Bunalım Ve İntiharın Çaresi
İntihar etmenin hükmü nedir?
Bir insanın, kendi kendini öldürmesi demek olan intihar haramdır ve büyük günahlardandır. Bu günahı işleyen kimse, İslam’ın bütün ahkâmlarını kabul edip öylece bu günahı işlemişse küfre girmez. Fakat günahkâr olup şiddetli bir azaba müstahak olur.
Ebu Hureyre radıyallahu anhudan rivayetle, Resulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: “Kendini dağdan (veya yüksek yerden) atarak öldüren kimse, kendini cehenneme atmak suretiyle devamlı bu şekilde azap görür. Zehir içerek canına kıyan kimse de elindeki zehri cehennemde içerek, devamlı bu şekilde azap görür. Demir (bıçak ve benzerleriyle) kendini öldüren kimse ise elinde o aletle kendine vurarak, cehennemde o şekilde azap görür.” (Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesai)
İntihar, daha çok sinirli ve ruh sağlığı bozuk olan şahıslarda görülmektedir. İntihar eden kişiler, kendilerinden ve başkalarından rahatsız olurlar. İçine düştükleri sıkıntıları atlatamayacaklarını düşünürler. Şeytan, sürekli olarak onlara ümitsizlik telkin eder, vesvese verir. Çünkü bu kişilerin cehennemde büyük azaplara uğramasını ister.
Bu duruma düşen insan bilmelidir ki bu düşünceler kendisine ait değildir. Şeytan ona vesvese vermekte, yalan söylemektedir. Bir dert varsa onun da çaresi mutlaka vardır. İnsanın sabırla onu araması gerekmektedir. İnsan, ancak Allah’a teslim olmak ve Allah-u Zülcelal’in takdir etmiş olduğu kaderine rıza göstermekle bu halden kurtulabilir.
Stres, sıkıntı ve bunalım zamanlarında başvurulacak çareler nelerdir?
Allah-u Zülcelâl, bir hastalık vermemiş olsun ki, onun yanında bir derman da vermiş olmasın… Mutlaka dertle birlikte derman da vermiştir. Dünyada, tedavi olanağı hiç olmayan, şifası bulunmayan bir hastalık yoktur. Eğer hastalık, ilacıyla yani dermanıyla buluşursa, Allah-u Zülcelal’in izniyle o hastalık iyileşir.
Bu durum, hem maddi hem manevi hastalıklar için geçerlidir. Yani, ister vücut organlarıyla alakalı bir hastalık olsun, ister ruhsal bir hastalık olsun, bu gerçek hepsi için geçerlidir. Ancak bir hastanın hastalığından şifa bulması için mutlaka şartlarına uygun hareket etmesi gerekir.
Hastalığına uygun ilacı kullanmak, verilen tedaviyi ve ilacı fiilen uygulamak lazımdır. Doktor ilacın kullanılması için doz ve vakit açısından neleri tavsiye etmiş ise verilen talimata göre, ara vermeksizin yerine getirmelidir.
Stres, sıkıntı ve bunalımlardan kurtulmak için zahiri tedavilerle beraber, dini reçeteler de uygulanmalıdır. Bunların başında gelen şey; her şeyden önce Allah-u Zülcelal’e sığınmak, O’nun fazlından umut kesmemek, rahmetinden hep umutlu olarak yaşamaktır. Allah-u Zülcelal’in kesin olarak kendisini iyileştireceğine, onu yalnız bırakmayacağına inanmalıdır. Daha sonra Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin tavsiye ettiği duaları okumalıdır.
Sa’d bin Ebi Vakkas radıyallahu anhudan rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: “Ben bir söz biliyorum. Onu söyleyen bir dertliden muhakkak sıkıntı açılır, gider. Bu da kardeşim Yunus’un şu duasıdır: “La İlahe illâ ente subhaneke innî kûntu mine’z-zalimin.” (Senden başka ilah yoktur. Sen bütün noksanlıklardan münezzehsin. Ben, nefsime zulmedenlerden oldum.” (Nesai, Tirmizi, Hakim, İbn-i Sünni)
Bu dua için: “Herhangi bir şey hakkında bu duayı yapan müslüman bir kimsenin, muhakkak duasını Allah kabul eder.” denmiştir.
Yine, Ebu Hureyre radıyallahu anhudan rivayetle, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: “Kim, ‘Lâhavle ve lâguvvete illâ billah’ derse bu, en kolayı keder olan doksan dokuz derde deva olur.” (Taberani, Hakim)
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: “Üzüntülü ve sıkıntılı kimselerin duaları şunlardır: ‘Allahumme rahmeteke ercû felâ tekilni ilâ nefsi tarfete aynin ve aslih li şe’ni kûllehû lâ ilâhe illâ ente’ (Allah’ım, senin rahmetini istiyorum. Göz açıp kapayıncaya kadar bir zaman bile, beni nefsime bırakma ve bütün halimi düzelt. Senden başka ilah yoktur.” (Ebu Davud)
İbn-i Abbas radıyallahu anhu rivayet ediyor: “Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem üzüntü anında şöyle dua ederdi: “Lâ ilâhe illallahu’l azimu’l halim. Lâ ilahe illallahu rabbu’l-‘arşi’l-‘azimi, lâ ilahe illallahu rabbu’s-semavati ve rabbu’l-‘arşi’l-kerim.”
(Büyük ve halim olan Allah’tan başka ilah yoktur. Büyük Arş’ın Rabbi olan Allah’tan başka ilah yoktur. Göklerin Rabbi, yerin ve Arş’ın yüce Rabbi olan Allah’tan başka ilah yoktur. Büyük ve Halim olan Allah’tan başka ilah yoktur. Büyük Arş’ın Rabbi olan Allah’tan başka ilah yoktur. Göklerin Rabbi, yerin ve Arş’ın yüce Rabbi olan Allah’tan başka ilah yoktur.” (Buhari, Müslim)
İnsan sıkıntıya düştüğünde ölümü temenni etmemeli, hadis-i şeriflerde Efendimiz aleyhissalatu vesselamın tavsiye buyurdukları dualara devam etmelidir. Enes bin Malik radıyallahu anhudan rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:
“Sizden biriniz kendisine (hastalık gibi) bir zarar isabet ettiğinden dolayı, sakın ölümü temenni etmesin. Eğer mutlaka ölümü istemek zorunda kalırsa şöyle desin: ‘Allah’ım! Hayatta kalmam hayırlı olduğu sürece beni yaşat. Ölümüm hayırlı ise beni öldür.” (Buhari, Müslim)
Görüldüğü gibi aslında ölümü temenni etmek yasaklanmıştır. Ancak insanın başına bir musibet gelir; stres, sıkıntı, bunalım ve yaşamaktan bıkma gibi bir durum olursa, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin tavsiye etmiş olduğu bu duaları okumalıdır.
Bu tedavi yöntemlerinin ve Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem tarafından tavsiye edilen duaların fayda sağlaması için bir takım şartlar bulunmaktadır. Bu şartlardan bazıları şunlardır:
- Dua eden kimse, duasının mutlaka kabul olunacağına, yani duaya icabet edileceğine kesin olarak inanmalıdır.
- Allah-u Zülcelal’e karşı yapılan duada samimi ve ihlâs sahibi olunması şarttır.
- Duada ısrarcı olmalıdır. Yaptığı duadan lezzet duymalı, Allah-u Zülcelal’e yakararak, O’nun katında zayıf bir kul olduğunun bilincinde olarak yalvarmalıdır.
- Hasta mutlaka sabırlı olmalı ve “Dua ettim de kabul olunmadı” diye düşünerek, aceleci davranmamalıdır. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem duamızın hemen kabulü konusunda aceleci davranmaktan bizi uyarmıştır. Nitekim Ebu Hureyre radıyallahu anhudan rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:
“Sizden her birinizin duası, acele edilmedikçe kabul olunur. İnsan (acele eder de) ‘dua ettim de kabul olunmadı’ der. Bundan dolayı umudunu keser ve artık dua etmeyi de bırakır.” (Müslim)
Kaynak: Seyda Muhammed Konyevî; “Asrımız Meselelerine Fetvalar”, Reyhani Yayınları, Konya, 2012.