Hizmet bir yaşam tarzıdır; hobi değil!
Seyda Hazretleri için Allah yoluna hizmet etmek, boş zamanlarda yapılacak bir iş değil bir yaşam tarzı, ana gaye ve görevdir. Tarih boyunca Allah dostları, veliler, hep bu çizgi üzerinde yaşamışlar ve zerre kadar sapmadan, taviz vermeden ilerlemişler bu yolda.
Biz dünyalık aklımızla, onlardaki bu özveri ve gayreti deşifre etmeye çalışırken ve onları anlamaya çalışırken, hep çaresiz kalmış ve sadece onlara hayranlık duyabilmişiz. Bizim için önemli gibi görünen dünyalık meseleler, onlar için aslında ne kadar önemsiz olduğunu gördüğümüzde, hayret etmişizdir.
Bir cumartesi sabahı, Seyda Hazretleri evinden çıktı ve camiye geliyordu. Ben hemen yolu üzerinde duruyordum. Maksadım, izin alarak memleketime, çocuklarımın yanına gidebilmek ve onları görebilmekti.
Yaklaşık iki ay olmuştu ve Seyda Hazretlerinin kitap yazma temposuna yetişebilmek için bırakın memlekete gitmeyi, uyumayı unutmuştuk adeta. Ama çocuklardan gelen telefonlar, sitem yüklü olduğu için memlekete gitmek istiyordum. Ama bu durumu Seyda Hazretlerine söyleyebilmek, sanıldığı kadar kolay bir durum değildi.
Seyda Hazretleri camiye yaklaştığında, ben karşısına gelecek şekilde yolda duruyordum. Yanımıza yaklaştı ve o latif sesi ile:
– Esselamu Aleykûm, diyerek selam verdi.
Ben selamını alarak arkasına takılıverdim. Maksadım, camiye girmeden durumu söylemek ve memlekete gitmek için izin almak idi. Tam arkasından yanına yaklaştım söze başlayacaktım ki kendisi bana hitap etti:
– Ahmet kitaplar ne durumda?
– Çalışıyoruz Sultanım. Biraz daha zaman gerekli, dedim.
– Biraz daha gayretli olmak lazım, bir an önce çıkaralım kitapları, dedi. Ben:
– Baş üstüne, dedim.
– Sen de, epey olmuştur Ahmet, çocuklarını görmeye de gitmemişsin değil mi? Diye sordu. Ben çok mutlu olmuştum, artık söze nasıl gireceğimi düşünmeme gerek kalmamıştı:
– Siz bilirsiniz Sultanım, dedim. O sırada caminin merdivenlerine ulaşmıştık. Merdivenlerden çıkarken Seyda Hazretleri:
– Onların da ihtiyaçları vardır, ihtiyaçlarını gidermeniz lazım, onların da sizin üzerinizde hakları vardır, dedi. Ben;
– Siz bilirsiniz Sultanım, dedim ve anlıyordum ki Seyda Hazretleri beni memlekete gönderecekti. Çok sevinmiştim, sevinçle arkasından camiye girdim ve söyleyeceği sözlerin devamını duymak için yaklaştım…
Hizmet, bazen her
şeyden önce gelir!
Sonra Seyda hazretleri şöyle devam ettiler;
– Kitapların da bir an önce bitirilmesi lazım. Allahu Zülcelal’in yoluna hizmet, bazen her şeyin önüne geçiyor, bak biz de hastalıklarımıza rağmen istiyoruz ki bir anı boş geçirmeyelim ve bir an önce bu hizmetler meydana gelsin, insanların hizmetine sunulsun.
– Doğrudur Sultanım, dedim ama doğrusu benim aklım memlekette olduğu için son konuşmasından bir mana çıkaramamıştım. Seyda Hazretleri devam etti:
– Sen çocuklara (“eşine söyle” demek istiyordu) söyle… dedi. Ben anlamamıştım ama hemen:
– Baş üstüne Sultanım, dedim. Seyda Hazretleri devam etti:
– De onlara, ben bu ay da yanınıza gelemeyeceğim, kitaplar için çalışmam lazım…
– Baş üstüne Sultanım, dedim ama bir anda telefonda bu cümleyi kurduğumda, karşıdan gelecek tepkiler aklıma geldi ve ürperdim doğrusu.
Bu arada caminin içine girmiştik ve Sultan Hazretleri tahiyyatül mescid namazı kılmaya başlamıştı. Ben dışarı çıktım. İçeri girerken bulunduğum hal ile dışarı çıkarken bulunduğum hal bambaşka idi.
Kapıda merakla bekleyen arkadaşım Yunus, yüzümdeki mimiklerden durumu anlamış ve bana bakarak gülüyordu. Ben de gülüyordum. Kendi halimizi anlamıştım da bu durumu çocuklara nasıl anlatacaktım.
Telefonun öteki tarafından kızgınlık ve kırgınlık dolu sözler kulağımda çınlarken, ben durumu izah etmeye çalışıyordum. Arkadaşım Yunus da bu halime sadece gülüyordu: “Ne demek bu ay sonuna kadar gelmeyeceksin. Ya iki ay oldu zaten, ben Seyda Hazretlerine şikâyet ederim seni”, diyordu telefondaki ses ama bu durumu Seyda Hazretleri istemişti zaten…
Telefonu kapadım, bu kez ben de gülüyordum, zira yapacak bir şey yoktu ve hemen Seyda Hazretlerinin yanına koşarak çalışmalara devam ettik.
Bir gün sonra, Sivas’tan kafile gelmişti ve bizim ev komple bu kafile ile dergâha gelmişlerdi. Ben çocuklarımla görüşüp hasret giderdikten sonra, tekrar odama çekilip çalışmaya başladım. Çocuklar, kadınlar tarafında, Sultan Anne (Seyda Hazretlerinin eşi) ile görüşmüşler ve durumu anlatmışlar.
Hizmet aksamamalıydı
Odamdaki dâhili telefon çaldı, telefonu kaldırdım. Telefondaki Seyda Hazretleri idi:
– Ahmed!
– Emredin Sultanım!
– Senin çocuklar gelmişler buradalar, bizim çocuklar ile görüşmüşler, diyorlarmış biz Ahmed’i götüreceğiz. Ben çok utanmıştım ama Seyda Hazretleri bu sözleri gülümseyen bir ses tonu ile söylediği için rahatladım.
– Siz bilirsiniz Sultanım, dedim.
– Tabi onlar da haklıdır, bizim çocuklarda diyorlar “gönder Ahmedi onlarla” sen ne dersin?
Ben Sultan Anne’nin işe el atmış olmasından memnundum, mutlaka gidecektim demek ki, onun için de kendimce Seyda Hazretlerine yaranmaya çalışıyordum.
– Sultanım, kitaplar da yetişmesi gerekli ama… Dedim. İtiraf edeyim, gitmeyi ben de istiyordum ama madem bizim çocuklar Sultan Anneyi devreye sokmuşlardı, ben de Seyda Hazretlerinin kanaatinden yana olmalıydım.
– Bende öyle dedim ama bizimkiler illa gönder dediler. Ben de bir hafta gitsin dedim ama illa iki hafta diyorlar Ahmed, o zaman işlerimiz çok aksar diyorum anlamıyorlar. Nasıl yapacağız?
– Sultanım siz iki hafta izin verin, ben bir hafta sonra geri gelirim, dedim.
– Ahmed sizin çocuklar razı olur mu, gönderir mi seni?
– Onlar göndermese de ben bir hafta sonra kaçar gelirim, dedim.
Seyda Hazretleri gülüyordu, neşelenmişti. Gülerek bana:
– Diyorsun ben kaçar gelirim, birkaç saniye güldükten sonra;
– E tamam o zaman, ben diyorum götürün Ahmed’i diyecem…
– Baş üstüne Sultanım, dedim ve telefon kapandı.
Hafta sonu gelen kafile ile memlekete döndüm ve bir hafta sonra telefonum çaldı. Aratan Seyda Hazretleri idi ve geciktiğim konusunda ikaz vardı. O akşam apar topar, gerçekten kaçar gibi dergâha doğru yola çıktım.
Allah yoluna hizmet için Seyda Hazretlerinin sağlığından, uykusundan, zamanından, kısacası canından yaptığı fedakârlığın karşısında, başka ne yapabilirdim ki…