Başarmanın Şartı Hedefi Kuşanmaktır!
Arzular çukurunda bocalayanlar
Çevremde arzularla dolu insanlar görüyorum. Evlerinden çıkıp çevreye açıldıkça, televizyondan, internetten, gereksiz uykudan, boş oturmaktan uzaklaştıkça üstün arzuları içlerinden dışarıya taşıyor. İnsanların enerji yansıtan yüzlerine, büyük işleri yönetenlere, sanatsal becerilerini ortaya çıkaranlara baktıkça kalplerindeki daha iyi olma, daha güzel işler yapma arzusunu ateşliyorlar. Kendilerini gerçekleştirmek, önemli birer insan olarak yaşamak istiyorlar.
Tembelliğe, içine, nefsine kapananların tüm arzuları; nefsanî, basit ve vicdanı rahatsız eden zevklerin etrafına hapsoluyor. Böyleleri, sadece cinsel uzvu, mideyi, kulağı, teni tatminden ibaret bir arzular çukuruna çakılıveriyorlar. Çağımızda internet, chat, arkadaşlık gurupları, özellikle bu amaca hizmet eder hale gelmiş durumda.
Öte yandan, kabuğundan taşıp toprağa çatlayan çekirdek gibi davranan birçok insan, köşe bucak yetenek avcılığı yapıyor. İçlerindeki o arzuyu, kutsal boyutlu zevk iştiyakını daha kalıcı, gerçekçi, tatmin edici ve evrensel değerleriyle doldurmayı hedefliyorlar. Bir anın ve tek nefsin çirkin tamimine saplanmak yerine, ortak kültür içerisinde tarihe açılacak tatmin arayışlarına yöneliyorlar. Bu yolda tarihe hangi eserleri bırakabileceklerini hesaplıyorlar.
Birisi şiir, diğeri hikâye, öteki roman, birisi beste, öteki resim, beriki vakıf, diğeri dernek ya da sanatsal bir tasarım, bir buluş, bir güzel bakış, bir huzur verici konuşma bırakıvermek istiyor göçüp gitmeden. Her varlık bir kelebek gibi âleme bir renk ve güzellik taşıyıp gitme amacıyla vücut bulmuştur.
Çok isteyen ama hiç yapamayanlar
Bir incelik beni şaşırtıyor: Hayvanlar doğuyorlar ve başlarında bir öğretici olmaksızın niçin yaratılmışlarsa onu profesyonelce icra edip gidiyorlar. Ördeğe yüzmeyi, arıya yuvasını temizleyip bal toplamayı, uçmayı öğreten yok. Doğuyorlar, hızla kalkıp ne yapacaklarsa onu yapıyorlar.
Bir ceylan yavrusu, doğduktan bir iki saat sonra yürümeye başlar, annesiyle iletişim kurmayı öğrenir; insanınsa yürümeyi, konuşmayı öğrenmesi yıllarını alır. İnsanlar olarak çok temel bir farkımız var: Hiçbir yeteneği öyle bedavadan edinemiyoruz. Hayvanlar öğretilmiş, eğitilmiş olarak doğuyorlar. Ancak yetenekleri ve bilgileri doğadaki görevleriyle sınırlı… Buna karşılık, insanlar öğretilmemiş olarak doğuyorlar; potansiyel yetenek ve bilgilenme kapasiteleri neredeyse sınırsız.
Bu durumdaki insanlar olarak, neden arzularımızın heyecanı içerisinde boğulabiliyoruz bazen? Çok şey isteyen ama hiçbir şey yapamayan insanlar haline neden geliyoruz?
Bunalıma düşmüş bir genç yazıyor: Arzular ve hedefler tüm benliğini kuşatmış. Dünyada zulmü durdurmak istiyormuş: Bir tek yetim ve sevgisiz çocuk kalmasın istiyormuş. Fakirlikleri sonlandıracak şeyler yapmak istiyormuş. Hatta zalim ülkelere karşı gidip mazlumların yanında bile savaşmayı düşünüyormuş. Elinden bir şey gelmediği ve bir şey yapamadığı için de bunalıma düşüyormuş. Bu genç bir şey yapabilecek mi? Bu tutumuyla maalesef hayatını boşa tüketecek…
Şunun için! Bir ot, bir dağın yükünü çekemeyeceğine göre, herkes haddine uygun hedeflere adanmalıdır. Biz ne dünya şampiyonu bir pehlivanız ne de kahramanı. Biz sadece iyi ve doğru bir şeyleri, imkânlarımız ölçüsünde yapacağız. Burada, Allah’ın kaderi yaşanacak ve bu imtihan evreni kıyamete kadar sürecek.
Hiçbir şey yapmadan bir şey istemenin ne mantığı olabilir? İnsan almaya hazır olmadığı şeyi alamayacaktır. Tutamayacağı şeyin eline tutuşturulmasını beklemesi mantıksızdır. İnsanı bir hedefe ulaştıran en büyük faktör, onu taşıyan yetenekleri kuşanmış olmasıdır. Bir işi en iyi biçimde yapabileceğinden emin olmayan veya bunu ispatlayamayacak durumdaki kimse, o işi yapmaya hazır değildir. Yazar olmak mı istiyorsunuz? Başarıyla kitap yazacak bir yetenek geliştirin ve nasıl olabildiğinizi görün… Ticaretle para kazanmak mı istiyorsunuz, harika bir ticaret yeteneği geliştirin ve nasıl kazanmaya başladığınızı görün… Bunu ancak, o yeteneğin içerisinde bol bol çalışarak başarırsınız.
Öncelik her zaman yetenektir. Bir hedefi fethetmenin yolu, onun çevresini, onunla ilişkili yeteneklerle kuşatmaktır.
Kişisel hayatımda defalarca tanıklık ettiğim bir inceliği paylayacağım: Hayatta yaptığım hemen her şey, uğrunda yeteneklerimi geliştirdiğim alanların etrafında cereyan etmiştir. Bir yetenekte iyi olmuşsam, insanlar bana gelip onu kullanarak bir şeyler üretmeyi teklif etmişler veya işbirliği önermişlerdir.
Şu örnekler üzerinde düşünelim: Genç, üniversiteyi kazanabilir miyim diye endişeleniyor. Oysa derslere çok iyi çalışsa, bilgi ve soru çözme yeteneği süper olsa, biiznillah (Allah’ın izni ile) kazanacak. Sınavı hiç düşünmesine gerek yok. Düşünmesi gereken dersleri olmalı.
Genç iş arıyor ve acaba bulabilecek miyim, torpili nereden arasam diye düşünüyor. Oysa niteliğini ve yeteneklerini süper geliştirse, en azından düzgün konuşma, oturmasını kalkmasını, çevresiyle uyumlu ve sempatik iletişim kurmasını başarsa, giyimi kuşamı bilse bile iş bulacak. Böyle konularda ne kitap okumuş ve ne de insanları gözlemiş. Ülkede binlerce çalışan aranıyor; ama aranan nitelikte eleman bulamadıkları için çalıştıramıyorlar.
Başarmak bağırmakla olmaz!
Biz bir hedefe saplanıyoruz güya. Sorulursa “Arzularımız ve hedeflerimiz vardır” diyeceğiz. Ama içten isteyişimiz zayıf, ona ilişkin yeteneklerin neler olduğunu öğrenmemişiz bile ve hatta o yolda en çok ihtiyacımız olan yeteneklerin farkında da değiliz. Yapamaz mıyız? Günlerimiz boş boş geçiyor; her gün, nice saatlerimizi bu amaçla kullanabilecek durumdayız üstelik.
Hedefe ilerlemek, hedefi düşünüp durmakla, yapacağım edeceğim diye yumruğunu sıkıp bağırıp çağırmakla olmaz. Merdivene tırmanmanın yolu, basamaklara basarak gitmektir. Şoförlük öğrenmeyen araç kullanabilir mi? Yüzme bilmeyen yüzebilir mi? Bu yetenekleri hocalar anlatarak da kazandıramazlar. Anlaşılmaz olan burada: Bir şeyin eğitimini kazanmadan, hele o konuda tam yetenekli hale gelmeden, o şeyi yapabileceğimizi sanarak en büyük hataya düşüyoruz.
Öğrendiklerimiz, bize doğru kararlar alma becerisi kazandırır; ama başarıyı öğrendiklerimiz değil, yeteneklerimiz belirler. Dünyanın tüm bilgilerini bilsek dahi, yetenek geliştirmemişsek bir şey başaramayız. Yetenek ise bilgiden farklı bir özelliktir; o dinleyerek, okuyarak kazanılamaz. Onun tek yolu, yaşanması, hayatın içerisinden, tekrarlanarak geliştirilmesidir. Öğretici nezaretinde olursa daha hızlı ve profesyonel olacaktır.
Kendimize şunu sormamız gerekir: İstediğim noktaya gelmem için hangi yeteneklere ihtiyacım var? Bilinçsiz yeteneksizlik aşamasında, neye ihtiyacımız olduğunu bile bilmeyiz. Ama konu hakkında okudukça, gözlemledikçe, basit bir hedefin bile onlarca küçük yeteneği geliştirmeyi gerektirdiğini keşfederiz ki, işte en önemli sıçrama bu farkındalıktır. Bundan sonrası bol egzersiz, çaba, azim olacak ve sonuç kendiliğinden gelecektir.
Şu halde, hedeflerinizi fethetmek istiyorsanız, onları gerektirdikleri yeteneklerle kuşatarak işe başlamalısınız. Eğer aranan yetenek sizde varsa, mutlaka sizi bulurlar. Ama siz bir de proaktif davranırsanız, sizi daha iyiler keşfederler.