HASBİHAL / Tevbe Nimeti

  • 10 Aralık 2024
  • 32 kez görüntülendi.
HASBİHAL / Tevbe Nimeti
REKLAM ALANI

HASBİHAL
Tevbe Nimeti
Davut ZAT

İnsanoğlu nefsi yönüyle günaha meyilli, kalbî ve rûhî yönüyle de sevaba yüzü dönük olarak yaratılmıştır. Akıl ve irade planında ise nimetlerle donatıldığı kadar kulluk muhataplığı ile de imtihana tabi tutulmuştur. Doğruyu tercihle mükellef, hatadan uzak durma noktasında da emire karşı sorumluluk sahibidir. Bu yönleriyle yaratılmışlar içinde farklılığı ortadadır. Eksik, zayıf ve zaafları nedeniyle her zaman sınırın ötesine geçerek günaha düşebilmektedir.
Zaman zaman şeytan ve nefsin itmesiyle nakıs ve zillet sahibi olabiliyor. Zira acizlik ve hata, yaratılmış kullara dairdir. Zıtlıkları bünyesinde taşıyan, nefsine karşı mücadele içinde olan ve şeytanın vesveseleri ile boğuşan insanoğlunun günaha düşmemesi imkansızdır.
Diğer taraftan kulluğun sorumluluğu karşısında vicdanı, kişiyi her daim sorguya çekmektedir. Bu nedenle insanın hatasını fark etmesi ve ondan dönüş yapmayı istemesi bir fazilet örneğidir. Mümin ve müslim olan kulun kendisini sorgulaması lazım ki, yaptığının hata ya da fazilet olduğunu bilebilsin. Bu tefekkür sonucunda hatalı olduğunu fark ettiğinde ise hata yaptığı mercie karşı özür dilemesi mükellefiyet açısından imânî ve amelî bir sorumluluktur. Hatasından dolayı pişman olması, yüce yaratıcısından özür dilemesi ve bir daha yapmamak üzere söz vermesi dinî literatürde tevbe olarak adlandırılmaktadır.
Alim ve Hâkim olan yüce Mevla’mız, samimi bir pişmanlıkla yapılan tevbeleri kabul edeceğini bildiriyor. Bu hakikat Kuran-ı Kerimde;
“O kullarının tevbesini kabul eden, kötü hareketlerini bağışlayandır.” (Şura; 25) buyrularak açıklanıyor. Ne güzel ki, kul olduğunu fark eden ve acizliğinin idrakinde olan bir mümin Allah-u Zülcelâl’den bir bakıma özür diler tevbe ile. Kendisini affeden bir Rabbi olduğunu bilir. Yüce Yaratıcısına kul olduğunu, eksikliğini ve nakıslığını bildirir. Kendini hatalı görüp bundan pişman olur. Bu yönü, irade sahibi kişiyi melekten ayıran en bariz bir göstergedir. İsyan denilen hadise Allah-u Zülcelâl’in emirleri ve yasaklarına karşı dikkatli davranmayarak hata yapma eylemidir. Bunun telafisini, Kitabı Keriminde yüce Allah celle celalühü;
“Ey iman edenler! Tam doğru ve temiz bir kalple sahih bir tevbe ile Allah’a tevbe edin. Böyle yaptığınız takdirde olur ki, Rabbiniz günahlarınızı örter. Sizi altından ırmaklar akan cennetine kor.” (Tahrim; 8) şeklinde ifade ederek bizlere yol gösteriyor.
Manevi açıdan ise Hadis-i Şerifin ifadesi ile; “Her günahın kalpte siyah bir leke oluşturması…” (İbn Mace, Zühd; 29) sonucu meydana gelen hasarları gidermenin vesilesi yine tevbedir.
En Sevimli Ses!
Tevbe kişiyi ihsan derecesine kavuşturacaktır. Zira her zaman bizi kulluğa kabul eden ve tevbe edecek zaman, irade, idrak ve ömür veren bir Rabbimiz vardır.
Samimiyetle yapılan tevbeyle kulunu affedecek bir terbiyecinin olduğunu bilmek yaratılan için ne büyük bir bahtiyarlıktır. Nitekim Hadis-i Şeriflerde ‘Allah-u Teâlâ’nın katında, günahkâr müminin tevbe sesinden daha sevimli bir ses’ bulunmadığı, kul ‘Ya Rabbi’ diye nida ettiğinde, Allah-u Teâlâ’nın ‘buyur ey kulum’ diye mukabelede bulunduğu müjdesi veriliyor. Tüm bu hususlar bize; sözümüzde kararlı, yolumuzda istikamet üzere ve istikrarlı olmamız gerektiğini öğütlüyor.
İnsanoğlunun kendini tanıması kadar güzel bir farkındalık yoktur. Çünkü Hadis-i Şerifte; “Kendini bilen Rabbini bilir.” (Acluni, Keşfül Hafa:2/262) buyruluyor.
Allah celle celalühü bize imanı nasip etmiştir. İslam olmayı nasip etmiştir. Sağduyu ve vicdan sahibi yapmıştır. Kişi ölçüyü taştığı zaman imanı ona kendini hatırlatır. Günahla meşgul olduğunda vicdanı kişiyi rahat bırakmayacaktır. Her hata bu yönüyle bir pişmanlığı da beraberinde getirir. Dil ile ifade edilsin ya da edilmesin her özür dileme, yüce Yaratıcımıza dönüş demektir.
İnsan nefes aldığı sürece tevbe etme fırsatı vardır. Ecelimizin vakti bilinmez olduğu için her daim pişman olmak bizi ihsan hali içinde Allah’a celle celalühü yakın tutar. İsyan, itaatsizlik ve farz amelleri yerine getiremediğimiz için Allah’a sığınmak ve bu istikamet üzere kararlı bir duruş sergilemek kulluğumuzun bir gereğidir. Kur’an-ı Kerim’de Allah-u Zülcelal söyle buyuruyor: “Ey iman edenler, hepiniz toptan Allah-u Zülcelal’e tevbe ediniz, umulur ki hepiniz felah bulursunuz.” (Nur Suresi: 31)
Tevbe aynı zamanda bir itiraftır. Kime? Bizi Yaratan her şeyimizi biliyor zaten. Biz itiraf etmesek de her halimize vakıf. Ancak mesele bizim kendimizi bilmemizdir.
Tevbe kendini bilmek olduğu kadar hata yaptığımız makamın farkında olma şuuru da değil midir bir bakıma? Bu konuda bize örnek ve rehber olanlar Peygamber Efendilerimiz değil midir? Hz. Âdem aleyhisselam da böyle yapmıştı. Hz. Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem de sürekli tevbe ederdi. Günahtan korunmuş olan özel insan hükmündeki Peygamberler tevbe ediyor, özür diliyor, kendi hatalarını Allah-u Zülcelâl’e itiraf ediyorsa bize ne oluyor ki? Onların hayatları bize ölçü ve derstir.
Gafletin İlacı Tevbe
İnsan zayıf, gafil ve eksiktir. Bunun farkında olmak ise şuurlanmaktır. Her ne kadar biz Allah-u Teâlâ’yı her an akılda tutamasak da gaflete düşsek de Allah-u Zülcelal her daim bizimle. Görevli melekleri bizimle. Nitekim ayeti kerimede: “Çünkü biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf; 16) buyrularak bu hakikate dikkatimiz çekiliyor. Bizi unutmadığını hatırlatıyor. Bu varlık hali bile tek başına mahcubiyetimiz ve özür dilememiz için yeterli sebep değil midir?
Keşke yakin derecesi olarak böyle bir şuur düzeyine ulaşabilseydik. “Biz O’nu görmesek de O bizi görüyor ya!”
Esaslı insan bu bilinç içinde olabilse hiç günaha düşer miydi? Allah’ın bizi gördüğünü bile bile nasıl günah işleyeceğiz? Onu anmaktan, namazlarımızı kazaya bırakmaktan, göz zinası yapmaktan, gıybet, haset, kibir ve enaniyet üzere olmaktan uzak kalmaz mıydık? Bu nedenle tevbe etmek, pişmanlık duymak, itiraf etmek ve utanmak lazımdır. Mahzun olmak gerekir.
Hüzün hali de bir kulluk makamıdır aslında. Kul olarak halimize bakacağız. Gafletimize, amelsizliğimize, isyanımıza, günahımıza ve tembelliğimize, dünya sevgimize yanacağız. Üzüleceğiz. Özür dileyeceğiz. Nefsimize ve şeytana karşı muhalif olacağız.
Günahtan tevbe etmek için neyi bekliyoruz acaba? Yaşımız daha genç diye mazeret üretenler var. Gençler Allah-u Teâlâ’nın kulu değil mi? Yaşlı olana mı tevbe etmek farzdır? Yaşlanmak için elimizde senedimiz mi var? Bu şeytani bir aldanmadan başka bir şey değildir. Öyle ise Peygamberlerimizin sünnetine tabi olacağız. Sürekli tevbe edeceğiz ve hataya düştüğümüzde bir iyilik yapacağız ki telafisi olabilsin. Kötülüklerimize karşı iyilikle ve sadaka ile günahtan doğacak zulmeti azaltabilelim…
Allah-u Zülcelâl, razı olacağı şekilde amel-i salih yapmayı, tevbe etmeyi ve sevgisi ile nimetlenmeyi bizlere nasip etsin. Âmin.

REKLAM ALANI
REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ