İmâm Şâfiî ve Edebî Yönü

  • 05 Ocak 2019
  • 2.477 kez görüntülendi.
İmâm Şâfiî ve Edebî Yönü
REKLAM ALANI

Kalemi yaratan, insana kalemle yazmayı öğreten ve türlü nimetlerle donatan Allah’a hamdü senâlar olsun. Allah’ın selâmı, hidâyet silsilesinin mührü olan Sevgili Peygamberimize, O’nun ehl-i beytine, şerefli ashabına ve bütün müminlere olsun!

Konumuza başlamadan evvel, yazının başlığıyla alâkalı bir hususu sizlerle paylaşmak isterim. Bu yazıyı kaleme almayı düşündüğüm ilk anda, başlığını ‘İmâm Şâfiî’nin Şâirlik Yönü’ olarak düşünmüştüm. Lâkin imamımızın şu mısraları aklıma gelince, şairlik vasfını bu güzide insanın ismiyle yan yana getiremedim:

Şiirle uğraşmak, vakarını azaltmasaydı âlimlerin,

REKLAM ALANI

Bugün Lebîd’den daha iyi şâirdim.

Ehli Sünnet çizgisinde bulunan hak mezheplerden biri, Şâfiî Mezhebi’nin önderi İmâm Şâfiî’nin, edebiyattaki kimliğine geçmeden evvel, kısaca hayatına göz atmak faydalı olacaktır. Zira bir kimsenin hangi dönemde, hangi şartlar altında yaşadığını bilmek, o kimse hakkında doğru bir değerlendirme yapmak adına büyük önem arz etmektedir.

İmâm Şâfiî, ilim dünyasının en büyük âlimlerinden olan İmâm Ebû Hanîfe’nin vefât ettiği yılda dünyaya geldi. Çok sonraları insanlar, “O gün bir imam öldü, bir imam doğdu” diyerek bu durumu dillendirecekti.

İmâm A’zâm’ın vefâtı, ilim dünyası adına ne kadar büyük bir kayıp olmuşsa, İmâm Şâfiî’nin doğumu da ilim dünyası için o kadar büyük bir kazanç olmuştur. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’den sonra, Müslümanların yolunu aydınlatan âlimlerin gelmesi, hiç şüphesiz Allah-u Teâlâ’nın bu ümmet üzerindeki en büyük lütuflarından biridir.

Müslümanlar dini vecibelerini yerine getirebilsin diye gerekli olan tüm meseleleri, Kur’ân ve Sünnetten çıkarıp ümmetin istifâdesine sunan bu büyük insanlar, Allah yolunda cihat eden mücahitler misâli, âhiret saadetine giden yoldaki engelleri kaldırmak için kalemleriyle cihat etmiştir. Peygamberlerin vârisleri olan bu güzide insanlar, ilimden aldıkları hazzı ganimet bilmiş ve hayatlarını bu yola adamıştır. İlim uğruna bin bir meşakkat içerisinde yaptıkları ilim seyahatlerinden sonra ebedî hayata irtihal ederlerken, geride bıraktıkları tek miras, Rasulullah’tan emanet olarak aldıkları ilim olmuştur.

Bu seçkin insanlardan biri olan İmâm Şâfiî, iki yaşında babasını kaybedince, annesi tarafından Mekke’ye götürülmüştür. Annesinin de teşvikiyle daha küçük yaşlardayken ilim meclislerinde bulunmuş, yedi yaşında Kur’ân-ı Kerîm’i, on yaşında İmâm Mâlik’in hadîs kitâbı Muvattâ’ı ezberlemiş, 13 yaşında Kur’ân-ı Kerîm’i tefsir etmeye, 20 yaşında da fetva vermeye başlamıştı.

Genç yaşlarda Arapçanın önemini kavrayan İmâm Şâfiî, Arap dilini daha iyi öğrenebilmek için Arapçayı oldukça fasih konuşan, Beni Huzeyl Kabilesi’ne gitti. Burada on yıl süren bir eğitim alırken, bir yandan Arapçayı ve Arap şiirini, diğer yandan atıcılığı ve biniciliği öğrendi. Bir gün bu hususu anlatırken şöyle demişti:

“Huzeyl kabilesinde kaldığım on yıl boyunca ok atmayı çok iyi öğrendim.Öyle ki attığım on oktan dokuzu isabet ederdi.”

Mecliste bulunanlardan biri ayağa kalktı ve: “Ey imam! Vallahi senin ilimdeki maharetin, atıcılıktaki maharetini geçmiştir” diyerek, İmâm Şâfiî’nin ilimdeki yüce mertebesini ifâde etmiştir.

İmâm Şâfiî, Arap şiiri konusundaki en büyük tecrübelerini bedevîler içinde geçirdiği bu günlere borçludur. Öyle ki, cahiliye devrini ve ilk dönem İslâm edebiyatını bilen meşhur âlim el-Asmaî dahi Huzeyl Kabilesi’nin şiirlerini İmâm Şâfiî’ye okuyarak tashih edecek ve İmâm Şâfiî’nin şiir bilgisine hayran kalacaktır.

İlim, ibâdet ve ihlasta zirve şahsiyet İmâm Şâfiî, tefekkür ve duygu derinliğine sahip hikmetli sözlere duyulan ihtiyacı şöyle ifade ederdi:

“Toprağın canlılığı, sükûnet içinde yağan yağmurlar iledir. Nefislerin canlılığı da arzu ve iştiyâklardadır. Kalplerin feyiz ve rûhâniyet canlılığı ise, hikmetli sözler ile kıvam bulur.”

Hayatını ilme adayan İmâm Şâfiî’nin ilme olan iştiyâkı, onu zamanının en büyüklerinden biri kılmıştı. O, ilmin ve âlimin değerini şu mısralarla ifade etmişti:

İnsan âlim doğmaz, bunu bilmeli,

İlme yoldaş olan hiç cahile benzer mi?

Bir kavmin büyüğü, sahip değilse ilme,

Küçüktür, kalabalıklar iltifat etse

Eğer âlimse kavmin küçüğü,

Büyüktür, insanlar yüz çevirse de.

İmâm Şâfiî, nesep olarak Ehl-i Beyt’e yakındı. Kureyşli bir anne babanın çocuğu olan İmâm Şâfiî; “Ali bin Ebi Tâlib amcamdır, teyzemin oğludur” diyerek kendisini tanıtmaktadır. Ehl-i Beyt’e olan sevgisi, Necrân kadılığı döneminde Abbasî yönetimini ürkütmüş, Harun Reşid’e; “O, diliyle, savaşçıların kılıçlarıyla yapamadığını yapıyor” sözleriyle şikâyet edilmişti. Râfizîlilikle ithâm edilen İmâm Şâfiî’nin uğradığı sıkıntılar, Ehl-i Beyt sevgisini azaltmak şöyle dursun, ona şu mısraları yazdırmıştı:

Ali’yi övsek, Râfizîyizdir câhillerin zannında.

Ebû Bekr’in faziletini anacak olsak,

Ehl-i Beyte düşmanlık ediyor derler.

Her ikisini de seveceğim ömrüm oldukça

Toprağın altına girene kadar.

Ehl-i Beyt düşmanı da Râfizî de deseler…

 

İmâm Şâfiî’nin hayatı genel hatlarıyla böyle. Şiirlerine gelmeden evvel, İslâm’ın şiire bakışı konusuna da değinmekte fayda olduğunu düşünüyorum. Zira İmâm Şâfiî, şair kimliğiyle kıyaslanmayacak başka bir kimliğin sahibidir. Fıkhın dört temel direğinden biri oluşu, onun şiire bakışını anlayabilmek için dinimizin şiire bakışını anlamayı zorunlu kılmaktadır.

Dinlerin sonuncusu olarak gelen Hak Dini İslâm, insanlığın bütün ihtiyâçlarına cevap vererek, onlar için yararlı ve doğru olan şeyleri getirip, zararlı ve yanlış olan âdet ve uygulamaları ortadan kaldırmıştır. İslâm’ın bu âdet ve uygulamalara bakış açısı farklıydı:

1- Bazılarını reddedip kesinlikle ortadan kaldırmıştır. Putlara tapma, içki içme, faiz, kız çocuklarının diri diri gömülmesi, düşmanlık ve zulüm gibi…

2- Bazılarını kabul ve teşvik etmiştir. Cömertlik, zayıf ve muhtâçlara yardım gibi…

3- Âdet, değer ölçüleri ve kişisel yeteneklerin bazılarını olduğu gibi kaynağında bırakmıştır. Yalnız gidişatını insanlığa hizmet edecek şekilde değiştirmiştir.

Yaptığımız bu kısa gezintiden sonra, çok fazla uzaklaşmadan biz yine İmâm Şâfiî’ye dönelim. Dilin önemini daha küçük yaşlarda kavrayıp şiiri çölde keşfeden, “Üç yüz deli şairden şiir okudum” diyecek kadar edebiyata vakıf olan Muhammed bin Abdulhakem’in ifadesiyle: “Kendisine ne zaman bir kasideden beyitler okunsa, hemen o kasidenin başını ve sonunu okuyabilen” bu büyük âlimin şiirleri elbette üzerinde durulmayı hak ediyor.

Arap edebiyatçıları henüz İmâm Şâfiî’nin şiirleriyle ilgili müstakil bir el yazmasına rastlayamadılar. Çünkü İmâm Şâfiî, şiirlerini kendisi yazmamıştır. Ders halkalarında ders anlatırken, yaşadığı bir hadiseyi yorumlarken, kendi dönemindeki yaşantıyı anlatırken söylemiş olduğu şiirler, talebeleri tarafından kayda geçirilmiştir. İmâm Şâfiî’nin şiirlerinin genelde ahlâkî şiirler oluşu yüzünden zaman zaman başkalarının şiirleriyle karıştırılmıştır. İmâm Şâfiî’nin şiirini başkalarının şiirinden ayırt etmek isteyen araştırmacılar, İmâm Şâfiî’nin şiirine dair bazı kıstaslar belirlemiştir:

  1. a) İmâm Şâfiî, şiiri, dine hizmet maksadıyla kullandığı için onun şiirlerinde ayet ve hadislere ters düşen ifadeler olamaz.
  2. b) İmâm Şâfiî’nin yaşadığı dönem göz önünde bulundurulduğunda, şiirlerinde Hz. Peygamber ve câhiliye dönemlerinin özelliklerinden bahsedilemez. Çünkü İmâm Şâfiî, Abbâsî döneminde yaşamıştır ve dolayısıyla bu dönemin özelliklerini taşıyan şiirler söylemiştir.
  3. c) İlmî kişiliği ve fakih oluşu, İmâm Şâfiî’yi, süslü dil kullanmaktan uzaklaştırmıştır. Dolayısıyla İmâm Şâfiî’nin şiirleri yalın ve anlaşılması kolaydır.
  4. d) Süslü dil kullanmaktan kaçındığı için şiirlerinde edebî sanatlara fazla rastlanmamaktadır.
  5. e) İmâm Şâfiî, Arap şairlerinin çoğunun önemsediği ‘medih’ (övme) ve ‘hiciv’ (yerme) şiirlerinden uzak durmuştur.

Araştırmacılar her ne kadar İmâm Şâfiî’nin şiirleriyle alâkalı bu kıstasları ortaya koymuşsa da, bunlar kesin doğrular olarak kabul edilmemelidir. Zira bu şiirler, henüz şiir edebiyatçılarının erişemediği tozlu raflarda durmaktadır.

Mezhep imamlarının birbirine karşı besledikleri muhabbet, meleklere parmak ısırtacak cinstendi. Tam da burada, iki büyük mezhebin, iki büyük imamı arasında karşılıklı bir konuşma havasında geçen şu şiirleri zikretmek yerinde olacaktır:

Sâlihleri severim ama onlardan değilim.

Belki bu sevgimden dolayı, şefaate ererim

diyen tevazu âbidesi İmâm Şâfiî’ye, kendisine talebelik yapmış büyük imam, Ahmed bin Hanbel, şu muhabbet dolu mısralarla cevap vermiştir:

Sâlihleri seversin ve sen de onlardansın.

Allah seni tüm belalardan muhâfaza etsin.

Bu muhabbetten nasibini alamayan kavme vahlar olsun…

Mezhep taassubu yapanlara tokat mahiyetinde, altın harflerle yazılması gereken İmâm Şâfiî’nin şu mısraları da zikredilmeye değerdir:

Ülkeleri ve halklarını süsledi,

Müslümanların imamı Ebû Hanife.

Hükümlerle, hadislerle, fıkıhla,

Zebur ayetleri gibi sayfa üstünde.

Ne benzerini gördü doğu

Ne batı ve ne de Kûfe.

Sonsuza dek üstüne olsun

Rabbimizin rahmeti,

Yazdıkları okunduğu müddetçe.

“İnsanlar fıkıhta Ebu Hanife’nin ailesidir” diyerek övdüğü bu büyük imâma beslediği o derin muhabbeti, işte böyle ifade ediyordu İmâm Şâfiî…

Bu muhabbetten gafil olan ölü ruhlara cenaze namazı kılmak gerekmez mi! Ya da hasta ruhlarının şifası için bir Fâtiha…

Onuru takvada arayan bu büyük imâmın şiirleri, bu dünyadan başka bir dünyaya yolculuk eden insana, candan bir yoldaş olacaktır. Bu şiirleri çok seveceksiniz. Çünkü yüzyıllar öncesinde de insan aynı insandı ve İmâm Şâfiî, hiçbir yapmacıklığa kaçmadan bütün yalınlığıyla bu insanı anlatmaya çalışmıştı. İnsana yoldaş olacak bu mısraları, yalnızca bir şiir olarak değerlendirmek büyük bir eksiklik olur.

Zira İmâm Şâfiî gibi yalnız yaşadığı çağda değil günümüzde de kitleleri peşinden sürükleyen bir âlimin, “erdemli bir insan”ın oluşumu için önerdiği reçetelerin değeri çok büyüktür. Bu reçetelerin şiir diliyle yazılması öğüdün acılığını gidermekte, samimiyetle derinliğin birleştiği bu mısralar bugün dahi kolaylıkla ruhumuza nüfuz edebilmektedir. Öte yandan bu klasik öğütlerin yanı sıra öyle modern imgelere rastlayacaksınız ki, İmâm Şâfiî’nin dil becerisine ve zekâsına hayran olacaksınız. O hâlde buyurun aralayın kapıyı; İmâm Şâfiî sizi bekliyor…

Yararlanılan kaynaklar:

Yusuf Ali el-Bedîvî- Dîvânu’ş-Şâfiî

Abdurrahman el-Mustâvî- Dîvânu’l-İmâmu’ş-Şâfîî

A.Ali Ural- Divan İmam Şafii’nin Şiirleri

REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ