HASBİHAL / Tevbe ile Şeytanı Alt Edelim
HASBİHAL
Tevbe ile Şeytanı Alt Edelim
Şerafettin Karaduman
Abdullah ibn-i Ömer radıyallâhu anhumâ şöyle buyurmuştur:
“Biz, Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz’in bir mecliste yüz defa:
“Allâh’ım! Beni bağışla ve tevbemi kabul buyur! Çünkü Sen tevbeleri çok kabûl eden ve çok merhamet edensin.” dediğini saymıştık.” (Ebû Dâvûd, Vitir, 26/1516; Tirmizî, Deavât, 38/3434)
İstiğfar, hatalarına nedamet getirip Allah’tan bağışlanma dilemek, tevbe de Hakk’a dönmek demektir. Allah-u Zülcelâl’den gafil kalıp üzerindeki hakkını unutan ve yanlış yola giren bir kulun, bunu fark ettiği anda hemen gönlünü Rabbine yöneltmesi ve affını dilemesi gerekir.
Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellem insanoğlunun hata yapmaktan uzak kalamayacağını bildirmiş ve çözüm yolunu göstermiştir:
“Her insan hata yapar. Fakat hata yapanların en hayırlısı çokça tevbe edendir.” (Tirmizî, Kıyâmet, 49)
Yüce Rabbimiz; Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde bizlerden günahlarımız için tevbe etmemizi istemektedir:
“Ey kendilerinin aleyhinde çalışarak haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah bütün günahları bağışlar.” (Zümer, 53)
Velev ki hatasız bir kul olmak mümkün olsaydı bile Allah’a yaklaşmanın en kuvvetli bir vesilesi olduğu için tevbe istiğfar etmeye devam etmelidir.
Velîler ve sâlih kullar dahi Allah’a layık olduğu gibi ibadet etmekten aciz olduklarını dile getirmişler ve daima Cenâb-ı Hakk’a yalvarma hâlinde istiğfarda bulunmuşlardır.
Peygamberler de dahil olmak üzere hiçbir kul tevbe istiğfar etmekten müstağni olamaz. Peygamberler günah işlemekten korunmuştur ama onlar dahi lutfedilen ilâhî nîmetlere şükredebilmekten aciz olduklarını itiraf ederek tevbe istiğfar etmişlerdir.
Tevbe Allah’ın Emridir
Tevbe etmek Allah’ın emridir. Ayetlerde:
“Ey iman edenler! Allah’a samimiyetle tevbe edin!” (Tahrim, 8) buyurulmuştur.
Kur’ân-ı Kerim’de 87 yerde tevbe kelimesi geçmektedir. Sadece bu bile tevbenin kulluk hayatımızdaki yerini göstermesi bakımından yeterlidir.
Günahlardan dolayı tevbe etmek farzdır. Yapılan her bir günah için ayrı ayrı tevbe etmek gerekir.
Günahlardan tevbe etmek dört merhalede gerçekleşir:
1. Yapılan günahı terk etmek.
2. Yapılan günah için pişmanlık duymak.
3. Kesin bir kararla bir daha yapmamaya azimli olmak.
4. Kul hakkı yenmiş ve bu sebeple günaha girilmiş ise kul hakkı için helallik almaktır.
Tevbe etmek aynı zamanda Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin sünnetidir:
“Ey insanlar! Allah’a tevbe edip ondan af dileyiniz. Zira ben ona günde yüz defa tevbe ederim.” (Müslim, Zikir 42) buyuran Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem günah işlemekten korunduğu, zelle denilen küçük hataları bağışlandığı halde istiğfar etmeye devam ederdi.
Seven sevdiğinin yoluna uyar. Öyleyse bizim için üsve-i hasene, en güzel örnek olan Rasûlullah aleyhisselatu vesselamın istiğfar sünnetine sımsıkı sarılmamız gerekir.
Tevbe bilhassa gafletten, kusurdan, hatadan uzak kalamayan insanoğlu için paha biçilmez bir fırsattır. Allah’a ve ahiret gününe iman eden her kul, her gün veya mümkünse her birkaç saatte bir, tenha bir yere çekilip nefsini muhasebe etmeli ve hatalarına tevbe etmelidir. Böylece tevbe etmeden ölüp ahirette çok büyük bir pişmanlık yaşamaktan kurtulabilir.
Tevbe İmandan Gelir
Tevbe etmek Allah-u Zülcelâl’in bizi gördüğüne, her halimizi ve işlediğimiz hataları bildiğine, tevbe edenleri affedeceğine inanmak demektir. Bunlara inanan bir insanın tevbe etmemesi düşünülemez.
Rabbimiz öyle merhametlidir ki, tevbe edenlerin günahlarını hiç işlememişler gibi silmektedir. Resul-ü Ekrem sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyuruyor:
“Hakiki olarak günahlarına tevbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.” (İbn Mâce, Zühd, 30)
Tevbenin kabul edilmesi, hakiki manada pişman olup, bir daha o günahı işlemeye dönmemeye niyet etmeye bağlıdır. İnsan tekrar günah işleme niyeti taşıyarak tevbe ederse bu samimi tevbe olmaz.
“Ve onlar bir kötülük yaptıkları ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah’ı hatırlayarak hemen günahlarının bağışlanmasını dilerler. Günahları da Allah’tan başka kim bağışlayabilir? Ve onlar, yaptıklarında bile bile ısrar etmezler.” (Al-i İmran, 135)
Ancak niyeti günahtan vazgeçmek olduğu halde insanlık hali ayağı kayıp tekrar hata işlemesi, tekrar tevbe etmesine mani değildir. Yeter ki son nefesini verdiği sırada iman üzere ve bir daha günah işlememeye azmetmiş olarak tevbe etmiş olsun.
Tevbe kapısı ölüm gelene kadar açıktır. Bu kapıdan Allah-u Zülcelal’den korkarak, O’nun rızasını arayarak kim girerse, tevbesi geçerli olur, günahı affedilir.
Allah’tan af dilemek bir ibadet şeklidir. Tevbe, nefisle sürekli bir mücadele halidir. Bu mücadeleyi terk etmemelidir. “Nasıl olsa tevbemi bozuyorum, o yüzden şimdi etmeyeyim de sonra ederim,” diyerek bile bile günahlara devam eden kişiye tevbe nasip olmayabilir. Böyle bir kişinin tevbesini Allah-u Zülcelâl kabul etmeyeceğini bildiriyor:
“Allah katında (makbul) tövbe, ancak bilmeyerek günah işleyip sonra hemen tövbe edenlerin tevbesidir. İşte Allah bunların tevbelerini kabul buyurur. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Yoksa (makbul) tövbe, kötülükleri (günahları) yapıp yapıp da kendisine ölüm gelip çatınca, ‘İşte ben şimdi tevbe ettim.’ diyen kimseler ile kâfir olarak ölenlerinki değildir. Bunlar için ahirette elem dolu bir azap hazırlamışızdır.” (Nisa, 4/17-18)
Alimler can boğaza gelip artık hayata döneceğine dair bir ümidi kalmadığı zaman ettiği tevbenin kabul olmayacağını bildirir. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem:
“Bir kul can çekişmeye başlamadığı sürece, Allah Teâlâ onun tövbesini kabul eder.” (Tirmizî, Daavât 98. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 30) buyurmuştur.
Ölümün ne zaman geleceği belli değildir. Bu sebeple tevbe etmeyi geciktirmemek lazımdır. Tevbeden yüz çevirmek ve ertelemek de bir günahtır. Eğer insan tevbeyi geciktirmeyip hemen Allah’ın yoluna dönerse Allah-u Zülcelâl ona samimiyeti ölçüsünde yardım eder.
Rabbimiz buyuruyor ki:
“Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra da O’na tevbe edin ki sizi belirlenmiş bir süreye (ömrünüzün sonuna) kadar güzel bir şekilde yararlandırsın ve her fazilet sahibine faziletinin karşılığını versin. Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin adınıza büyük bir günün azabından korkuyorum.” (Hud, 3)
Makbul Tevbe İçin
Tevbenin kabul olması ve tevbe ettikten sonra o tevbeyi bozmamak için yapılabilecek şeyler vardır. Mesela insan tevbe ettiği günaha dönmekten sakınmak için, onu o günaha götüren sebeplerden de sakınmalıdır. Ayet-i kerimede;
“Tevbe eden, inanan ve yararlı iş yapan, sonra doğru yola giden kimseyi bağışlarım.” (Taha; 82) buyurularak yanlış yollara tevbe ettikten sonra doğru yola yönelmek gerektiğini bildiriyor.
Eğer kul bu şekilde geçmişe bir sünger çekip doğru yola yönelirse geçmiş günahlar sevaba dönüşebilir. Rabbimiz insanın tevbe edip vaz geçtiği hataları sebebiyle ona sevap yazar:
“Ancak tevbe ve iman edip iyi işler yapanlar başkadır. Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır; engin merhamet sahibidir.” (Furkan, 70)
Tevbe edince bir daha tevbeyi bozmamak için tesirli bir yol da, cemaat halinde topluca hatalardan vazgeçmektir. Rabbimiz buyuruyor ki:
“Hepiniz Allah’a tevbe edin, ey mü’minler! Belki böylece korktuğunuzdan kurtulur, umduğunuzu elde edebilirsiniz.” (Nur, 31)
Ashab-ı kiram cahiliyye çağındaki yanlışlarına hep birlikte tevbe edip vazgeçtiler. İçki yasağını bildiren ayet nazil olunca şarap fıçılarını devirip içindekileri döktüler. Hepsi birden eski hatalarından vazgeçince tevbelerinde durmak daha kolay oldu. Bu zamanda da insan tevbe ettiği zaman artık günah işlenen ortamlardan ve arkadaş çevresinden uzak durup ona maneviyat aşılayan sohbetlere devam etmesi lazımdır. Böylece tevbe nasuh tevbe olur.
Tevbe Atamızın Yoludur
Tevbe atamız Âdem aleyhisselamın yoludur. İnatlaşmak ise şeytanın yoludur.
Hz. Âdem aleyhisselam, cennette yasak meyveyi yediği zaman çok pişman oldu ve Allah-u Zülcelâl’e tevbe etti. 200 yıl ağladı ve sonrasında Allah-u Zülcelâl dualarını kabul etti. Duasının kabul edilmesinin sebepleri vardı.
1- Dua ederken bile hayalı olmaktan ayrılmadı
2-Sürekli tevbede ısrarcı olmaktan ayrılmadı
3-Tam 300 yıl başını göğe kaldırmadı.
4- En son ettiği duasında (affı için) Allah Resulü aleyhisselatu vesselamı aracı etti.
“- Yâ Rabbî! Muhammed hakkı için Sen’den beni bağışlamanı istiyorum.” dedi. Allah-u Zülcelâl:
“Ey Âdem! Kendisini daha yaratmamışken, sen Muhammed’i nereden öğrendin?” diye sordu. Hz. Âdem aleyhisselam:
“Ya Rabbi! Sen beni yaratıp ruhundan bana üflediğinde, başımı yukarıya kaldırdım. Arşın sütunlarında “La ilahe illellah, Muhammed’ur Resulullah” yazılı olduğunu gördüm ve bundan anladım ki, ismini kendi isminin yanında yazdığın kimse yarattıkların arasında sana en sevgili olandır.’ Bunun üzerine Allah-u Teâlâ şöyle buyurdu:
“Ey Âdem, doğru söyledin; hiç şüphesiz Yarattıklarımdan bana en sevimli olan Odur. Onun hakkı için istediğinden ötürü seni bağışladım. Bilesin ki, eğer o olmasaydı, seni yaratmazdım.” (Hâkim, Mustedrek, II/615; Suyuti, ed-Dürrü’l-Mensûr, 1/116)
Atamız Âdem aleyhisselamın tevbesinin kabul edilmesi nasıl ki Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi veselleme tevessül ile mümkün olduysa bizim de Mürşid-i Kamil yanında tevbe etmemiz de aynı şekildedir.
Mürşide olan sevgimiz de yine Rasûlullah aleyhisselatu vesselamın izinde ve O’nun “İSTİKAMET”inde olabilmek gayesiyledir.
Bu dünya imtihanında tek kurtuluşumuz sırat-ı müstakimden ayrılmamaktır. Çünkü ayrıldığımız zaman şeytanın adımlarına uymuş oluruz. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yere bir çizgi çizdi ve:
“–Bu Allah’ın dosdoğru yoludur” buyurdu. Sonra bu çizginin sağına ve soluna başka çizgiler çizdi ve:
“–Bunlar da farklı farklı yollardır. Her birinin üzerinde o yola çağıran bir şeytan vardır” buyurdu. Sonra Cenâb-ı Hakk’ın şu âyetini tilâvet etti:
“Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur; öyle ise ona tâbî olun. Başka yolları takip etmeyin ki sizi O’nun yolundan saptırıp parça parça yapmasınlar. Günahlardan sakınıp takvâ sahibi olasınız diye Allah bunları size emretti.” (En’âm 6/153) (Ahmed bin Hanbel; I, 465, 435; III, 397)
İki cihan bahtiyarlığını elde etmenin yolu hatalarımıza hemen tevbe etmek, imanımızı kemale erdirmek, ibadetlerimizi yerine getirmek ve ahlaki ilkelerin en güzellerini hayatımıza aktarmaktan geçer. Bunlara dikkat edince Allah-u Zülcelâl’in şu müjdesine nail olmayı ümit edebiliriz:
“Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere sokarız.” (Nisa 31)
Bu yolda kiminle beraber olduğumuzun şuurunu taşımak da çok önemlidir. “Kimi seviyorsan onunla haşr olacaksın.” O halde amaç, son nefeste bu alemden ayrılırken ömrümüzü “MAKSUT” gayesinde tamamlamak lazımdır.
Yüce Rabbimiz hatalarımızı, kusurlarımızı affeylesin. İki cihan mutluluğunu elde etmeyi nasip etsin. Amin.