İRFAN SOHBETİ / İslam Yolunda Hizmet Etmenin Önemi
İRFAN SOHBETİ
İslam Yolunda Hizmet Etmenin Önemi
Seyda Feyzullah Konyevi -ks-
Allah azze ve celle ayet-i kerimede şöyle buyuruyor:
وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ اُمَّةٌ يَدْعُونَ اِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
“İyiliği emreden, kötülükten sakındıran ve hayra, doğruya güzele çağıran içinizden bir topluluk bulunsun. İşte kurtulanlar bu kimselerdir.” (Al-i İmran; 104)
Allah azze ve celle’nin ayet-i kerimede buyurduğu gibi, herkes kendi başına hareket ederek değil, toplu halde, mümin cemaati olarak, İslam cemaati olarak hareket etmemizi emrediyor; Allah azze ve celle. “İşte kurtulanlar bu kimselerdir.” buyuruyor. Allah azze ve celle hepimizi kurtuluşa erenlerden eylesin. Hepimizi o ümmetin içine dahil eylesin.
Biz O’nun yolunda insanları hayra çağırırsak, iyiliği emredip kötülükten sakındırırsak, muhabbet ve şefkat ile bir başkasının cehenneme gitmesine engel olup, cennet yoluna girmesini sağlarsak bu ayet-i kerimenin müjdesine mazhar oluruz, inşallah.
Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor:
“İnsanların en hayırlısı, diğer insanlara en faydalı olandır.” (Ebu Davud, Edeb, 57; Tirmizi, Birr, 16;)
Sabahtan akşama kadar ibadet eden ile sabahtan akşama kadar insanların faydası için çalışıp duran, onların hizmetini yapan, onların işlerini yerine getirmeye çalışan insan arasında Allah azze ve celle katında çok büyük fark vardır. Allah azze ve celle hizmet edeni daha makbul görmektedir.
Çünkü bu dünyada biz içtimai bir varlık olarak dünyaya geldik. Yani sosyal, toplumsal bir varlık olarak bu dünyada yaşıyoruz. Hepimiz birbirimize muhtacız. Allah azze ve celle istiyor ki biz birbirimize faydalı olalım. O diyor ki; “Siz birbirinize faydalı olun, Ben size sevap yazayım. Siz, iyiliği emredip kötülükten sakındırın, huzurlu yaşayın, Ben de sizi cennetime koyayım.”
Allah-u Zülcelâl’in
Hiçbir Şeye İhtiyacı Yoktur
Allah azze ve celle’nin bize bir şeyi emretmekte hiçbir menfaati yoktur, hiçbir çıkarı yoktur, hiçbir ihtiyacı yoktur. Allah azze ve celle bizden ne istiyorsa bizim içindir. Ne ibadet yaparsak yapalım bizim menfaatimizedir.
Namaz kılıyoruz yine bizim menfaatimize. Oruç tutuyoruz orucun faydası yine bize dönüyor. O orucu ibadet olarak Allah azze ve celle’ye yapıyoruz, O’nun için tutuyoruz ama menfaati yine bize dönüyor. Ne yapıyorsak yapalım hepsinin menfaati bizedir. Çünkü Allah azze ve celle’nin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. O Samed’tir, her şey ve herkes O’na muhtaçtır.
Bir başka hadis-i şerifte Resul-ü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:
“Bir mümin kardeşimin ihtiyacını görmek için yürümem bana, şu mescidde (Mescid-i Nebide) oturup bir ay itikafa girmekten daha sevimlidir.” (Tebarani, el-Kebir, 13646; İbnu Ebi’d-Dünya Kazau’l-Hace, No:36)
Bilindiği gibi Mescid-i Nebevî’de yapılan ibadetlerin sevapları kat kat daha fazladır. Buna rağmen bir mümin kardeşimin bir ihtiyacını gidermenin, onun için zahmet çekmenin, onun için yürümenin, bir ay boyunca Mescid-i Nebevî’de itikafa girmekten daha hayırlı ve sevimli olduğunu Resul-ü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem bizlere beyan ediyor.
Bu mesele sadece insanların ihtiyacını karşılamak, onların derdini dinlemek ya da onları bir şekilde onu rahata kavuşturmaktan ibaret değildir. O kişiye zahiri olarak faydalı olunduğu gibi aynı zamanda maneviyatına da faydalı olmaktır. O kişiye cenneti kazandırmaktır. O cennetin kapısından dışarı çıkıp kaçmaya çalıştıkça senin onun elini tutup tekrar cennete çekmeye çalışmandır. Bütün mesele bundan ibarettir. Maksat da bu olmalıdır. İnsanoğlu birbirine bu konuda hep yardımcı olmalıdır. Asıl dostluk, arkadaşlık ve kardeşlik budur.
Yine bir başka hadis-i şerifte Resul-ü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:
“Bir kul, din kardeşinin yardımında bulunduğu sürece, Allah da onun yardımında olur.” (Ebu Davud, Edeb, 60; Tirmizi, Hudud, 3; Birr, 19)
Sen bir kardeşinin yardımında bulunursun, ona yardım edersin, onun derdine derman olursun, Allah azze ve celle de senin dertlerine derman olur. Bu hep böyledir. İlâhî kanun budur. Sünnetullah bu şekildedir. Allah azze ve celle kendi kanununu bu şekilde koymuş. “Sen mümin kardeşine yardım et Ben de sana yardım edeyim,” buyuruyor.
Ebû Kilâbe el-Basrî rahmetullahi aleyh şöyle anlatmıştır:
“Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem, yolculuk yaparken ashabını gruplara ayırıyordu. Bir defasında grubun birisi Resul-ü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem huzuruna gelerek gruptaki bir şahsı şöyle övmeye başladılar:
“Ey Allah’ın Resûlü! Biz bunun gibisini görmedik. Bir yere indiğimizde hemen namaza koşar; durmadan namaz kılar. Hareket edince tek işi Kur’an okumaktır. Bir de devamlı oruç tutuyor.” dediler. Resul-ü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem:
“Ona bunları yapma imkanını kim veriyor. O bunları yaparken ihtiyaçlarını kim görüyor?” diye sordu. Arkadaşları:
“Bizler!” diye cevap verdiler. Resul-ü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem, aynı soruyu bir kere daha sordu. Onlar tekrar:
“Bizler!” diye cevap verince, Resul-ü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem:
“Bu durumda sizin hepiniz ondan daha hayırlısınız, buyurdu.” (İbn-i Mübarek, Kitabu’l-Cihad, II, 180)
Düşünün! Herkes ibadet etmiş olsa, hiç kimse kendi işini yapmamış olsa hayat nasıl olur? Olmaz değil mi? İşte Resul-ü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem bize hayatı öğretiyor. “Siz hem kendi işinizi yapacaksınız hem birbirinize yardımcı olacaksınız buyuruyor” ve bize bu yolu gösteriyor.
Hayırlarda Yarışalım
Boş durmayacaksın. İbadetini de yapacaksın işini de yapacaksın. Sen bu şekilde hayırda da yarışacaksın. Yorulacaksın, yoruldukça daha da tazeleneceksin.
Allah azze ve celle’nin yolunda koştururken, O’nun yolunda tebliğ yaparken, O’nun yoluna insanları çağırırken aynı zamanda insanların zahiri ihtiyaçlarını da karşılamaya çalışmak büyük ibadetlerdendir.
Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem bu hadisede bize yolun bu şekilde doğru yürüneceğini buyuruyor ve bu şekilde gösteriyor. Yani uhrevi olarak insanların yardımına koşarken, dünyevi olarak da onların yardımına koşmaktan mahrum kalmamamız gerektiğini bize gösteriyor.
Abdurrahman-ı Tâhî rahmetullahi aleyh şöyle buyuruyor:
“Nisbet, hizmete göredir. Hizmetteki İlâhî rahmet hiçbir şeyde yoktur. Nakşibendî yolunda rahmete sebep olacak her türlü amel ve hizmet vardır. İbadet için evine kapanıp halkın hizmetinden kaçan kimse, pek çok hayırdan mahrum kalır. Sadece zikirle yetinmek olmaz. Mal ve can ile Allah yolunda cihad ve gayret etmek gerekir.”
Özellikle ehl-i tasavvuf o kadar hizmete önem vermişler ki, bu hizmeti her zaman Allah azze ve celle’nin rahmetine sebep olarak görmüşlerdir. İnsan hizmet yolunda yürüdüğü zaman Allah azze ve celle’nin izniyle onun bütün hayatı ibadete dönüşür. Demek ki hiç boş durmayıp daima hizmet yolunda koşturmamız gerekiyor.
Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem hiçbir zaman boş durmamıştır. Hiçbir zaman bu hayatta bu çağın tabiriyle tatil yapmamıştır. Rahatlık görmemiştir. Bazı zamanlarda gönlünün daraldığı olur ve: “Ey Bilâl, bizi ezanla ferâha kavuştur.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 78) buyururdu. O hep ibadetle rahatlığı bulurdu. O namazla, zikirle, Allah yolunda gayret ederek rahatı bulurdu. Allah azze ve celle bizlere de bu şuuru versin.
Sahabeyi Örnek Alalım
Kendimizi muhasebeye çekmemiz lazımdır. Sahabe-i kiram’ın hayatına bakarsak, şu anda dünyadaki bütün İslam aleminin hemen hemen hepsi sahabe-i kiram zamanında fethedildi ve İslam’la müşerref oldu. Bizim zamanımızda hangi coğrafya fethedildi ve hangi coğrafya İslam’la müşerref oldu? Biz ne yaptık? Bunu çok iyi düşünmemiz gerekir.
Vehb bin Kebşe radıyallahu anh’ın kabri Çin’dedir. Resul-ü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem, onu Çin’de tebliğ hizmetinde bulunmak üzere vazifelendirmiştir. Halbuki o zamanın vasıtalarıyla Çin, bir yıllık mesafededir. Bir yıl, dile kolay. Bir yıl boyunca o çöllerden, dağlardan, taşlardan gideceksin. Yaz kış demeyip yolculuk yapacaksın. Ekmek nerede, gıda nerede?
Vehb bin Kebşe radıyallahu anh bunların hiç birisini dert etmedi. “Allah azze ve celle herkesin rızkına kefildir,” deyip yola çıktı. Çin’de yıllarca hizmet etti. Allah azze ve celle’nin yolunda gayret edip, insanları İslam’a çağırdı.
Vehb bin Kebşe radıyallahu anh Çin’e kadar gidip uzun bir zaman tebliğde bulunduktan sonra, Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’in hasreti ona ağır bastığı için dönüp Medine’ye Resul-i Ekrem’i, sallallahu aleyhi ve sellem, görmek istiyor. Bir yıl dönüş yolculuğu sürüyor ve Medine’ye geri dönüyor. Fakat ne yazık ki Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem vefât etmiş olduğu için onu görememiştir. Onun mübarek yüzünü, onun nur cemalini göremeden, “Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem bana bu görevi vermişti, ben bu görevi yerine getirmeliyim,” diyerek tekrar Çin’e dönmüş ve orada tebliğ hizmetindeyken vefat etmiştir. Sayısını Allah azze ve celle bilir, orada ne kadar Müslüman varsa, onun attığı tohumlarla filizlenmiştir.
İşte bizler de kendimizi hesaba çekip, kendimize çeki düzen vermemiz lazımdır. Biz kimin hidayetine vesile olmaya çalıştık? İçinde bulunduğumuz toplum dahi git gide bozuluyorken biz ne yapıyoruz? Bunun için aynaya dönüp bakmamız lazımdır. Birbirimizin hatalarıyla uğraşmak yerine kendimizle uğraşmamız lazımdır. Birbirimizle uğraşacaksak, birbirimizi hep hayrateşvik etmeliyiz. Hatalarımızı birbirimizin yüzüne vurarak, hakaret ederek, kalp kırarak hizmet ve tebliğ olmaz.
Bir mümin kardeşinin gönlünü, bir başkası kırmışsa bile, onu sen tamir etmelisin. Yıkılmışsa tekrar inşa etmelisin. Onu tekrar mamur bir hale getirmelisin ve o gönlü fethetmelisin. Yıkmadan, incitmeden o kişiyi tekrar Allah azze ve celle’nin yoluna kazandırmalısın.
O kazanç onun olduğu gibi senin de olacaktır. O ne kadar sevap işlerse, o ne kadar ibadet ederse onun ibadetlerinin sevabından hiçbir şey eksilmeden aynısı senin de defterine yazılacaktır.
İslam’a Hizmet Eden Aziz Olur
Allah azze ve celle ayet-i kerimede şöyle buyuruyor:
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تَنْصُرُوا اللّٰهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ اَقْدَامَكُمْ
“Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a (Allah’ın dinine) yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.” (Muhammed; 7)
İnsan, Allah azze ve celle’nin yolunda hizmet ederse, İslam’ın yardımına koşarsa, İslam da o kişiyi aziz kılar. Bu ayet-i kerimeden anlıyoruz ki, Allah azze ve celle kendi yardımını müminin İslam’a yardımına bağlamıştır.
Allah azze ve celle, özellikle tebliğ hizmeti yaparken, sohbetimizin başında okuduğumuz ayet-i kerimede; “…içinizden doğruya güzele çağıran bir topluluk bulunsun.” buyurduğu gibi, topluluk halinde hizmet yapmamızı istiyor.
Allah azze ve celle’nin yolunda yapılan hizmet, ister önde olsun ister geride olsun mümin için fark etmemelidir. Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem de bu mücadelemizde bizlere şöyle bir ders veriyor:
“Müjde olsun o kula ki, bineğini alıp Allah yolunda cihada ve hizmete çıkar. Başı açık, ayakları toz toprak içinde var gücüyle bu yolda koşar. Kendisine ordunun önünde gözcülük verilse onu hakkıyla yapmaya çalışır. Eğer ordunun arkasında geri hizmetleri verilse onu hakkıyla yapmaya çalışır. İleride veya geride hangi iş verilse o işin gereğini yapmakla meşgul olur.” (Buhari, Cihad, 70)
Bu durum hizmet ehli bir müminin ahlakı olmalıdır. Hizmet ehli bir insan; “Neden bana amirlik verilmedi,” veya “Neden bana geri hizmet verildi,” gibi olumsuz düşüncelere kapılmamalıdır.
Akıllı olan bir insan bilir ki; arkadaki hizmet eden insan olmasa öndeki kahramanlar mevcut olamazdılar. Çünkü her şeyi o arkadakiler öndekilere yetiştiriyor. Misal olarak, öndekinin yemeğini arkadaki yapıyor ve yetiştiriyor. O yemek bir öğün çıkmazsa öndeki halsiz kalır hiçbir şey yapamaz.
Öndeki kişinin ismi çıkmış, bu hiç önemli değil. Önemli olan defterdeki ağırlıktır. Kıyamet gününde karşımıza çıkacak o defterdeki o sevap ağırlığıdır. İşte o birlik ve beraberlik içerisinde Allah yolunda insan gayret ederse, Allah azze ve celle de ona yardım eder, rahmetiyle onun yardımına koşar ve onun ayağını kaydırmaz.
Unutmayalım ki; Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem ve sahabe-i kiram bu kutlu yolda çok eziyet çektiler. Ebu Cehiller, Ebu Lehebler rahatlık içerisindeydiler. Ama iki tarafta ahirete gitti. Sahabe-i kiram kazandı, Ebu Cehiller kaybetti.
Allah azze ve celle, bizi de inşallah kazananların tarafından kılmıştır. O zaman bizim bu fırsatı kaçırmamamız ve bunu değerlendirmemiz lazımdır.
Şunu iyi bilelim ki, Allah azze ve celle’nin bizlere ihtiyacı yoktur. O dilerse bizim gibi binlerce, milyonlarcasını yaratır ve bu yolda hizmet ettirir. Bize bu hizmeti nasip etmişse, bu yolda yürümeyi nasip etmişse, o zaman çok şükretmeliyiz.
Allah azze ve celle hepimizi kendi yolunda kullansın. Bizlere her zaman razı olacağı şekilde salih ameller nasip eylesin. Göz açıp kapayıncaya kadar dahi olsa nefsimize teslim etmesin. Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’in yolundan, sahabe-i kiramın yolundan, Allah dostlarının yolundan ayırmasın.