedir? Akıl neyle menfaatli olur? Tevfiktir, yani Allah’ın aklı iyiye kullanmamızı nasip etmesi, hidayet etmesi, başarıya ulaştırmasıdır. O da o akılla amel-i salih yapmaktır. Akıl verdikten sonra salih amel yapmazsa o akıl vermesinden hiç fayda yoktur. Aklını bir yana atıyorsan, sonra haşa cemaatten, hayvan gibi yaşıyorsan o aklın hiç faydası yoktur.
Allah-u Zülcelâl buyuruyor:
“Andolsun ki, biz âdemoğlunu üstün ve mükerrem kıldık. Karada ve denizde onların ulaşımını sağladık, tertemiz şeylerle onları rızıklandırdık ve insanı yarattıklarımızın pek çoğundan üstün ettik.” (İsra; 70)
İnsan neyle mükerrem kılındı deyince bazı müfessirler, “Akılla” demişler. Bunun için eğer insan akılla salih amel yaparsa, Allah-u Zülcelâl de kıyamet gününde ona mükafatını verecektir.
İki Korku, İki Emniyet
Allah-u Zülcelâl insana iki emniyet de vermez, iki korku da vermez. Eğer dünyada, önüne ne gelirse yaparsa, ahirette emniyette olmaz, korku verir Allah-u Zülcelâl. Dünyada Allah’tan korkmuyor, kendini emniyette zannediyor, önüne ne gelirse günah mı diye korkmuyor, yapıyor; o kişi ahirette emniyette olmayacaktır, orada Allah ona korku çektirecektir.
Eğer insan bu dünyada Allah’tan korkarsa, o zaman ahirette korku vermeyecek Allah ona, cehennem ateşinden emin kılar. Onun için bu dünyada Allah’tan korkalım, Allah-u Zülcelâl’in emir ve neyihlerini yerine getirelim, kıyamet gününde korku çekmeyelim, Allah’ın azabından emin olalım, inşallah.
Böyle yaptığımız zaman kıyamet gününde bizimle ince ince hesap görmez. Eğer bu dünyada nefsimizle hesap görürsek, o zaman Allah bizi ince ince hesaba çekmez; kusurumuzu örter, bizi affeder.
Peygamber aleyhisselatu vesselam bir gün demiştir ki:
“Allah kıyamet günü kimi ince ince hesaba çekerse o kul azap görecektir.” (Buhari, Rikak, 49/123)
Ancak “hesaben yesira,” olursa o zaman Allah az bir hesap görecek, yani Allah “böyle böyle hataların vardı, ben onları affettim,” deyip geçecek.
Hz Âişe annemiz diyor ki,
“Ya Rasulallah, Allah-u Zülcelâl ayet-i kerimede,
“Kime kitabı sağdan verilirse, hesabı kolay olacaktır.”(İnşikâk: 7-8) buyurmuyor mu?” dedim.
Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem;
“Ayette geçen ‘hesab’ kelimesi ‘arz etmek’ anlamındadır. Lakin kim hesaba çekilirse helak olur.” buyurdu. (Müslim, Cennet 19;)
Arz etmek, yani, Allah-u Zülcelâl kuluna amel defterindeki günah ve hataları gösterip, “böyle hataların vardı ama ben onları affettim,” diyecektir. Eğer Allah kuluyla “Bunu niye yaptın, niye yapmadın,” diye hesap görürse hiç kurtuluş yoktur, kul mutlaka azab görecek demektir. Öyleyse elimizden geldiği kadar Allah’ın katında “hesaben yesiran,” yani kolay bir hesaba çekilen kullardan olmak için bu dünyadayken kendi nefsimizle hesap görelim.
Eğer insan nefsiyle hesap görürse Allah-u Zülcelâl o zaman kıyamet gününde, merhamet edecek, “Benim kulum zayıf olduğu halde, nefsiyle mücadele etti,” diye affedecek. Allah-u Zülcelâl ayet-i kerimede buyuruyor ya; “… İnsan zayıf yaratıldı.”(Nisa, 28)
İşte Rabbimiz insanın zayıf olduğunu bildiği için, “Öyle olduğu halde, benim kulum zayıf olduğu halde amel-i salih yapmaya gayret ediyordu, az çok kendi nefsini hesaba çekiyordu, benim için bir şeyler yapıyordu,” diyecektir.
Allah-u Zülcelâl bu şekilde bizi çaba gösterirken gördüğü zaman az bir hesap soracak, bize merhametiyle muamele edecek, inşallahu teala… O zaman elimizden geldiği kadar, çaremiz Allah’a iltica edelim, Allah’ın rahmetinden imdad edelim.
Nefsimizle Muhasebe Yapalım
Kendimize bakmamız lazım, ayet-i kerimede Allah emrediyor,
“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Haşr; 18)
Yarın, yani, kıyamet günü… “Her nefis, kıyamet günü için ne yaptığına baksın,” buyuruyor Allah azze ve celle. Hepimiz akşam olunca, “Bugün ben Allah’ın rızasını kazanmak için ne yaptım?” diye baksak, böyle bir hesap görürsek; amel-i salih yapmışsak, “Elhamdulillah, Ya Rabbi, Sen bana nasip ettin, Sen bana tevfik verdin,” diyelim. Allah-u Zülcelâl buyuruyor ki:
“Rabbiniz size; Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artıracağım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir, diye bildirmişti.”(İbrahim, 7)
Amel-i salih yapmak nimettir, eğer şükredersek Allah daha fazla verecektir, inşallah.
Eğer akşam baktık ki, salih amel yapmamışız, hep gafletle veya günahlarla meşgul olmuşuz; o zaman, “Ya Rabbi, pişmanım, özür dilerim ya Rabbi! Sen beni bu halden muhafaza et ya Rabbi!” diye bu şekilde Allah’a yalvaralım, tevbe edelim, öbür gün İnşallahu Teâlâ, Allah-u Zülcelâl bize amel-i salih nasip edecek.
Allah-u Zülcelâl buyuruyor ki: “Bana dua edin, duânıza icabet edeyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler aşağılanmış bir hâlde cehenneme gireceklerdir.” (Mümin, 60)
Öyleyse Allah-u Zülcelâl’den isteyelim, Allah da bize verecektir. Ama istemediğimiz zaman, sanki Allah’ın yardımına ihtiyacımız yokmuş gibi davrandığımız zaman vermeyecektir Allah azze ve celle.
Allah-u Zülcelâl ayet-i kerimede şöyle buyuruyor:
“Öyle bir günden korkun ki, o gün hepiniz Allah’a döndürülüp götürüleceksiniz. Sonra dünyada herkese, kazandığı amellerin karşılığı tamamen verilecek ve onlara asla zulüm yapılmayacaktır.” (Bakara, 281)
Onun için, elimizden geldiği kadar, Allah-u Zülcelâl için amel-i salih yapalım. Mademki, zerre kadar bir şey kaybolmuyor, neden amel yapmayalım?
Kendi zayıflığımızı, kendi aczimizi ortaya koyalım; Allah’a yalvaralım. Allah-u Zülcelâl de verecektir. Sanki hiç muhtaç değilmişiz gibi yalvarmazsak, önümüze ne gelirse yaparsak, o zaman Allah-u Zülcelâl de “ Eğer siz Bana muhtaç değilseniz, o zaman Ben de size muhtaç değilim!”
O zaman bizi başıboş bırakıyor, Allah azze ve celle. Ama Allah-u Zülcelâl’e yalvarırsak, iltica edersek o zaman Allah bizden razı olacaktır. Bakın, kâinattaki her şey ve hatta ahretteki nimetler dahi Allah’ın rızasının yanında hiçbir şey değildir. Allah’ı razı edelim.
Allah-u Zülcelâl bir kişiden razı olursa, ne mutlu o insana!
Allah’ın rahmetine sığınalım, Allah azze ve celle Erham’ür- Rahimindir. O zaman Allah-u Zülcelâl de rahmetiyle muamele edecek, inşallah.
Bilelim ki, bir saniye, bir dakika murakabeli olarak Allah’ın huzuruna duralım, Allah’tan isteyelim, O’nun rahmeti, O’nun lütfu öyledir ki, o şekilde istersek mutlaka Allah-u Zülcelâl o kişiye rahmetiyle nazar edecektir. Eğer kalbimizi Allah-u Zülcelâl’in rahmetine, şefkatine açarsak o zaman Allah da mahrum etmez.
Nasıl ki bir kişi çok muhtaç bir şekilde, bir cömert zenginin kapısına gidip halini arz ettiğinde, bir şey vermeden gitmediğinde o dayanamayıp veriyorsa, biz de Allah-u Zülcelâl’den isteyelim. Çünkü Allah’ın rahmeti, şefkati hiç kimseninkine denk olmaz.
“Ya Erham’er- Rahimin” yani, “merhametlilerin en merhametlisi…”
Çünkü Allah’ın rahmeti öyle çoktur ki, bütün meleklerin, Peygamberlerin, bütün mahlukatın rahmeti Allah’ın rahmetinden bir cüzdür. Hepsini üst üste koysan Allah’ın rahmeti ondan çok daha büyüktür.
Allah-u Zülcelâl yüz parça rahmet yaratmış, onun bir tanesini dünyaya indirmiştir. Peygamber aleyhisselatu vesselam buyuruyor ki:
“Allah rahmeti yüz parça yaratmış, doksan dokuzunu kendi nezdinde tutmuş, yeryüzüne bir parçasını indirmiştir. İşte mahlûkât bu bir parçadan dolayı birbirlerine merhamet ederler. Hatta at (bazı rivayetlerde “hayvan” geçmektedir), yavrusuna basmamak için tırnağını (ayağını) kaldırır.” (Buhârî, Edeb 19)
Dünyada insanlar arasındaki merhamet var ya, anne babası insana rahmet ediyor, o anne babasına rahmet ediyor, işte bunların hepsi, sadece bir rahmetin tecellisidir. Allah-u Zülcelâl doksan dokuz rahmeti kendi katında saklamış, onunla bize rahmet edecektir.
Bir başka rivayette buyuruluyor ki:
“Allah’ın yüz rahmeti vardır; bunlardan bir rahmeti yeryüzü halkı arasında paylaşmış ki, onların ecelleri gelene kadar (hayatları boyunca) onlara kâfi gelir. Rahmetin doksan dokuz kısmını ise kıyamet günü evliyaları, dostları için saklamıştır.” (Buharî, Rikak,19; Müslim, Tevbe, 18-21)
İşte böyle olduğu için, bu dünyadayken o rahmete talip olalım. Bu dünyada Allah’a yalvarmazsak, ahirete gittiğimiz zaman çok geç olur. Dilenci gibi Allah’ın rahmetini, şefkatini isteyelim, o şekilde Allah’a iltica edelim, Allah’a murakabeli olalım, o zaman Allah-u Zülcelâl de bize verecektir, inşallah.
Eğer bir insan derse ki, “Dünyalık olarak şuna ihtiyacım var, bu derdim var;” bakın; insana asıl fayda verecek olan Allah’ın rızasıdır. En kıymetli şey odur.
İnsan dese ki, “Ya Rabbi bütün bu dünyayı bana ver, şunu ver, bunu ver,” ne kadar derse desin, Allah’ın rızası hepsinden daha üstündür. Çünkü Allah senden razı olduğu zaman dünya da senindir, ahiret de senindir.
Allah’ın Keremi Cennettir
Allah kerimdir, O’nun keremi hiçbir şeye denk olmaz. İbrahim Ethem rahmetullahi aleyhi diyor ki,
“Allah bir kişiye kerem ederse ona cenneti verir.”
Biz de taatle, ibadetle, Allah’a karşı ikram ederse Allah-u Zülcelâl de onu cenneti ikram edecektir. Kendini günahlardan muhafaza etmekle Allah’a ikram ederse, Allah-u Zülcelâl de onu cehennemden muhafaza etmekle ona ikram edecek.
Biz ne kadar Allah’a taat yaparsak Allah-u Zülcelâl de ona göre muamele edecek. Biz çok sevap yaparsak çok, az yaparsak az, orta yaparsak orta şekilde muamele edecek. Onun için biz ona göre amel yapalım.
Bir evliya şöyle anlatıyor:
“Ben bir kişiyi gördüm, hali meczup gibiydi. Ona dedim ki,
“Ya mecnun, ya deli!”
O da bana döndü ve dedi ki,
“Kim delidir, sana söyleyeyim mi?”
O böyle akıllı konuşunca sordum,
“Söyle kimdir?”
Şöyle cevap verdi:
“Kim bir adımı Allah’tan gafil olarak atarsa o delidir.”
Bir adım atmak, bir dakikadır, yani bir dakika bile Allah’tan gafil kalırsa o adam delidir, demiş. Öyleyse hepimiz deliyiz, öyle değil mi?
Ne kadar güzel söylemiş, Allah öyle büyüktür, azze ve celle, O’ndan gafil kalmamak lazımdır. Daima onunla huzurlu olmak lazımdır, daima ona taat yapmak lazımdır, daima ona aşık olmak lazımdır. Ne kadar yerinde bir şey söylemiştir!
Allah’ın yanında durumumuzun ne olacağını merak ediyorsak şu ayet-i kerimeye bakalım; Allah-u Zülcelâl buyuruyor ki:
“Muhakkak ki ebrar, (imanlarında samimi olup iyilik yapanlar) nimet cennetlerindedirler. Günahkârlar (günahta ısrar edip tevbe etmeyenler) ise yakıcı bir ateş içindedirler.” (İnfitar, 13-14)
Allah beyan etmiş; acaba ben cennetlik miyim, cehennemlik miyim? Acaba Allah benden razı mıdır, razı değil midir? Kendini kontrol etmek istersen, durumunun Allah’ın yanında ne şekilde olduğunu bilmek istersen, ayet-i kerimeye bakmak lazım.
Allah-u Zülcelâl “Ebrar, yani ibadet ehli, taat ehli, cennettedir; günahkârlar da cehennemdedir,” diyor. O zaman kendimizi veya mümin kardeşlerimizi, eğer Allah’ın ibadetini yapıyorsa, taatini yapıyorsa İslam hizmetini yapıyorsa o cennetliktir; tersine günah yapıyorsa o cehennemliktir, öyle bilmemiz lazım.
O zaman cennetlik olmak istiyorsak, herkes istiyor biliyorum, öyleyse bu ayet-i kerimenin bildirdiği gibi ibadet ehli olalım, taat ehli olalım. Allah’ın rahmetine talip olalım, Allah’a tevbe edelim ve Allah’ın rahmetine müstehak olmak için sebeplerine başvuralım, Allah-u Zülcelâl de inşallah bize rahmetiyle muamele edecektir.
Mümin kardeşlerimize de sebep olalım. Çünkü dışarıda olanlar görüyorlar, ben fazla dışarı çıkmıyorum, yanıma gelenlerden duyuyorum. İnsanların halini duyunca çok üzülüyorum. Siz buraya tevbeye geliyorsunuz, beni ferahlandırıyorsunuz. Bazı gelenler de oluyor, “Şöyle şöyle,” diye anlatıyor, çok üzülüyorum. Namazlardan sonra, bilhassa sabah namazlarında dua ediyorum,
“Ya Rabbi, ümmet-i Muhammed’i ıslah et,” diyorum. Onun için elimizden geldiği kadar mümin kardeşlerimize de vesile olalım.
“Meyhanede Sohbet Yaptık”
İnsanlar sanki ahiret yokmuş gibi davranıyorlar. Halbuki ölüm yakındır. Sadece tanıdığımız insanlardan bile hemen hemen her birkaç günde bir kişi vefat ediyor. Bakıyoruz, sofi kardeşlerimizden biri vefat etti diye haber geliyor. İşte ahiret böyle yakındır. İnsan ahirete gittiği zaman nasıl pişman oluyor, onun için mümin kardeşlerimize de yardımcı olalım.
Buraya Bursa’dan sofi kardeşlerimiz geldi, anlattılar. Dediler, “Biz meyhaneye gittik, orada sohbet yaptık. Oradaki kişiler etrafımıza toplandılar, içlerinden biri dedi ki, ‘Bize anlatmıyorlar!’”
Onun için anlatalım, demeyelim ki “Bunlar meyhaneye gelmiş,” onlar da bizim gibi iman ediyorlar, ama şeytana ve nefse uymuşlar, ondan sonra bu hale gelmişler.
Eğer başkalarına faydalı olabilecekseniz, birkaç kişi bir araya gelerek böyle yerlere de gidip sohbet edin. Ben böyle yerlere gitmeyin derken, tek başına gitmeyin demek istiyorum. Birkaç sofi kardeşinizle beraber gidebilirsiniz. Onlar da bizim kardeşlerimizdir, onların da imanları var.
Bir müminin kalbindeki iman nuru eğer dünyada görülecek olsaydı, şarktan garba aydınlatmaya yeter. İman o kadar kıymetlidir. Onun için mümin kişiler günaha girdiği zaman da onlara anlatalım. Hepsi olmasa da birkaç kişi tevbe edip selamete kavuşur inşallah.
Bahusus arkadaşlarınıza anlatın. Bir kişi Allah yolunda diğeri gaflet içinde; niye anlatmıyorsun? Eğer anlatırsan, onun ıslahına sebep olursan onun sevabına da ortak olacaksın, inşallah.
Allah-u Zülcelâl cümlemize razı olacak şekilde amel-i salih nasip etsin. O bizi kendi nefsimize bırakmasın, nefsimizi hayırlarda kullansın, inşallah.