Kâinatın Anahtarı; Besmele
Besmele; bütün mevcudatın hal diliyle ve kavliyle, dillerinde devamlı tekrar edilen dua, zikir ve anahtardır. Böylece Allah’a uzanan manevî bir hat ve irtibattır. Bu duaya insanlar, hayvanlar ve bitkilerden tutun, cansız varlıklara kadar her şey iştirak etmektedir.
Zira Kur’ân-ı Kerîm’deki “O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ama siz onların tesbihini anlamazsınız.” (İsrâ, 17/44) âyeti, bu hususu ortaya koymaktadır.
Sahâbîlerin önde gelen isimlerinden Abdullah b. Mesûd’un (r.a): “Biz Hz. Peygamber’in yanında yemek yerken, yemeğin Allah’ı tesbih ettiğini işitirdik.” (Buharî, “Menakıb”, 25) şeklindeki haberi de, buradaki ayetin açık bir tefsiridir.
Tüm varlıkların canlı olduğunu deneyle ispatlayan Japon bilim adamı Prof. Dr. Masaru Emoto’nun bu konudaki bir araştırması şöyledir: “Su cansız bir madde değil; canlı ve duyguları algılayan kristallerden oluşmaktadır. Yanında güzel sözlerle dua edildiğinde su, berrak ve estetik bir yapıya bürünür. Kötü sözler veya şeytani ifadeler kullanıldığında, kristaller kaotik ve karışık bir biçime dönüşmektedir.”
Besmele, İslâm nişanını gösteren bir definenin anahtarıdır. Çünkü “Rahman ve Rahîm Allah’ın adıyla başlarım” diyerek, yapacağımız işlerin gerçek faili, yaratanı olmadığımızı, bizi de fiillerimizi de yaratan bir güç ve kudrete bağlı bulunduğumuzu, ancak O’nun müsaadesiyle işe başlayabileceğimizi, yapacağımız her şeyi O’nun için yapmamız gerektiğini ilan ederiz.
Dolayısıyla zahiri sebepler neticesiyle gelen nimetleri de o sebepler hesabına almamız doğru olmaz. Çünkü o sebepler, (meselâ ağaçların meyve vermesi, hayvanların süt vermesi v.s. gibi) doğrudan doğruya o nimeti Allah hesabına ve O’nun müsaadesiyle, yaratmasıyla ürettikleri aşikârdır. Böylece biz de bu nimetleri alır, onlardan istifade ederken, Allah adına (besmele ile) almamız ve yapmamız gerekmektedir.
Besmele’nin sırrı
Besmeledeki bir başka sır da kısaca şöyle özetlenebilir: Besmelenin başındaki “be” edatı “beraberlik veya yardım dileme” manâsında bağlayıcı bir edattır, yani bağlaçtır. Dolayısıyla, “Başla, oku veya başlıyorum, okuyorum…” gibi (belagat kuralları gereği) cümleden çıkartılmış bir fiile işaret eder.
“Allah” ismi ise gerçek İlâh’ın özel adıdır. Bütün sıfat-ı kemâliyeye sahip bulunan, varlığı zaruri olan Zât’ın ismidir. Oysa tanrı ve hudâ isimleri “Allah” gibi birer özel isim değildir. Ayrıca İlâh, Rab, Ma’bud gibi genel anlam ifade eden isimler de böyledir. Zira İlâh’ın çoğulu âlihe, Rabb’ın çoğulu erbâb, hudâ’nın çoğulu hudâyân ve tanrı’nın çoğulu tanrılar şeklinde kullanılırken; Allah için -haşa- “Allahlar” denemez, kullanılamaz.
Besmeledeki “er-Rahmân” kelimesi de yüce Allah’a mahsus bir isim, çok merhametli, çok rahmet sahibi manâsına bir isim-sıfattır. “er-Rahîm” kelimesi de çok merhamet edici manâsında Allah’ın sıfatlarından biridir veya yine bir isim-sıfattır.
Rahmân ve Rahîm ikisi de rahmet masdarından mübalağalı birer sıfattır. Aralarındaki nüansi ise; Allah’ın Rahmân oluşu ezele, Rahîm oluşu ebede ve haşre işaret etmektedir. Bundan dolayı mahlukât, Allah’ın Rahmân olmasıyla başlangıçtaki rahmetinden, Rahîm olmasıyla da sonuçta meydana gelecek merhametinden doğan nimetler içinde büyürler ve ondan faydalanırlar.
Böylece Allah-u Teala dünyada Rahman oluşuyla hem mü’minlere, hem de kâfirlere acımakta ve nimetlerini vermektedir. Ahirette Rahîm oluşuyla da yalnız mü’minlere merhametli olacağını göstermektedir. (Yazır, 1:38-49).
Kainattaki canlı ve cansız bütünündeki yardımlaşma ve dayanışma da Allah’ın rahmetine bakmaktadır. Meselâ, ağaçlar ve nebatâtların gıda anbarı, hayvanların süt çeşmesi, güneşin de bir lamba gibi insanların emrinde olmaları, bu nimetlere kaynaklık eden varlıkların insanın ihtiyaçlarını bilmesinden değil, belki insanı bilen ve tanıyan, merhamet sahibi bir Rahman’ın olmasından dolayıdır.
Bunun için önce Rahmaniyete sonra Rahimiyete bağlanarak işlere başlanılır. Böylece, besmele dünyadaki manevi kapıları açan bir anahtar ve Allah ile irtibatı sağlayan manevi bir bağ ve duadır.
Bereket vesilesi…
Hz. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, bu konuya işareten, “Besmele ile başlanmayan önemli işler güdüktür (gerçek ve müspet manâda sonuçsuzluğa mahkûmdur).” (Süyuti, 2: 322) buyururken, bir başka hadislerinde “Besmele, her kitabın (önemli işin) anahtarıdır.” buyurmuşlardır (a.g.e., 2: 4).
Böylece, hayvanı keserken çektiğimiz besmeleden tutun, sabah evden çıkarken çektiğimiz besmelelere kadar, her işimizde Allah’la manen irtibatlı olduğumuzu göstermektedir. Dolayısıyla yaptıklarımızı Allah için yapabilmeli, Allah için verebilmeli ve Allah için alabilmeliyiz ki, amellerimiz ahirette de kıymet kazansın ve sevap olsun.
Besmeleye hürmetin karşılığı
Besmeleye devam etmek ve ona karşı hürmet ve saygı göstermek, kişinin dünyevî ve uhrevî yükselmesine vesiledir. Meselâ, ilk devir sûfîlerinden olan ve yalınayak manâsına gelen ismi kendisine, “O (Allah) yeryüzünü size bir döşek kıldı.” (el-Bakara, 2/22) âyetinden hareketle “Allah tarafından döşenmiş bir yerde, ayakkabı ile gezilmez.” Diyerek, yalınayak gezmeyi tercih etmesinden dolayı verildiği rivâyet olunan (Kara, “Bişr el-Hâfî” D.İ.A. 6: 221) Bişr el-Hâfî’nin (ö.227/841) seyr u sülûku ve seyr u sülûktaki mertebesi, şu hadiseye dayanmaktadır: O, yolda bulduğu ve üzerinde “Besmele” yazılı bir kâğıdı itina ile temizledikten sonra levha haline getirerek muhafaza etmiş, bunun üzerine rüyada bir ses kendisine, besmeleye karşı bu hürmetinden dolayı adının dünya ve ahirette saygın kılındığını bildirmiş, böylece Bişr, zühd ve takvada zirveye ulaşmıştır (Ebu Nuaym, 8: 336). Bişr el-Hafî, kaç asır sonra, günümüzde bile bilinen, hayır ve sena ile anılan evliyâdandır.
Zikir ve ihsan kapısı
Besmelenin bir başka özelliği de besmele sayesinde, günlük, sıradan işlerimiz dahi, manevi bir işe, bir ibadete, zikre dönüşür. Su içerken, arabaya binerken, bilgisayarı açarken çektiğimiz besmele; bu işi Allah için yaptığımızı hatırlatır bize. Allah için yapılan her iş de bir kulluğun bir gereğidir.
Dolayısıyla, her anını bu şuurla yaşayan bir mümin, bu daimi zikir ve fikir neticesinde, her an Allah’ı görüyormuşçasına bir hayat yaşamaya başlar. Zira, Peygamber Efendimiz aleyhissalatu vesselam bize bu hedefi göstermiştir: Bir gün ashâbından bazılarıyla birlikte iken bir yabancı gelir. Hz. Peygamber’e bir takım sorular sorar ve cevaplarını alır. Sorular ve cevaplar şöyledir:
– İman nedir?
– İman Allah’a, meleklerine, Allah’a kavuşmağa, peygamberlerine ve öldükten sonra dirilmeğe inanmandır.
– İslâm nedir?
– İslâm Allah’a ibadet edip hiçbir şeyi O’na ortak koşmaman, namazı kılman, farz edilmiş zekâtı vermen, ramazanda oruç tutmandır.
– İhsan nedir?
– İhsan Allah’ı görüyormuş gibi ibadet etmendir. Her ne kadar sen O’nu görmüyorsan da şüphesiz O seni görmektedir. (Buhari, İman, 37; Müslim, İman, 1)
Netice olarak; besmele, dünyevi ve uhrevi kapıları açan, âdetleri ibadete çeviren sihirli bir anahtardır. Besmele, aynı zamanda Allah ile kul arasındaki irtibatı sağlayan manevi bir bağ ve duadır.
Kaynaklar: 1- Buhârî, el-Cami es-Sahih. 2- Çantay, Hasan Basri, Kur’ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm. 3- Ebû Nuaym, Hılyetü’l-Evliyâ. 4- Kara, Mustafa, “Bişr el-Hâfî” D.İ.A. c: 6. 5- Suyûtî, el-Fethu’l-Kebîr. 6- Yazır, Elmalılı Hamdi, Hak Dini Kur’ân Dili, Azim Neşriyat.