HİKMET PINARI / Zaman Nimetinden Hesaba Çekileceğiz

  • 06 Kasım 2023
  • 291 kez görüntülendi.
HİKMET PINARI / Zaman Nimetinden Hesaba Çekileceğiz
REKLAM ALANI

HİKMET PINARI
Zaman Nimetinden Hesaba Çekileceğiz
Hayrünnisa Hanım

“Ey Rabbim! Zat’ının Celaline ve Hâkimiyetinin azametine layık şekilde Sana hamd olsun”
Allah-u Zülcelâl’in insanoğluna verdiği bir zaman sermayesi vardır. Aslında zaman diye adlandırdığımız şey ömrün ta kendisidir.
Allah-u Zülcelâl insana bir ömür bahşetmiştir ve bu ömrü de belirli bir zamanla sınırlandırmıştır. Aslında baktığımız zaman Allah-u Zülcelâl hayatımızı zamanın içinde tanzim etmiştir.
Zamanın üzerine dikkat çekmek için Kur’ân-ı Kerim’de birçok ayeti kerimelerde buna değinilmiştir. Bu konuya dikkat çeken surelerden bir tanesi de Asr suresidir.
“Asra yemin olsun ki, insan gerçekten ziyandadır. Ancak iman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler başkadır.” (Asr, 1-3)
Asr kelimesi isim olarak “mutlak zaman, içinde bulunulan zaman, gece, sabah, akşam, ikindi vakti, ikindi namazı, bir neslin veya bir hükümdarın, bir peygamberin yaşadığı zaman dilimi, bir dinin yaşandığı dönem” gibi mânalarda kullanılır. Tefsir alimleri burada zikredilen asr kelimesini ikindi vakti, mutlak zaman, Hz. Muhammed’in asrı ve âhir zaman manalarında tefsir etmişlerdir.
Allah-u Zülcelâl Kur’an-ı Kerim’de birçok yerde güneşe, sabaha, insan üzerine, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin faziletine, üstünlüğüne, geceye, gündüze, kuşluk vaktine onların önemlerini belirtmek için yemin etmiştir ki bunlar üzerine dikkat çekilsin ve kul tefekkür etsin.
Üzerine yemin edilen gece, gündüz ve kuşluk vakitleri Allah’ın bizlere öğretmiş olduğu zaman miktarlarıdır.
Zaman, Allah-u Teâlâ’nın sonsuz kudretini gösteren fiillerinin tecelli ettiği ve insanın hayatını içinde geçirdiği, ameller işlediği bir imkân ve fırsat demektir. Yüce Allah böyle kıymetli bir gerçeklik ve imkân üzerine yemin ederek zamanın önemine dikkat çekmiş; onu iyi değerlendirmeyen insanın sonunun, “hüsran” yani kayıp ve pişmanlık olacağını hatırlatmıştır. Burada hüsran ile âhiret azabı kastedilmiştir. Çünkü zamanı ve ömrü boşa geçirmiş insan için en büyük ziyan odur. Sûrede bu ziyandan ancak şu dört özelliğe sahip olanların kurtulacağı ifade edilmiştir:
a) Hakiki manada iman etmek
b) Salih ameller yapmak, yani Allah’ın emrettiklerini yerine getirmek, yasakladıklarından kaçınmak;
c) Hakkı tavsiye etmek;
d) Sabrı tavsiye etmek.
Aslında hakkı ve sabrı tavsiye etmek de salih amellerdendir fakat ehemmiyeti sebebiyle ayrıca zikredilmiştir. Âyetteki hakkı ve sabrı tavsiyeye önem verilmesi nasihat ve irşadın önemine dikkat çekmek içindir.
Hakkı ve sabrı tavsiye, dinin emrettiği bütün ahlâkî vazifeleri içine alan geniş kapsamlı bir emirdir. Bir mümin iman ve sâlih amel sayesinde Allah’ın hakkını, hakkı ve sabrı tavsiye ile de kulların hakkını ödemiş olur.
Sabrı tavsiyeye vurgu yapılmasının sebebi de salih ameller işlemek için ve hayatın çeşitli şartları, maddî ve mânevî zorluklar ve nefsani duygular karşısında doğru yoldan sapmamak için sabır gerektiği içindir. Görüldüğü gibi Asr sûresi en kısa sûrelerinden biri olmakla birlikte Kur’an-ı Kerîm’deki bütün dinî ve ahlâkî yükümlülüklerin, öğütlerin özü sayılmaya değer bir anlam zenginliğine sahiptir. Bu sebeple İmam Şâfiî’nin sûre hakkında, “Şayet Kur’an’da başka bir şey nâzil olmasaydı, şu pek kısa sûre bile insanlara (nasihat yönünden) yeterdi. Bu sûre Kur’an’ın bütün ilimlerini (özet halinde) ihtiva ediyor” dediği nakledilmiştir. (bk. İbn Kesîr, VIII, 499)
Akıllı Kişi Zamanını Değerlendirendir
İnsanın ömrünün esası zaman üzerine kurulmuştur ve Allah-u Zülcelâl bunu ayeti kerimelerde belirtmiştir.
Allah-u Zülcelâl’in namazları belirli vakitlere göre sınırlandırması ve tanzim etmesi, önceki zamanlarda takvimlerin yapılması… Bunlara baktığımız zaman sanki Allah-u Zülcelâl bize “Siz bir zaman içindesiniz ve bu zaman sizin için kısıtlıdır, onu değerlendirin.” buyuruyor.
İmamı Gazali rahmetullahi aleyh hazretleri zamanın kıymetli olduğunu bildiği için dualarında “Zamanın saniyesinde dahi gaflete düşmekten Allah’a sığınırım,” diye dua etmiştir.
Ahir zamanda insanın zaman kaybına sebep olan şeylerden bir tanesi de sosyal medyadır.
Sosyal medya kafirlerin Müslümanlara özellikle kurmuş olduğu bir tuzaktır, bu nedenle Müslümanların da uyanık olması ve Allah’ın vermiş olduğu ömür sermayesini en iyi şekilde değerlendirmesi gerekir.
Ümmet-i Muhammed’in ömrünün kısa olmasına rağmen Allah-u Zülcelâl az olan amellerle kullarına birçok mükafatlar nasip etmektedir. Uyanık olmamız ve elimizde olan o sermayeyi değerlendirmemiz gerekir.
Bir insan ticaretinde para kaybetse kaybını tekrar elde etmek için ticaretlere girişir ve kaybettiğini kazanmaya çalışır. Ama zaman öyle değildir, gittiği zaman bir daha dönmez. İnsanın elinde hangi fırsatlar olursa olsun insanın onlara geri ulaşma imkanı, ne kadar büyük kayıpları olursa olsun onları telafi etme vardır ama zaman geri dönmez.
Alimlerden biri buyurmuş ki:
“Eğer insan zamanın kıymetini bilmez, herhangi bir hayır işiyle meşgul olmazsa akıl zayıflığına, düşünce kıtlığına ve ondan sonra da gafletin esirliğine düşer.”
Allah-u Zülcelâl aklı bize en büyük nimet olarak vermiştir. İnsan kendisini herhangi bir hayırla, Allah-u Zülcelâl’in razı olacağı bir işle meşgul etmeyip nefsini tembelliğe alıştırıldığında akıl, zayıflığa düşer. Bu durumda akıl hakiki manada idrak edemez.
Kişinin aklını kullanarak kâinat üzerinde tefekkür etmesi gerekir. Niçin dünyaya geldiğini, dünyada olan bütün her şeyin niçin yaratıldığını, ölümü, ölümden sonraki süreci düşünmesi gerekir.
İnsan gaflete daldığı, başıboş olduğu zaman akıl zayıflar ve kişide olanları idrak edememe hali meydana gelir.
İnşirâh Suresinde:
“O halde bir işi bitirince hemen diğerine koyul.”
Allah-u Zülcelâl ayeti kerimede kulun boş kalmamasını buyuruyor. Boş kalmak, zaman sermayesinin gitmesine ve şeytanın insanla oynamasına sebep olur.
Alimlerden birinin şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Ben, Asr Sûresi’nin tefsirini, hakiki manasını bir buz satıcısından öğrendim. Çünkü o satıcı bağırıyor ve:
“Ana sermayesi eriyip yok olan şu adama merhamet ediniz! Ana sermayesi eriyip yok olan şu adama merhamet ediniz!” diyordu. Bunun üzerine ben anladım ki Asr Suresinde yer alan “Şüphesiz ki insan zarardadır” ifadesinin manası budur. Bizim asıl o sermayemiz olan ömrümüz de bu şekilde aynı buz misali gibi eriyip gidiyor ancak bizim bundan haberimiz yok. Böylece ömrü bitiyor, ama insan henüz bir şeyler kazanmış değil. O halde insan ziyandadır…”
Her Nimetten Hesaba Çekileceğiz
Hz. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:
“Hiçbir kul, kıyamet gününde, ömrünü nerede tükettiğinden, ilmiyle ne gibi işler yaptığından, malını nereden kazanıp nerede harcadığından, vücudunu nerede yıprattığından sorulmadıkça bulunduğu yerden kıpırdayamaz.” (Tirmizî, Kıyamet 1)
Hayat bir su misalidir. Nasıl su akıp gidiyor ve bir daha o suyun dönüşü yoksa insanın su gibi akıp giden zamanın da kıymetini bilmesi gerekir.
Rabbimiz, Tekâsür Sûresi 8. Ayette buyuruyor ki:
“Sonra, yemin olsun ki, o gün (size verilen) her nimetten sorulacaksınız.”
Allah-u Zülcelâl bir gün içinde bizlere 24 saat dilimi vermiştir. Bu zaman dilimi çok çabuk geçiyor gibi görünse de aslında uzun bir zaman dilimidir ve bu zaman dilimi bize her sabah şöyle seslenir:
“Ey kul ben sana Allah-u Zülcelâl’in vermiş olduğu bir nimetim, sermayeyim. Beni iyi kullan, iyi değerlendir çünkü sana şahitlik yapacağım.”
Bakıldığında çoğunlukla zamanın kıymetini bilmeyen insanlar zamandan şikayetçidirler. Allah’ın veli kulları, “Şunu yetiştiremedim, yetiştiremiyorum,” demezler.
Kehf Suresi 54. Ayette buyuruluyor ki:
“Gerçekten insan çok mücadelecidir.”
İnsan kendisine pay çıkarmak için “Ben şunu yetiştiremedim, bunu yetiştiremedim. Gerçekten bunu da yapmak istiyorum ama olmuyor.” diye sürekli söylenir, şikayette bulunur. Ama İmam-ı Şafii rahmetullahi aleyh buyurmuştur ki:
“İnsanlar zamandan şikayetçi olurlar ancak zaman konuşursa insanlar kendi hallerinden utanırlar.”
Bir gün İmâm-ı Mâlik radıyallahu anh Medine’de iken Mekke valisi İmam Şafii ile İmam Malik rahmetullahi aleyhim ecmeiyne bir mektup gönderir. İmam Şafii mektubu getirdiği zaman görevliler İmam Malik’in görüşme günü olmadığını söylerler. Mekke valisinden bir mektubun geldiğini İmam Malik’e haber verirler. Daha önce İmam Şafii’yi hiç görmemiş ama namını duymuş olan İmam Malik bu haberi alınca dışarıya çıkar. Mektubu açıp bakar.
“Bu mektup Muhammed bin İdris bin Abbas eş-Şafii isminde genç imamımızla sana gönderildi” diye başladığını okuyunca İmam Şafi’yi karşılama ve mektubu alma konusunda geciktiği için üzülür.
Muvatta, İmam Malik rahmetullahi aleyh’in ahkam hadislerini topladığı hadis kitabıdır. İmam Malik hazretleri, İmam Şafii hazretlerine:
“Sen gelmişken Muvatta’nın üzerinden geçelim,” deyince İmam Şafii hazretleri:
“Gelmeden önce hadislerin hepsini ezberledim zaten. Hadisleri sana okuyayım. Sen beni bir dinle eğer içinde eksiklerim varsa onları da ezberleyeyim,” der.
İmam-ı Şafii hazretleri seyahati süresince Mekke’den Medine’ye gelirken yolda on beşe yakın hatim indirmiş, yolda geçen zamanını da o şekilde değerlendirmiştir.
İmam Malik’in İmamı Şafii hazretleriyle birlikte Muvatta üzerinde durmak istemesinin hikmetli nedeni de;
“Hani geldin, evet bir mektup ulaştırdın. Belki bu resmi bir mektuptu, resmi işlerle alakalıydı ama biz şu an oturduğumuz vakitte dahi ilimle meşgul olalım, ilmi tekrar edelim,” diyerek birbirleriyle olan o zamanı hayırla değerlendirmek istemesiydi.
Yaşanan ömrün uzun veya kısa olması izafidir. Nice kısa ömürlü kimseler, uzun ömürlülerin seneler boyu yapamadıkları işleri kısa ömürlerinde başarmışlardır. Mesela İmam Şafii rahmetullahi aleyh, İmam Gazali rahmetullahi aleyh, Ömer bin Abdülaziz rahmetullahi aleyh ve Seyda Muhammed Konyevî kuddise sırruh gibi İslam büyükleri ve daha niceleri, kısa ömürlerinde yaptıkları hizmet ve iyiliklerle sevenlerinin gönüllerinde taht kurarak vefatlarından sonra da yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Buna rağmen uzun ömür, Allah’a ibadet ve taatle değerlendirilirse ne güzel bir nimettir!
Nitekim bir hadis-i şerifte;
“İnsanların en hayırlısı, ömrü uzun olup ameli güzel olandır. İnsanların en şerlisi ise, ömrü uzun ameli kötü olandır.” (Tirmizi, Zühd, 22) buyurulmuştur.
Başka bir hadisi-i şerifte;
“İnsanoğlu iki konuda aldanmıştır. Bunlardan bir tanesi sıhhat, ikincisi boş vakittir.” (Buhârî, Rikak 1Tirmizî, Zühd 1; İbni Mâce, Zühd 15) buyrulmuştur.
Resulullah Efendimiz aleyhisselatu vesselam’ın bu hadis-i şeriflerine bakıldığı zaman insan görüyor ki verilen nimetlerin, ömür sermayesinin, tüketilen nefeslerin, konuştuğumuz konuşmaların, yaptığımız davranışların hesabı sorulacak.
Sıhhat insanın bedeninde olduğu zaman insanın her şeyi yapma kabiliyeti ve gücü vardır. Ama hastalık geldiği zaman ibadetlerinde hep eksiktir tam hakkıyla yerine getiremez.
Seyyid Abdulhakim El-Hüseyni rahmetullahi aleyh hazretleri kış aylarında geceler uzun olduğu için talebeleriyle beraber 20 yıllık kaza namazı kılmıştır. Bunlar bizim için çok önemli ölçülerdir.
İlim de Amelle Değer Kazanır
Ebû Hafs Haddâd En-Nişâbûrî rahmetullahi aleyh hazretlerinin döneminde insanların istifade ettiği ilim meclisleri kurulmuş ve burada fıkıh, hadis, Kur’an-ı Kerim dersleri başta olmak üzere birçok dersler okutulmuştur.
Ebû Hafs Haddâd En-Nişâbûrî hazretlerine neden bu ilim meclislerine katılmadığı sorulduğunda şöyle söylemiştir:
“Ben otuz yıl önce bir hadis işittim, onu hala hayatıma tatbik etmekle meşgulüm. Onu tatbik ettiğim zaman başka bir hadis öğrenirim.”
O hadisin ne olduğu sorulduğunda şu hadisi söylemiştir:
“İnsanın kendisini ilgilendirmeyen şeylerle meşgul olmaması dinin güzelliğindendir.” (Tirmizî, Zühd, 11) Ben bu hadisi daha hayatıma tatbik etmedim ki,” demiştir.
Daha önceki büyük hadis alimleri:
“Bizler iki yüz tane hadis ezberlediysek bunun beş tanesinin zekatını vermeden başka bir hadis ezberleyemeyiz,” demişlerdir. Kendilerine bir nizam koymuşlardır.
Beş hadisi iki yüz hadisin zekâtı olarak görmüşler ve bu beş hadisi tam anlamıyla hayatlarına tatbik etmedikleri sürece başka bir hadis ezberlememişlerdir.
Bakıldığı zaman su gibi akıp giden bir zaman ve bizi nefsimizin boş şeylerle meşgul ettiği bir hayatımız var. Bize en büyük örnek ise bu saadat-ı kiramlar ve büyüklerimizdir. Elimizden geldiği kadar onların yoluna sarılarak, bu yolun ve onların kıymetini bilerek, öğrenerek, bilinçlenerek değerlendirmeye gayret etmemiz gerekir.
Tasavvuf ilminin içerisinde bir terim vardır “İbnü’l-vakt” ve “Ebü’l-vakt”.
“İbnü’l-vakt” vaktin oğlu diye “ebü’l-vakt” ise vaktin babası diye adlandırılmış.
Denilir ki “İbnü’l-vakt”e muttali olan şahıs geçmişi ve geleceği hiçbir zaman düşünmez sadece bulunduğu vakte odaklanır, çünkü zaman, içinde bulunduğu vakitten ibarettir. Geçmiş geçmiştir, insan hiçbir zaman geçmişe gidemez. Geleceğe de ulaşıp ulaşmayacağını bilmediği için geleceği de hiç düşünmez. Sadece içinde bulunduğu zamana odaklanır.
“Ebü’l-vakt”e muttali olan kişi ise zamanın hakimidir. Zaman onun elindedir. O her şeyiyle zamanı belli bir nizam ve tertip ile yönlendirir, zaman onu yönlendirmez.
Bu kişi Allah-u Zülcelâl’in emir ve nehiylerini ve Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin hadis-i şeriflerini hayata tatbik etme konusunda kendisine bir nizam ve zaman çizmiştir.
Boş Şeylerden Yüz Çevirmeli
Mü’minûn Suresi 3. Ayette ise bize şu sıfata sahip mümtaz kullarından razı olduğunu işaret ediyor:
“Ve öyle kişilerdir onlar ki boş şeylerden yüz çevirirler.”
Demek ki Allah-u Zülcelâl boş işlerden yüz çeviren, nimetleri yerleri yerince kullanan ve ömrünü iyi değerlendiren kullarını methediyor.
Bu nedenle insanın en büyük kazancı, kendisini ilgilendirmeyen şeyleri terk ettiği zamandır. İnsanın “Ya Rabbi, dinime ve dünyama menfaatli olmayan her şeye beni sağır, kör ve dilsiz eyle,” diye dua etmesi gerekir. Bu dua aynı zamanda insanı günahtan da korur.
Bir insan başka birinde kusur aramamalıdır. Denilmiştir ki:
“İnsan kendisine baksın, kusur olarak o, ona yeter.” Denilmiştir ki:
“İnsan muhatabını ne kadar kusurlu görüyorsa bu, kendi nefsinin kusurunun çokluğundandır.”
Hepimiz biliyoruz ki önceki ümmetlerin ömrü çok uzundu. Hz. Nuh aleyhisselam’ın ömrü bin yıldan bir yıl eksikti. İnsanın onların sevabına yetişme imkânı yok mu? Evet var. Allah-u Zülcelâl’in merhametiyle Ümmet-i Muhammed’e bahşetmiş olduğu günler ve geceler vardır. Bu zamanları hayırla geçiren insan geçmiş ümmetlerin sevabına erişme imkanına kavuşmaktadır.
İnsanın ömrünün kısalığı değil verilen zamanda ne yapıldığı önemlidir ve her insan da ölecek yaştadır. İnsanın yaşlanmayı beklememesi gerekir. Hepimiz ölecek yaştayız. Yarına çıkacağımız, bir sonraki seneye yetişeceğimiz belli değil. İnsanın bu gerçeğe göre hazırlık yapması gerekir.
Allah-u Zülcelâl bizleri uyandırsın. Ömür sermayesi olarak adlandırılan ömrümüzü Allah-u Zülcelâl en hayırlı şekilde kullanmayı bizlere nasip etsin. Yarın mahşer gününde huzuruna müflis ya da müsrif olarak çıkmaktan Allah-u Zülcelâl bizi muhafaza etsin.
A’râf Suresi 31. Ayette buyuruyor ki:
“Allah israf edenleri sevmez.”
Nasıl malın müsrifliği varsa zamanın da müsrifliği vardır ve bizler de en çok zamanın müsrifliğini yapıyoruz ama farkında değiliz.
Allah-u Zülcelâl bizleri zamanın kıymetini bilen kullarından eylesin. Bizleri kendi nefsimize teslim etmesin, gafletten uyandırsın. Nefsimize, hevalarımıza ve heveslerimize esir olmaktan bizleri esirgesin, razı olacağı ameller bizlere nasip etsin. Mahşer gününde bizlerden razı olmuş şekilde huzuruna çıkmayı nasip etsin. Âmin.

REKLAM ALANI
REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ