İRFAN SOHBETİ – Korku ile Ümit Arasında Olmalıyız
İRFAN SOHBETİ
Korku ile Ümit Arasında Olmalıyız
Seyda Feyzullah Konyevi -ks-
Bir Müslümanın korku ve ümit arasında olması gerekir ve bu dengeyi her zaman sağlamalıdır. Korku ile ümit arasında yaşayan bir insan, Allah azze ve celle’nin rahmetinin sonsuz olduğunun ve O’nun rahmeti ile cennete girebileceğinin farkına varır.
Allah azze ve celle’nin rahmetinden ümit kesmek, büyük bir karanlıktır. Onun için mümin korku ile beraber her zaman ümitli olmalıdır. Allah azze ve celle ayet-i kerimede şöyle buyuruyor:
وَلَا تَا۬يْـَٔسُوا مِنْ رَوْحِ اللّٰهِۜ اِنَّهُ لَا يَا۬يْـَٔسُ مِنْ رَوْحِ اللّٰهِ اِلَّا الْقَوْمُ الْكَافِرُونَ
“Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin; doğrusu kafirlerden başkası Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez.” (Yusuf; 87)
Ümit dediğimiz zaman, sadece dünyevi işlerimiz olarak zannetmeyelim. Bizim gerçek hayatımız ahiret hayatıdır. Bu dünyadan sonra asıl ümit edilecek olan şey, akıbetimizin iyi olması ile ilgili ümit etmemizdir.
Allah azze ve celle kendi rahmetine sığınmamızı istediği gibi, kendisinden korkmamızı da istiyor. İnsan korkmayıp sadece ümit beslerse büyük bir aldanışa düşer ve git gide amelleri de terk eder. Onun için korku da lazımdır.
Korku ve ümit aynen bir kuşun iki kanadı gibidir. Eğer kuşun kanatları dengede olursa güzel bir şekilde uçabilir ama birisi kırık birisi sağlam olursa uçamaz ve dengesini kaybeder. İki kanadı da yoksa, o zaman o kuş ölüme terk edilmiş demektir.
Lokman-ı Hakim oğluna şöyle nasihat etmiştir:
“Allah-u Zülcelâl’den, O’nun mekrinden (azabından) emin olmayacağın bir korkuyla kork. Korkundan daha şiddetli bir şekilde ümit sahibi ol.” Oğlu:
“Bunların ikisini bir arada nasıl yapabilirim? Benim sadece bir kalbim var.” deyince, Lokman-ı Hekim:
“Müminin, birisiyle korkup diğeriyle ümit ettiği, iki özellikte kalbi olduğunu bilmiyor musun!” demiştir.
İnsanın kalbi böyledir. Dolayısıyla o iki özellikte olan kalbi dengede tutup, muhafaza etmek lazımdır.
Allah azze ve celle bizden ibadet yapmamızı istiyor. Allah-u Zülcelal’in bizim ibadetlerimize hiç ihtiyacı yok ama bizim ihtiyacımız var.
Allah-u Zülcelal bizi kendisine ibadet etmemiz için yarattı. Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyuruyor:
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَلْتَنْظُرْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ لِغَدٍۚ
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve herkes yarına ne hazırladığına baksın. Allah’tan korkun, çünkü Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Haşr; 18)
Yalnız Allah’tan Korkalım
Kıyamet gününde, Allah azze ve celle’nin huzurunda hesap vereceğiz. Burada ne hazırlamışsak ona göre muamele göreceğiz. Allah-u Zülcelâl rahmetinin bir tecellisi olarak şimdiden bizi uyarıyor. Başka bir ayet-i kerimede ise şöyle buyuruyor:
فَلَا تَخَافُوهُمْ وَخَافُونِ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ
“Eğer iman sahibiyseniz, yalnız Benden korkun!” (Al-i İmran; 175)
Allah azze ve celle bu ayet-i kerimelerde bize korkmamızı emrederken, başka ayet-i kerimelerde ise onun rahmetinden kesinlikle ümidimizi kesmemiz gerektiğini belirtiyor.
Hakiki korku, zahiri ve manevi olan günahlardan sakınmaktır. Hz. Aişe radıyallahu anha, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e:
“Ya Resulullah!
وَالَّذ۪ينَ يُؤْتُونَ مَٓا اٰتَوْا وَقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ اَنَّهُمْ اِلٰى رَبِّهِمْ رَاجِعُونَۙ
“Rablerine dönecekleri için yapmakta oldukları işleri, kalpleri titreyerek yaparlar.” (Müminun; 60) ayet-i kerimesi ile içki içen, zina ve hırsızlık yapanlar mı kastedilmiştir?” diye sorunca; Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Hayır, bu ayet-i kerime ile oruç tutan, namaz kılan, sadaka ve zekât veren, fakat buna rağmen: ‘Acaba bu amellerimiz kabul edilecek mi!” diye korkan kimseler kastedilmiştir.” (Tirmizi, Tefsir 23/3; İbn-i Mace, Zühd 20; Ahmed bin Hanbel, Müsned , VI, 159, 205)
Allah azze ve celle, ibadet ettikleri halde ibadetlerine güvenmeyip korku içinde olanları methetmiştir. İbadet ehli bir mümin kalbinde, daima; “acaba kabul olacak mı olmayacak mı?” korkusunu daima yaşamalıdır. Muaz bin Cebel radıyallahu anh; “Sırat köprüsünü arkasında bırakıncaya kadar; Müminin korkusu dinmez.” demiştir.
Sırat köprüsünden önce, mümin hesaba çekilecek ve amel defterleri dağıtılacaktır. Dolayısıyla müminin endişesi sırat köprüsünü geçinceye kadar bitmez.
İnsanoğlu hata yapabilir, hataya maruz kalabilen bir varlıktır. Allah azze ve celle, kendisinden korkan, hatasından dönüp tevbe eden kullarını da çok seviyor.
Muhammed bin Hasan rahmetullahi aleyh şöyle anlatmıştır:
“Bir gece uyuyorken, kapım çalındı. Gelen halifenin elçisiydi. “Halife, seni çağırıyor.” dedi. Böyle söyleyince hayatımdan endişe ettim. Kalkıp halifenin huzuruna geldim. Bana dedi ki: “Seni bir mesele için çağırdım. Hanımıma dedim ki: “Ben adil bir halifeyim. Adil halife de cennettedir.” Bunun üzerine hanımım bana: “Sen isyankâr bir zalimsin, böyle iken cennet ehli olduğunu söyleyerek Allah’a iftira attın. Cennet sana haram olsun.” dedi. Halife böyle söyleyince, dedim ki: “Ya Emir’el Müminin! Sen bir günah işlediğin zaman, arkasından Allah’tan korkar mısın?” Halife: “Evet, yemin ederim ki çok korkarım.” dedi. Ben de: “Şehadet ederim ki, senin için iki cennet vardır. Çünkü Allah-u Zülcelal; “Rabbinin huzurunda durmaktan korkan kimselere iki cennet vardır.” (Rahman; 46) buyurmuştur. Bunun üzerine halife beni ödüllendirdi ve dönmemi söyledi.”
Demek ki; küçük bir hata bile olsa, günah işlediğimizde Allah azze ve celle’nin huzuruna çıkacağımızı düşünerek o korkuyla yaşamamız lazımdır. Hata işlerken, kalbimizde bir ürperti oluyorsa, bu imanımızın sağlam olduğuna alamettir.
Her hatamızdan dolayı pişmanlık duymalı ve Allah azze ve celle’nin kendisini affedeceğine dair ümitli olmalıyız. “Nasıl olsa Allah affedicidir,” diye hatanın üzerinde ısrar etmemeli ve şeytanın oyununa gelmemeliyiz. Nitekim, Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا۠ وَلَا يَغُرَّنَّكُمْ بِاللّٰهِ الْغَرُورُ
اِنَّ الشَّيْطَانَ لَكُمْ عَدُوٌّ فَاتَّخِذُوهُ عَدُوًّاۜ اِنَّمَا يَدْعُوا حِزْبَهُ لِيَكُونُوا مِنْ اَصْحَابِ السَّع۪يرِۜ
“Ey insanlar! Allah’ın vaadi gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı (şeytan) da Allah’ın affına güvendirerek aldatmasın. Şüphesiz şeytan, sizin büyük bir düşmanınızdır, siz de onu düşman sayın. O kendi taraftarlarını ancak alevli ateş ehlinden olmaya çağırır.” (Fatır; 5- 6)
Allah-u Zülcelal böyle bir hale düşmememiz için bizi uyarıyor. Onun için Allah-u Zülcelal’in rızasına talip olan kimseler, hakkıyla Allah’tan korkmalı ve; “Allah, çok bağışlayıcıdır. Sizin ibadetinize ihtiyacı yoktur.” diyerek insanı aldatıp, günahlara sürükleyen aldatıcı şeytandan muhafaza olmaya çalışıp Allah-u Zülcelal’in tâat ve ibadetine sarılmalıdırlar.
İhsan Makamı
Allah azze ve celle başka bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
اِنَّ رَحْمَتَ اللّٰهِ قَر۪يبٌ مِنَ الْمُحْسِن۪ينَ
“Muhakkak ki Allah’ın rahmeti, Muhsinlere (iyilik edenlere) daha yakındır.” (A’raf; 56)
İhsan makamı nedir? İhsan makamı; Allah’ı görüyormuş gibi ibadet etmektir. Sen O’nu görmüyorsan da O seni görüyor. Bu duygu içerisinde, ibadet halinde olmaktır. Böyle kimselere Allah azze ve celle’nin rahmeti daha yakındır.
Allah azze ve celle başka bir ayet-i kerimede şöyle buyuruyor:
قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اَسْرَفُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَم۪يعًاۜ اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ
“De ki; ey nefisleri aleyhine ileri gitmiş olan kullarım, Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyiniz, Allah tüm günahları bağışlar. Çünkü o çok bağışlayan ve çok esirgeyendir.” (Zümer; 53)
Allah’tan ümit kesilmez. Fakat ümit ederken de samimi olmamız lazımdır. Allah’a karşı isyan edip sonra da pişmanlık duymadan O’nun rahmetini ümit etmek O’na saygısızlıktır ve bu büyük bir aldanmadır.
Evliyalardan bir zat şöyle demiştir:
“Ümit etme hususunda insanlar üç kısımdır:
1- Bir adam, güzel bir amel yapar ve bu amelin kabulünü Allah-u Zülcelal’den ümit eder.
2- Bir adam, kötü amel yapar, sonra tevbe eder ve Allah-u Zülcelal’in af edeceğini ümit eder.
3- Üçüncüsü ise yalancıdır. Günahın üzerinde devam eder ve: “Ben af edileceğimden ümitliyim” der.”
Günahta ısrar etmek Allah azze ve celle’nin gazabına sebep olan çok kötü bir şeydir. Bu yüzden, Yahya bin Muaz rahmetullahi aleyh şöyle demiştir:
“Bana göre, en büyük aldanma; pişmanlık duymadan, affedilme ümidine güvenerek günahların üzerinde ısrar etmek, boyun eğmeden Allah-u Zülcelal’e yaklaşmayı beklemek, günahlarla itaat edenlerin yurdunu istemek ve hiçbir amel yapmadan mükâfat talep etmektir.”
Hz. Ali radıyallahu anh ise oğullarından birine şöyle nasihat etmiştir:
“Oğlum! Bütün hayır ve taatler senin olsa, bunların seni kurtaramayacağı korkusuyla Allah azze ve celle’den kork! Dünyadaki bütün günahlar senin olsa bile, Allah azze ve celle’nin onları af ve mağfiret edeceği ümidiyle de Allah azze ve celle’den ümitli ol!”
Son olarak yine Hz. Ali radıyallahu anh, günahlarından korkup ümitsizliğe düşen birine:
“Seni bu hale düşüren nedir.” diye soruyor. Adam:
“Büyük günahlarım.” diye cevap veriyor. Hz. Ali radıyallahu anh:
“Yazık sana! Allah’ın rahmeti senin günahlarından daha büyüktür.” buyuruyor. Adam:
“Benim günahlarım hiçbir şeyin temizlemeyeceği kadar büyük.” deyince, Hz. Ali radıyallahu anh şöyle buyuruyor:
“Hayır! Asıl senin Allah’ın rahmetinden ümidini kesmen, işlediğin günahlarından daha büyüktür.”
Dikkat edelim! Hz. Ali radıyallahu anh, Allah’ın rahmetinden ümit kesmenin, işlenen günahlardan daha büyük olduğunu belirtiyor.
Allah’ın rahmetinden ümidini kesen insan, zaten şeytana uymuş olur. Allah’ın rahmetinden ümidini kesmek; cenneti istememektir, Allah’ın rahmet kapısından girmeyi reddetmektir.
Allah azze ve celle hepimizi ümitvâr kalsın ve kendisinden korkanlardan eylesin. Bizleri göz açıp kapatıncaya kadar bile nefsimize teslim etmesin.
Sadece ümit besleyip, amellerde tembelleşenlerden eylemesin, sadece korkuya kapılıp da karamsar olanlardan ve ümitsizliğe kapılanlardan da eylemesin.