GÖNÜL SOHBETLERİ / Nerede Olursak Olalım Allah Bizi Görüyor

  • 05 Ocak 2024
  • 327 kez görüntülendi.
GÖNÜL SOHBETLERİ / Nerede Olursak Olalım Allah Bizi Görüyor
REKLAM ALANI

GÖNÜL SOHBETLERİ
Nerede Olursak Olalım Allah Bizi Görüyor
Seyda Muhammed Konyevî -ks-

Allah-u Zülcelâl, bunu bilmemiz lazımdır ki, daima bizimle beraberdir. Bu konuda Allah azze ve celle şöyle buyuruyor:
“…Ve huve meakum, eyne ma küntüm.”
Meali:
“…Nerede olursanız, O sizinle beraberdir. Allah, bütün yaptıklarınızı hakkıyla görendir.” (Hadid, 4)
Yani Allah-u Zülcelâl, nerede olursanız olun, sizinle beraberdir, yaptıklarınızdan haberi vardır, görüyor sizi buyuruyor. Bize bu şekilde Kendi’ni tanıtıyor Allah-u Zülcelâl.
Nerede olursak olalım Allah-u Zülcelâl bizimle beraberdir. Uyuduğumuz zaman, gafil ve dalgın olduğumuz zaman, her zaman yaptıklarımızı biliyor. Demek ki Allah-u Zülcelâl bizi tembih ediyor, “Gaflete dalmayın,” diye…
Şuhûdî imana doğru gitmemiz lazım. Yani görüyor gibi iman etmemiz lazım. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bir gün Hâris bin Mâlik el-Ensârî ile karşılaştı. Ona dedi ki:
“Nasıl sabahladın ey Hâris?”
Hâris bin Malik dedi ki:
“Ya Rasûlullah gerçekten müminim.”
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem dedi ki:
“Her şeyin bir hakikati vardır, senin sözünün hakikati nedir?”
Şöyle cevap verdi:
“Ya Rasûlallah. Geceleri uykusuz, sıcak gündüzleri susuz geçiriyorum. Sanki Rabbimin hesap için kurulmuş Arş’ına bakıyor gibiyim. Sanki mümin kardeşlerimin cennette birbirini ziyaret etmelerini izliyor gibiyim. Sanki cehennemliklerin de adeta dağlar gibi, ateşin içinde, kaynar su içindeki et parçaları gibi yuvarlandıklarını görüyor gibiyim.”
Sanki ahireti görüyor gibi, anlatmaya başlamış. İşte bizim de imanımızı böyle kuvvetlendirmemiz lazım.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem dedi ki:
“Kim Allah’ın kalbini nurlandırdığı bir kul görmek isterse Hâris’e baksın. Basiret sahibi olmuşsun, bu halinde sebat et!”
İşte Ashab-ı kiram, o kadar imanlıydı, hak müminlerdi. Onun için elimizden geldiği kadar Peygamber aleyhisselatu vesselamın dediği gibi, ahirete bakıyor gibi olmamız lazımdır.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki:
“İhsan, Allah’ı görür gibi ibadet etmendir; çünkü sen O’nu görmesen de O seni görmektedir.”(Buhârî, İman 1)
Eğer böyle olursak, zulmânî olan nefs nûrânî olacak şekilde değişecek, Allah’a beraberlik şuuru kazanacaktır. Böyle olunca da kişi kuvvetli bir aşkla daima Allah’ın rızasına doğru gidecektir.
Bir mümin böyle kuvvetli bir arzu ve şevkle Allah’ın rızasını isterse, Allah’ın emir ve nehiylerine uymakta hırslı olursa Allah-u Zülcelâl de ona tevfik yani başarı verecektir ve muhafaza edecektir onu. Nasıl ki nöbetçiler sınırlarda bekleyip muhafaza ediyorsa, Allah da öyle kötülüklerden muhafaza edecektir. Allah-u Zülcelâl zararlı şeylerden bizi muhafaza edecek, menfaatli şeyleri de bize nasip edecektir.
İnsanların En Kötüsü
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor:
“Allah katında kıyamet günü insanların en kötü konumda olanı, şerrinden korunmak için insanların uzak durduğu kimselerdir.” (Buharî, Edeb, 38- 6032)
Demek ki onun tersi de doğrudur. İnsanların, “Filan kişinin yanına gidelim, ne kadar iyidir, insanlara Allah’tan bahsediyor. Hayır vardır onda.” Dediği kişiler Allah’ın yanında kıymetli olacaktır.
Peygamberimizin buyurduğu şekilde, insanların, “Aman o kişiden uzak olalım, onun şerrinden muhafaza olmak için ondan uzak durmak en iyisidir,” dediği kişi ise Allah’ın yanında en kötü insandır. Demek ki böyle kişilerden olmamamız lazımdır. İnsanlara karşı yumuşak huylu, menfaatli olduğumuz zaman Allah-u Zülcelâl de bize menfaatli olan şeyleri nasip edecektir inşallah.
Allah-u Zülcelâl’den hayâ etmemiz lazımdır. Nasıl ki bir insan, çevresindeki kişilerden hayâ ediyorsa, utanıp kötülük işlemiyorsa Allah’a karşı daha fazla hayâlı olmamız lazımdır.
Allah’tan hayâ etmek nasıl olur?
Sen Allah-u Zülcelâl’den sevdiğin şeyleri istiyorsun ama Allah’ın sevmediği, ikrah ettiği şeyler, yapıyorsan bu yaptığından hayâ etmen lazımdır.
“Allah’ın razı olmadığı şeyleri yapıyorum ama sevdiğim şeyleri ondan istiyorum. Ne kadar ayıp ne kadar utanç verici,” diye düşünerek hayâ etmemiz lazım. Ya sevdiğimiz şeyleri ondan istemeyelim ya da Allah’ın çirkin gördüğü şeyleri yapmamamız lazımdır. Madem sevdiğimiz şeyleri Allah’tan istiyoruz, Allah’ın sevdiği şeyleri yapalım.
Biz daima Allah’a karşı fakiriz, bunu bilelim. Malca zengin olsak da yine Allah’a muhtacız. Çünkü zengin de hasta oluyor, doktora gidiyor ama yine şifayı Allah’tan istiyor. Bütün kullar Allah’a muhtaçtır. Melek de olsa, insan da olsa her kul Allah’a muhtaçtır. Kendimizi böyle muhtaç bilmemiz lazım.
Nefsimizden Razı Olmayalım
Kendimizi beğenmememiz lazım. Ne kadar amel yaparsak yine de Allah’a layık kulluk edemediğimizi kabul etmemiz lazımdır. Ne yaparsak yapalım, “Allah daha üstün bir ibadete layıktı, ben hakkıyla yapamadım,” diyelim. Onun için daima Allah’a boyun eğmemiz lazımdır.
“Ya Rabbi, Senin makamın nerede, benim kulluğum nerede. Ben sana layık kulluk yapamadım, bana kuvvet ver ya Rabbi, beni afv-u mağfiret et ya Rabbi,” diye, bu şekilde daima kul olalım.
Ne kadar ibadet yaparsan yap, kendini gördüğün zaman onların hepsi boştur.
İbn-i Atâullah el-İskenderî demiştir ki,
“Nefsinden razı olmayan bir cahil ile arkadaşlık etmek, nefsini beğenen bir alimle beraberlikten daha hayırlıdır.”
Abdullah ibn-i Abbas radıyallahu anh, kendisi çok büyük alimdi, şöyle demişti:
“Bir işe niyetlenmeden önce biraz durup, düşünen kişiye Allah rahmet etsin!”
Yani ne demek? Önüne gelen bir işe girişmeden önce, düşünüyor, “Bu işi yapayım mı, yapmayayım mı? Acaba Allah’ın buna rızası var mıdır?” diye. İşte böyle düşünen kişiye dua ediyor.
Çünkü insan böyle durup bir düşünürse, Allah’ın razı olmadığı bir şey ise yapmayacaktır. Razı olduğu bir şey ise Allah’ın rızasına niyet edecek, niyetiyle sevap kazanacaktır.
Ashab-ı kiram kime dua ederse duası kabul olur, onların duasını almak çok büyük bir bereket kaynağıdır. Onun için biz de böyle yapalım. Bir insanla konuşurken de, “Ben böyle konuşursam, böyle davranırsam, Allah razı mıdır, razı değil midir?” diye bir durup düşünelim.
Çok büyük bir vasiyet vardır bize:
“Üç yerde kendine dikkat et.
Birincisi, bir şey yaptığın zaman kesin bil ki Allah seni görüyor.
O işi yaparken “Allah beni görüyor,” diye düşünen kişi, “Allah o işten razı mıdır, razı değil midir?” diye düşünür. Düşününce de razı olmadığı bir şeyi yapmaz.
İkincisi, bir söz konuşurken, “Allah benim konuşmalarımı duyuyor,” diye düşün.
Çünkü böyle düşünen bir insan, Allah’ın sevdiği sözü konuşur, sevmediği şeyi konuşmaz.
Üçüncüsü, bir yerde tek başına kaldığın zaman, kalbine düşünceler geldiği zaman “Bunları Allah biliyor,” diye düşün.
İnsan böyle kalbine gelen düşünceleri, “Bu düşünce hayır mıdır, şer midir? Allah’ın razı olacağı bir şey midir? Değil midir?” diye düşünürse o zaman razı olmayacağı düşüncelerden vaz geçer.
Eğer Allah için fedakârlık yaparsan Allah seni sever ve Allah sana yardım edecektir. Allah-u Zülcelâl bir insan gibi değil, bir melek gibi değil, Allah’ın her şeye gücü yeter. Allah’ın yardım etmesi ne demektir, bir düşün!
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Akıllı kişi, nefsine hâkim olan ve ölüm sonrası için çalışandır. Aciz kişi de nefsini hevâsına tabi kılan ve Allah’tan dileklerde bulunup duran, bunu yeterli gören kişidir.” (Tirmîzî, Kıyame 25; İbn Mace, Zühd 31)
Bir insanın akıllı olduğunu anlamak istersen bak, Allah’ın razı olduğu şeyleri yaptığı zaman, Allah’ın razı olmayacağı şeyleri terk ettiği zaman anla ki onun aklı cevherdir! Ama değilse, o akıllı sayılmaz. Bunu Peygamber aleyhisselatu vesselam diyor.
O hevasından konuşmaz, Allah’ın vahyettiğini konuşur. Elimizden geldiği kadar akıllı olursak, Allah’ın emir ve nehiylerini yapacağız.
Eğer dersen ki, elimden gelmiyor, o zaman dua edeceğiz. Çünkü Allah-u Zülcelâl buyuruyor ki; “Dua edin, icabet edeceğim.”
Bilhassa önümüzdeki mübarek gecelerde, şöyle dua edin:
“Allahım beni masiyetten, günahkarlıktan kurtar, tâat ve ibadetini nasip eyle!”
Allah-u Zülcelâl de bize nasip edecek inşallah kendi fazlıyla…
Evliyalara demişler ki:
“Bize nasihat edin.”
Onların nasihatleri ne kadar güzeldir.
“Yarın kıyamet gününde Allah-u Zülcelâl’in sana karşı nasıl olmasını istiyorsan, sen de bu dünyada öyle ol.”
Allah-u Zülcelâl neyi seviyorsa onu yaparsan Allah-u Zülcelâl de inşallah kıyamet gününde bize sevdiğimiz şeyi verecek. Bize cenneti verecek, cehennemden muhafaza edecektir inşallah.
Kim dünyada nefsini Allah için azarlarsa, o nefsini temizlemiş olur. Eğer nefsini kendi haline bırakırsa ona zulmetmiş olur.
Bir insanın kalbinin öldüğünün alameti, Allah’a karşı kulluk yapmadığı zaman hüzünlenmiyor, üzülmüyorsa demek ki o kişinin kalbi ölmüştür.
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki:
“Mümin hata yaptığı zaman mahzun olan, tâat yaptığı zaman ferahlanan kişidir.”
Eğer hata yaptığı zaman mahzun olmuyorsa demek ki, imanı yoktur, demek oluyor.
Kalbimiz bir eve benzer. Nasıl ki bir eve bakmadığın zaman, terk edip gittiğin zaman bir tarafı çöküyor, gitgide harabeye dönüyor, kalbimiz de öyledir. Bir evi temizlersen, tamir edersen, o zaman yeni kalıyor. Onun gibi kalbi de ibadetle, zikirle, günahlara mahzun olmakla, tevbe etmekle ihya etmek gerekir. Yoksa kalpler de ölüyor.
Eğer günahlara ve gaflete karşı bir pişmanlık, bir üzüntü varsa, keşke daha çok amel yapsaydım diye bir istek var ise kalbimiz sağ demektir ve imanımız var demektir. Bunu isteyelim.
Sırat Köprüsünü Unutmayalım
Hepimizin önünde sırat köprüsü var. Hepimiz o sırat köprüsünden geçmek mecburiyetindeyiz. Ama o köprü, bu dünyanın köprüsüne benzemez. O köprünün üzerinden ancak Allah’ın verdiği kuvvet ile geçebilirsin.
Allah-u Zülcelâl bu dünyadaki ameline göre sana kuvvet verecektir. Dünyada işlediğin amellerin nurları geliyor orada insana ve ona göre geçiyor.
Allah-u Zülcelâl buyuruyor ki:
“Peygamberi ve onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Çünkü onların nurları önlerinden ve yanlarından koşar da, ‘Ey Rabbimiz, nurumuzu tamamla, bizi bağışla; muhakkak sen her şeye kadirsin.’ derler.” (Tahrim, 8)
O gün sırat köprüsünde bazı kişiler vardır ki, şimşek gibi geçer, nasıl geçtiğini göremezsin. Bazıları koşar gibi. Bazıları insanların yürüyüşü gibi. Bazıları ise sürünür gibi geçiyor.
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki:
“Mahşerde muhakeme ve muhasebe işlerinden sonra Cehennemin üzerinde bir köprü (Sırat) kurulur. Allah şefaate izin verir. (Mü’minler) ‘Ya Allah selamet ver, selamet ver,’ diye dua eder durur.”
‘Ya Rasûlallah, köprü nedir?’ diye sorulduğunda;
“Kaypak ve kaygan bir yoldur. Orada; kancalar, çengeller ve sert dikencikler gibi dikenler vardır. Mü’minler amellerine göre kimi göz açıp kapayıncaya kadar, kimi şimşek gibi, kimi rüzgâr gibi, kimi kuş gibi, kimi iyi cins yarış atları gibi, kimi deve gibi süratle geçerler. Mü’minlerden kimi sapasağlam kurtulur. Kimi de tırmalanmış (hafif yaralı) olarak salıverilir. Kimileri de Cehennem ateşi içerisine dökülür.” (Buhârî, Ezân, 129; Tevhîd, 24; Rikak, 51; Müslim, Îmân, 302, 326, 329)
Sırat köprüsünden geçme konusunda Peygamberler dahi korkmuşlardır. Biz de o günü düşünelim.
Hayırlar, Allah’ın hazineleridir. Bu hazinelerin anahtarları vardır. Nasıl ki dünyada depoların anahtarları var ise, hayırların da deposu vardır, o deponun anahtarı olan kişiler vardır. İşte o kişiler gibi olmak lazımdır. Peygamber aleyhisselatu vesselam buyuruyor ki:
“İnsanlardan öyleleri var ki; hayrın (önünü açan) anahtarlar gibidir ve şerrin de (önünde duran, ona mâni olan) kilitler gibidir. Kimisi de şerrin anahtarı ve hayrın kilidi gibidir. Yüce Allah’ın, hayrın anahtarlarını ellerine verdiği o kimselere ne mutlu! Ve ne yazık Yüce Allah’ın şerrin anahtarlarını ellerine verdiği o kimselere!” (İbn Mace, Sünnet, 19)
Biz de böyle, Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin hayırlara anahtar, şerlere kilit olan kişiler gibi olalım.
O zaman Rabbimize dua edelim, bu deniz gibi fitne olan şeylerden muhafaza etmesi için, sıdk ile, hırs ile, samimiyetle Allah’ın rızasına gidelim.
Allah-u Zülcelâl kalbimize baktığı zaman kalbimizde Allah’ın rızasını kazanmak için kuvvetli bir istek, bir hırs görsün. Dünyadaki bütün insanlar tevbe etsin diye isteyelim. Nerede olursak olalım elimizden geldiği kadar insanlara tevbeyi anlatalım.
Allah-u Zülcelâl cümlemize razı olacağı amelleri işlemeyi nasip eylesin, bizi hayırda kullansın, nefsimize bırakmasın. Âmin.

REKLAM ALANI
REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ