GÖNÜL SOHBETLERİ / Dosdoğru Cennete Götüren Yol: Peygamberimizin -sav- Sünnetine uymak
GÖNÜL SOHBETLERİ
Dosdoğru Cennete Götüren Yol:
Peygamberimizin -sav- Sünnetine uymak
Seyda Muhammed Konyevî -ks-
Rasûlullah sallallâhu aleyhi vesellem’in yolu selamete kavuşturacak yegane yoldur!
Allah-u Zülcelâl, ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “Resulüm size neyi verdiyse (ve emrettiyse) onu alın yapın, neden nehyetti ise ondan da sakının.” (Haşr; 7)
Diğer bir ayet-i kerimede ise şöyle buyurmuştur: “De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana uyun ki Allah da sizi sevsin.”(Âl-i İmrân; 31)
Allah-u Zülcelâl kullarına Peygamber gönderip, cennete ulaştıracak yolları onlara göstermekle çok büyük bir rahmet ve keremde bulunmuştur.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin gösterdiği yol, bizi selamete kavuşturacak yegâne yoldur. Allah-u Zülcelâl buyuruyor ki; “Hiç şüphesiz Allah, içlerinden kendilerine ayetlerini okuyan, onları (inkar ve isyan kirlerinden) temizleyen, onlara Kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle ne büyük bir lütufta bulunmuştur. Hâlbuki onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler.” (Al-i İmrân; 164)
Peygamberimizi sevmek, Allah’ı sevmek ve ona güzel kulluk yaparak rızasını kazanmak için en kuvvetli vesiledir. Peygamberimizin ashabı, Allah-u Zülcelâl’in katında kıymetli bir kul olmak için; Peygamber efendimizi çok sevmeleri, taviz vermeden Allah Rasulünün uğruna fedakârlık yapmaları gerektiğini bilirler, Hazreti Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizi kendi öz nefslerinden de çok severlerdi. Sahabe-i kiramın faziletleri hakkında yazılan kitaplarda da görüyoruz ki onlar Peygamberimizi ne kadar çok sevmişler ve onun mutabaatında bulunarak sünnetine ne kadar uymuşlarsa o kadar yükselmişler ve derece katetmişlerdir.
Düşünelim; “Ben, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin ümmetindenim” dedikten sonra, denizden bir damla kadar da olsa aleyhissalatu vesselam Efendimize mutabaat yapmamak, sünnetine uymak için gayret göstermemek nasıl da yanlış bir şeydir!
Sünnete Uymadığın İçin…
Tabii’nin âlimlerinden Said İbni’l-Museyyeb radıyallahu anhın yanında bir kişi kerahet vaktinde nafile namaz kılmaya kalkışmıştı.
“Bu vakitte namaz kılmak mekruhtur” diye kendisini ikaz edenler olunca;
“Allah’ın bana, namaz kıldığım için azab edeceğini mi söylüyorsun?” dedi. Said İbni’l-Museyyeb rahmetullahi aleyh:
“Allah sana namaz kıldığın için değil, sünnete uymadığın için azab eder!”(Dârimî, Mukaddime, 39) buyurdu.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi veselleme tabi olanların mükafatı çok büyüktür. Allah-u Zülcelâl buyuruyor:
“Kim, Allah’a ve peygamber’e itaat ederse işte onlar, Allah’ın, kendilerine nimetler verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehitlerle, salihlerle beraberdirler. Onlar ne iyi arkadaştır!” (Nisa; 69)
Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellemin sünneti, insanı dosdoğru cennete götüren, sapmaz bir yoldur. Hidayet ancak Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellemin davet ettiği kulluk yoluna uyanlara nasip olur.
İşte imanda, amelde, ahlakta Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi veselleme uymadıkça kurtuluşa ermek saadeti ele geçmez. Çünkü bunlar, bütünüyle Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemde mevcut idi. Üzerimizde Allah’ın nimetleri sonsuzdur. Fakat Allah-u Zülcelal’in bizlere vermiş olduğu en büyük nimet iman nimetidir. Bize imanı nasip eden Allah’a hamd olsun.
Hz. Ömer’in -r.a.- Muhteşem Cevabı
Ümmetin büyüklerinden Hz. Ömer radıyallahu anh, hilafeti döneminde gençleri etrafına toplar, onlara cahiliye çağında yapılan bazı tuhaf ve çirkin şeyleri anlatırdı. Bunları anlatmaktaki maksadı, İslam’ın onları ne büyük bir cehaletten kurtardığını göstermek ve böylece üzerlerindeki nimetin kıymetini bilmelerini unutmamalarını isterdi.
Yine böyle bir gün, helvadan put yapıp sonra acıkınca yediklerini ve bunun gibi şeyleri anlatıyordu ki gençlerden biri dayanamayıp sordu:
– Ya Ömer, siz bunları nasıl yapıyordunuz? Sizin aklınız yok muydu? dedi. Hz. Ömer radıyallahu anh ona şu cevabı verdi:
– Aklımız vardı, ama hidayetimiz yoktu!
Ne büyük bir cevap. Hakikattir ki hidayet olmadığı sürece, aklın kendi kendine doğruyu yanlışı bulması mümkün değildir. Eğer akıl kendi başına yetseydi dünyadaki bütün insanlar aynı yolda birleşirlerdi. Hâlbuki her biri farklı bir yol tuttuğu için hepsi farklı farklı yönlere gidiyor.
Peki, bu yollardan hangisi doğru? İşte bunun cevabı, Hatem’ül-Enbiya yani Peygamberlerin sonuncusu, hepsinin tasdikçisi ve tamamlayıcısı olan Hz. Muhammed sallallahu aleyhi vesellemdedir.
Allah-u Zülcelâl ayet-i kerimede buyuruyor, “Sen sırat-ı mustakim’e çağırıyorsun.” (Şura; 52)
Efendimiz aleyhissalatu vesselam insanları Allah’ın dosdoğru yoluna çağırmıştır. Uyanlar kurtulmuşlar ve kurtulacaklardır.
Madem ümmetiyiz, Peygamberimize benzemek için gayret göstermeliyiz!
Hepimiz iyice düşünelim! Allah-u Zülcelal, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemi insanların içine gönderdi ki onlar, kızlarını diri diri toprağa gömüyorlardı. Kadın erkek karışık, hayvan gibi birbirlerine karışıyorlardı. Allah’ı tanımayıp, elleri ile yaptıkları putlara ibadet ediyorlardı. Fakat Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin niyeti çok halis olduğu için, Allah-u Zülcelal de ona göre kuvvet verdi. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, o kadar çok eziyet ve meşakkatlerle karşılaşmasına rağmen Allah-u Zülcelal için sabretti.
İşte biz, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin ümmetindeniz. Biz de az da olsa Hz. Peygamber sallallahu aleyhi veselleme uyarak, mutabaat yapıp, aynı şekilde hareket etmeliyiz. Onlar, şimdi zamanımızdaki gibi tetikle değil kılıçla; düşmanla yüz yüze, karşı karşıya savaşıyorlardı. Açlık ve susuzluk içinde, bir hurma ile yetinerek harp yapıyorlardı. Peki biz niçin: “Namazımı kılamıyorum, zikrimi çekemiyorum, nefsim şöyle etmiyor, böyle etmiyor!” diyoruz. Bu son derece yanlış bir şeydir.
Namaz kılmak, namaz kılmak için cemaate gitmek, imsaktan önce teheccüde kalmak, işte bunların hepsi harbdir. Bunları yapmadığımız zaman benim kanaatimce, “Harpten kaçıyoruz” demektir. Bunları yapmayan kimse, harb olduğu zaman da kaçacak demektir.
Muhabbetin Sebebi
Allah-u Zülcelal bir insana muhabbet veriyor. Fakat insan, muhabbetin neden dolayı geldiğini, niçin verildiğini düşünmüyor. Hâlbuki kendisini Allah’a verdiği için, Allah da ona muhabbet vermiştir.
Bundan başka, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi veselleme uymuş, mutabaat etmiş idi. Bundan dolayı da muhabbet verilmişti. Fakat o mutabaat azaldığı zaman, insanın muhabbeti de azalıyor. Çünkü muhabbet, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin mutabaatına bağlanmıştır. Yani Hazreti Rasulullah’a ne kadar uyarsan o kadar çok muhabbetin olur. Bu dünyada bir şeyimiz kaybolduğu zaman, hemen onu aramaya koyuluyoruz. Peki, dünyada geçici olan, adi bir şeyimizi arıyoruz da neden kaybolan muhabbetimizi aramıyoruz.
Hâlbuki insan, o muhabbetle Allah-u Zülcelal’in rızasını kazanarak, cennete girip cehennemden muhafaza olacaktır. Haklı olarak, insan nasıl ki kaybolan dünyalık bir şeyini arıyorsa Allah-u Zülcelal’in muhabbetini daha ziyade araması lazımdır. O muhabbetin tekrar bulunması da yine Hz. Peygamber sallallahu aleyhi veselleme mutabaat etmekle mümkündür. İnsan, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi veselleme mutabaat ettiğinde, yine eski muhabbetini bulacaktır.
Rasulullah sallallahu aleyhi vesellemin ahlakına muhtacız
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin ahlakı gerçek bir rehberdir. Her kim denizden bir damla gibi de olsa ahlakında ona mutabaat yaparsa kendisini düzlüğe çıkarmış olur. Çünkü onun ahlakı geceleyin ayın etrafı aydınlatması gibi, insanın önünü aydınlatır. Karanlıktan aydınlığa çıkarır. Kim onun ahlakı ile ahlaklanırsa, o kimse hem insanların yanında hem de Allah-u Zülcelal’in katında çok makbul olur ve şüphesiz kurtuluşa erer.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemi ve Peygamber varisi alim ve evliyaları rehber yapmak suretiyle kalbimizi Allah-u Zülcelal’e teslim ettiğimiz zaman, kalbimizi ıslah edecektir. Bunun için de gayret sarf etmemiz gerekir.
Evet, hepimiz belli bir yaşa geldik, acaba dünyadan ne anladık? İşte şimdi hepsi bitti. Kalan ömür de aynen böyledir. Kalan ömür de bir gün bitecektir. Son olarak insanın elinde yaptığı amel kalacaktır.
Ne mutlu o insana ki salih amel işleyerek cennete müstahak olmuştur. Ne yazık o insana ki günah işleyerek Allah’ın gazabına ve cehennem ateşine müstahak olmuştur.
Kendime ve size tavsiyem şudur; gaflet uykusundan uyanalım. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin buyurduğu gibi gaflet, bir uykudur. İnsan, uyurken gafletle uyursa, o gafletten dolayı hasta olur. Hastalık gitgide kötüleşir ve sonunda ölür. İşte bu duruma girmeden önce devamlı olarak tedavi olmamız gerekir.
Güzel Ahlak ile İlgili Tavsiyeleri
Bu dünyada bulunuşumuzun gayesi, Allah’ın sevdiği, razı olduğu bir kul olmaktır. Bizi yaratan ve her an rızıklar veren Rabbimiz, bizden güzel ahlaklı bir kul olmamızı istiyor. Ayet-i kerimede Allah’ın bizi güzel hâl ve hareketler yapmamız için yarattığı haber veriliyor:
“O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.” (Mülk; 2)
Demek ki biz başıboş yaratılmadık, yaptıklarımız bir bir takip ediliyor. Hangimiz daha güzel hâl ve hareketler yapacağız diye devamlı surette imtihandan geçiriliyoruz. Allah Azze ve Celle sadece bizim ahlakımıza değer veriyor, bize onunla kıymet biçiyor. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz güzel ahlak sahibi olmanın Allah-u Zülcelâl katındaki üstün değerini şöyle haber veriyor:
“Allah sizin, ne dış görünüşünüze ne de mallarınıza bakar. Ama O, sizin kalplerinize ve işlerinize bakar.” (Müslim; Birr, 33)
Hepimizin bildiği gibi ahiret âleminde geçer akçe, iman ve salih ameldir. Kalpteki imanın en büyük tezahürü ise kişinin olgun bir ahlaka sahip olmasıdır. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bu hususu bildirmek için şöyle buyurmuştur:
“Mü’minler arasında imanca en kâmil olanı, ahlakça en güzel olanıdır. En hayırlınız da ailesine hayırlı olandır.” (Tirmiz; Rada, 11)
Buradan anlıyoruz ki insanın kalbinde iman yerleştikçe güzel hisler ve güzel ahlak zuhur eder. Bu yüzden, Hz. Peygamber aleyhissalatu vesselam imanda kemale ermiş, makam bakımından yükselmiş müminlerin en güzel ahlaka sahip olanlar olduğunu bildirmiştir:
“Bana en sevgili olanınız, kıyamet günü de bana mevkice en yakın bulunacak olanınız, ahlakça en güzel olanlarınızdır. Bana en menfur olanınız, kıyamet günü de mevkice benden en uzak bulunacak olanınız, gevezeler, boşboğazlar ve yüksekten atanlardır.”
(Cemaatte bulunan bazıları): “Ey Allah’ın Resulü! Yüksekten atanlar kimlerdir?” Diye sordular. “Onlar mütekebbir (büyüklük taslayan) kimselerdir!” cevabını verdi. (Tirmizi; Birr, 77)
Güzel ahlak, devamlı bir ameldir. İnsan devamlı amel işleyemez ama güzel ahlaklı haliyle Allah’ın rızasını kazanabilir. Bu yüzden de Hz. Peygamber aleyhissalatu vesselam bir hadis-i şerifinde güzel ahlakın mizanda en ağır gelen amel olduğunu bildiriyor.
“Kıyamet günü, mümin kulun terazisinde güzel ahlâktan daha ağır bir şey bulunmaz. Allah-u Teala, çirkin hareketler yapan, çirkin sözler söyleyen kimseden nefret eder.” (Tirmiz;Birr, 62)
Hz. Peygamber aleyhissalatu vesselam ashabına güzel ahlaka dair pek çok nasihatlerde bulunmuş ve kötü ahlaktan sakındırmıştır:
“Müslüman kardeşinin uğradığı felaketi sevinçle karşılama! Allah-uTeala onu rahmetiyle o felaketten kurtarır da seni musibetle imtihan eder.” (Tirmizi; Kıyamet, 54)
Biz de Peygamberimiz -a.s.v.- Gibi Dua Edelim
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin bilhassa dini vazifelerle bir yere gönderdiği şahıslara güzel ahlaklı olmayı öğütlediğini görüyoruz. Sahabesi Muaz radıyallahu anhuyu Yemen tarafına vali olarak vazifelendirdiği zaman, ona şöyle nasihat etmiştir:
“Muaz! Sana Allah’tan korkmanı, sözün doğrusunu söylemeni, sözünde durmanı, emaneti yerine getirmeni, hıyanetten uzak kalmanı, komşu hakkını korumanı, yetime acımanı, tatlı sözlülüğü, bol bol selam vermeni, işin iyisini yapmanı, az tamahkârlığı, imana sarılmanı, Kuran’ı derinliğine anlamanı, ahiret sevgisini, hesaptan korkmanı, tevazu kanatlarını indirmeni vasiyet ederim.
Muaz! Seni hikmet sahiplerine sövmekten, doğru söyleyene yalan söylemekten, günahkâra boyun eğmekten, adaletli bir hükümdara başkaldırmaktan, yeryüzünde fesat çıkarmaktan men ederim.
Muaz! Sana her taşın, ağacın ve duvarın yanında, nerede olursan ol Allah’tan korkmanı, işlediğin her günahın ardından gizlisine gizli, aleni olanına da aleni tevbe etmeni tavsiye ederim.” (İmam Gazali, İhya’u Ulum’id-Din)
Öyleyse biz de Peygamber sallallahu aleyhi vesellem gibi dua edelim:
“Allah’ım! Yaratılışımı güzel yaptığın gibi ahlakımı da güzelleştir!” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/403)