İBRET-İ ALEM / Herşeyin Bir Zamanı Var
İBRET-İ ALEM
Herşeyin Bir Zamanı Var
Ahmed Özkan
وَلِلْاُموُرِ مَوَاقِيتٌ مُقَدَّرَةٌ
وَكُلُّ أَمْرٍ لَهُ حَدٌّ وَمِيزَانٌ
Ve lil umûri mevâkîtün mukadderetün
Ve küllü emrin lehu haddün ve mîzânün.
Bir işin olması, oluşup olgunlaşması, vücuda gelmesi ve sonuçlanması için, iş için takdir edilmiş bir vakit ve saat vardır. Vakti ve saati gelmeyince olmuyor. Ayrıca her işin de bir haddi, hududu, ölçüsü vardır. Bazen birbirine benzeyen iki şeyin arasında çok farklar olabiliyor. Buna dikkat etmek ve işleri birbirine karıştırmamak gerekir. Nitekim:
اَلْأُموُرُ مَرْهوُنَةٌ بِاَوْقَاتِهَا
El umuru merhûnetun bı evkâtihê
Kâidesi meşhurdur ve anlamı şudur: İşler, zamanına, vaktine bağlıdır. Vakti gelirse o iş olur, gelmezse olmaz. Hatta bir insan bazen bir iş olsun diye zorlar. Mutlaka bu iş olacak diye diretir. Sonra ortaya çıkan sonuç onu üzer. Zira onun dediği değil, Yüce Allah’ın dediği ve dilediği olur. Bir iş olmasın diye zorlar ama o iş takdir-i İlahi’de olacaksa olur.
Kulun istediği şey yerine gelmezse bile kul sevinmelidir ve “Demek ki yüce Allah böyle uygun buldu, benim maslahatım için uygun olan budur,” demeli. Zira yüce Allah’a kul olmak bunu gerektirir.
Ubudiyyet, kulun yüce Allah’ın tasarrufundan razı olmasıdır. Bununla ilgili usul ü fıkıh kitaplarında usulcular bir kâideden bahsederler:
مَنْ اِسْتَعْجَلَ شَيْئًا قَبْلَ أَوَانِهِ عُوقِبَ بِحُرْمَانِهِ
Men iste’cale şey’en kable evanihi, ukıbe bihurmânihi.
Kim zamanı gelmeden, şartları oluşmadan bir işin olması için veya bir şeyi elde etmek için acele edip şartları zorlarsa, o işten veya elde etmek istediği o şeyden mahrum olur. Buna misal olarak bir insan Allah korusun, acele edip bir an önce malına sahip ve varis olmak için babasını öldürürse, mala sahip olmak şöyle dursun, mirastan da mahrum olur.
Böyle bir kişi hakkında İslam şerîatına ve beşeri kanunlara göre yapılacak işlem ise ayrı bir konudur.
İnsanın her şeye gücü yetmiyor, bir insan atını bir şeye bağlar, sürükler ve zorla suya götürebilir, (Hayvana eziyet Dinimize göre caiz değildir) fakat zorla su içiremez.
Peki durum böyleyken ne yapmalı insan, nasıl davranmalı? İnsan meşru sebeplere müracaat eder, yapar, gayret eder ve sonra sonucu Allah’tan bekler. Aşırı gitmez, zorlamaz, gayr-i meşrû’ yola ve mecralara girmez.
Duâda bile kişi acele etmemelidir. Etse de eline bir şey geçmez. Duada acele ne demek? O’na salât ve selâm olsun Rasulullah efendimiz bu hususu şöyle izah buyuruyor:
“Sizden birinize yaptığı duâda acele edinceye kadar icabet edilir.”
“Acele ne demek?” diye soranlara:
“Kişi, duâ ettim ama Allah duamı kabul etmedi, deyince duâda acele etmiş olur.” (Buharî, Hadis no; 6340)
Zayıf olduğu söylenen bir Hadis-i şerifte de:
“Kulun ısrarla duâ etmesini yüce Allah sever.” buyuruldu. (Askalanî; Feth ül Bari:12/97)
Fakat duâda ısrar etmek ayrı, “Duamı Allah kabul etmedi,” demek ayrıdır.
Birisi: “Siz ısrarcı olmayın ve meşrû’ yoldan yürüyün diyorsunuz ama filan zorladı, çabaladı ve gayri meşrû’ yollardan zengin olup köşeyi döndü,” dese böyle diyene şu cevap verilebilir:
Böyle bir kişi için şöyle denir: Bu kişi hiçbir köşe dönmemiştir, bu adam fakirdir. Hatta bütün malı haram ise buna ne hac ne de zekât farz değildir.
Niçin? Çünkü gayri meşru’ elde ettiği bu mal onun değildir.
O zaman ne yapmalı bu malı? Biliyorsa derhal sahiplerine vermelidir. Malın sahibi ve sahibleri belli değilse bu ve benzeri soruların cevapları fıkıh kitaplarında mevcuttur, oraya müracaat edilir. Müftülüğe veya bilen birisine sorulabilir.
Allahım! Bizleri ve bütün mü’min kardeşlerimizi haramla değil helalin ile, günahlarla değil tâatın ile, başkalarının vereceği ile değil fazlınla mustağnî eyle. Haddini bilen, yolunda olan kullarından eyle, Âmîn.