HİKMET PINARI / Sevdiklerinizden İnfak Etmedikçe Gerçek İyiliğe Erişemezsiniz

  • 12 Mart 2025
  • 104 kez görüntülendi.
HİKMET PINARI / Sevdiklerinizden İnfak Etmedikçe Gerçek İyiliğe Erişemezsiniz
REKLAM ALANI

HİKMET PINARI
Sevdiklerinizden İnfak Etmedikçe Gerçek İyiliğe Erişemezsiniz
Hayrünnisa Hanım

يَا رَبِّ لَكَ الْحَمْدُ كَمَا يَنْبَغِي لِجَلاَلِ وَجْهِكَ وَلِعَظِيمِ سُلْطَانِكَ
“Ey Rabbim! Zât’ının Celal’ine ve Hâkimiyetinin azametine layık şekilde Sana hamd olsun.”
Rabbimiz, bir mü’minde bulunması gereken vasıfları Bakara Sûresi’nin en başındaki âyetlerde zikretmiştir:
“Onlar ki gayba iman ederler, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan infak ederler.” (Bakara, 2-3)
Burada Rabbimiz, mü’minin vasıflarını açıkça ifade etmektedir. Allah-u Zülcelâl, namazdan sonra infakı mü’minin sıfatlarından biri olarak zikretmiştir.
Allah-u Zülcelâl, Kur’ân-ı Kerîm’i belirli bir mizan ve düzen üzere yaratmış, onu bizlere rehber, hidayet kaynağı ve doğru yolu göstermek için indirmiştir. Bu sayede dalâletten hakikate ulaşalım diye Rabbimiz, Kur’ân-ı Kerîm’i hikmetle açıklamıştır.
Allah-u Zülcelâl’in bizlerden infakı istemesinin sebebi ise bizlere tasarruf yetkisi verdiği nimetlerin aslında bize ait olmadığını bildirmektir. “Bu mülk sizin değil, infak edin.” buyurmuş ve yüzlerce âyet-i kerîmede bunu zikretmiştir.
Nitekim nasıl ki dünyanın her günü bir imtihansa, infak da insan için bir imtihandır. Bu ya hayırdır ya da şerdir. Allah yolunda infak edilen mal, her zaman için Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in şu hadîs-i şerîfinde geçtiği gibi bir hayır vesilesidir:
“Sadaka belâyı defeder, kazâyı önler.” (Tirmizî, Birr, 33)
Sadakanın kaza ve belâyı defetmesi sadece bununla sınırlı değildir. Rabbimiz, kendi gazabına sebep olacak şeyleri de o sadaka sebebiyle kaldırmaktadır. Sadaka, insanın ateşe girmesine sebep olacak günahların bağışlanmasına, hatalarının affedilmesine de vesile olur. Ayrıca insanın âhireti için azık olmuş olur; sadaka, âhiret için bir hazırlık vesilesidir.
Allah-u Zülcelâl Al-i İmrân sûresinde şöyle buyuruyor:
“Sevdiklerinizden infak etmedikçe gerçek iyiliğe erişemezsiniz. Her ne infak ederseniz, muhakkak ki Allah onu bilir.” (Ali İmrân, 92)
Bu, ne kadar önemli bir mesaj! Rabbimiz, bizim için değerli olan şeylerden vermemizi öğütlemektedir. Unutmayın ki Allah, verdiğinizden daha hayırlısını ve daha kıymetlisini size mutlaka ihsan edecektir.
Ebu Talha radıyallahu anh bu âyet nazil olduğunda Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimize hitaben şöyle dedi:
“Ey Allah’ın Resûlü, benim bir hurma bahçem var. Bu bahçe, benim en sevdiğim bahçelerimden biridir. Rabbimizin, sevdiklerimizden infak etmedikçe gerçek iyiliğe erişemeyeceğimizi buyurduğu bu âyet sebebiyle onu Allah yolunda infak etmek istiyorum.”
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu:
“Sen eğer onu infak edersen, bu mal senin için kârlı bir mal olur. Asıl kazancın bu olur; çünkü ahirette karşına çıkacak olan asıl mal budur.”
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem ayrıca ona, “Bu bahçeni akrabaların arasında ihtiyaç sahiplerine taksim et.” buyurdu. Bunun üzerine Ebu Talha radıyallahu anh hurma bahçesini akrabaları arasında taksim etti.
Ebu Talha radıyallahu anh bu kararı aldığında bahçesine gitti. Eşi onu içeri çağırdı ve “Neden gelmiyorsun?” diye sordu. O ise, “Artık bu bahçe bize ait değil.” dedi. Ardından eşini yanına çağırdı ve durumu anlattı. “Bu âyet-i kerime nazil oldu ve ben bu bahçeyi Allah yolunda infak ettim.” dedi. Bunun üzerine hanımı şöyle cevap verdi:
“Beni de bu hayrına dahil ettin mi?”
Ebu Talha radıyallahu anh “Evet.” dedi.
Hanımı, “O hâlde ben de gönlümden bunu geçirmiştim ama sana söylemeye cesaret edememiştim. Allah senin de, benim de mükâfatımızı arttırsın.” diyerek sevincini dile getirdi. Böylece birbirlerini bu hayır sebebiyle müjdelemiş oldular.
Sahabelerin hayatı işte böyleydi. Onlardan bir sahabe şöyle buyurmuştur:
“Biz, infakla ilgili âyet-i kerimeleri veya Resûlullah’ın sallallahu aleyhi vesellem sadakayla ilgili hadislerini duyduğumuzda, aramızdaki zengin sahabeler bile Allah yolunda infak edebilmek için işçilik yapar, iki avuç hurma karşılığında bir şeyler taşır ve o hurmaları fakirlere dağıtırdı.”
Bu, sahabelerin Allah yolunda ne büyük bir aşk ve şevkle infak ettiklerini gösterir. Rabbimiz bizlere bu malı ve mülkü bir emanet olarak vermiştir. Canımız nasıl bir emanet ise ve o emanete riayet etmek gerekirse, mal da aynı şekilde bir emanettir.
Zekât Fakirin Hakkıdır
Zekât, üzerinde durulması gereken bir farzdır; çünkü zekât, fakirlerin hakkıdır. Malının içinde bulunması, onu senin malın yapmaz. Eğer zekât verilmezse o mal kirlenir ve necîs olur. Fakirlerin hakkını malında tutmak, onları bu haklarından mahrum bırakmak büyük bir sorumluluktur.
Burada bahsedilen infak ise Allah yolunda verilen sadakadır. İnsanın gönlünden gelerek verdiği, kendi ihtiyacı olsa bile başkasına ulaştırmak için gayret ettiği sadakadır.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz şöyle buyurdu:
“Sadaka malı eksiltmez, aksine her zaman artırır.” (Müslim, Birr ve Sıla, 69)
Başka bir hadis-i şerifte ise:
“Sadaka, bütün hataları ve günahları affettirir. Nasıl ki ateş su ile söndürülüyorsa, sadaka da günahları öylece siler.” (Tirmizî, Zekât, 28) buyruldu.
Genelde tevbenin hataları affettiğini düşünürüz. Ancak bu hadis-i şerife baktığımızda, sadakanın da Allah’ın izniyle günahları temizlediğini anlıyoruz. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz ayrıca şöyle buyurdu:
“Gizli olarak verilen sadaka, Allah katında çok makbuldür.”
Bu hususta Rabbimizin bir âyet-i kerimesi de mevcuttur:
“Mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık infak edenlerin ecirleri Rableri katındadır. Onlara korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.” (Bakara, 274)

Bu âyet-i kerime nazil olduğunda, Hz. Ali radıyallahu anh bu âyeti hayatına tatbik etti. Yanında bulunan dört dinardan birini gece, birini gündüz, birini açıktan, birini de gizli olarak infak etti. Ona, “Neden böyle yaptın?” diye sorduklarında şöyle dedi:
“Rabbimin bu âyetine mazhar olayım diye.”
Sahabeler, Rabbimizin her bir âyetini nasıl emredildiyse öyle hayatlarına tatbik ederlerdi. Bu olayda Hz. Ali radıyallahu anh, dört farklı şekilde infak ederek Rabbimizin rızasını kazanmayı arzulamıştı. Rabbimiz bu âyetiyle bize şöyle buyuruyor:
“İnfak edin! Hangi şekilde infak ederseniz edin; korku ve hüzün olmayacaktır. Ve ecriniz Rabbiniz katındadır.”
Gelelim biz Müslümanların infak konusundaki durumuna. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz buyurdu ki:
“Sağ elin verdiğini sol el bilmesin.” (Buhârî, Zekât, 18)
Bir kişi, gizlice infak ettiğinde bu amel Allah katında daha makbul kabul edilir. Rabbimizin bir âyet-i kerimesinde bu durum belirtilmiştir:
“Sadakaları açıktan verirseniz güzel bir davranış, eğer onları gizli verir ve fakirlere ulaştırırsanız bu sizin için daha hayırlıdır. Bu, günahlarınızın bir kısmını da örter. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (Bakara, 271)
Fakat kişi, gizli olarak yaptığı bu amelinden dolayı şeytanın vesvesesiyle karşılaşır. Şeytan, bu ameli kişiye söylettirmek için sürekli vesvese verir ve sonunda kişi ameli açıktan dile getirir. Allah-u Zülcelâl, merhametiyle bu ameli günah olarak yazmaz. Ancak bu amel, gizli olmaktan çıkar ve açıktan yapılan bir amel olarak yazılır.
Şeytan burada durmaz ve ikinci, üçüncü kez kişiye bu ameli dile getirttirir. İnsanlar onu övdüğünde ise kişi bundan hoşlanır. İşte bu noktada Allah-u Zülcelâl, bu ameli riyâ ile yapılmış olarak yazar. Çünkü kişi, artık Allah’ın rızasından ziyade insanların övgüsünü kazanmak için bu ameli gerçekleştirmiştir. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyuruyor:
“Riyâ, küçük şirktir.” (İbn Mâce, Zühd, 21)
Riyâ, bir ibadeti Allah’a mahsus olmaktan çıkarıp insanların hoşnutluğunu gözetmek anlamına gelir. İnsan, ibadetlerini Allah’a has kılması gerekirken, övgü beklediği anda bu ibadete başkalarını ortak etmiş olur. O yüzden riyâ, büyük bir tehlikedir.
İnfak konusunda Allah-u Zülcelâl her zaman gizliliği tavsiye etmiştir. Gizli olarak yapılan infak, hem riya tehlikesinden uzak kalır hem de Allah katında daha makbuldür. Gizlilik, ibadetlerin samimiyetini korur. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz:
“Gizli yapılan sadaka, Rabbin gazabını söndürür.” (Tirmizî, Zekât, 28) buyurmuştur.
Gece yapılan ibadetler de aynı şekilde Allah katında çok makbuldür. Mesela, teheccüd namazı hakkında Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimiz şöyle buyuruyor:
“Teheccüd namazı, nafile ibadetlerin en üstünüdür.” (Müslim, Müsâfirîn, 203)
Sonuç olarak, Allah’a mahsus olan ibadetlerimizde samimiyetimizi korumalı, riyâdan uzak durmalı ve şeytanın vesveselerine karşı dikkatli olmalıyız.
Zekât Malı Bereketlendirir
Rabbimiz başka bir âyeti kerimede buyuruyor ki, yine bu infaka teşvik babında:
“Mallarını Allah yolunda harcayanların örneği, her başağında yüz tanenin bulunduğu yedi adet başak çıkaran bir tohum tanesi gibidir. Allah dilediğine katlayarak verir, Allah (zât ve sıfatlarında) sınırsızdır, her şeyi bilmektedir.”
Bir tohumdan yedi başak, yedi başaktan her birinde yüz tane olmak üzere toplam yedi yüz tane tohum ortaya çıkar. Allah-u Zülcelâl, bu durumu Allah yolunda infak edilen malların bereketine bir misal olarak bize sunmuştur. Rabbimiz buyuruyor ki, Allah yolunda yapılan cihad olsun, salih hayratlar olsun; hangi hayır ameli olursa olsun, Allah yolunda infak edilen mallar ziraata ekilen bir tohum gibidir. O tohum yedi başak verir, her başaktan da yüz tane tane çıkar. Allah-u Teâlâ bu şekilde ecir verir. Rabbimiz infakın sevabını böylece yedi yüz kat olarak örnek vermiştir.
Rabbimizin âyet-i kerîmeleri açık ve nettir, hepsi bizlere birer öğüttür. O yüzden bizler de biraz düşünüp bunları kendimiz için bir ders olarak alıp, Allah’ın bu canı nasıl bize emanet verdiğini ve malı da bir emanet olarak kabul edip Allah’ın yolunda infak etmekten kendimizi mahrum etmeyelim inşallah.
Sahâbelerden biri Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselama sordu: “Yâ Resûlallah! İnfakın en hayırlısı nedir?” Bunun üzerine Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Allah-u Zülcelâl, sağlık verdiği zaman azimli, zenginliği arzu edip fakirlikten korkar halde iken Allah yolunda infak edilmesi en hayırlı infaktır.” Bu hadisin ravisi, Abdullah bin Mesud radiyallahu anh olup, hadis Buhârî ve Müslim gibi güvenilir kaynaklarda yer almaktadır. (Buhârî, Zekât 11; Müslim, Zekât 92).
Zenginliği arzu eden, “Belki benim elime de bir şeyler geçecek” diye düşünen, aynı zamanda fakirlikten korkarak “Durumum kötüye düşebilir, muhtaçlıkta kalabilirim” endişesi taşıyan bir insanın, bu haldeyken ve sağlığı, sıhhati, azmi yerindeyken yaptığı infak, yaşlandıktan sonraki infaktan daha hayırlıdır. Çünkü yaşlandıktan sonra insanın çoğu ihtiyacı kalmaz; gidip kıyafet almak veya çeşitli şeyler edinmek gibi istekleri azalır. Bu dönemde birçok kişi vasiyetlerini hazırlar, hayırlarını dağıtır. Ölümün yaklaştığı bir zamanda bu tür davranışlar kolay gelir. Ancak Rabbimizin istediği, malın güzel olduğu, kişinin gözünün o mala değer verdiği bir anda Allah yolunda infakta bulunmaktır. İşte bu, Allah katında en makbul olanıdır.
Resûlullah aleyhisselatu vesselam Efendimiz’in hadîs-i şerîflerinden bir tanesi de şöyledir:
“Yeryüzüne her gün iki tane melek iner. Der ki: “Yâ Rabbi! Senin yolunda infak edenlerin malını arttır! Yâ Rabbi! Senin yolunda kısanların da mallarını telef et!” (Buhârî, Zekât 27; Müslim, Zekât 57)
O yüzden bizlere de Allah-u Zülcelâl bu bilinci ve şuuru nasip etsin.
Gerçekten de her şey Rabbimizindir. Kâinatın tasarrufu Allah’a aittir. Zaten insan şunu anlar: Nasıl ki bir padişah, bir zengin, bir fakir, bir çöpçü, bir kral hepsi de kefenin içerisine girip Rabbine gidiyorsa, malın ve mülkün insana hiçbir fayda vermeyeceğini de bilir.
Allah-u Zülcelal bu feraseti bizlere nasip etsin. Kendi yolunda infak etmeyi nasip etsin. Sadaka, bizlere hem dünyada hem de son nefesimizde, kabirde, âhirette, sekerat esnasında; yani kıyamette, bizim en fakir olduğumuz esnada ulaşıp bizi zengin yapacaktır. Allah-u Zülcelal bu zenginliği hepimize nasip etsin.
İman eden bir insan, merhametli olan bir insan, anlayışlı olan bir insan şunu her zaman kalbinde hisseder: Vermek, almaktan her zaman daha fazla huzur verir. Almak, insanı mutlu eder; çünkü ihtiyacı giderildiği zaman mutlu olur. Ancak vermek, insanı daha da mutlu eder; çünkü başkasına yardımcı olmak, vicdan sahibi her insanın kalbinde derin bir huzur bırakır. Allah’ın izniyle…
Rabbimiz, bizlerden infak konusunda belli bir ölçü istiyor. Sadakanın en hayırlısı, kişinin önce kendi ailesine harcamasıdır. Daha sonra akrabalarına, ardından yakın komşularına ve son olarak diğer mümin kardeşlerine harcamasıdır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken, ihtiyaç sahibi olanların öncelikli olmasıdır. Örneğin, ihtiyaç sahibi bir akraban varken ona herhangi bir kızgınlığından dolayı yardım etmeyip, daha uzaktaki bir mümin kardeşine yardım edersen, Allah-u Teâlâ bundan razı olmaz.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem sadakanın faziletine dair şöyle buyurmuştur: “Sadaka yetmiş şer kapısını kapatır.” (Taberani)
Ayrıca her bir sadakanın sevabı farklıdır:
Fakire verilen sadaka on kat sevap kazandırır.
Akrabaya verilen sadaka yetmiş kat sevap kazandırır.
Kardeşlere verilen sadaka yedi yüz kat sevap kazandırır.
İlim ehline verilen sadaka ise yirmi bin kat sevap kazandırır. Burada görüldüğü gibi, sadakanın kimlere verildiği, sevap miktarını etkiler. İlim ehline verilen sadaka, onların Allah yolundaki çalışmalarına ortak olmayı sağlar ve hayırların bereketini artırır.
Allah-u Zülcelal bizden, infaklarımızı yalnızca kendi rızası için yapmamızı ister. Sadaka verirken canımızın istediği gibi değil, Allah’ın istediği ölçüde ve öncelik sırasına göre hareket etmeliyiz. İhtiyaç sahibi olan akrabalar varsa, öncelik onlardadır. Allah, bizlere bu bilinci nasip etsin ve hayırlarımızı kabul buyursun.

REKLAM ALANI
REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ