Egosantrizme Kurban Edilen Çocuklar
Çocuk, okul öncesi, 2-6 yaş arası dönemde benmerkezli (egosantrik) bir düşünce yapısına sahiptir. Dünyaya ve olaylara kendi açısından (nefsinin penceresinden) bakar. Kendisini dünyanın merkezinde görür, her şey sanki onun için yaratılmış, anne babası da ona hizmet etmek için vardır. Herkesin, hatta her şeyin, kendisi gibi düşündüğüne inanır.
Benmerkezli düşünce yapısında çocuk, başkalarının farklı düşünceleri ve duyguları olduğunu kavrayamaz. Başkalarının düşünceleri ve duyguları onun için önemli değildir. Konuşmalarında hep kendisinden bahseder. Paylaşmayı bilmez. Oyuncağıyla bir başka çocuğun oynamasına izin vermez. Mülkiyete saygı duygusu gelişmemiştir. Kendi oyuncağını başka bir çocuğa vermediği gibi onun elindeki oyuncağa da sahip olmak ister. “Benim, benim” diye tutturur.
Egosantrizmin çocuğa zararları
Anne-babanın, yalnız kendisiyle ilgilenmesini ister, bu yüzden yeni doğan kardeşini kıskanır. Her isteğinin yerine getirilmesini isteyen egosantrik çocuk ‘Yok’tan anlamaz. İsteklerinin ertelenmesinden hoşlanmaz. Belediye otobüsünde üç yaşlarında bir çocuğun “Su, su!” diye annesini ne kadar bunalttığına şahit olmuştum. Anne “Burada su yok, eve gidince içersin, otobüsten inince alırız.” dediyse de çocuk, “Bana ne, bana ne, su istiyorum!” deyip başka bir şey demiyordu. Her isteği yerine getirilen, davranışlarına sınır konmayan çocuk egosantrik düşünce yapısını aşıp sosyalleşemez.
Bedensel olarak büyüse de zihinsel ve duygusal olarak çocuk kalır. Egosantrizmi egoizme dönüşür, kendisinden başka kimseyi düşünmez. Herkesten yardım ve anlayış bekler.
Anne -baba çocuğun sosyalleşmesi için baskı yapmadan, her isteğine her zaman kavuşamayacağını, bazen sabretmesi gerektiğini; paylaşmanın, yardımlaşmanın, iş birliğinin, başkalarının düşüncelerine ve haklarına saygının önemini anlatmalı, kendi yaşantılarıyla örnek olmalıdırlar. Her isteğini yerine getirerek, egosantrizmine yenik düşmemelidir.
Çocuğun sosyalleşmesinde, oyun ve arkadaşın önemi büyüktür. Sokaktan ve arkadaştan tecrit edilen, dört duvar arasında büyüyen çocuklar dış dünyaya uyum sağlamakta zorlanır.
Kişilik Gelişiminde egosantrizmin önemi:
İlk bakışta bencillik gibi görünen egosantrizm, çocuğun kişilik gelişiminde çok önemlidir. Anne babanın kendisiyle ilgilendiğini, tehlikelere karşı koruduğunu, ihtiyaçlarını giderdiğini, onu sevdiğini görüp yaşadıkça kendisini değerli hissetmeye başlar, yaşama sevinci artar. Anne babaya güvendiği için gelecek kaygısı duymaz. Bu düşünce, dini bilgi ile beslediği zaman, ileri yaşlarda kolayca “Rabbine güvenme” şeklinde gelişecek; Allah’ın özellikle Rahman, Rahîm ve Rezzak isimlerinin kainattaki yansımalarını (cilvelerini) müşahede edebilecektir.
Egosantrik düşüncenin animizm (her şeyin bir cana sahip olduğu) ve finalizm (her olayda bir amaç ve hikmet olduğu) şeklinde iki tezahürü vardır.
Çocuk canlı cansız ayırımı yapmaz, her şeyin canlı olduğunu ve onu anladığını düşünür. Tahta atıyla canlıymış gibi konuşur. Bu düşünce, ileri yaşlarda atomdan güneş sistemine kadar yaratılan her şeyin, Allah’ı tanıdığına ve O’nun emrine itaat ettiğine inanmasını kolaylaştırır.
Finalist düşüncede çocuk, her şeyin bir amaç için var olduğuna inanır. ‘Anne-baba, çocuğun isteklerini yerine getirmek, güneş ısıtmak, ağaç meyve vermek için vardır’ diye düşünür. Finalist düşünme biçimi ileri yaşlarda, Allah’ın hiçbir şeyi boşuna yaratmadığına dair inancın temelini oluşturur.
Büyüyememiş çocuklar
Üstad Bediüzzaman’ın izahlarından peygamber öğretisiyle desteklenmeyen, felsefe ile beslenen egosantrizmin, zamanla egoizme dönüşeceğini anlıyoruz. Toplumumuzda bu tip insanlara çok sık rastlıyoruz. Bu insanların çoğu, Allah’ın varlığını kabul ettikleri halde gerçek Allah bilgisinden (marifetullahtan) yoksundur. Sahip oldukları sağlığa, zekâya, ilme, yeteneklere, makama, mal ve mülke kendi gayretleriyle, şu veya bu sebeplerle, sahip olduklarını iddia ederler. Allah’ın kendileri üzerindeki isim ve sıfatlarının cilvelerini (yansımalarını) göremezler.
Ailesi tarafından her isteği yerine getirilen, terbiye edilmeyen, sınır konmayan, sorumluluk yüklenmeyen, gerçek din bilgisinden mahrum büyüyen bir çocuğun Allah inancı da aldığı hatalı eğitimin etkisi altındadır. Fiziksel olarak büyüdüğü halde, zihinsel ve duygusal olarak çocuktur. Doğan Cüceloğlu’nun ifadesiyle buna “Çocuk yetişkin” diyoruz. Onların düşüncesine göre, anne-baba nasıl onun her isteğini yerine getirmek zorunda ise çevresindeki insanlarda o şekilde zorunludurlar. Bilgisizliğinden ve beceriksizliğinden işleri ters gittiğinde, sırayla anne babayı, müdürü, patronu ve iş arkadaşlarını sorumlu tutar. Mazaallah, işi Allah-u Zülcelal’e isyana kadar götürebilirler.
Çocuk yetişkinler, başkalarının haklarına saygı duymayı bilmezler. Bencildirler, başkalarının duygularını önemsemez, empati yapmayı bilmezler. Emek ve dikkat isteyen, kurallara uymayı, sabretmeyi, paylaşmayı, işbirliğini gerektiren işleri sevmezler. Fazla emek vermeden, kısa yoldan zengin olmayı (köşe dönmeyi) isterler. Nasihatten, eleştirilmekten hoşlanmaz; hemen savunmaya geçerler.
Çocuk ailenin aynasıdır
Geçenlerde ters yönden gelen bir sürücüyü, el işaretiyle uyarma cesaretinde bulundum. Hemen durdu, el frenini çekti, arabadan indi, ‘Dur’ işareti yaptı. Bana doğru öfke ile gelen takım elbiseli, yarım sakallı, saçları jöleli genç sürücünün özür dilemek için durmadığını anladım ama artık yapılacak bir şey de yoktu. Her ihtimale karşı kapıları içeriden kilitledim. Cama yaklaştı, yüksek sesle: “Neden el kol hareketi çekiyorsun!” diye bağırdı. “Belki farkında değilsin ama ters yola girmişsin” dedim. Kapıyı tekmelemeye başladı. Yine yüksek sesle: “Sana ne ulan, trafik polisi misin? İn aşağı da sana ters yolu göstereyim!” Diye bağırıp meydan okumaz mı? Polisi aramaktan başka çarem kalmamıştı. Polisi aradığımı anlayınca işi uzatmadı, kapıya iki tekme daha atıp gitti. Polis gelinceye kadar bizim “Çocuk yetişkin” çoktan kayıplara karışmıştı. Büyük şehirlerde arabasıyla işe gidip gelenler, kalabalık trafikte neler yaşandığını iyi bilir. Hatalı sollayanlar, kırmızı ışıkta geçenler, sıra beklemeyip yandan girenler, yeşil ışık yanar yanmaz öndekine ‘Yürü’ diye kornaya basanlar, küfredenler, gece şehir içinde uzun farla gezenler, hız limitini aşanlar… Bunların hemen hepsi, ailenin hatalı eğitimi sonunda çocuk kalan yetişkinlerdir.
Temizliğin iyi bir şey olduğu, çevremizi temiz tutmamız gerektiği hem okulda hem ailede anlatılır. Müslüman’ın, inancından dolayı temiz olması gerektiğini bilmeyen yoktur. Ancak gelin görün ki sokaklarımız, çöp bidonlarının çevresi, umuma açık park ve bahçeler, piknik alanları, hatta cami avluları ve şadırvanlar dahi çöple doludur. Yetişkin bir insan, tekrar gelip piknik yapacağı alana çöpünü atıp gider mi? Eğer bu bir “Çocuk yetişkin” ise atar. Eğer bu bir “çocuk yetişkin” ise kirletir.
İslam kültüründe “Ekmek” çok mübarektir, Allah’ın nimetidir. Anadolu’da yemin ederken “Ekmek çarpsın” derler. Yolda bir ekmek parçası bulduğumuzda basmayız, alıp kenara koyarız, kuşlar veya kedi-köpek yesin diye. Ancak aynı kültürün insanları, sofradan arta kalan ve bayatlayan ekmeği çöpe atıyorlar. Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan ‘’Sağlıklı Beslenme ve Gıda İsrafı’’ raporu, Türkiye’de her gün 12 milyon ekmeğin atıldığını ortaya koyuyor. Buna göre, üretilen her on ekmekten biri atılıyor ve en çok ekmeği İstanbullu atıyormuş. Yoksa ekmeği çöpe atanların çoğu, Allah’ın, “Yiyin, için ama israf etmeyin. Şüphesiz Allah israf edenleri sevmez.” emrini duymamışlar mı?
Her zaman dediğimiz gibi, çocuk ailenin aynasıdır. Çocuğun kişiliği ailede şekillenir. Çocuğa bakın, ailesini görürsünüz. Ailesine bakın, çocuğun yetişkinliğini anlarsınız. Öyle ise eğitime aileden başlamamız gerekiyor.