HİKMET PINARI / Allah-u Zülcelâl’in Rahmeti

  • 05 Şubat 2024
  • 382 kez görüntülendi.
HİKMET PINARI / Allah-u Zülcelâl’in Rahmeti
REKLAM ALANI

HİKMET PINARI
Allah-u Zülcelâl’in Rahmeti
Hayrünnisa Hanım

يَا رَبِّ لَكَ الْحَمْدُ كَمَا يَنْبَغِي لِجَلاَلِ وَجْهِكَ وَلِعَظِيمِ سُلْطَانِكَ
“Ey Rabbim! Zât’ının Celal’ine ve Hâkimiyetinin azametine layık şekilde Sana hamd olsun”
Allah-u Zülcelâl A’râf Suresi 156. ayeti kerimede:
وَرَحْمَت۪ي وَسِعَتْ كُلَّ شَيْءٍۜ
“Benim rahmetim her şeyi kaplamıştır.” buyurduğunda şeytan şöyle dedi:
“Ben de bir şeyim. Ben de Allah’ın rahmetinin içerisine giriyorum.” Bunun üzerine Allah-u Zülcelal onu şeytandan aldı ve şöyle buyurdu:
سَاَكْتُبُهَا لِلَّذٖينَ يَتَّقُونَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَالَّذٖينَ هُمْ بِاٰيَاتِنَا يُؤْمِنُونَۚ
“Onu (rahmetimi) o kimselere yazacağım ki, (onlar) Ben’den korkanlar (emir ve nehiylerimi hakkıyla yerine getirenler), zekatını verenler, ve âyetlerimize inananlar…”
İnsanın kendi eliyle çalışıp çabalayıp kazandığı mal, nefse en hoşnut şeylerden olduğu için Allah-u Zülcelâl zekâtı muttakilerden sonra özellikle belirtmiş. Bunun üzerine Yahudiler dediler ki: “Biz korkarız, zekât veririz ve ayetlere inanırız.” Bunun üzerine Allah azze ve celle onu Yahudilerden aldı ve şöyle buyurdu:
اَلَّذٖينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الْاُمِّيَّ
“Onlar, ümmi Peygamber olan Resul’e uyanlardır.” (A’raf; 157)
Böylece Allah-u Zülcelâl rahmetini şeytandan ve Yahudilerden aldı ve onu bu ümmet için kıldı.
Baktığımız zaman kainattaki her şey bir rahmet vesilesiyledir. Dünyaya gelişimiz, yaşayışımız, nimetlenmemiz ve bunlar gibi pek çok şey Allah’ın merhameti olmasaydı nasip olmazdı.
Besmelenin anlamı nedir?
Biz hangi fiili yapıyorsak Allah-u Zülcelâl’in yardımıyla yapıyoruz. Bir şey içiyorsak Allah’ın ismiyle içiyoruz. Bir iş yapıyorsak bunu Allah’ın gücü kuvveti ile yapıyoruz. Yürüyorsak Allah’ın yardımıyla yürüyoruz, gibi hangi fiili yapıyorsak aslında o fiil orada gizlidir.
“Allah” ismi şerifinin devamında gelen Rahman ve Rahim sıfatları Kur’an da yüzlerce kez zikredilmiştir ki bu, Allah-u Zülcelâl’in üzerimizde olan rahmetine işaret eder.
Besmelenin devamında Rahman ve Rahim sıfatlarını getiren Allah-u Zülcelâl bununla bizlere “Sen rahman ve rahim sıfatıyla ayaktasın” işaretini vermektedir.
Kur’an’ı Kerim’de Allah-u Zülcelâl’in sıfatları yüzlerce kez zikredilmiştir. En’âm Suresi 147. ayet-i kerimede buyurulur:
ذُو رَحْمَةٍ وَاسِعَةٍ
“Allah geniş merhamet sahibidir”
Yusuf Suresi 64. Ayet-i kerime:
وَهُوَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ
“O merhamet edenlerin en merhametlisidir.”
Rahman ve Rahim sıfatları Arapçada mübalağa ifade eden yani çokluk ifade eden sıfatlardır. Bu şekilde bakıldığında bu, “Allah-u Zülcelâl çok merhamet sahibidir” gibi manalar ifade eder.
Allah- Zülcelal’in Rahman sıfatı dünyada kafir, münafık, müslüman olsun her şeyi kaplamıştır. Allah azze ve celle hepsini rızıklandırıp nimetlendiriyorsa bu, Allah’ın rahmet sıfatı sebebiyledir.
Rahim ise Allah-u Zülcelâl’in kullarından sadece mahşerde kendisine iman edenlere kullanacağı bir sıfattır. Allah-u Zülcelâl o kadar merhamet sahibidir ki bir hadisi şerifte Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyuruyor:
“Allah-u Zülcelâl merhameti, yer ve gök arasında yüz merhamet olarak yaratmıştır. Bu rahmetin bir tanesi yer ile gök arasını dolduracak genişliktedir. Bu merhamet ile anne evladına şefkat gösterir. Bir vahşi hayvanın yavrusuna şefkati yine Allah-u Zülcelal’in merhameti iledir. Bütün insanların birbirlerine merhameti Allah-u Zülcelâl’in yeryüzüne gönderdiği bu merhamet vesilesiyledir. Geriye kalan 99 merhamet Allah’a aittir. Ahirette, dünyada olan 1 merhameti 99 merhametine ekleyip 100 merhamet olarak iman eden kullarına muamelede bulunacaktır.” (Buhârî, Edeb 19)
Seyda Muhammed Konyevî kuddise sırruh Hazretleri sohbetlerinde Allah’ın merhametini anlatan bu hadisi şerifi hep söylerdi.
Rabbimiz buyuruyor ki:
وَاِذَا جَٓاءَكَ الَّذٖينَ يُؤْمِنُونَ بِاٰيَاتِنَا فَقُلْ سَلَامٌ عَلَيْكُمْ كَتَبَ رَبُّكُمْ عَلٰى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَۙ اَنَّهُ مَنْ عَمِلَ مِنْكُمْ سُٓوءاً بِجَهَالَةٍ ثُمَّ تَابَ مِنْ بَعْدِهٖ وَاَصْلَحَ فَاَنَّهُ غَفُورٌ رَحٖيمٌ
“Ayetlerimize inananlar sana geldiğinde onlara de ki: “Selâm size!” (Allah’ın selamı, iyilikleri, bütün güzellikleri sizin üzerinizedir.) Rabbiniz kendi üzerine, rahmet etmeyi yazdı (farz kıldı). Gerçek şu ki, sizden kim bilmeyerek bir kötülük yapar da ardından tevbe edip kendisini düzeltirse, bilsin ki Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (En’âm; 54)
Kur’an’ı Kerim’de Allah-u Zülcelâl’in merhametini, affını anlatan yüzlerce ayet vardır. Bu yüzden tevbe kapısı çok kıymetlidir. Şeytanın en büyük hedeflerinden bir tanesi insanoğlunu yoldan çıkarmaktır. “Ben insanoğlunu yoldan çıkaracağım” diye yemin etmiştir.
Allah-u Zülcelal buyuruyor ki:
“Sen onları yoldan çıkaramazsın. (Yoldan çıkmak, sapmak bir daha dönmemek demektir.) Sen onlara sadece hata yaptırabilirsin. O hataların sonucunda ben onlara tevbeyi göstereceğim. Onlar tevbe edecekler, hatalarını da ben sevaba çevireceğim.”
Şeytan bu konuda da insanoğluna karşı zayıf ve ümitsizliğe düşmüştür. Bu da Allah-u Zülcelal’den kullarına bir rahmettir.
Allah-u Zülcelal’in merhameti her şeyi kaplamıştır. Resulullah Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bizler için bir merhamettir.
Enbiya suresi 107. Ayette buyuruyor ki:
وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ
“(Ey Muhammed!) Seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.”
“Ümmetin iyiliği için seni gönderdim, rahmet vesilesi olasın diye gönderdim.”
Kur’an’ı Kerim, Allah-u Zülcelal’in kâinatta yarattığı her şey için, melekler için, bizler için rahmet vesileleridir.
Allah-u Zülcelal’in seyyar melekleri vardır, onlara seyyahun denilir.
Peygamber Efendimiz buyurdular ki:
“Şüphesiz ki, Allah Tebâreke ve Teâlâ’nın bir takım seyyah (gezici) melekleri vardır. Bunlar zikir meclislerini araştırırlar. İçerisinde zikir olan bir meclis buldular mı, onlarla beraber otururlar ve kanatlarıyla birbirlerini kuşatırlar. Ta ki, kendileriyle alt semanın arası dolar. Cemaat dağıldığı vakit, yükselir ve gökyüzüne çıkarlar.
Aziz ve Celil olan Allah, onların hallerini meleklerden daha ziyade bildiği halde (övdürmek için) meleklere sorar:
“Nereden geldiniz?”
Melekler derler:
“Yeryüzündeki kullarının yanından geldik. Onlar (Subhânallah diyerek) Seni tesbih ediyorlar, (Allah-u ekber diyerek) Seni tekbir ediyorlar, (Lâilâhe ilallah diyerek) tehlil ediyorlar, (Elhamdülillah diyerek) Sana hamd ve sena ediyorlar, (Seni seviyor, yüceltiyor) ve Senden istekte bulunuyorlar.”
Allah-u Teâlâ buyurur:
“Benden ne istiyorlar?” Melekler derler:
“Senden cennetini istiyorlar.” Allah-u Teâlâ buyurur:
“Onlar cennetimi gördüler mi?” Melekler derler:
“Hayır ey Rabbimiz, (onlar cennetini görmediler.)” Allah-u Teâlâ buyurur:
“Ya cennetimi görselerdi!” Melekler derler:
“Kulların senden amân ve kurtuluş istiyorlar.” Allah-u Teâlâ buyurur:
“Neyden amân ve kurtuluş istiyorlar?” Melekler derler:
“Senin ateşinden (cehenneminden) Ya Rab!” Allah-u Teâlâ buyurur:
“Onlar ateşimi gördüler mi?” Melekler derler:
“Hayır, (ateşini görmediler.)” Allah-u Teâlâ buyurur:
“Ya ateşimi görselerdi!” Melekler derler:
“Onlar senden mağfiret talep ediyorlar.” Allah-u Teâlâ buyurur:
“Ben de onları muhakkak bağışladım. İstedikleri cenneti verdim ve onları korktuklarından emin kıldım.” Bunun üzerine melekler derler:
“Rabbimiz! (Onların içinde bulunan) filan kul çok günahkardır. (Şahsi işi için) oradan geçerken onların yanına oturdu.” Allah-u Teâlâ buyurur:
“Onu da bağışladım. Onlar öyle değerli bir cemaattir ki, meclislerinde bulunan hiçbir kimse şaki olamaz. (Sevaptan mahrum kalmaz.) (Müslim, Zikir 25)
Evli eşler birbirlerine rahmet vesilesidirler. Allah-u Zülcelâl Rûm Suresi 21. Ayette buyuruyor:
وَمِنْ اٰيَاتِهٖٓ اَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجاً لِتَسْكُـنُٓوا اِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةًؕ
“Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir.” (Yunus; 67)
هُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ لِتَسْكُنُوا ف۪يهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًاۜ
“Uyuyup istirahat etmeniz için geceyi yaratan, işlerinizi yapabilmeniz için gündüzü aydınlatan O’dur.”
Düşündüğümüz zaman yaratılan her şey Allah-u Zülcelâl’in bizler için göndermiş olduğu bir rahmet vesilesidir.
Seyda Muhammed Konyevî Hazretleri kuddise sırruh bir sohbetinde:
“Kuru bir toprak ve toprağa konulan bir tohum var. Bu tohum da kurudur. İki kuru şey yan yana gelir, iç içe girerler ve Allah-u Zülcelal onlardan yeşillikler, çeşitli renklerde ve gıdalarla donatılmış bitkiler, meyveler sebzeler çıkarır” buyurmuştu.
Mantıken düşündüğümüz zaman iki tane kuru şey yan yana geldiği zaman birbirlerine faydaları olur mu? Olmaz tabii ama Allah-u Zülcelal irade ederse o nebatları yeryüzünde kullar menfaatlensin diye bu şekilde çıkarır.
Her şeyin hizmetine verildiği kulların görevleri ise Allah-u Zülcelâl’in hizmetkarı olmaktır. Allah-u Zülcelal kalbi de o nebata benzetmiştir.
Eğer Allah-u Teâlâ’nın rahmetine vesile olan Allah’ın kelamı, sohbetler, zikirler, ibadetler o kalbe inerse, aynı o toprağın yeşermesi gibi kalp de o şekilde yeşerir.
Kuru olan bir ağaçtan nasıl bir meyve çıkmazsa, yeşermezse kalp de kuru olduğu zaman yani Allah’tan gafil olduğunda, o kalpte bir şey yeşermez, o kalpten menfaatli bir şey çıkmaz.
Zahiri olarak baktığımızda dünyada hasta olan insanlar vardır. Hasta olan bu insanlarda hedefler, emeller zayıftır. İlerisi için “şunu yapacağım, bunu yapacağım” demezler. Tek dertleri sağlıklarına tekrar kavuşmaktır. İşte bir insan Allah’ın rahmetine vesile olacak şeylerden mahrum kaldığı zamanlarda o kalp hastadır, bir şey düşünmez, ümit etmez, sağlıklı bir insan gibi değildir. Allah’ın zikri, emri bil maruf neyhi anil münker gibi Allah’ın rahmetine vesile olacak olan şeylerin hepsi o kalbin yeşermesine vesile olacaktır.
Alemlere rahmet olarak yaratılan Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem’in tek derdi ümmetiydi. Tevbe suresi 128. Ayette buyurulur:
لَقَدْ جَٓاءَكُمْ رَسُولٌ مِنْ اَنْفُسِكُمْ عَزٖيزٌؗ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرٖيصٌ عَلَيْكُمْ بِالْمُؤْمِنٖينَ رَؤُ۫فٌ رَحٖيمٌ
“Andolsun, size kendi içinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü’minlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir.”
Allah-u Zülcelâl’in bizlere göndermiş olduğu rahmet vesilesi olan o kadar çok şeyler var ki, bunların en başta gelenlerinden bir tanesi Resulullah Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem’in ta kendisidir. Sonra Kur’an’ı Kerim’dir, sonra da gönderilen diğer nimetlerdir. Bunların hepsini tefekkür edip şükretmemiz gerekir.
Allah-u Zülcelal kimlerden razı olduğunu Ali İmran suresi 132. ayette buyurmaktadır:
وَأَطِيعُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
“Allah’a ve Peygambere itaat edin ki size merhamet edilsin.”
İtaat yerine asilik yaparsanız Allah’ın rahmetini ümit etmeyin.
Nisa suresi 175. Ayette de şöyle buyurulmaktadır:
فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُواْ بِاللّهِ وَاعْتَصَمُواْ بِهِ فَسَيُدْخِلُهُمْ فِي رَحْمَةٍ مِّنْهُ وَفَضْلٍ وَيَهْدِيهِمْ إِلَيْهِ صِرَاطًا مُّسْتَقِيمًا
“Allah’a iman edip ona sımsıkı sarılanları ise (Allah), kendisinden bir rahmet ve lütfa kavuşturacak ve onları kendisine varan doğru bir yola iletecektir.”
İnsanoğlu çabalayıp gayret ederse Allah-u Zülcelal yine rahmeti vesilesiyle kulunu sırat-ı mustakime ulaştıracaktır.
Araf suresi 56. Ayette buyurulur:
وَلَا تُفْسِدُوا فِي الْاَرْضِ بَعْدَ اِصْلَاحِهَا وَادْعُوهُ خَوْفاً وَطَمَعاًؕ اِنَّ رَحْمَتَ اللّٰهِ قَرٖيبٌ مِنَ الْمُحْسِنٖينَ
“Ve düzeltildikten sonra, yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. O’na korku ve umutla yalvarın. Kuşkusuz Allah’ın rahmeti muhsin olanlara yakındır.”
Allah-u Teâlâ’nın rahmeti iyiliklere, iyilere, iyiliğe, itaate meyledenlere, istekli olanlara, niyet edenlere, çaba sarfedenlere yakındır. Allah’ın rahmeti olmazsa insanın gideceği hiçbir yer yoktur. Bizler Allah’ın mülkü olan yeryüzünde yaşadığımız için Allah’ın rahmetine müstahak olmaktan başka bir çaremiz yoktur. O yüzden Allah’ın rahmetine vesile olacak şeylere sarılmaya gayret etmemiz gerekir.
Birkaç katlı bir gemi düşünün. Bu gemide açılmış küçük bir delik nasıl bütün geminin tamamına helak sebebi olacaksa insanın da küçücük bir azası ile yaptığı günahı bütün vücudunun helakine sebep olur. O yüzden günahları da küçük görmemeliyiz. Özellikle dil azası, ne kadar küçük bir organ değil mi? Kemiksiz olduğundan dolayı da her yere yönelip her şeyi yapabiliyor. Her şeyi, konuşması hayır olmasına rağmen Hz. Ebu Bekir radıyallahu anh dilinin şerrinden korktuğundan dilinin altına taş koyardı. Bu şekilde bedenini günahlardan muhafaza etmeye çalışırdı.
Bir gün “insanları yoldan çıkarmak için yaptığımız bütün çabalar boşa gidiyor.” diyerek şeytanlar toplanıp ağlarken en büyükleri gelip hallerinin perişanlıklarının, ümitsizliklerinin sebebini sorunca diğer şeytanlar:
“Biz insanoğluna ne kadar hata yaptırsak da bütün emeklerimiz boşa gidiyor. Tevbe ediyorlar ve o tevbenin sonucunda bütün günahları siliniyor. Allah günahlarını sevaba çeviriyor, onları sevapla mükafatlandırıyor. O yüzden bütün emeklerimiz boşa gidiyor.” demişler. Bunun üzerine büyük şeytan:
“Sakın ümitsizliğe düşmeyin. Biz onlara hatalarının küçük, basit olduğunu göstereceğiz, hatta hiç hata yapmamış gibi göstereceğiz. O zaman tevbeye ihtiyaç duymayacaklar ve tevbeye meyletmeyecekler. Böylelikle biz onları yoldan çıkaracağız.”
Bir hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem tövbe ve istiğfarın önemini şöyle bildirmektedir:
“Kul, bir hata işlediğinde kalbinde siyah bir nokta belirir. Şayet o, günahı terk eder, bağışlanma diler, tevbe edip Allah’a dönerse kalbi cilâlanır.”
Allah-u Teâlâ’nın merhametine vesile olması için birbirimize merhamet etmemiz gerekir ki Allah-u Zülcelal de bize kendi merhametiyle muamelede bulunsun. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem:
“Allah, merhametli olanlara rahmetle muamele eder. Öyleyse, sizler yeryüzündekilere karşı merhametli olun ki, semâda bulunanlar da size rahmet etsinler.” Buyurmuştur.
Sadece birbirimize değil bir hayvana, bitkiye, yeryüzündeki tüm canlılara gösterilen merhamet, Allah’ın merhametine vesile olur.
İsrailoğullarından 70 yıl Allah’a ibadet etmiş, hiç asi gelmemiş bir kul vardı. Allah-u Zülcelal dönemin Peygamberine:
“Söyleyin kuluma ben onu cennetle mükâfatlandırdım. Kendi ibadeti ile değil fadl-ı keremimle ve merhametimle onu cennetle mükâfatlandırdım.” buyurmuştur.
Kul düşünür, tefekkür eder. “Peki benim ibadetlerim ne olacak?” deyince Allah-u Zülcelal onun dişine bir ağrı verir. Ağrıya dayanamaz hale gelen kul:
“Ya Rabbi! Sen her şeyin en iyisini bilensin, bana merhametinle muamelede bulun” deyince Allah-u Zülcelâl dişindeki o ağrıyı alır ve buyurur ki:
“Senin yaptığın ibadetler dişindeki ağrıyı bile götüremez, Ben merhametimle senden o ağrıyı alıyorum.”
İnsan ne kadar yaparsa yapsın Allah-u Zülcelâl’in rahmeti olmazsa bir hiçtir. İnsanın kendini her zaman bu hiçlik makamında görmesi lazımdır. İbadetleri ile övünmemesi gerekir.
“Allah’ın mahlukatı Allah’ın ailesidir.”
Allah-u Zülcelâl onları yaratmış. Allah’ın himayesi altındalar, Allah hiçbir mahlukatına zeval gelsin istemez. Nasıl bizler evlatlarımızın iyi geçinip birbirlerine faydalı olmalarını istersek Allah-u Teâlâ da tüm mahlukatının birbirlerinin hidayetine vesile olmalarını ister. Bu nedenle bu tevbe kapısını diğer müslüman kardeşlerimize anlatmamız gerekir ki onlar da bu nimetten istifade etsinler. İşte bu, Allah’ın merhametine vesile olacak en önemli amellerden bir tanesidir.
Allah-u Zülcelal niyetlerimizi halis eylesin, niyetler kalpte oluşur ve kalp diğer azaların tercümanıdır. Eğer kalp ıslah olursa bütün vücut ıslah olur. O yüzden niyeti sağlam alalım. Bu şekilde elimiz, ayağımız, gözümüz, dilimiz, kulağımız Allah’ın razı olacağı ameller peşinden gidecektir.
Seyda Muhammed Konyevî kuddise sırruh Hazretleri “Ya Rabbi! Kalbime hayır tohumları ek” diye dua ederdi. O kalpten sürekli hayır çıksın. Tohum, sürekli yetişen, yeşeren bir şeydir. Bir kalpten sürekli hayır çıkarsa bu insanın zahirine de yansır.
Allah-u Zülcelâl bize merhametiyle muamelede bulunsun, hepimizi sırat-ı mustakım üzere, rızası üzere birleştirsin. Hangisinden razı ise o amelleri kalbimize koysun, neyden razı değilse, neyi kerih gördüyse onu da bize kerih göstersin, bizi ondan muhafaza etsin. Dünya imtihanına karşı teslimiyet gösterebilecek iman gücü nasip etsin. Bizlere öyle bir korku nasip etsin ki, bu korku bizde günahlara karşı engel oluştursun. Hata yaptığımız zaman hatamızın hemen farkına varıp tövbe eden bir kalp, iyilik yaptığımız zaman da Allah-u Zülcelal’e şükreden bir beden nasip etsin. Âmin.

REKLAM ALANI
REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ