DİN VE HAYAT / “Aile Yılı” Çözüm Olacak mı?

  • 05 Aralık 2025
  • 8 kez görüntülendi.
DİN VE HAYAT / “Aile Yılı” Çözüm Olacak mı?
REKLAM ALANI

DİN VE HAYAT
“Aile Yılı” Çözüm Olacak mı?
Hatice Kübra Ergin

Haberlerden öğrenmişsinizdir, 2025 senesi, “Aile Yılı” ilan edildi. Evlilik oranlarının artırılması için belli şartları taşıyan gençlere faizsiz borç verilecek. 1 Ocak 2025’ten itibaren doğan ilk çocuk için doğum yardımı yapılacak. İkinci çocuğuna sahip olan annenin hesabına her bir çocuk için, çocuk beş yaşına gelinceye kadar her ay 1500 lira yatırılacak. Yani bu tarihten itibaren 3 çocuk sahibi olan bir annenin hesabına aylık 6 bin 500, 4 çocuklu bir anneye ise aylık 11 bin 500 lira ödeme yapılacak.
Çalışan annelere esnek ve uzaktan çalışma modelleri hayata geçirilecek. Halihazırdaki kreşlerin sayısı artırılarak ülke genelinde yaygınlaştırılması sağlanacak. Bu tedbirler inşallah faydalı olur.
Bütün dünya ülkelerinde doğum oranları tahmin edilenden daha hızlı düşüyor. Nüfusu çok yoğun olan Çin’de, Latin Amerika’da Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da bile doğum oranları hızla düşüyor. Araştırmacılar bu konuya farklı yönlerden bakmışlar. Mesela sebeplerden biri, ailelerin eskiye nazaran daha az sayıda çocuk sahibi olmasının yanında, giderek daha fazla sayıda insanın hiç çocuk sahibi olmaması imiş.
2021’de Norveç’te yapılan bir araştırma, toplumun en düşük gelir grubunda yer alan erkeklerin çocuksuzluk oranının yüzde 72 olduğunu ortaya koymuş. En yüksek gelir grubuna dahil erkekler arasında ise bu oran yalnızca yüzde 11 imiş. Bu manzara gelir dağılımı adaletsizliğinin de aileye menfi etkisi olduğunu ortaya koyuyor.
Bir İngiliz tarihçinin meşhur sözüdür, “Çocuklar fakirlerin servetidir.” (Thomas Fuller)
Eskiden insanlar fakir olsa da çocuktan mahrum kalmıyordu. “Allah rızkını verir,” anlayışı dünyanın çoğunda kabullenilmiş bir düşünceydi. Veriyordu da ve o çocuklar büyüyünce fakir anne babasının sahip olduğu belki yegâne serveti oluyordu.
Belki çocuk anne babaya bakıyordu, hatta belki anne babanın göğsünü kabartıyordu, iftihar kaynağı oluyordu. Olmasa da en azından yalnızlıktan kurtaran bir can dostu oluyordu. Artık can dostu olma vazifesi evcil hayvanlara kaldı.
Önce Kariyer Geliyor
Hiç çocuk sahibi olmamak bazen bir mahrumiyetten çok bir tercih de olabiliyor. Yine bir araştırmaya göre çocuk sahibi olmak için kariyerine ara verme oranı kadınlarda üçte bir seviyesine düşmüş. Erkeklerde ise zaten yüzde birden daha düşükmüş. Bu geçmişe oranla büyük bir değişimi de gösteriyor.
Geçmişte Avrupa ülkeleri de dahil birçok ülkede gençler aile kurmayı, evlat sahibi olmayı bir gaye olarak görür ve gerektiğinde eğitim hayatını bırakıp iş bulur çalışırlardı. Ama zamanımızda çocuk sahibi olmak, ancak bütün şartlar yerine geldiğinde düşünülebilecek en son şey olarak görülüyor. Artık aile kurmak, kariyerinde istediği noktaya ulaşıp birikim sahibi olduktan sonra düşünülebilecek olan bir lüks.
Evlenmenin ileri yaşlara ertelenmesi, evlilik dışı hayatın yaygınlığı çocuk sahibi olmanın önünde en büyük engellerden birini teşkil ediyor. Bu hayat tarzı zaten insanın kişiliğini bozuyor. Bütün hafta çalışıp hafta sonu eğlenmeyi, yıllık izinde tatile gitmeyi bir hayat tarzı haline getirmiş erkekler ve kadınlar için ebeveynlik sorumlulukları hiç alışkın olmadıkları bir yük getiriyor.
Hemen hemen her sorun, aileyi menfi yönde etkiliyor. Alkol, uyuşturucu madde bağımlılığı küresel olarak artıyor. İster Afrika ister Güney ve Orta Amerika’da olsun madde bağımlılıkları evlenme çağındaki erkekler arasında yüksek seviyede. Japonya, Kuzey Avrupa ve benzeri gelişmiş ülkelerde ise yalnızlık eğilimi daha yüksek. Dünya çapında psikolojik sorunların artması, türlü türlü bağımlılıkların yaygınlaşması, dijital araçlarla eğlenmeyi daha külfetsiz gören teknoloji bağımlısı yalnız yaşayanların oranının artması hep aileyi vuruyor.
Evlenmek istediği halde evlenemeyenlerin de başka problemleri var. Eğitim ve iş hayatının stresi insanları yoruyor, yıpratıyor. Mega kentlere yığılan insan kitleleri akşamları evlerine kendilerini attıklarında bir de aile sorunlarıyla uğraşmayı göze alamıyor. Zaten ahlâki seviye malum. Bu ortamda aile müessesesine yatırım yapmak gittikçe daha fazla gözde büyüyor.
Böyle bir dünyada çocuk teşvikleri bütün sorunu çözecek mi? Aslında birçok ülkede çocuk sahibi olmaya teşvik eden tedbirler uzun bir zamandan beri uygulanıyor. Gelin yakından bakalım, ne kadar etkili oluyor?
Finlandiya, dünyadaki en yüksek çocuksuzluk oranlarından birine sahip ülkelerden biridir. Bu ülke 90’ların başından bu yana çocuğu teşvik eden tedbirleri uyguluyor. Buna rağmen 2010’dan bu yana ülkedeki doğum oranları neredeyse üçte bir oranında azaldı. Öyleyse bu alınan tedbirleri yeterli görmeyip, başka tedbirlere de önem vermek gerekiyor.
Sadaka-i Cariye Şuuru
Alınması gereken tedbirlerin başında elbette ki gençlerimizi yetiştirirken dünyevi istikballeri kadar uhrevi istikballerine de önem vermek geliyor. Bu zamanda artık çocuk sahibi olmayı sadaka-i cariye olarak görmek gerekiyor. Evlatlarımızı da bu bakış ile yetiştirmemiz ve evlendirirken bu şuurla hareket etmemiz gerekiyor.
Bu arada dünyevi istikballerini düşünürken de ciddi hatalar yapıyoruz. Ülkemizde de 12 yıllık eğitimin zorunlu hale gelmesi, birçok şehrimize üniversiteler inşa edilmesi, üniversitelileşme nispetinin çok yükselmesi, aile kurmanın gecikmesiyle paralellik arz ediyor. Halbuki bugün üniversite mezunu olmak, iyi gelir sağlayan bir işi garanti etmiyor. Tam tersi bazı mavi yakalılar bazı beyaz yakalılardan çok daha fazla kazanıyor. Birçok alanda ustalar, hatta kalfalar bile ofis çalışanlarından daha iyi gelir elde edebiliyor. Ama çıraklık yoluyla el becerisi isteyen işleri öğrenenlerin sayısı azalıyor.
Neden buna rağmen herkes üniversite okumak istiyor?
Aslında çocuklar üniversite okumayı kendileri seçmiyor. Aileler de dünyanın gidişatını bilmiyor. Evlatlarını yetiştirip yönlendirirken ne geleceğin dünyasını anlıyor ne evladını tanıyor, ihtiyaç ve kabiliyetlerini biliyor.
Hızla gelişen yapay zekâ teknolojisi, dijitalleşme, otonom araçların yaygınlaşması vesaire sebebiyle çok daha az iş gücüne ihtiyaç duyulacak bir geleceğe gidiyoruz. Birçok aile kız ve erkek çocuklarını yetiştirirken bunu göz önüne almıyor. Mesela şu anda devlet dairelerine gitmeden e-devlet internet sitesi üzerinden birçok işimizi halledebiliyoruz. Bankaya gitmeden mobil bankacılıkla işlemlerimizi yapıyoruz. Bu da daha az memurun, banka çalışanının işe alınması demek. Yakında insan benzeri iletişim kurabilen robotlar daha da gelişecek, çeşitlenecek. Böyle bir dünyada, bu eğitim programında yetişen gençler nasıl iş bulacak?
Aslında dünya yepyeni bir geleceğe doğru gidiyor. Şu anda İslam ülkelerinde yaygın olan aile yapısı, orta sınıf Amerikan ailesi denilen türden. Bu tür aile yapısı, batıda baby boom diye bilinen çağda geçerliydi. Batı alemi dünya savaşlarında kırılan nüfusu yeniden ihya etmek için aceleyle bir aile tipi geliştirdi. Bebek bezleri, biberonlar çocuk yetiştirmeyi kolaylaştırıyordu. Anneler her şeyi marketten hazır alıyordu, çocuklarını kurslara götürmek için bolca vakti oluyordu. Ama bu sistem sanayileşme çağına aitti ve hızlı bir nüfus artışı sağladıysa da ortaya çıkan nesil, hastalıklı bir nesildi.
Zannediyorum biz ne istiyoruz; önce onu bilmemiz gerekiyor. Böyle bir çağda istediğimiz nesli nasıl yetiştirebiliriz? Bunları doğru düzgün düşünmemiz gerekiyor.

REKLAM ALANI
REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ