Gönül Dostları
Gönüllere taht kurmuşlardır
Allah dostlarının dostlukları kolaydır, enaniyet ve bencillik onların semtlerine asla uğramamıştır. İçi bir dışı bir istisna insanlardır; oldukları gibi görünürler, taklidi davranışlara girmezler, inandıkları, benimsedikleri, özümsedikleri gibidirler. Her an Allahın sevgi ve muhabbetiyle yanıp kavrulurlar, yaşantı insanıdırlar ilk önce yaşar, icabet ettiğinde söyleyeceklerini samimiyetle ifade ederler. Etkilide olurlar.
Allah dostları, Allah’ı görür gibi davranışlarında samimi ve dikkatlidirler, bakışları ibret, konuşmaları zikir, düşünceleri tefekkür, duruşları son derece asildir.
Allah dostları, hakikatleri ilklerine kadar hissetmiş, hissiyat insanıdırlar, dil ehli, hal ehli her şeyden önce gönül ehlidirler. Herkesin hemen anlayabildiği hakikatin dilini, hal şivesini kullanırlar, halden anlamayanlar olduğunda istisna olarak dile de başvururlar.
Gönüllere taht kurmuş, toplumun manevi dinamikleridirler. Manevi hastalıklarında tabipleridirler, o hastalıkları Kur’an ve sünnetten derç ettikleri reçetelerle tedavi ederler. Karşılık beklemez, iltifattan da asla hoşlanmazlar; Allah’ın hoşnutluğunu talep ederler her daim.
Oturuşları, kalkışları bütün hal ve hareketleri hep hakikat eksenlidirler. Rasulullah’ın yolundan, sünnet-i şeriften zerre kadar ayrılmaz, bunu sapmaya götürecek bir sebep olarak görürler.
Allah dostları, rahmet yüklü bulutlar gibi çoraklaşmış gönüllere hayat, bir güneş gibi karanlıklara ışık, nur olurlar.
Onlar kimseye gönül koymaz kimseden incinmez, kin tutmaz, nefret etmezler. Kendilerine başvuranları şefkatle bir baba gibi sahiplenirler, yol gösterirler.
Düşenleri tutar, kaldırırlar…
İnsanları, şeytani ve nefsanî yollardan çekip, hak ve hakikatle buluşturmak onların misyonudur. Kendi nefisleri için üzülmezler. Başkaları için dua kahramanları, fedakârlık fedaileridir.
Toprak gibidirler onlar, Herkese kucak açar onları gönüllerinde saklar, besler, büyütür olgunlaştırır hakikatle buluştururlar.
Sevgi insanıdırlar, kimseyi ayırt etmeden severler. Düşen, sürçen, yüzükoyun yere kapananların imdat kahramanlarıdırlar; günahkârları, günah bataklıklarından tutar alır, sevgi ve muhabbet kazanında eritir, yeniden insan olmanın hakikatini gösterir, kulluk elbisesini giydirir, sonra istikamet çarşısına bırakır; “Hadi evladım yürü bakalım!” diyerek arkasından da dualarla desteklerini sürdürürler. Bu da yetmez sekerata hazırlarlar: Son nefeste şeytan imanını çalmaya geldiğinde müdafaa edebilsin diye…
Zor zamanların adamlarıdırlar. Zora taliptirler, hiç kimsenin olmadığı bir yerde, arkalarına bakmadan Allah için ateşlere atılmaya bile razıdırlar.
Allah dostları, ne kadar da bedenleriyle halkın içinde olsalar da gönülleriyle hakikat âlemini temaşa eder, Muhabbetullah deryasında adeta kulaç atarlar. Kimisinden kerametler zuhur eder ama onlar buna itibar etmezler. Kendilerinden zuhur eden hiç bir güzelliği, olağan üstü bir durumu asla kendilerine mal etmezler. Onun Allah’tan olduğundan asla şüpheye düşmezler, nefslerine pay vermezler. O sorumluluğun altında adeta ezilirler, Allah’a hamd ederler, Asıl kerameti şeriata harfiyen uymakta görürler, istikametten şaşmamak, nefislerine pay çıkarmamak için dua dua yalvarır, gözyaşlarıyla Allah’tan yardım talep ederler.
Tek dertleri vardır
Allah dostlarının tek derdi Allah’ın rızasını kazanmak, onun dostluğunu kayıp etmemektir.
Öyle ya! Allah’ın dostu olan bir insanın dünya azılı düşmanı olsa da ona zarar verebilir mi ki? Üstad Bediüzzaman Said-i Nursi rahmetullahi aleyhi hazretlerinin ifadesiyle; “Allah’a hakiki manada iman eden dünyaya dahi meydan okur” Ancak Allahtan korkmayanı Allah her şeyle korkutur.
Allah dostları Yüce Allah’ın sahiplendiği, koruyup kolladığı özel kimselerdir.
Bir kutsi hadiste yüce Allah: “… Benim veli kuluma düşmanlık edene ben savaş ilan ederim” (Buhari, 7) buyuruyor.
Böyle bir ayrıcalığa ulaşmak elbette ki kolay bir şey değildir. Her derecenin bir bedeli vardır. Onu ödemeden olmaz. Allah dostları hep bedel ödemiş insanlardır, zulüm görmüş haksızlıklara maruz kalmış iftiralara muhatap olmuş, ithamlarla rencide edilmiş insanlardır. Ancak asıl sevgiye ulaştıklarından asıl mahbubu yakaladıklarından hiçbir faniye iltifat etmemişler, haksızlıklara kendi namlarına gülüp geçmişler, fakat o bahtsızlara da üzülmüşlerdir.
Onları asıl üzen şey Hakk’tan uzak olmaktır, çünkü onların hayatlarının merkezinde Hakk’ın rızası ve zikri vardır. Zikrullah’tan bir an gaflete düşseler, “Günah mı işledim?” diye hemen tevbeye sarılırlar.
Bütün bunlara rağmen, Allahın emirlerini en fazla bir borç ödeme anlayışıyla yerine getirenler, o görevleri ifa ederken, yapmak ve kurtulmak niyetiyle özümsemeden, kulluğun tadını ve lezzetini ilklerine kadar hissetmeyenler, asla Allahın dostlarına bakarken asıl olanı göremezler, temenni ettikleri gibi önyargıyla değerlendirme hatasına düşerler. Koskocaman bir âlemi içerisinde gizleyen, bu insanları darlıklarına hapsederler. Bu sefer Allah muhafaza Allah’ın dostunu düşman edinerek, Allahın düşmanı olurlar da hayatlarında bir daha iki yakaları asla bir araya gelmez. Dünyada da rezil bir hayat sürerler ahretlerini de kaybederler.
“Evliya Peygamberin ruhani güzelliğine varistir, ona talip olanların bir hak dostu araştırmaları gerekir. İnsanlık onun himmetiyle melahat kazanabilir ve yücelir. Hakk dostlarını görmek ve bilmek için insanda can gerekir. Onu görebilecek ruhu olmayanlar, kendi hayallerine dalmış, itirazlara batmış, öylesine yaşayıp gitmişlerdir. Dolayısıyla çevrelerindeki kıymetlerden habersizdirler.” (Mevlana, mesnevi, c. 1)
Yüce Allah, muttakilerden olmanın yolunu, kendisine yaklaşmaya vesile olabilecek davranışların neler olacağını şu ayeti kerimelerle bizlere bildiriyor: “Onlar ki Rablerine saygıdan titrerler. Ve onlar ki Rablerinin ayetlerine inanırlar. Ve onlar ki Rablerine ortak koşmazlar. Verdiklerini Rablerinin huzuruna dönecekleri düşüncesiyle kalpleri korkudan ürpererek verirler. İşte onlar, hayır işlerine koşarlar ve onlar hayır için önde giderler.” (Mümin; 57-61)
Bilinmelidir ki; dünyada huzur ahirette de saadet elde etmenin yolu Allah’a yakın olmaktır, ibadet ve itaat üzere yaşamaktır. Bugün bunu başaran insanlar çok azdır. Asıl olan bilmemek değil bildiğimizi yaşayamamaktır. İslam adına bildiğimiz o kadar çok şey var ki bir türlü yerine getiremiyoruz. Çünkü hissiyatlarımız körelmiş, kalbimiz kararmış, nefsimiz bizleri esir almış.
İşte Allah dostları insana görmeyi, duymayı, hissetmeyi, anlamayı, hayatı anlamlandırmayı ve Kur’an sünnet merkezli yaşamayı öğretiyorlar.
Bir dostunun eteğine yapış!
Allah’a dost olmanın yolu bir dostuna dost olmaktan geçer.
Allah’a dost olma yolunda daha işin başında olan bir insan için yapılacak, Hakk’a ulaştıracak en kestirme yol, baktığın zaman sana Allah’ı hatırlatacak, sevdiğin zaman seni Allahın sevgisine götürecek Allahın bir veli kullarını sevmektir.
“Allah’ın veli kulları kimlerdir?” diye sorulduğunda, Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem şu cevabı vermişlerdir: “Onlar öyle kimselerdir ki, görüldükleri zaman Allah Celle Celaluhu hatıra gelir.” (Taberi, 4/2731)
İbadet ve itaatlerinde hayatlarını dolduran Allahın sevgisine bürünmüş, muhabbetiyle örülmüş, ibadetlerle derinleşmiş bu insanların her davranışları doğal olarak hep Allah’ı hatırlatır. O güzelim simalarıyla insanlara güven telkin ederler. Onlar benliklerini aradan çıkarmış, nefislerini terbiye ederek hakkın emrine vermiş, varlıkta yok olmuş insanlardır.
Bu insanlarla ilgili olarak yukarıda geçen kutsi hadisi şerifin devamında şöyle buyruluyor: “Kulum kendisine farz kıldığımı yerine getirerek bana yaklaşması bana her şeyden daha sevimli gelir. Kulum sürekli nafile ibadetlerle, bana yaklaşırsa öyle bir dereceye gelmiş olu ki onu severim, onu sevdiğim de dinleyen kulağı, gören gözü, çalışan eli ve yürüyen ayağı olurum.” (Buhari.7)
Allah’ın velayetine eren böyle insanların Allah’tan gayrısına yüzünü dönmesi mümkün müdür?
Ya Allah’ın dostlarına dost olacağız ya da…
Bir ayette de yüce Allah şöyle buyuruyor: “İyi bilin ki Allah dostlarına korku yoktur onlar üzülmeyeceklerdir, onlar Allaha inanmış, ona karşı gelmekten sakınmışlardır, dünya hayatında da ahrette de müjde onlaradır, Allah’ın sözlerinde hiçbir değişme yoktur. İşte bu büyük bir kurtuluştur.” (Yunus; 62-64)
Bunlar dünyada da ahrette de müjdeye nail olanlardır. Onlar gönüllere taht kurmuş, gönül sultanlarıdır, Allah onları unutturmaz bu sebeple unutulmazlar. Allah’ı razı etmiş olduklarından Ahirette de onun cemaliyle müşerref olacaklardır.
Onlar önden giden öncülerdir; onların eline tutunan, eteğine sarılan gönlüne giren himayesinde olanlar, elbette ki ahirette de onlarla beraber olacaklardır. Peygamberimizin: “Kişi ahirette sevdiğiyle beraberdir” buyruğu bunu ifade etmektedir. Ya hakkı sevip hak adamlarının yanında olup, ahirette de onlarla haşredileceğiz, ya da batılı sevip, şeytan ve nefsimize uyup, Allahın düşmanlarıyla beraber olup, ahirette onlarla azaba müstahak hale geleceğiz. (Allah muhafaza…)
Allah hakkı hak bilip, hakkı yaşayan; batılı batıl bilip, batıldan uzak olanlardan eylesin. (Âmin)