İRFAN SOHBETİ / Hidayete Vesile Olalım ki, Hepimiz Kurtulalım
İRFAN SOHBETİ
Hidayete Vesile Olalım ki, Hepimiz Kurtulalım
Seyda Feyzullah Konyevi -KS-
Allah-u Zülcelâl ayeti kerimede şöyle buyuruyor:
لُعِنَ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ بَنِي اِسْرَٓائِلَ عَلٰى لِسَانِ دَاوُ۫دَ وَعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَۜ ذٰلِكَ بِمَا عَصَوْا وَكَانُوا يَعْتَدُونَ
“İsrail oğullarından inkâr edenler, Davud ve Meryem oğlu İsa’nın da dili ile lanetlendi. Bu onların isyan etmeleri ve hadlerini aşıyor olmalarından ötürüydü. Onlar işledikleri herhangi bir fenalıktan, kötülükten, günahlardan yani birbirini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Yapmakta oldukları şey ne kötüydü.” (Maide, 78)
Bu ayet bize bu hayatta ne yapmamız gerektiğini gösteriyor. Buyuruyor ki Allah-u Zülcelâl: “İsyan eden, hadlerini aşan bir kavim.”
Nasıl hadlerini aşmış oluyor? Günah işledikleri için mi, küfre düştükleri için mi? Allah-u Zülcelâl çok daha farklı bir yere yönlendiriyor bizi. O günahın karşısında duran aynadan bahsediyor. Yani artık o günahı işlemeyenler de işleyenlerle bir ayna gibi duruyor vaziyette olduğunu gösteriyor. Buyuruyor ki, “Onlar lanet edildiler, Allah-u Zülcelâl onlara lanet etti. Çünkü onlar işledikleri herhangi bir fenalıktan, kötülükten birbirini vazgeçirmeye çalışmazlar.”
Düşünebiliyor musunuz? Günah işlemeleri ayrı, birbirlerine emri bilma’ruf ve nehyi an-ı münkerde bulunmamaları asıl lanet sebebi olarak gösteriyor. Yani aslında isyanın temeli birbirlerini uyarmamaları olarak gösteriyor. Ve buyuruyor ki yine: “Yapmakta oldukları şey ne kötü idi.”
İnsan bir kötülük gördüğü zaman ona karşı susarsa, bu aynen onun gibi kötülüktür. Demek ki bir insanın cehenneme doğru gittiğini görürsen elinden tutman gerekir. Aksi takdirde o senin elinden tutar ve seni peşinden götürür.
Allah-u Zülcelâl birçok ayeti kerimede kurtulanlardan, salihlerden bahsederken, emri bilma’ruf ve nehy-i an-il münkerde bulunurlar buyuruyor. Yani iyiliği emrederler, kötülükten de sakındırırlar.
Demek ki kimse böyle köşesine çekilip, inzivaya çekilmemeli. Bunu gösteriyor bize. Bu tarikat-ı aliyye de nasıl ki Sadat-ı kiramlar insanların hidayeti için çırpınıyorlarsa, onların yolundan gidenler de aynı çırpınışla, aynı dertlerle çırpınmalı, dertlenmeli ve insanların hidayetine vesile olmaya çalışmalıdır. Bu şekilde olursa o toplum içerisinde kendini temize çıkarmış olur. Aksi takdirde top yekûn bir azap gelir, o kötülerle beraber susanları da içine alır. Neuzü billah.
Hz. Huzeyfe radıyallahu anh, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu naklediyor:
“Nefsimi kudret elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, ya ma’rufu emreder yani iyiliği emreder ve münkerden, kötülükten de nehiy edersiniz, sakındırırsınız. Yahut Allah size açık bir azap gönderir…” Çok açık bir azap. Herkes onun bir azap olduğunu bilir yani. “Sonra Allah’a yalvarırsınız fakat o zaman duanız da kabul olmaz.” (Tirmîzî; Fiten; 9)
Artık hüküm vaki olmuş, yerini bulmuş, geri dönüşü yoktur. Dua da kabul olmaz. Aynen güneşin batıdan doğması gibi, nasıl ki o zaman tevbeler kabul olmaz, artık iman ve küfür de kapısı kapanır. Aynı şekilde böyle bir vakıa olduğu zaman, Allah korusun hepimizi, bela, azap geldiği zaman mühür vurulmuş olur. Duanız da kabul olmaz, buyuruyor. Kurtulmak istersiniz, kurtulamazsınız artık. Onun için birbirinizi ateşe gitmekten sakındırın. Birbirinize her zaman doğruyu tavsiye edin. Birbirinize her zaman cennetin yolunu gösterin.
Olur ya insanoğludur, beşerdir, şaşabilir. İster bir cahil olsun ister alim olsun ister memur ister amir olsun, herkes şaşırabilir. Dolayısıyla birbirimize hatırlatmamız lazımdır. Biz de bu nedenle her zaman Gazze ile ilgili, Filistin ile ilgili bütün İslam alemine, bütün yetkililere her zaman hatırlatıyoruz ve Allah’ın izniyle, inayetiyle, fadl-u keremiyle hatırlatmaya, uyarmaya devam edeceğiz. Filistin’e destek verin, kardeşlerinize destek verin, İsrail ile tüm ilişkilerinizi kesin. Biz bunu söyleyeceğiz ki yarın topyekun bir azap hepimizi kuşatmasın.
Allah-u Zülcelâl ayeti kerimede yine buyuruyor:
“Hatırlat, zira hatırlatmak mü’minlere fayda verir.”(Zariyat; 55)
Biz de mü’min kardeşlerimizi uyarıyoruz. Uyarıyoruz ki onlara bu uyarı, bu hatırlatma fayda verir diye ümit ediyoruz. Allah-u Zülcelâl ‘in inayetiyle, rahmetiyle onlara inşaAllah bu uyarılarımız fayda verecektir.
Hepiniz de her platformda, her yerde uyarın. Sesinizi çıkarın, sesinizi yükseltin. Zira ne kadar sesinizi yükseltirseniz yükseltin, sizin sesiniz Gazze kadar, onların feryadı kadar yükselmez. Onun için yaptıklarınızı çok görmeyin. O mazlumların durumu düzelene kadar gayret gösterin. Hepimiz vebal altında kalırız yoksa. Herkes elinden geleni yapmalı.
Herkes bir kötülüğü gördüğü zaman onu eliyle düzeltmeye çalışmalı. Eliyle düzeltemiyorsa sözleriyle, diliyle düzeltmeye çalışmalı. Diliyle de düzeltemiyorsa kalben o kötülüğe karşı buğz etmelidir. “Bu da imanın en zayıf noktasıdır,” buyuruyor, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem.
Bu nedenle her zaman gücünüz yettiği kadar bu konuda desteğinizi ortaya koyun. Ve her zaman çalışın. Yarın düşman size saldırdığı zaman mesleğinizi Müslümanların menfaatine kullanacağınız şekilde en iyi şekilde geliştirin. Çalışın, çabalayın. Hepiniz kendi alanınızda en güzel şekilde uzman olun. Gece gündüz harıl harıl çalışmanız lazım. İnsanlara faydalı olmanız lazım. Bileceksiniz ki bu dünya sizindir, kafirlerin değildir. Ona göre sahip çıkmalısınız.
Kendi dünyanıza hakim olmalısınız. Kendi dünyanıza siz sahip çıkmazsanız kafirler size teslim etmez. Onlar size zulmeder. Onlar sizi köle gibi görürler. Onun için onların çalışmasından daha fazla çalışmalısın.
İbni Abbas radıyallahu anh, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayet ediyor:
“Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen, iyiliği emredip kötülüğü de yasaklamayan, sakındırmayan bizden değildir.” (Tirmîzî; Birr; 15)
Bakın toplum içerisinde önce bir ahlakı bize anlatıyor, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem. Büyüklere karşı saygılı olmak. İhtiyarların bir rahmet vesilesi olduğunu bilmek lazım. Aynı şekilde ihtiyarlığın bir aynası olan çocukların da yine bir rahmet vesilesi olduğunu bilmek lazım. Çünkü ihtiyarlık çocukluğun bir başka çeşididir. Yani büyük çocuktur. Artık ihtiyar olduğu zaman tüm gücü gider, hafızası kaybolur, yürüyemez. Bir çocuk gibi bakıma ihtiyacı olur. Öyle ise onlara merhamet ederek, onlara saygı göstererek, hürmet ederek, küçüklere de şefkatle, acıyarak hayatı ayakta tutmak lazım.
Yağmur duasına çıkıldığı zaman çocukları ve ihtiyarları da beraberinde götürmek lazım. Niçin? Onlar Allah-u Zülcelâl’in rahmetine daha çok yakındır. Şimdi bu prensibi bilelim. Bunu bildikten sonra Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem ondan sonra ne buyuruyor? Buyuruyor ki, “İyiliği emredip kötülüğü de yasaklamayan bizden değildir.”
Yani Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem istiyor ki önce insan insan olsun. Ondan sonra sen kendini düzelttikten sonra, üzerine vazife olan o insani ahlakı yerine getirdikten sonra gidip başkasına iyiliği emret ve kötülükten sakındırsın. Onları yapmazken sen hangi yüzle gidip emri bil maruf ve nehi ani’l münkerde bulunacaksın?
Öyle ya, insan kalbinde o merhameti taşımadığı zaman, evinde küçük çocuklarıyla oynamadığı zaman, evinde anne babası ihtiyar olmuş onlara bakamadığı zaman, dışarıda ne yapacak ki? Dışarıda kime neyi anlatacak? Anne baba ihtiyar olduğu zaman, Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi Vesselem sahabeye cihad için izin vermezdi. Anne baba evde ihtiyar bakıma muhtaç, sahabeyi kiram cihada çıkmak istiyor.
Resulullah sallallahu aleyhi vesellem, “Evine git annene bak,” diyor. “Evine git babana bak,” diyor. Ona cihad yasak.
Düşünebiliyor musunuz? İslam’ı anlamak insanı insan yapar. O derecede muazzam hassasiyetleri vardır. İşte bu ahlakı da giyindikten sonra gidip başkasına iyiliği tavsiye edeceksin, kötülükten sakındıracaksın. Bunu yapmazsan Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem “Bizden değilsin,” buyuruyor.
Aksi takdirde dua edersiniz de duanız kabul edilmez. Yani dikkat edin. Bakın elimizi semaya açıyoruz. “Ya Rabbi bana şunu ver, bunu ver. Bizi kurtar. Zalimleri başımıza musallat etme. Zalimlerle beraber olmayı bize nasip etme. Mazlumlara yardım et.” Bu dua arşa yükselmesi bir kenara, yerden dahi yükselmez. Eğer, iyiliği emretmiyor, kötülükten de sakındırmıyorsak. Önce birbirimize karşı iyiliği emredip kötülükten sakındırmamız lazım.
Bunun için de önce ailenizden başlayın. Geç kalmış olabilirsiniz. Ama bu geç kalmak sonuna gelmek demek değildir. Hala fırsat elinizde. Ailenizden başlayarak anlatın. Baktınız bir kötülük gördünüz onlarda hemen uyarın onları.
Bir hata gördüğünüz zaman gülmeyin. Birisi bir hata yaptı, hemen gülüyorlar. Öyle olmaz. O esnada sizin onu güzel bir üslupla, incitmeden uyarmanız lazım. Doğruyu anlatmanız lazım. “Şöyle yapsaydınız daha güzel olurdu,” demek lazım. Demek lazım ki insanlar yarın öbür gün hatalarıyla övünmesin. Hatalara gülünürse yarın toplum kendi suçlarıyla övünmeye başlar, Allah korusun. Onun için emri bil maruf ve nehi nehy-i münkerde bulunun.
İnsan iyiliği emretmediği zaman, kötülükten de sakındırmadığı zaman Allah-u Zülcelâl’in rahmetinden uzak kalır. O lanete uğramamak için birbirimizi uyarmamız lazım. Birbirimize güzelliği anlatmamız lazım.
Birbirinizi uyarmaktan çekinmeyin ama birbirinizi incitmekten çekinin. Uyarırken toplum içerisinde onu rezil edecek şekilde de yapmayın. O zaman büyük bir hataya düşmüş olursun. Onun da bir onuru vardır, şerefi vardır. Hikmetle insanları uyarmak lazım.
Allah-u Zülcelâl bakın o kadar güzel şeyler söylüyor, o kadar güzel yollar gösteriyor ki bize. Hepsinde de yine şuna rastlıyoruz. Emri bilma’ruf ve nehyi animünkerde buluşuyoruz hep.
Allah-u Zülcelâl bakın bu ümmeti övüyor. Diyor ki; “Siz insanlar içinde çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyilikleri emreder, kötülüklerden vazgeçirmeye çalışır ve Allah’a iman edersiniz.”
Bakın bu ümmeti övme sebebini bu şekilde gösteriyor. Diğer ümmetler ise birçoğu bu vasfı kaybettikleri için zaten helak oldular veya lanetlendiler. İşte Allah-u Zülcelâl bize güvenli olan yolları gösteriyor. Bu yollardaki tehlikeleri bize anlatıyor. O tehlikelerden uzaklaşmamız gerektiğini bize söylüyor.
Bu yolda tabi ki zorluklarla da karşılaşılabilir. Zorluğun tedavisi, sabırdır, sebattır, azimdir, gayrete devam etmektir. Siz bir şeye devam ede ede alışırsınız. Ama bir konuda pes ettiğiniz an yorulmaya başlarsınız.
Hep bu yolda sabırla yürüyebilirsin. Sabır burada seni hep ayakta tutacaktır. Sen yeter ki pes etme.
Allah-u Zülcelâl ayeti kerimede buyuruyor:
“Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır, onlarla en güzel şekilde mücadele et. Rabbin elbette yolundan sapanları da doğru yolu bulanları da en iyi bilendir.” (Nahl, 125)
Sen hiç kimsenin, hidayete erip ermeyeceğini bilemezsin. Bilemediğin için herkesi hikmetle, mev’ize ile, yani nasihat ederek, gönlüne dokunarak Allah’ın yoluna çağırmalısın.
Hz. Musa Aleyhisselam ve Harun Aleyhisselam, Firavunun iman edip etmeyeceğini bilmiyorlardı. Allah-u Zülcelal onların penceresinden, bir kulun penceresinden yani, bir Firavun bile olsa nasıl davranılması gerektiğini öğretti onlara. Buyurdu ki, “Ona karşı yumuşak bir dille gidin. Ona, firavuna yani yumuşak söz söyleyin. Olur ki iman eder.”
Bu kulların düşünmesi gereken bir yoldur, yöntemdir. Allah-u Zülcelâl tüm insanlığa bunu öğretiyor. Ne kadar şiddetli bir zalim bile olsa, sen onu en güzel şekilde Allah’ın yoluna davet et.
İnsan tabi kendisini düşünmeye meyillidir. Ahiretini kurtarmanın en kolay yolu inzivaya çekilmektir. Çok rahattır. Kimsenin derdiyle uğraşmazsın. Ses yok, seda yok. Ama devamlı yapamazsın bunu. Çünkü senin fıtratın buna müsait değil zaten.
İnzivaya Çekilmeyin, Hizmet Edin
Sahabe-i kiramdan bir kişi su akan bir dağ yolundan geçiyor. Doğayla iç içe diye bir söz var ya meşhur. Böyle bir yer buluyor. Çok güzel bir yer. Suyu var, yeşillikler, ağaçlar. Diyor ki; “Keşke insanlardan ayrılıp şu vadide yerleşsem,” diyor. “Fakat Resulullah sallallahu aleyhi vesellemden izin almadan böyle bir şey yapamam,” diyor.
Doğru Resulullah aleyhisselatu vesselamın yanına gidiyor. Diyor ki;
“Ya Resulallah benim böyle bir niyetim var, müsaade var mı?” Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem;
“Hayır,” diyor. “Kesinlikle böyle bir şey yapma. Çünkü sizden birinin Allah-u Zülcelal yolundaki cihadı, gayreti, sa’yi, yani toplum içerisindeki bu cihadı ve gayreti evinde yetmiş sene kılacağı namazdan daha faziletlidir. Allah’ın sizi bağışlamasını ve Cennet’e koymasını istemez misiniz? O halde Allah yolunda cihada çıkınız. Kim devenin sağılacağı kadar bir süre Allah yolunda cihad ederse, mutlaka Cennet’e girer.” Buyurdu. (Tirmizî, Fezâilü’l-cihâd 17.)
Düşünebiliyor musunuz? Evine çekildin yetmiş sene sadece evde durmadan namaz kıldın. O ibadet, hizmetten, faaliyetten, gayretten daha hayırlı değildir. Yani topluma yaptığın hizmet evde yaptığın yetmiş senelik ibadetten daha hayırlıdır.
İnsanları iyiliğe davet et. Kötülükten de sakındır. Öyleyse biz bunu yapmadığımız zaman Allah korusun, kendi halimize kaçarsak, inzivaya çekilirsek, insanlarla görüşmeyeyim, alakamı keseyim, elimde tesbihim, ibadetlerimi yapayım… Kulağa hoş geliyor. Lezzetlidir de gerçekten. Bunun tadını alan bilir. Zikrin tadını alan ne kadar huzur verici, insanın kalbini dinlendirici olduğunu bilir. Ama kalp itminan olduktan sonra, o da ruhunu ve bedenini yormaya çalışmalı ki dinlenebilsin. Yoksa dinlenemez. O sadece zikir yapmaya muhtaç değil. Allah-u Zülcelâl öyle yaratmadı çünkü.
İbadet sadece zikir değildir. Allah-u Zülcelâl çeşit çeşit ibadetler sundu önümüze. Böyle zengin bir sofrası var. Muazzam bir sofrası var. Her birisi ayrı bir lezzete sahiptir. Bazıları ise biraz acıdır ama meyvesi çok tatlıdır, neticesi çok tatlıdır. Şifadır o çünkü. İlaç gibidir. İlaç acı olabilir ama vücudundaki hastalıkları giderir. İşte toplumsal dertlerimiz de birer ilaç ve dermandır. Öyle ise biz birbirimizin derdinden kaçarsak tedavi olamayız.
Biz birbirimizin derdiyle tedavi olacağız. Birbirimize yardımcı olarak, birbirimize doğru yolu göstererek, bazı istemediğimiz olaylara katlanarak ve mücadele ederek tedavi olacağız. Bunlar acı nimetlerdir. Acıdır ama nimettir. Onu sabırla, güzel bir yüzle, güzel bir gönülle karşılarsak, Allah’ın izniyle o dertlerde derman buluruz. Eğer böyle yapmazsak o dertler hepimizi sarar ve Allah korusun o dertler birer azaba dönüşür.
Allah-u Zülcelal hepimize birlik beraberlik içerisinde, basiretle, şuurla, ferasetle her zaman onun yolunda gitmeyi, onun yolunda hazırlanmayı, onun yolunda cihad etmeyi, cihada hazırlanmayı nasip eylesin.
Allah Azze ve Celle ahirette de bizi mahcup etmeyecek şekilde bir hayat nasip eylesin, burada da. Öyle bir hayat ki hem burada afiyet olsun hem ahirette afiyet olsun.
Allah-u Zülcelal hepimize güç kuvvet versin, hepinizin sıkıntılarınızı gidersin. Sizlere, hastalarınıza şifalar ihsan eylesin. Dünya ve ahiret hepinizi mesut, bahtiyar kılsın. Allah-u Zülcelal rızkınıza, ticaretinize bereket koysun. Sadatların yolunda, sırati müstakimde sabit kılsın. Allah muvaffak kılsın. Âmin.