GÖNÜL SOHBETLERİ / Müminler Ancak Kardeştir
GÖNÜL SOHBETLERİ
“Müminler Ancak Kardeştir”
Seyda Muhammed Konyevî -KS-
Allah-u Zülcelâl bir ayet-i kerimede buyuruyor:
“Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O’na karşı en takvalı olanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.” (Hucurat, 13)
Peygamber aleyhisselatu vesselam da buyuruyor ki:
“Bir mü’minin diğer mü’min kardeşlerine karşı hali, birbirini bağlayıp destekleyen bir binanın tuğlaları gibidir.”(Müslim, Birr, 65)
Nasıl ki bir duvardaki tuğlalar birbirini sımsıkı tutmasıyla bir bina meydana geliyorsa, müminler de birbirlerine karşı öyledir. Birbirimize merhamet etmezsek Allah da bize merhamet etmez. Biz birbirimize karşı merhametli olacağız ki, Allah da bize merhamet etsin.
***
Allah-u Zülcelâl buyuruyor ki:
“İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel bir şekilde önle” (Fussilet, 34)
Yani yapmış olduğumuz günahları daima sevaplarla defetmemiz lazımdır. Mesela, yabancı kadına bakmak günahtır. Yabancı bir kadına birinci bakış günah sayılmaz. Ama insan gözünü o kadının üzerinden ayırmayıp da ikinci sefer bakarsa, bu onun için günahtır. Peki, günaha düşmemek için ne yapmak lazımdır? Gözümüz yabancı bir kadına çarptığı zaman, ikinci sefer bakıp da günaha düşmemek için hemen gözümüzü ondan çevirmemiz gerekir. Çevirdiğimiz zaman Allah-u Zülcelâl ‘in nuru, feyzi kalbimize gelir ve bu nurla ibadetin tatlılığını hissederiz.
İşte bu şekilde iyilikle günahı defetmiş oluruz. Ya da mü’min kardeşlerimizden birine sinirlenip buğz ettiğimiz zaman; “Bu kişi benim mü’min kardeşimdir. Ona buğz etmemem lazımdır” diyerek o buğzu hilim ve muhabbetle defetmemiz gerekir. Çünkü mü’min kimselerin kalbinde iman vardır.
Bir kimse fasık dahi olsa, kalbindeki imanın nuru, eğer meydana çıkarsa güneşin dünyayı aydınlatması gibi şark ve garbı aydınlatır. İşte iman bu kadar kıymetli bir şeydir. Onun için muhabbetle defetmemiz lazımdır. Çünkü Ayet-i Kerimede de Allah-u Zülcelâl; “Kötülüğü, en güzel olan iyilik ile defet” buyuruyor.
Demek ki hangi günah olursa olsun, onu iyilikle, güzellikle davranarak sevaba çevirebiliriz. Allah-u Zülcelâl de böyle emretmektedir. Ayeti kerime şöyle devam ediyor;
“O zaman görürsün ki; seninle arasında düşmanlık bulunan kimse bile yakın bir dost olmuştur” (Fussilet, 34-36)
İşte İslam böyledir. Eğer biz Allah-u Zülcelâl’in Ayet-i Kerimede buyurduğu emirlerini yerine getirirsek, hiçbir mü’min kardeşimize kızamayız.
Bazı zamanlarda kumar oynayan veya içki içen kardeşlerimize kızsak bile, bu kızmamız onun zatına değil, kumar oynamasına ve içki içmesine olur.
“Kötülüğü iyilikle önleme hasletine ancak sabredenler kavuşur. Buna büyük mükafata sahip olandan başkası eriştirilmez.”
***
Mümin kardeşlerimize de hüsn-ü zan beslemek lazımdır. Çünkü biz insanların hatalarına casusluk yaparsak, hatalarını affetmezsek, örtmezsek kıyamet gününde Allah-u Zülcelâl de bizim hatalarımızı iyice araştırıp ortaya dökecek. O zaman da bir kurtuluş yok demektir. Onun için biz mümin kardeşlerimize karşı hüsn-ü zan sahibi olalım ki Allah-u Zülcelâl de bizi affetsin, hatalarımızı örtsün.
İnsanlara karşı suizan beslemek, kibirden meydana geliyor; ucubdan meydana geliyor. Bunun için bundan kaçınalım. Allah’a havale edelim.
Bir kişiye karşı öfke hissediyorsak, şu ayet-i kerimeyi aklımıza getirelim. Allah-u Zülcelâl buyuruyor:
“Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah, iyilik edenleri sever.” (Al-i İmran; 134)
Öfkelerini yenenleri, iyilik edenleri Allah seviyor. Onun için kalbimizi düzeltelim, Peygamber aleyhisselatu vesselamın dediği gibi, “Kalbime hayır tohumu ek” diyelim.
Kalbimizin içinde daima Allah’a karşı ihlas olması lazımdır. Nasıl ki dünyevi ticaret yapıyoruz, bir de bizim manevi ticaretimiz vardır. Mümin kardeşlerimize karşı hüsn-ü zan beslersek, o kişi sana karşı kötü zan beslese bile sen kazançlısın. Çünkü nasıl ticarette bir taraf kazanır, bir taraf kaybeder, bunun gibi, maneviyatta da, kardeşi için iyi düşünen kazanıyor, kötü düşünen kaybediyor.
İçinde iyi düşünce olan, sevgi olan, hayırlı niyetler olan kazanıyor, manevi olarak, öbürü de zarar ediyor. Onun için manevi ticaretimize dikkat edelim, mümin kardeşlerimize karşı iyi düşünelim, iyi davranalım. Onları Allah için sevelim ki, Allah da bizi sevsin.
Tasavvufun en büyük menfaati, Allah için birbirimizi sevmektir. Allah’ın rızasına en çok sebep olacak amel, birbirimizi sevmektir.
***
Kendini insanlara sevdirmek, onlarla iyi geçinmek, akıllı insanın alametidir. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem böyle demiştir.
İmandan sonra akıllı insanın alameti, insanlarla iyi geçinmektir ve daima emri bil maruf, nehyi anil münkeri anlatmaktır. Yani Allah’ın emri olan iyi işlerin yapılmasını teşvik etmek, Allah’ın sevmediği şeylerin de yapılmaması için nehyetmek, yani kötülüğünü anlatmaktır. Hem iyi kişilere hem kötü kişilere…
Senin nasihatini kabul ederse hay hay, etmezse de sen görevini yerine getirdin, Allah senden kabul etti inşallah.
***
Allah-u Zülcelâl buyuruyor ki:
“Allah’ın Rahmeti sebebiyledir ki, onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer katı yürekli bir gönül kırıcı olsaydın muhakkak etrafından dağılırlardı. Öyle ise onları affet de (günahlarının bağışlanması için Allah’tan) mağfiret dile. Ve iş hususunda görüşlerini al” (Al-i İmran; 159)
Allah-u Zülcelâl daima büyüklerle konuşuyor, fakat bu konuşma ile küçüklere ders veriyor. Bu Ayet-i Kerimede Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi veselleme hitapta buyuruyor fakat buradaki ders bizim içindir.
Daima Allah-u Zülcelâl’in kullarına karşı şefkatli ve merhametli olmamız lazımdır. Halbuki Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi veselleme Cebrail aleyhisselam Ayet-i Kerimeleri getirdiği halde yine de, Allah-u Zülcelâl ona; “İş hususunda (onların) görüşlerini al” buyuruyor. Buradan da anlaşılmaktadır ki, hiç kimse yalnızca kendi görüşlerini doğru görerek, başka insanların görüşlerini, fikirlerini kabul etmemezlik yapmamalıdır.
Bu şekilde sadece kendi fikirlerinin doğru olduğunu kabul eden kimselerin bu görüşlerinin çok yanlış olduğu bu Ayeti Kerime ile de meydana çıkmaktadır. Onun için her insan, çevresinde bulunan arkadaşlarının fikirlerine hürmet göstermelidir. Çünkü Hazreti Peygamber aleyhisselatu vesselam meydana gelen olaylar karşısında, Asab-ı Kiramlarla daima istişarede bulunuyordu.
***
Peygamber aleyhisselatu vesselam buyuruyor:
“Merhamet, ancak şakî olanın kalbinden alınır.” (Tirmizî, Birr, 16/1923)
Şaki, cehennemlik demektir, Allah’ın yanında kötü bir kimsedir neuzubillah.
Daima Allah-u Zülcelal’in zayıf mahlukatına merhamet edelim. İster hasta olsun, ister zayıf olsun… Peygamber aleyhisselatu vesselam buyuruyor ki:
“Güçsüz ve düşkünleri araştırıp bana getirin, (ihtiyaçlarını karşılayayım). Çünkü siz ancak içinizdeki güçsüzler sayesinde yardım görüyor ve rızıklandırılıyorsunuz.” (Tirmizî, Cihad, 21/24)
Allah-u Zülcelâl aramızdaki zayıflar sebebiyle bize yardım eder. Sübhanallah, İslam ne kadar güzel bir dindir. Eğer herkes böyle merhametli olursa dünya adeta cennet olur. Onun tersi de cehennem oluyor.
Biz Allah-u Zülcelâl’e muhtacız. Zengin olsak da muhtacız. Mesela hasta oluyoruz. Bütün dünya bizim olsa da yine Allah’a muhtacız. Onun için muhtaç olduğumuzu düşünüp kulluk vazifemizi yerine getirelim.
Bir adam Hz. Peygamber sallallahu aleyhi veselleme;
“Ya Rasulallah, ben iyi miyim yoksa kötü müyüm? Bunu nasıl bilebilirim?” diye sormuştu. Hz. Peygamber aleyhisselatu vesselam da şöyle buyurmuştur:
“Komşuların senin hakkında ‘İyi insandır,’ derse iyi bir insansın. Onların, ‘Kötü iş yaptın’ dediğini duyarsan da kötü yapmışsındır.” (ibn Mâce, Zühd, 25)
İnsan kendi kendine “Ben iyiyim,” derse faydası yok, ama insanlar senin ahlakından memnun ise “İyi insandı,” derse, o zaman gerçekten iyi insansın demektir. Bir insan öldüğü zaman arkasından dört kişi, “Biz onun hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyoruz,” derse Allah-u Zülcelâl;
“Ben sizin şahitliğinizi kabul ettim, sizin bilmediğiniz hatalarını da affettim.” Diyor ve onu cennetine koyuyor.
İnsanlar şerrine şahitlik ederse o zaman Allah azze ve celle, “Ben sizin şerri hakkındaki şahitliğinizi kabul ettim, ona azab edeceğim” diyor. Onun için elimizden geldiği kadar güzel ahlaklı olalım.
Bakıyoruz bir kişi ölüyor, tabi ki insanlar arkasından konuşuyor. Ya diyorlar ki, “İyi insandı,” veya “Allah affetsin, şöyleydi, böyleydi,” diye anlatıyorlar tabi… işte şahitlik böyledir.
***
Gerçek Kahraman
Kendi günahlarımızla meşgul olalım, başkalarının hatalarını araştırmayalım. Bir mümin kardeşimizin günahını araştırıp, zemmetmekle meşgul olup da kendi günahımız kati olduğu halde onu düzeltmekle meşgul olmamak çok yanlış bir şeydir.
En büyük yiğitlik kendi nefsini yenmektir. Peygamber aleyhisselatu vesselam buyuruyor ki:
“Kuvvetli ve kahraman pehlivan, herkesi yenen kimse değildir. Kuvvetli ve kahraman pehlivan ancak öfke zamanında nefsine mâlik olan ve öfkesini yenen kimsedir.” (Müslim, Birr ve Sıla, 107).
Başkalarını yenen, birinci olan pehlivan değil, asıl kim kendi nefsini yenerse o pehlivandır buyuruyor, Peygamber sallallahu aleyhi vesellem.
Nefsimizi yenmek için onu tanımak lazımdır. Eğer nefsimizi tanırsak, ona mağlup olmazsak işte o zaman yeryüzünde bizden daha büyük pehlivan yoktur.
***
Ateşe Haram Kılınan Kullar
Peygamber aleyhisselatu vesselam bir gün ashabı kirama şöyle buyurdu:
“Size, ateşin kime haram kılındığını haber vereyim mi?”
Bakın ne kadar mühim değil mi? Ateşin kimlere haram kılındığı bilmek istemez misiniz? Ne kadar güzel şeyler haber veriyor, Peygamber aleyhisselatu vesselam. Ama bu gaflet, bu dünya manzarası bizi mahvediyor. Hiç ibret almıyoruz. Bakıyoruz, aramızda dolaşan bir kişi ölüyor. Artık o bu dünyayı bir daha hiç görmeyecek. Hiç ibret alıyor muyuz? İşte Peygamber aleyhisselatu vesselam buyuruyor:
“Size, ateşin kime haram kılındığını haber vereyim mi?”
Ashab-ı kiram:
“Evet, Ya Rasulallah!”
“Cana yakın, ağırbaşlı, yumuşak huylu, insanlara işlerinde kolaylık gösteren (mümin) kimselere (ateş) haram kılınmıştır.” (Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 45)
Cana yakın nedir? Güler yüzlü yani. Bir tane sofi vardı, çok güler yüzlüydü, cana yakındı. Allah onu öyle yaratmış, devamlı yüzü gülüyordu. Vefat ettiğinde de yüzü gülüyordu. Trafik kazasında vefat etti, o zaman da güler yüzlüydü.
Ağır başlı, yumuşak huylu, insanlarla iş görürken kolaylık gösteren, bunlar Peygamber aleyhisselatu vesselam buyurduğuna göre ateşe haram kılınmışlardı.
Kibirden Sakınalım
Daima Allah’ın razı olacağı bütün hallere sevinelim, Allah’ın sevmediği şeylere de razı olmayalım. Bu imanın teminatıdır. Elimizden geldiği kadar Allah’ın razı olacağı şeyleri yapalım, yaptığımız şeylere de kibirlenmeyelim, çünkü ne kadar amel yapsak da Allah’a layık kulluk yapamayız.
Peygamber aleyhisselatu vesselam şöyle buyurdular:
“Kalbinde hardal tanesi kadar îmân olan hiçbir kimse cehenneme girmez. Kalbinde hardal tanesi kadar kibir bulunan hiçbir kimse de cennete giremez.” (Müslim, Îmân, 148-149)
İşte kibir böyle kötüdür. İnsan hiçbir zaman yaptığı amele bakarak kendini beğenmemeli, ucub hissine kapılmamalıdır. Bu çok tehlikelidir, hiçbir mümin bunu yapmamalıdır.
Hiçbir zaman nefsimizin hilelerinden gafil kalmayalım. İmam Ali radıyallahu anh diyor ki:
“Aç bir sürüye, başkasının merasına girmesin diye bekçilik eden bir çoban gibi, nefsime karşı bekçilik ediyorum.”
Nasıl ki, aç bir sürü yeşil bir otlak görünce dayanamaz, her biri bir taraftan saldırmak ister, işte nefsin heva ve arzuları da böyle çeşit çeşittir; birini tutsan, öbüründen gafil olsan, oradan saldırır. Bunun gibi, nefsin türlü türlü arzuları ve hileleri vardır, ona karşı daima uyanık olmalıdır.
Kim nefsinden gafil kalırsa, kendini helak etmiş olur. Allah-u Zülcelâl bir ayet-i kerimede “nefsinizi helak etmeyin” buyuruyor.
“Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle olursa başka. Kendinizi helâk etmeyin. Şüphesiz Allah, size karşı çok merhametlidir.” (Nisa, 29)
İnsan nefsini günahtan korumalıdır, eğer gafil kalırsa, korumazsa nefsi kendini helak eder. Çünkü günah işlediği zaman kendini cehenneme atmış oluyor.
Allah-u Zülcelâl bizi kendi nefsimize teslim etmesin, o nefsimizi hayırlarda kullansın inşallah.