İBRET-İ ALEM / Receb Ayı Çıkmadan

  • 06 Ocak 2025
  • 29 kez görüntülendi.
İBRET-İ ALEM / Receb Ayı Çıkmadan
REKLAM ALANI

İBRET-İ ALEM
Receb Ayı Çıkmadan
Ahmed Özkan

Yüce Allah’a göre ayların sayısı on ikidir;
“Bunlardan dördü haram aylardır, o aylarda kendinize zulmetmeyin” (Tevbe; 36)
Haram aylar Receb, Zilka’de, Zilhicce ve Muharrem. Receb tek, diğerleri peş peşedir. (Buhârî; Hadis no: 59)
On iki ay boyunca kendinize zulmetmeyin özellikle haram olan bu dört ayda kendinize zulmetmeyin.
Kendinize zulmetmeyin yani bu dört ayda günah, haram, ma’siyet işlemeyin. Zira bu aylarda işlenen günahlar, başka zaman işlenen günahlara göre daha şiddetlidir. Veya kimseye zulmetmeyin, özellikle bu aylarda kimseye zulmetmeyin.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimiz:
“Zulümden sakının, zulüm kıyamet günü karanlıklardır.” buyurdu. (Müslim; Hadis no: 2390)
“Zulmü yüklenmiş olan ise, hüsrana uğramıştır.” (Tâ-hâ; 111)
Zulüm şirk türünden de olsa, haram türünden de olsa kıyamet günü karanlıklardır, hüsrandır ve yıkımdır.
Bir mü’min, şirkin her çeşidinden uzak olur. Kendine de özellikle başkalarına da zulmetmez. Dünyada çay kaşığı ile topladığı sevapları, ahirette yemek kaşığı ile zulmettiği kimselere dağıtmaz ve yine dünyada zulmettiği kimselerin, ahirette günahlarını yüklenmez. Böyle bir lüksü olamaz.
Allah’ım başkasına zulmetmekten veya mazlum olmaktan sana sığınıyoruz, Receb ayından ayrılmadan, bizleri ve bütün mümin kardeşlerimizi günahlarımıza tevbe etmeyi ihlâsla, samimiyetle sana dönmeyi nasîb eyle.
Doğuyu ve Batıyı birbirinden uzak kıldığın gibi bizleri de günahlarımızdan uzak eyle. Amin.

VUSLATIN SENESİ SİNE
FİRKATIN SİNESİ SENE
مَا اَقْصَرَ الْإَعْمَارِ فِى عَهْدِ الْهَوَى
يَا حَبَّذَا لَوْ كَانَ عُمْرًا سَرْ مَدًا
Mê aksaral e’mâri fi ahd il hevâ,
Ya habbezâ lev kêne umran sermeden.
Ah! Yüce Allah’ı, O’na salât ve selâm olsun Rasûlullah’ı, Allah-u Teâlâ’yı ve Rasûlullah’ı sevenleri sevmenin yolunu yordamını az da olsa öğrenmişken, bu ulvî zevk ve safânın tadına, zevkine varmışken, ömür ne kadar da kısa geliyor insana.
Ah! Keşke bu ömür ebedi olsa (veya Hz. Âdem aleyhisselam’dan beri yaşamış olsaydım da Yüce Allah’ı, sevdiklerini, Yüce Allah’ı sevenleri doya doya sevsem, kendimi yüce Allah’a sevdirsem, Yüce Allah’ı razı etsem, Rasûlullah efendimizin sünnetini iliklerime kadar yaşasam.)
Evet yolu ve yordamı öğrendikten sonra insana bu ömür kısa gelmeye başlıyor. Fakat, Kadir gecesi, Regaib gecesi, Berat gecesi, Cuma günleri ve geceleri, Zilhicce’nin ilk on günü, bayram günleri de var ki mü’min bu gün ve geceleri ihya ederse büyük kazanç elde eder ve anlaşılması gereken anlamıyla ömür uzar.
İman kalbe yerleşip kök saldıkça, hidayet yolu gündüz gibi apaçık göründükçe, ilm’el-yakîn olan şeyler ayn’el-yakîn’e dönüştükçe, hatta Hakk el-yakîn derecesine varmaya yaklaştıkça organlar yüce Allah’ın rızasını tahsil için seferber oldukça ve bir beşer olarak insan sevgi aşk ve heyecanla bu kutsal dine, Kur’an’a, Rasulullah’ın sünnetine teşne bir vaziyette dört elle sarıldıkça ömür ne kadar da kısa geliyor.
Böyle lezzet ve ruh dolu enerji ve hayat dolu bir ömrün senesi (yılı), bir sine (an) gibi hızlı geçiyor. Buna karşı bir kişinin, sevdiklerinden, İslam’ı, Kur’an ve sünneti yaşamaktan ayrı kalmasının bir sinesi (anı) da bir sene (yıl) gibi uzun geliyor.
“Seni aramam için beni uzağa attın.
Her şeyi benim, beni Kendin için yarattın” şuuru içerisinde ve:
“Allahım! Günün birinde Senden başkasına gönlüm kaysa, Senden başkası aklıma gelse dinden çıktım diye kendimi yargılarım,” diyen aşk ve huzur sultanları bu kısa ömrü kendisi, âilesi, çevresi, milleti, ümmeti ve kendisinden sonra gelecek nesiller için muteaddî hizmetlere sarfedenler için şöyle buyuruyor yüce Allah:
“Ama bizim uğrumuzda cihad edenleri (gayret edenleri) elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz.” (Ankebut; 69)
Bu birkaç misal inanç ve itikada, Allah’a kulluk bilincinin zirve yapmış olanına misal olsun. İbadet şuurunun da zirvede oluşuna bir misal vererek konumuzu bitirelim:
Hz. Fatıma radıyallahu anha bir gün bir dirhemi veya bir dinarı yıkamış, cilalamış, güzel koku sürmüş ve bir fakire vermek üzere hazırlamış. Bunu görenler soruyor:
“Ey Peygamberin kızı ne yapmak istiyorsun?” Buyurmuş ki, Hz. Fâtıma:
“Bunu ben bir fakire vermek istiyorum.”
“Biz de fakire dinar, dirhem tasadduk ediyoruz ama senin gibi yapmıyoruz,” dediklerinde buyurmuş ki:
“Ama siz bilmelisiniz ki benim tasadduk edeceğim bu dinar veya dirhem fakirin eline varmadan Yüce Allah’ın mübarek eline yani kabulüne ulaşacak. Ben de yüce Allah’a layık bir sadaka vermek istiyorum,” diye cevap vermiş.
Ey yüceler yücesi ulu Allahım! Rızana, Rasûlullah’a komşu olmaya, Firdevs cennetine ve mübarek cemalini görmeye talibiz.
O’na salât ve selâm olsun senin şanlı Peygamberin “Allah himmeti âli olanları sever” diye müjde verdi. Biz de layık olmadığımız halde bu şerefli nimetleri senden istiyoruz. Ama Sen bunları bizlere lütfunla, kereminle vermeye kâdirsin. Yaklaşmakta olan Regaib gecesi hürmetine bizleri ve bütün mümin kardeşlerimizi umduğumuza nail eyle. Âmin.

REKLAM ALANI

KALBLERDEKİNİ DE BİLİR
شَاهِيسْتْ كِه تُو هَرْ چِه بِپوُشِى دَانَدْ
بِى كَام وُزَمَانْ گَرْ بِخُرُوشِى دَانَدْ
هَى كَسِى هَوَسِى سُخَنْ فُرُوشِى دَانَدْ
مَنْ بَنْدَه آنَمْ كِه خَمُوشِى دَانَدْ
Şâhîst ki tu her çi bipuşî dâned,
Bî gam u zaman ger bihurûşî daned.
Herkesi hevesi sühan furûş dâned,
Men bendei ânem ki hâmuşî dâned
Senin örtmeye gizlemeye çalıştığın her şeyi bilen, dilsiz ve dudaksız bir şekilde kızarsan da onu bilen bir şah vardır.
Her insanda konuşarak kendini gösterme hevesi var, bense susmayı dahi bilenin kulu ve kölesiyim.
İnsana beyanı, izahı konuşmayı, meramını anlatmayı öğreten yüce Allah kuluna en büyük minneti yapmıştır. Kul bu dil nimetini yerli yerince kullanacak ve bu büyük nimetin şükrünü eda edecektir. Bu dil ile muazzam sevap kazanacaktır, değilse dilin vebali kaçınılmaz olur.
“Kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa ya hayır konuşsun ya da sussun.” (Buhârî; Hadis no: 6018)
Bu Hadis-i şerifi hepimiz biliyoruz ama riâyet konusunda zaaflarımız vardır, dikkat etmek zorundayız.
“İnsan bir şey konuştu mu yanında Rakîb ve Atîyd melekleri onu yazarlar.” (Kâf; 18)
Şübhesiz yüce Allah her şeyi bilir. Konuşmayıp gizlesek de gizlediğimizi bilir ama özellikle konuştuklarımızdan sorumluyuz. Belki elimizde olmadan zihnimizden kahrî olarak geçenler iyi değilse bile Allah affeder. Ama yine de zihnimizden geçen ve elimizde olmayan düşünceden sorumlu tutulmasak bile istiğfar uygundur. Böylece zihnimiz de berrak kalmış olur ve zihnimize bir filtre takmış oluruz ki kötü düşünceleri temizler. Ve bir süzgeç takarız ki, açığa çıkıp dil ile telaffuz edilirse zarar verecek düşünceleri süzer.
“Söz gümüş ise sükût altındır” sözü boşuna denmemiştir. Manası da şöyledir:
“Doğruyu konuşmak gümüş gibi güzelse, batılı konuşmamak için susmak altın gibi daha kıymetlidir.”
İşte dili ve düşünceyi disiplin altına alacak, davranışlarımıza olumlu katkıları olacak belki hayatımızı şekillendirecek olan oruç gibi büyük bir ibadet kapımızı çalmak ve gönüllerimize ve evlerimize misafir olmak üzeredir. Diğer ibadetlere göre kendine has özellikleri olan bu ibadeti eda ederken bütün müminleri yüce Allah muvaffak eylesin.
Allahım! Bizlerin ve bütün mümin kardeşlerimizin dillerimizi batıldan ve yalandan, midelerimizi haramdan, gözlerimizi razı olmadığın nazardan sen muhafaza eyle ya Rabbi. Âmîn.

REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ