EBU’L HASAN HARAKANİ HAZRETLERİ – RAHMETULLAHİ ALEYH-

  • 15 Ağustos 2016
  • 2.386 kez görüntülendi.
EBU’L HASAN HARAKANİ HAZRETLERİ – RAHMETULLAHİ ALEYH-
REKLAM ALANI

Tarih sayfalarına isimleri altın harflerle yazılan gönül sultanlarından birisi de Ebu’l Hasan Harakani Hazretleridir. O’da sünneti Rasulullah’tan zerre kadar taviz vermeden nefsini mücadele ve mücahede ederek yola getirmiş; ibadet, tefekkür ve güzel ahlakın zirvelerinde bir hayat yaşayarak, şanlı bir ömür sürmüştür. Kısa da olsa onun faziletli hayatından bir bölüm ve kalbleri aydınlatan nasihatlerinden bir demet sunacağız.

Nakşibendiyye silsilesi saadatlarındandır. Üveysidir. Anadolu’nun İslam’la müşerref olması için hem manevi yönden hem de kılıcıyla mücadele etmiş, bu uğurda şehid düşmüştür. Silsile-i Aliye’nin altıncı halkasıdır. Mevlana Celaleddin-i Rumi mesnevi’sinde geniş yer verdiği pir için “Dini’in Şeyhi (Şeyh-i Din)” ifadesini kulanmıştır.

Ebü’l-Hasan Ali b. Ahmed el-Harakânî, Horasan bölgesinin batısındaki Bistâm’a bağlı Harakân’da dünyaya geldi. Hicrî 352’de (963) doğduğu kabul edilir. Kaynaklarda ümmî olduğu kaydedilegelmiştir; Bâyezîd-i Bistâmî Hazretlerinin (234/848) mânevî bir işareti üzerine Kur’ân okumaya başladığı söylenmektedir.

REKLAM ALANI

Harakân’dan Bistâm’a gidip Bâyezîd’in türbesini ziyaret eden Harakânî Hazretlerinin Bâyezîd-i Bistâmî’nin ruhaniyetiyle terbiye edildiği yani üveysî olduğu ve şeyhinin Bâyezîd olduğu kabul edilir. Tezkiretül Evliyada Nakledilen bir menkıbeye göre Bâyezîd Hazretleri Harakân’dan büyük bir velî çıkacağını önceden haber vermiştir.

Eserinde Hasan Harakânî Hazretlerinin hayatına geniş yer veren Alaadin Attâr Hazretleri, Abdülkerîm el-Kuşeyrî’nin, “Harakân’a gittiğimde Ebü’l-Hasan’ın heybeti ve haşmeti bana o kadar tesir etti ki, dilim tutuldu” dediğini nakleder.

Arifi Billah bir zat olan Ebu’l Hasan-ı Harakanî Hazretlerinin insanı özüne döndüren derin manalı çok veciz sözleri vardır. Bunlardan onun nasıl bir kulluk anlayışı içerisinde olduğunu anlayabilir ve nasiplenebiliriz.

O bir sözünde, ” Kimin kapısında bir yıl beklersen, neticede bir gün, ‘Gel bakalım! Niçin orada duruyorsun?’ der. Allah’ın kapısında elli yıl bekle, sana ben kefil olurum” der.

Huzuru Rahman’a gidecek bir kul olduğunun idrakine sahip, kulluğun şuuruna ermiş o büyük sultan şöyle söyler; “Üç hâlden biri ortaya çıkmadan dünyadan gitme: Ya Allah’a olan muhabbetinden dolayı gözyaşların kan olmalı ya O’nun korkusuyla idrarın kana dönüşmeli veya uyanık olduğun hâlde kemiklerinin eriyerek inceldiğini görmelisin.”

Müminlerin hizmetçisi olmak
onun yolunun esasıdır

Ebu’l Hasan Hazretlerinin hayatında en çok öncelediği amellerden birisi de mümin kardeşliğinin kural ve kaidelerinin hayata yansıtılmasıdır. Müminlerin derdleriyle dertlenmek, onların gönüllerini almak, sıkıntılarının giderilmesine vesile olmak, hülasa müminlere hizmetçi olmak, onun tasavvuf anlayışının esasıdır; insanın terakki etmesine vesile olan en önemli saiktir. Bunu şu sözlerinden anlamaktayız; “Sabahleyin kalkan âlim ilminin, zâhid de zühdünün artmasını ister. Ebû’l-Hasan ise, bir kardeşinin kalbine sevinç ve neşe verebilme derdindedir.”

Bir başka sözü de şudur; “Türkistan’dan Şam’a kadar olan sahada bir din kardeşimin parmağına batan diken, benim parmağıma batmıştır; birinin ayağına çarpan taş, benim ayağımı acıtmıştır. Bir kalpte hüzün varsa, o kalp benim kalbimdir.”

Bir başkası ise; “İlâhî! Bütün şartlar altında Sen’in ve Rasûl’ünün kölesi, müminlerin hizmetçisiyim!”

Bir diğeri ise; “En büyük kerâmet; yorgunluk ve bezginlik hissetmeden Allâh’ın mahlûkâtına hizmet etmektir.”

Aynı anlamlarda bir başka sözü ise şudur; “Kâmil bir îmânın ilk meyvesi merhamet, onun en bâriz tezâhürü de Allah rızâsı için mahlûkâta “hizmet”tir.”

Tabakât kitapları İbn Sina ve Gazneli Mahmud gibi zâtların Harakânî’yi ziyaret etmek için Harakân’a geldiklerini yazarlar.

Padişah da olsan
dört şeye dikkat et!

Gazneli Mahmud’un, Ebul Hasanı Harakânî hazretlerini ziyareti sırasında cereyan eden bazı konuşma ve hâdiseler, özü değiştirilmeden birçok kaynakta farklı şekillerde zikredilmiştir.Onlardan bir tanesi şöyle hikaye edilir:

Şeyh Hasanı Harakânî Hazretlerinin şöhretini duyan Gazneli Mahmud, adamlarıyla birlikte, biraz da onu imtihan maksadıyla Harakân’a gelir. Sultan, yanına geldiğinde Hasan Harakani Hazretleri, ona padişahları karşılayanların gösterdiği gibi bir alaka göstermez ve hatta ayağa dahi kalkmaz. Padişah Gazneli Mahmud bazı sorular sorar ve şeyhi sınar. Aldığı cevaplar ve şeyhin heybeti karşısında şaşkınlığı artarken, gayri ihtiyari derin bir muhabbetle gönlü Şeyh Hazretlerinin sevgi ve muhabbetiyle dolar. Yüksek bir saygı hissi ile Ebu Hasan Hazretlerine bir kese altın hediye etmek ister lakin, Harakânî Hazretleri kabul etmez. Bu sefer, ‘ondan bir hatıra olsun diye’ herhangi bir eşyasını ister. Harakânî de sultana bir gömleğini verir. Görüşme tamamlandıktan sonra sultan, veda ederken Şeyh Harakânî onu ayakta uğurlar. Sultan, şeyhin kendisini yolcu ederken ayağa kalktığını görünce sorar:
– Efendim, geldiğimizde ayağa kalkmadınız; ama yolcu ederken ayaktasınız. Sebebini öğrenebilir miyim?
– İlk gelişinizde padişahlık gururu ve bizi imtihan niyetiyle geldiniz. Ama şimdi tevazu hâliyle ayrılıyorsunuz. Tevazu hâline saygı gerekir.
– Bana nasihatte bulun, demesi üzerine Ebu’l Hasanı Harakânî kuddise sirruhu:
– Dört şeye dikkat et; takva, cemaatle namaz, cömertlik ve halka şefkat, cevabını verir.

“Sufi kimdir?” sorusuna cevabı

– Sûfî kimdir? diye soranlara:
– Hırka ve seccade ile sûfî olunmaz, merasim ve âdetlerle tasavvufa yol bulunmaz. Sûfî, mahv ve fena ile benlikten geçendir. Zira abası ve hırkası olan pek çoktur. Lâzım olan kalp safiyetidir. Elbisenin ne faydası var? Çul giymekle ve arpa yemekle adam olunsaydı eşeklerin de adam olması gerekirdi. Çünkü onlar da çul giyer, arpa yerler.

Birgün bir adam gelip şeyhten hırka talebinde bulundu. Şeyh dedi ki: “Bir erkek çarşaf giymekle nasıl kadın olmazsa, sen de hırka giymekle bu yolun eri olamazsın. Önce gönlünü arıtmaya bak!”

Birgün müridlerine “en güzel şeyin ne olduğunu” sordu ve kendisi bunu şöyle açıkladı: “En güzel şey, devamlı zikreden bir kalbdir. Çünkü bütün varlığını Allah istila etmiş bir kimse tepeden tırnağa her şeyiyle Allah’ı ikrar eder.”

Vur mührü diline, vur kalbine!

Her gönül sultanı gibi Ebu’l Hasan Haraka’ni hazretleri de dönemlerinde bulunan müminlere gönüllerini mesrur edecek, aydınlık olacak nasihatlerde bulunmuştur. Onlardan birisi şudur:
“Dilini, Allahu Teâlâ’dan başkası hakkında konuşmamak için mühürle! Kalbini, Allahu teâlâdan başkasını düşünmemek için mühürle! İhlâssız bir iş yapmaman ve helâl olmayan bir şeyi yememen için de, davranışlarına, dudaklarına ve dişlerine aynı şekilde mühür vur!”

Ebu’l-Hasan Harkani rahmetullahi aleyh Silsile-i Âliyye’de emaneti Ebû Ali Farmedî rahmetullahi aleyhe vermiştir. Katip Çelebi Cihannüma adlı eserinde Harakani’nin Türbesinin Kars’ta bulunduğunu kaydetmiştir. Allahu Zülcelal bizleri Ebu’l Hasan Harakani Hazretlerinden müstefid olan kullarından eylesin. (Âmin, el-Fatiha)

REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ