HİKMET PINARI / “Namaz Dinin Direğidir”-2-

  • 10 Şubat 2025
  • 143 kez görüntülendi.
HİKMET PINARI / “Namaz Dinin Direğidir”-2-
REKLAM ALANI

HİKMET PINARI
“Namaz Dinin Direğidir”-2-
Hayrünnisa Hanım

يَا رَبِّ لَكَ الْحَمْدُ كَمَا يَنْبَغِي لِجَلاَلِ وَجْهِكَ وَلِعَظِيمِ سُلْطَانِكَ
“Ey Rabbim! Zât’ının Celal’ine ve Hâkimiyetinin azametine layık şekilde Sana hamd olsun.”
Allah-u Zülcelâl ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
قَدْ اَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَۙ اَلَّذِينَ هُمْ فِي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَۙ
“Müminler gerçekten kurtuluşa ermişlerdir. Onlar ki, namazlarında huşu içindedirler. (Müminûn; 1-2)
Kurtuluşa vesile olan bir namaz nasıl olur? Allah-u Zülcelâl bize kurtuluşun huşu içinde kılınan namazla mümkün olduğunu haber vermiştir. Bu namazın başlangıcı nasıl olur, bunu da Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellemden öğrenmekteyiz.
Namazın başlangıcı niyetle ve temizlenmekle olur; istinca yaparken huşû ile Allah’ın huzuruna çıkacağını düşünerek temizlenmek, namazda huşûyu elde etmeye yardımcı olur. Allah, namaz öncesi temizliği huşû ve takva için şart koşmuştur.
Resulullah Efendimiz sallallahu aleyhi veselleme kadınlar taharetin nasıl yapılacağını sorduklarında, bir tabağı yağdan temizlerken gıcırdayana kadar yıkamak gerektiğini örnek vererek, taharetin de aynı titizlikle yapılmasını ve bu temizlikten sonra Allah’a yönelmelerini öğütlemiştir.
“Resulullah Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem aracılığıyla Allah-u Zülcelâl, dinde yaşamamız gereken her şeyi bize öğretmiştir; bu yüzden öğrenmeme veya yapmama konusunda bir mazeretimiz yoktur.”
Abdullah Beceli radıyallahu anh anlatıyor: Vefat eden bir komşumu arkadaşlarımla yıkayıp kefenledikten sonra defnetmeye gittik. Kabri açtığımızda, kediye benzer biçimsiz bir hayvanla karşılaştık. Onu öldürmeye çalıştık ama başaramadık, adeta ruhsuz bir varlık gibiydi. Başka bir mezar kazdık, fakat aynı hayvan yine çıktı. En sonunda bu durumu manevi bir işaret olarak kabul edip onu defnettik. Defin sırasında kabirde kemiklerin gıcırdadığını ve kabir sıkışmasını işittik. Merakla eşiyle konuştuğumda, onun namaz kılmayan ve gusül abdesti almayan biri olduğunu öğrendim.
Resûlullah Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, bir gün iki mezarın yanından geçerken içlerinden azap sesleri geldiğini duyar. Yanındakilere dönerek, “Bu iki kişiye azap ediliyor,” der ve sebeplerini açıklar. Birisi koğuculuk yapmış, diğeri ise idrar sıçramasına dikkat etmemiştir. Bunun üzerine Efendimiz, her iki kabrin üzerine yeşil bir dal yerleştirir ve şöyle buyurur: “Bu dallar Allah’ı zikrettiği sürece, onların azabı hafifleyecektir.” (Müslim ve Buhari, İbn-i Abbas radıyallahu anh)
Namaza Hazırlık İçin Temizlik
İstinca ve istibra kavramları temizlik açısından büyük önem taşır. İstinca, kişinin temizlik yapması; istibra ise idrarın tamamen kesilmesini bekleyerek bu durumdan emin olmasıdır. Buradaki amaç, idrarın tamamen durduğundan emin olmaktır. Çünkü idrar sızıntısı necaset sayılır ve bu halde kılınan namaz geçerli olmaz. İdrarın tamamen bitmesi, yıkanan bir kaptan suyun süzülmesi gibi zaman alabilir. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, kabir azabının sebeplerinden birinin bu konuda ihmalkârlık olduğunu belirtmiş ve bu hususa dikkat çekmiştir. Allah-u Teâlâ temizdir ve temizliği sever; huzuruna da temiz bir şekilde çıkılmasını ister.
Fıkıhta, büyük ve küçük abdestten kaynaklanan necaset “necaseti galiza” yani büyük necaset olarak adlandırılır. Bu nedenle, kişinin temiz olduğundan emin olması gerekir. Resûlullah Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, dinin temizlik üzerine kurulu olduğunu ifade etmiştir. Abdest alırken saygı ve bilinçle hareket edilmeli, Allah’ın huzuruna çıkılacağı düşünülerek alınmalıdır. Böylelikle ibadetlerde huşû ve takva sağlanabilir.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bir hadisinde, “Kim abdest alırken ağzına ve burnuna su verirse, o suyla günahları dökülür,” buyurmuştur. Ayrıca yüz, kollar ve diğer abdest azaları yıkandığında da günahların temizleneceği belirtilmiştir. (Müslim, Tahare, 32, 33)
Kıyamet günü ümmetini abdest azalarının parlayışıyla tanıyacağını ifade eden Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem, abdestin önemine vurgu yapmıştır. (Buhârî, Vudû’, 3) Bu nedenle abdest, huşû ve dua eşliğinde alınmalı, kişinin Allah’a olan saygısını ve bağlılığını yansıtmalıdır.
Büyüklerimizden gördüğümüz bazı ders niteliğinde davranışlar vardır. Başlarını mesh ederken; “Ya Rabbi, bizi cehennem azabından muhafaza et,” derlerdi. Çünkü hadis-i şerifte de belirtildiği gibi, baş, vücudun diğer organlarını yöneten bir bölümdür. Eğer baş cehennem azabından korunursa, Allah’ın izniyle tüm vücut da korunur. Başı meshederken bu şekilde dua ederlerdi.
Kollar yıkanırken; “Ya Rabbi, kitabımızı sağdan almayı nasip et,” ayaklara su verirken; “Sırat köprüsünden geçmeyi nasip et;” kulaklara su verirken; “Razı olduğun şeyleri işittir, razı olmadıklarından koru,” şeklinde dua etmek. Abdest dualarını böyle huzurla yapmak, o huzuru namaza da taşır.
İnsanın namazdaki huzuru, namaz öncesindeki hazırlığına bağlıdır. Eğer kişi namazdan önce zihnini meşgul eden işlerle acele eder, hızlıca hareket ederse ve gaflet içinde olursa, namazda da aynı şekilde gaflet içinde olur. Fakat namaza hazırlanarak, kalbini bu ibadete odaklarsa, namazı da huzurla geçer.
Ayrıca misvak kullanmak da Resulullah Efendimizin sallallahu aleyhi vesellem sünnetlerinden biridir ve insan hayatına yerleştirildiğinde hem maddi hem de manevi faydaları görülür. Zaten Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin her sünneti, bir hikmet taşır.
Resûlullah Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin hadislerinde abdest aldıktan sonra Kadir Suresi’ni okumanın fazileti açıkça belirtilmiştir. Enes b. Mâlik radıyallahu anhın rivayetine göre Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:
“Kim abdest aldıktan sonra Kadir Suresi’ni bir kez okursa sıddîklar zümresine dâhil olur, iki kez okuyan şehitler arasında yer alır, üç kez okuyan ise Peygamberlerle birlikte haşrolunur.” (Deylemî)
Gerçekten de az bir amelle ümmet-i Muhammed’e verilen büyük sevaplar vardır. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, Kadir Suresi’nin faziletini anlatırken şöyle buyurur: İlk okuyuşta kişi sadıklardan yazılır; Allah katında bundan daha büyük bir şeref yoktur. İkinci okuyuşta şehitlerden sayılır; Allah yolunda mücadele etmeden bu mertebeye ulaşır. Üçüncü okuyuşta ise Peygamberlerle birlikte haşrolur. Allah’ın bize lütfettiği bu büyük ikramlara layık olmamızı nasip etsin.
Resûlullah Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin hadislerinden birinde, abdest alındıktan sonra iki rekât namaz kılmanın faziletine değinilir. Bir gün Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, Hz. Bilal radıyallahu anhuya:
“Ya Bilâl! Müslüman olduktan sonra yaptığın ibâdetler içinde en fazla sevap umduğun hangisidir? Çünkü ben Cennet’te, senin ayakkabılarının sesini önümde duydum!” diye sordu. Hz. Bilâl radıyallahu anh:
“–Gece veya gündüz, abdest aldıktan sonra kılabildiğim kadar namaz kılarım. En fazla sevap beklediğim ibâdet budur.” dedi. (Buhârî, Teheccüd 17, Tevhîd 47; Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe 108)
Bu sebeple, abdestten sonra iki rekât namaz kılmak, Resûlullah Efendimiz’in sallallahu aleyhi vesellem sünnetlerinden biri olarak kabul edilir.
Ayrıca abdestli olmak konusunda her zaman gayret etmemiz gerekir. Abdestli olduğumuzda, şeytan bize yaklaşamaz. Ebu Hüreyre radıyallahu anhden rivayetle; Resûlullah Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bu konuda şöyle buyurmuştur:
“Ümmetime zahmet olacağını bilmeseydim, her namazdan sonra tekrar abdest almalarını emrederdim.” (İbn Mace) Bu nedenle, mümkün olduğunca abdestli gezmek, yaptığımız işleri, yemekleri abdestli bir şekilde yapmak hem kendimize hem de ailemize şifa kaynağı olur. Abdestin o kadar feyiz ve bereketi vardır ki, inşallah herkese şifa olur.
Ezan Allah’ın Davetidir
Ezan, bizleri namaza çağıran bir vesiledir ve müezzinler de bu çağrıyı iletenlerdir. Aslında Allah-u Teâlâ, müezzinlerin diliyle kendi kelamıyla bizi çağırır; büyüklüğünü, iman etmenin önemini ve kurtuluşa ulaşmanın yolunu bize ezanla bildirir. Bu mukaddes çağrıdan dolayı müezzinler, kıyamet gününde boyları en uzun olan kimseler arasında yer alacak ve yaptıkları bu değerli hizmetin karşılığında hesapları en kolay görülen kişilerden olacaklardır. Ayrıca, kıyamet gününde ilk çağrılacak olanlar yine müezzinlerdir; önce Kâbe’nin müezzini, ardından Mescid-i Aksa’nın müezzini, sonra diğer müezzinler sırasıyla çağrılacaklardır. Onların makamı, Allah’a bu mübarek hizmeti sunmalarından dolayı, diğer insanlardan daha üstün olacaktır. Bu yüzden müezzinler, Allah’ın bize her gün beş vakit huzuruna davet için vesile kıldığı kullardır. İnsanların, bu çağrıya kulak verip kalplerini açarak namazdan tam anlamıyla faydalanmaları gerekmektedir.
Bir gün İbn Abbas radıyallahu anh namaz kılarken o kadar çok ağlıyordu ki, elbiseleri tamamen ıslanmıştı. Sahabeler ona bu derece ağlamasının sebebini sordular. İbn Abbas onlara, “Siz neden bu şekilde ağlıyorsunuz?” diye sorduğunda, “Sen ağladığın için biz de ağlıyoruz.” dediler. İbn Abbas radıyallahu anh, ezan okunduktan sonra, ezanın anlamını düşündüğünü belirtti. Kendisi, Resûlullah Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin; “Ya Rabbi, onu dinde fakih kıl” diyerek dua ettiği büyük alimlerden biriydi.
İbn Abbas radıyallahu anh şöyle der: “Müezzin ‘Allah-u Ekber’ dediğinde, Allah, ‘Ey meşguliyeti olan insanlar, namaz kılmadığınız sürece yaptığınız her şey size haramdır.’ diye seslenir. ‘Eşhedü en la ilahe illallah’ dediğinde, gökler ve yeryüzü ile içindeki tüm varlıkları şahit kılar ve ‘Ben sizi namaza çağırıyorum.’ der. ‘Eşhedü enne Muhammeden Resulullah’ dediğinde ise, tüm Peygamberleri şahit gösterir.
‘’ dendiğinde Allah, ‘Bu dinin gerekliliğini yerine getirin.’ buyurur.
‘’ dendiğinde ise, ‘Rahmetime girin, sizi ona çağırıyorum; namazla hidayetten payınızı alın.’ der. Tekrar’ dendiğinde, namaz olmadan yapılan her işin haram olduğunu bildirir. Son olarak, ‘’ dendiğinde ise, ‘Bu, yerin ve göğün size emanetidir; ister yerine getirin ister getirmeyin, bu size yapılmış bir çağrıdır.’ der.”
İbn Abbas radıyallahu anh, ezanın aslında Allah’ın müezzin aracılığıyla bizlere yaptığı bir davet olduğunu belirtir.
Resûlullah Efendimiz aleyhisselatu vesselam ezana icabet etmenin vacip olduğunu bildirmiş; ezan okunduğunda önce Peygamberimiz sallallahu aleyhi veselleme salavat getirilmesini, ardından onun için Allah’tan “vesile” adı verilen yüksek makamın istenmesini emretmiştir. Peygamber Efendimiz bu konuda, “Bu yüce makamın bana verilmesini umuyorum; bu makamı benim için Allah’tan dileyin” buyurmuştur.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem ayrıca ezan ile kamet arasında dua etmemizi tavsiye etmiş ve bu sürede yapılan duaların geri çevrilmeyeceğini belirtmiştir. Şu an ezan ile namaz arasında geçen zaman dilimi, duaların kabul edileceği bir andır.
Resûlullah Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bir hadis-i şerifte, “Allah’tan isterken hem dünya hem de ahiretiniz için af ve afiyet dileyin” buyurmuş; başka bir hadis-i şerifte de “Allah’tan ne isterseniz dileyin, Allah size verecektir. Dualarınızın kabul olduğu bir zamandır” diyerek bu vakitte edilen duaların önemine vurgu yapmıştır.
Kalben Allah’a Yönelmek
Tekbir getirerek elleri kaldırmak, dünyayı geride bırakmak anlamına gelir. Namazda kıyama durduğumuzda nasıl bedenimizi ve yüzümüzü Allah’a yöneltiyorsak, kalbimiz, ruhumuz ve aklımız da Allah-u Zülcelâl’e yönelmelidir. Kıraata başladığımızda, Allah ile konuştuğumuzu düşünerek huşû ve edep içinde okumamız gerekir.
Namazda okuduğumuz ayetlerin hepsi Allah’ın kelamıdır. Özellikle Fatiha suresinin anlamını bilmek hepimiz için farzdır; anlamını bilmeden, namazda gerçek huşûyu yakalayamayız.
Örneğin, birinci ayette:
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ
“Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun” diyoruz.
اَلرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِۙ
“Er-Rahmani’r-Rahim” ifadesiyle ise, sadece Allah’ı övmekle kalmayıp, Allah’ın sonsuz merhamet sahibi olduğunu vurguluyoruz.
مَالِكِ يَوْمِ الدّ۪ينِۜ
Bu ayetle, Allah’ın din gününün, kıyametin, mahşerin, hesap ve mizanın, cennetin ve cehennemin sahibi olduğunu ifade ediyoruz.
اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُۜ
Bu kısmını şeddeli okumamız, tecvit kuralıdır; bu aynı zamanda ibadetimizi yalnızca Allah’a has kıldığımızı vurgulamak için yapılır. Tıpkı bir şeyi ispatlamak için güçlü bir şekilde söylemek gibi. ” ” dediğimizde, “Yalnızca sana ibadet ederiz” demiş oluruz. ” ” diyerek de, “Yalnızca senden yardım dileriz” ifadesini dile getiriyoruz.
Bu ayette Allah’tan bizi doğru yola iletmesini diliyoruz.
Bu “” yani dosdoğru yol, Peygamberler, sıddıklar, şehitler ve Allah’ın yolunda olanların yoludur.
“” kısmında ise, Allah’ın gazabına uğramış, sapıklığa düşmüş Yahudilerin, Hristiyanların veya Allah’a inanmayanların yoluna sapmamayı diliyoruz.
Namazda kısa sureleri okurken, onların anlamlarını düşünerek ve tefekkür ederek okumaya gayret edersek, Allah’ın izniyle huşû ve huzur kazanabiliriz. Rükûa eğildiğimizde ise, sanki sevdiğimiz birine hürmetle eğiliyormuş gibi, büyük bir saygıyla Allah’ın huzuruna eğilmemiz gerekir.
Rükûdan kalkarken ” ” deriz. Bu ifadenin anlamına dikkat etmek önemlidir. Bu lafzın manası: “Allah kendisine hamdedenleri işitendir” anlamına gelir. Burada, rükûdan kalkarken Allah’a şükran ve teşekkür duygusuyla hamd ederek ayağa kalkıyoruz.
Allah-u Zülcelâl, Nur Suresi 45.ayeti kerimede buyurdu ki:
“Allah her canlıyı sudan yarattı. Onlardan kimi karnının üstüne yürüyor, kimi iki ayak üstüne yürüyor, kimi de dört (ayak) üstüne yürüyor. Allah dilediğini yaratır. Şüphesiz Allah her şeye güç yetirendir.”
Yerde sürünenler sürüngen hayvanlardır. Dört ayaklı olanlar, başları eğik bir şekilde yürüyen hayvanlardır. İki ayak üzerinde yürüyenler ise insanoğludur.
İnsanın, Allah-u Zülcelâl’in huzurunda dik bir şekilde durup, “” demesi, Nur Suresi’ndeki “Bazı kullarımızı dik olarak yarattık” ayetine şükürdür. “Ya Rabbi, beni boynu eğik değil, dik olarak yarattın!” Bu şükürden dolayı, “” deriz.
Rabbimizin bizi bu şekilde yaratmasının hikmeti, “” dediğimizde ortaya çıkar. “Ya Rabbi, sen beni yüzüm aşağı bir şekilde değil, şerefli ve dik bir şekilde yarattın. Ben de sana hamd ediyorum; hamdleri işiten sensin.”
Hamd duaları, rükûdan sonraki kısmı süsler.
“Ya Rabbi, senin zatına, sultanlığına ve rızana layık bir şekilde sana hamd olsun!”
“Allah’ım! Rabbimiz! Sana, gökleri dolduracak kadar, yeri dolduracak kadar ve dilediğin başka şeyleri dolduracak kadar hamd olsun.”
Bu dualar, fıkıh kitaplarında rükûdan sonra okunabilecek dualar arasında yer alır.
Secdeye gidildiği zaman, kul Allah’a kulluğunu ifade etmek için yüzünü yere koyar. Allah-u Zülcelâl, insanın yüzünü, azalarının içinde en şerefli yerlerden biri olarak yaratmıştır. Kul, Allah’a olan kulluğunu ve ibadetini göstermek için yüzünü yere yapıştırır. Bu hareket, insanın en özel ve en değerli yerini Allah’a teslim ettiğini ve onun huzurunda eğildiğini ifade eder.
Secdeleri Çoğalt
Secde, Allah ile kul arasında çok özel bir andır. Kul, secdede Allah’a fısıldar ve bu fısıltı semada işitilir.
Ebû Firâs Rebîa İbni Ka’b radıyallahu anh şöyle dedi:
“Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte gecelerdim. Abdest suyunu ve öteki ihtiyaçlarını ona getirirdim. Buna karşılık bir keresinde bana: dedi ki; “Dile benden ne dilersen.” Ben de dedim ki:
“Ya Resulallah! Seninle ben cennette beraber olmak istiyorum.” Resulullah biraz düşündü hani belki biraz zor olabilir diye. Dedi ki:
“Başka bir şey istemez misin?”
“Ya Resulallah! Bundan başka bir şey istemiyorum.” dedim. O zaman Resulullah sallallahu aleyhi vesellem:
“Öyleyse çok namaz kılıp secde ederek, kendin için bana yardımcı ol!” buyurdu. (Müslim, Salât 226. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu’ 22; Nesâî, Tatbîk 79)
İşte cennette Resulullah Efendimize komşu kılmasına sebep olan, secdelerin namazların çoğalmasıdır, Allah’ın izniyle.
Secdeden kalktığımızda ve tahiyyat okuduğumuzda şöyle deriz:
” ”
Bu ifade, Resûlullah Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem’in Mirac gecesinde Allah-u Zülcelâl ile yaptığı konuşmanın bir parçasıdır. Peygamber Efendimiz, “Bütün tahiyyatlar, salavatlar, mübarek olan her şey, maddî ve manevî güzellikler Allah’a aittir” buyurmuştur.
Ardından şöyle devam etmiştir:
” ”
Bu sözlerle Allah’ın selamını, rahmetini ve bereketini Peygamberimize dilemiştir. Allah-u Zülcelâl de buna karşılık aynı şekilde mukabelede bulunmuştur. Daha sonra Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, tüm müminleri kapsayan şu ifadeyi eklemiştir:
Böylece Allah’ın selamının hem kendisine hem de tüm salih kullara olmasını dilemiştir. Bu dua, namazın önemini ve kıyamet gününde salih kulların, terk edilen namaz sebebiyle hak talep edeceklerini hatırlatır.
Bu konuşmayı melekler işitmiş ve şahitliklerini şu sözlerle dile getirmiştir:
Böylece melekler, Allah’ın birliğine ve Resûlullah’ın peygamberliğine şehadet etmişlerdir.
Tahiyyatı bu şekilde huşû ile okuduğumuzda, o namaz Allah katında inşallah makbul olur.
Ve sonrasında, namazdan çıkacağımız zaman Allah’tan huzur istercesine ve veda edercesine “” diyerek önce sağa, sonra sola selam veriyoruz. Bu selam, yanımızda görevli bulunan sağdaki ve soldaki meleklere, aynı zamanda yanımızdaki mümin kardeşlerimize yöneliktir. Bu şekilde namazımızı dua ile bitiriyoruz.
Allah-u Zülcelâl kabul edeceği kıvamda namaz kılmayı nasip eylesin. Amin.

REKLAM ALANI
REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ