ÇOCUK EĞİTİMİ / Ferasetli Anne Baba Olmak İçin
ÇOCUK EĞİTİMİ
Ferasetli Anne Baba Olmak İçin
Gülistan Araştırma
Zamanımızda çocuk yetiştirmek, eski zamanlardan çok daha zor bir hal aldı. Çünkü anne babalar olarak belli bir yaşa kadar onları korusak da belli bir yaştan sonra çocuklarımızın çevresini kontrol edemiyoruz.
Ne acıdır ki bazen büyük şehirlerin kenar mahallelerinde, saf Anadolu insanımızın çocukları uyuşturucuya alıştırılıyor. Bazen de gençlik çağının maceraperestliğinden faydalanan suç çeteleri veya terör örgütleri tarafından kandırılıyorlar.
Bunlar bizim çocuğumuzun başına gelmez zannedilmemeli, başına böyle haller gelmiş ailelerin durumundan ibret alınmalı.
Bu gibi tehlikeleri önceden sezmenin yolları var. Mesela çocuğumuzda eve geç gelme, okula devamsızlık, derslerinde gerilik, aile veya okulda büyüklerine karşı gelme gibi bazı işaretler var mı? Böyle işaretler görülüyorsa çocuğun nerede ve kimlerle zaman geçirdiği çok iyi takip edilmeli. Kısacası anne babalar ferasetli olmalı.
Rivayet edilir ki, bir gün bir adam Hz. Osman radıyallahu anhın yanına gidiyordu. Yolda gözüne bir kadın ilişti ve hemen gözünü çevirmeyip bir süre baktı. Hz. Osman’ın yanına vardığı zaman bir şey anlatmadığı halde o kendisini:
“Subhanallah! Erkekler niçin gözlerini kadınlardan uzak tutmuyor ki?” diye ikaz etti.
Adam yolda başına geleni hatırlayınca şaşırdı ve Hz. Osman’a:
“Yoksa Peygamberden sonra (sana gelen) bir vahiy mi var?” diye sordu. Hz. Osman radıyallahu anh:
“Hayır! Lakin bu ferasettir. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’in ‘Müminin ferasetinden korkun, çünkü o Allah-u Teâlâ’nın nuruyla bakar’ dediğini bilmiyor musunuz? İçeri girdiğinde, gözlerinde onu gördüm.” Diye cevap verdi.
Feraset; Türkçede sezgili, ince fikirli, ileri görüşlü olmak manalarında kullanılır. Bir kimsenin veya bir şeyin dış görünüşüne aldanmayıp gerçek yüzünü sezmek manasına geliyor. Feraset, Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin yukarıda bahsi geçen hadis-i şerifinde müminin vasfı olarak zikredilmiştir. (Tirmizi, Tefsiru’l-Kur’an, 16)
Allah Rasulü aleyhisselatu vesselam, bu hadis-i şerifte “sakının” derken, “gösteriş yaparak kandırabileceğinizi zannetmeyin; o sizin gerçek yüzünüzü sezer. Çünkü kalbi hassaslaşmıştır ve Allah tarafından verilmiş bir basiret nuruyla sahteyi hakikiden ayırt edebilir” demek istiyor.
Demek ki insanın kalbi ibadet, evrad ve zikirlerin nuruyla iyice arınırsa böyle bir nur ile bakıyor. Nitekim ayet-i kerimede Rabbimiz:
“Ey iman edenler! Şayet Allah’a karşı takvalı olursanız, o size furkân (hakkı batıldan, iyiyi kötüden, ayırt etmeye yarayan bir anlayış) verir.” (Enfâl; 29) buyuruyor.
Allah dostlarının hakkında da, böyle feraset sahibi olduklarını haber veren birçok menkıbeler nakledilmiştir. Mesela Hıristiyan bir genç, Hâce Abdülhâlik Gucdüvânî rahmetullahi aleyhinin huzuruna derviş kılığıyla gelerek onu imtihan etmeye kalkışmıştı. Hace hazretleri dışardan bakınca kimsenin kuşkulanmadığı bu gencin iç yüzünü kalp gözüyle görmüştü. Sonra onun gerçek halini ortaya çıkararak müminin feraseti hakkındaki hadisin doğruluğunu bir kere daha ispat etmişti.
Bizler Hz. Osman radıyallahu anh veya Hace Abdülhâlik Gucdüvânî rahmetullahi aleyh gibi insanların yüzüne bakıp iç yüzlerini görmesek bile en azından bazı işaretleri belirmeye başlayan tehlikeleri sezebiliriz. Bilhassa zamanımızda bu şekilde tedbirli ve uyanık olmaya çok ihtiyacımız var. Bilhassa aile efradımızı ve evlatlarımızı tehlikelerden korumak için.
Çocuklarımızı Korumalıyız
Bilindiği gibi Rabbimiz,
“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.” (Tahrim, 6) buyurarak mümin anne babalara bir görev yüklüyor. O görevi yerine getirmek için çocuklarımızı bekleyen tehlikeler hakkında şuurlu olmamız gerekiyor.
Feraset bilhassa aile reislerine, idarecilere çok gerekli bir kabiliyettir. Çünkü onlar ferasetli olurlarsa ailesini ve ümmeti tehlikeler karşısında uyarır, gerektiği gibi uyanık ve aktif tutar, gereken tedbirlerin alınmasını sağlarlar. Aile ve devlet reisleri ferasetsiz olursa toplum fesada maruz kalır. Düşmanları ona akbaba gibi üşüşse, ciğer paresi olan evlatlarını koparıp alsa ve ifsad etse, istikbali hakkında her türlü hileyi tezgâhlasa da hiçbir şey yapamaz.
Feraset aile reisi olan babalara olduğu kadar, çocuklarının mürebbisi olan annelere de lazımdır. Anne çocuğunu daha yakından takip edebilme imkânına sahiptir. Onun halindeki değişiklikleri daha erken fark edebilir.
Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellem:
“(Akıllı ve olgun) Mü’min aynı delikten iki defa sokulmaz, ısırılmaz.” (Buhârî, Edeb, 83; Müslim, Zühd, 63) buyurarak, gözü açık ve tedbirli olmayı mümin için bir vazife sayıyor.
Eski zamanlarda insanların yaşadığı yerlerin yakınında, deliklerde yaşayan yılan, çıyan, akrep vs zehirli hayvanlar vardı. Bu deliklerden birine yakın yere oturan veya uyuyan bir kişi elbette bu delikteki haşere tarafından ısırılırdı. Bu kişi eğer bu yaşadığı halden ders almaz, daha sonra tekrar benzer hatayı yaparsa o kişi başına gelenlerden bir şey öğrenmeyen gafil bir kimse demektir. İşte Peygamber efendimiz bu halden men ediyor.
Zamanımızda yılan delikleri yok ama manevi yönden ondan çok daha zehirleyici tehlikeler var. Bugünün Müslümanı işte bu tehlikeler karşısında da aynı şekilde uyanık ve tedbirli olmak zorunda…
Günümüzde her annenin, zamanın tehlikeleri konusunda şuurlu olması gerekmektedir. Çünkü çevre şartları maneviyatımızı zehirleyen enva-ı çeşit haşereyle, yılanla, çıyanla doludur. Bilhassa sosyal medya gibi ortamlar yılandan daha zehirli olabilmektedir. Bunu göz önüne alarak dikkatli ve tedbirli olmak lazımdır.
Feraset, aynı zamanda aktif olmak, yönetmek, çekip çevirmek manalarını da akla getiren bir kavram. Pasif kalmak, hayatın getirdiği durumlara maruz kalan, zayıf, aciz, çaresiz insan olmak demektir.
Mümin, hiçbir zaman hayatın karşımıza çıkardığı imtihanlar karşısında pasif kalan kişi değildir. Çünkü pasif kalan, dış tesirlerle başa çıkamaz; bozulmaya uğrar. Aktif ve yönetici olan ise hal ve şartların sunduğu imkânlardan yararlanarak durumu lehine çevirir.
Mesela çocuklarımızı bozuk arkadaş çevresinden korumak için sadece pasif bir şekilde nasihat etmek yeterli olmuyor. Onun yerine çocuğumuzu kaydettirdiğimiz okulu seçerken, evimizin muhitini, tatillerde zaman geçireceği çevreyi belirlerken aktif ve seçici olmamız gerekiyor. Anne babalar olarak kendimizi aciz görmememiz gerekiyor.
Bazen duyuyoruz bir aile reisi “Ne yapayım, çocuk onu istedi. O okul iyi demişler, o da onu seçti.” Diyor. Sanki o bu çocuğun babası değilmiş, onun üzerinde hak ve sorumluluğu yokmuş gibi davranıyor.
Elbette çocuklarımız etrafta duydukları sözlerde etkilenebilir ama biz de onu etkileyebiliriz. Eğer bizim bilgimiz yoksa etrafımızda bulunan bir hoca efendiden veya benzer bir ilim irfan sahibi kişiden yardım alabiliriz.
Çocuklarımızı Şahsiyetli Yetiştirelim
Günümüz şartlarında çocuk yetiştirirken dengeli bir ruh hali vermeye özel bir özen göstermek gerekmektedir. Mesela çocuğumuz başkalarına karşı güzel geçimli, nazik, hak tanır olmalıdır. Ama onu kötü iş ve alışkanlıklara çağıran bozuk bir çevreye karşı “hayır” demesini bilen, şahsiyetli, ciddi, kendini savunma becerisine sahip biri de olmalıdır. Bunun için de çocuğumuzun kendisini ifade etmesine fırsat verip kişiliğini geliştirmesini sağlamalıyız.
Çocuklarımızın aileleriyle ilişkileri çok güçlü ve her türlü duruma karşı dayanıklı olmalıdır. Öyle ki çocuğumuz bir hata yapsa da gelip ailesine söyleyebilmeli, kendisini tehdit edenler varsa ihbar edip yardım isteyebilmelidir.
Çocuklarımızın fıtri ihtiyaçlarını uygun bir şekilde karşılamak da önemlidir. Çocuğunun ihtiyaçlarına duyarsız kalan bir aile onu hırsızlığa ve benzer suçlara yönlendirebilir. Bilhassa ergenlik çağında çocuklar kaliteli yiyecekler yemeye, iyi giyinmeye ihtiyaç duyar. Aile çocuğunun ihtiyaçlarını helal dairesi içinde karşılamaya çalışmalıdır. Çoluk çocuğu fazla, geçimi dar ailelere yardım etmek de toplumun, bilhassa imkanı geniş olanların vazifesidir.
Önemli bir husus da çocuklarımızın kendisini ailede çok değerli hissetmesidir. Çocuğumuz ailede bulamadığı değeri başka yerde aramamalıdır. Aile reisleri “Çocuğumu şımartmayayım,” derken onu ezik, pasif, başkaları tarafından yönlendirilen bir zavallı haline getirmemelidir.
Çocuk daima aile içinde kendini ifade edebilmelidir. Velev ki çocukluk ve gençlik çağının tabi hali olan basit düşünceler olsa da hoşgörü ile karşılanmalıdır. Güzel şeyler düşünüp yaptığı zaman ise daha fazla teşvik ve iltifat görmelidir.
Dikkat edilmesi gereken bir başka husus da çocuğu iki yüzlü hale getirmemeye dikkat etmektir. Çocuğumuz bize karşı samimi olmalıdır. Bunun için de ondan yaşından beklenmeyecek bir takva ve olgunluk beklememelidir. Çocuğumuz bize karşı bir maske takınırken gerçek yüzünü başka insanlara ifade eder hale gelmemelidir. Bunun için de terbiyeyi yaşa uygun şekilde ve alıştırarak vermelidir.