KAPAK / Müslümanlar Uyanmalı!
KAPAK
Müslümanlar Uyanmalı!
Abdullah Sofuoğlu
Takvimler 2023 yılının bitişini gösterirken dünya yine zulme, vahşete, gözü dönmüş saldırganlığa sahne oldu. Birkaç haftada çoğu bebek, çocuk, kadın, yaşlı ve sivil olmak üzere 18 binden fazla masum insan katledildi. Mazlum Gazze harabeye döndü, toprakları yine şehitlerin kanlarıyla sulandı.
Zulmü ve zilleti kabul etmediği için 2 milyondan fazla nüfusuyla bir şehir yok edilmek istendi. Dünyanın güçlü ülkeleri ise silah vererek katillerin işini daha çabuk bitirmesini destekledi.
ABD ve AB’nin desteğini arkasına alan işgalci İsrail Gazze’yi kuşatarak önce havadan halkın üstüne bomba yağdırdı. Bombardıman uçakları günlerce camiler, hastaneler, okullar, kiliseler de dahil sivillerin sığındığı tüm yerleri alçakça bombaladı. Kullanılması yasak olan ve savaş suçu sayılan kimyasal bombalar da dahil tahrip gücü en ağır silahları siviller üzerinde kullandı. Buna karşılık İslam alemi ise cılız seslerle kınamaktan öte pek bir şey yapamadı.
Görünüşte bütün bu katliamın sebebi, Hamas’ın Siyonist İsrail’e gerçekleştirdiği harekat idi. Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları “Filistinlilere ve başta Mescid-i Aksa olmak üzere kutsal değerlerine yönelik sürekli ihlallerine karşılık verme” gerekçesiyle askeri bir harekat başlatmıştı.
Kısa adı Hamas; olan, Harakat al-Muqawama al-İslamiya hareketi, seçimle belirlenmiş Filistin Parlamentosunda aldığı oylarla çoğunluğu elde tutan siyasi bir parti. Filistin halkının büyük çoğunluğu Hamas’ı “Filistin halkını temsil etmeye ve liderlik etmeye en layık olanı” olarak görürken İsrail’in, ABD ve AB’nin meşru saydığı el-Fetih hareketinin oy oranı ise azalmış durumda. Buna rağmen ABD ve AB Hamas’ı terör örgütü olarak ilan ediyor ve halkın temsilcisi olarak görmeye yanaşmıyor.
Aslında başvurduğu mücadele yöntemlerinden bazıları sebebiyle halen bazı ülkeler tarafından terör örgütü olarak tanınmakla birlikte Birleşmiş Milletler tarafından terör örgütü olarak tanımlanma girişimleri başarısız olmuştur. Çünkü Filistin halkı yahudi yerleşimlerini meşru bir devlet olarak tanımış değildir.
Terör Devleti İsrail
Esasen İsrail de devlet gibi davranmamaktadır. Savaşlarda dahi gazetecilere, ambulanslara, insani yardım faaliyetleri için gelen ekiplere saldırılmaması uluslararası hukukun bir gereği iken İsrail hiçbir kuralı tanımamaktadır.
Yaptığı katliamlarla, hastaneleri, camileri, mülteci kamplarını, sivil halkın sığındığı, kadın, çocuk, yaralıların destek bulmaya çalıştığı, nüfusun yoğun olduğu noktaları bombalamalarla nasıl bir canavar olduğunu göstermiştir.
Siyonist İsrail bir yandan Gazze’de katliam yaparken bir yandan da Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te de zulümlerini devam ettirmektedir. Yani Hamas’la mücadele sadece bahanedir, İsrail bölgeyi tamamen işgal etmek için çekinmeden her türlü hukuksuzluğu ve saldırganlığı yapmaktadır.
Birleşmiş Milletler, Dünya Sağlık Örgütü, UNİCEF gibi bütün uluslararası kuruluşlar, hastanelere tıbbi yardım ve yakıt girişinin sağlanması, yaralıların Gazze Şeridi’nden çıkarılması ve sahada müdahale edebilecek büyük sahra hastaneleri kurulması için güvenli bir insani koridor ihtiyacını dile getirirken İsrail uzun zaman ateşkese de direnmiştir. Hatta İsrail yaptığı bombalamalarla Hamas’ın rehin tuttuğu kendi vatandaşlarının ölümlerine de aldırış etmemiştir. Bu yüzden rehinelerin yakınları da terör devleti İsrail’den ümidini kesme noktasına gelmiştir.
Yaptığı vicdana sığmayan katliam ile bütün dünyanın tepkisini üzerine toplayan İsrail farklı coğrafyalarda vicdan sahibi kişilerin gözünde suçludur. İsrail kadar onu destekleyen ABD ve AB ülkeleri de vicdanları derinden yaraladılar. İnsan haklarından, hümanizmden dem vuran, dünyaya medeniyet dersleri verme iddiası taşıyan batı aleminin itibarı sarsıldı. Dünyaya nizamat verecek en büyük uluslararası güç olma sevdasındaydılar. Ama o süslü imajları yerle bir oldu. Artık bebeklerin üstüne atsın diye gözü dönmüş cani bir ülkeye bomba ve mühimmat veren katil ülkeler olarak kodlandılar.
Dünyada basın yayın ve medya araçlarında önemli ölçüde söz sahibi olan Siyonist zihniyet, yaşanan korkunç katliamı, insanlık dramını ve batının gerçek yüzünü daha fazla gizleyemedi. Sivil halkın ellerindeki cep telefonlarıyla çekip sosyal medya mecralarında paylaştığı dehşet verici görüntüler hadisenin gerçek yüzünü ortaya koydu.
Belki binlerce kişi öldü ama bu arada batının hümanist bir medeniyet kurma iddiası çöktü. Artık başta müslümanlar olmak üzere kimse batıya bel bağlamamalı, batıdan insanlık beklememelidir.
İngiliz Böl- Yönet Taktiği
Filistin işgali baştan beri haçlı zihniyetinin İslam coğrafyası üzerinde oynadığı oyunların bir parçasıdır. Filistinlilerin dramı henüz Osmanlı Devleti’nin bir toprağı iken İngiliz Dışişleri Bakanı Balfour’un bu bölgeyi yahudilere vaad etmesiyle başladı.
Balfour Deklarasyonu, o sırada Birleşik Krallık vatandaşı Yahudilerin liderlerinden Lord Walter Rothschild’a gönderilen bir mektuba ekli olarak gönderilmişti. Lord Rothschild, Siyonizmin en önde gelen savunucusu ve İngiltere Siyonist Federasyonu’nun da başkanıydı.
Balfour Deklarasyonu diye bilinen belge, hiç ümit etmedikleri bir zamanda Yahudilere bir ülke vaad ederek tarihi olayların yönünü belirledi.
Halbuki Birinci Dünya Savaşı sırasında İngiltere, o sırada Osmanlı yönetiminde olan bu topraklarda yaşayan Filistinliler de dahil Arap halklarına da gelecek için vaatlerde bulunmuş ve onları Osmanlıya karşı bağımsızlıklarını (!) ilan etmeye teşvik etmişti. Mekke Emiri Şerif Hüseyin’in Osmanlı’ya ihanet etmesini sağlamak için bütün Ortadoğu’nun Araplara verileceği, Filistin de dahil büyük bir Arap devletinin kurulacağını vaad etmişti.
O sırada Osmanlı Devleti’ne ait olan bir toprağı hem Araplara hem Yahudilere söz veren İngiltere, böylece bitmeyen bir savaşın fitilini ateşledi.
75 yıldır İslam coğrafyasının göbeğinde yaşanan zulüm ve katliamın nedeni, Osmanlı’nın yıkılması ve hilafetin kaldırılmasından bu yana başsız kalan Müslümanların topraklarının düşman güçler tarafından küçük ülkelere bölünmesidir.
Görünüşte bu topraklar üzerinde adı Lübnan, Ürdün, Suriye, Irak, Mısır isminde birçok devlet vardır. Ama bunların ne kendi başlarına bir gücü vardır ne de bir araya gelip ortak bir irade beyan edebilirler. Çünkü batının böl- yönet siyaseti, düşmanını böyle etkisiz, güçsüz ve dışarıdan emirlerle yönlendirilebilen küçük bölgelere ayırmaktır.
Aynı siyasetin gereği olarak 1917’de İngiltere’nin Mescid-i Aksa ve çevresini işgal etmesiyle başlayan süreç, bölgeye Yahudilerin göç ettirilmesiyle amacına ulaştı. Bilindiği gibi bölgede kurdurulan İsrail devleti BM tarafından hemen tanındı ve koruma altına alındı.
Küçücük bir alana yoğun bir yahudi göçünün sağlanarak yapay bir İsrail devletinin kurdurulması, bugün yaşanan ve dünyanın en uzun süren, en çözülemez siyasi düğümü olan İsrail-Filistin Sorunu’na yol açtı. Hiçbir zaman bir barış anlaşması yapılmadığı için sonraki yıllarda daha fazla savaş ve çatışma yaşanmaya devam etti.
İsrail Hukuk Tanımaz
İsrail devleti hiçbir zaman uluslararası hukukun aldığı kararları tanımamıştır. 1947’de BM Genel Kurulu’nun yaptığı oylama ile Filistin’in Arap ve Yahudi devletine bölünmesi, Kudüs kentinin uluslararası gözetim altında olacağı bir taksim planı kabul edildi. Plana göre Filistin’deki İngiliz mandasının sona ermesine ve bir Arap devleti ve bir Yahudi devleti kurulmasına karar verilmişti. Paylaşıma göre Filistin’in payı % 43 Yahudilere ayrılan alan ise % 57 oluşturacaktı. Ama Siyonistler de bu planı pek beğenmemişlerdi. Sadece bu planı uzun zamandır bekledikleri ve gerçekleştirmeye devletinin oluşması için bir adım olarak kabul etmişlerdi. Araplar da bu planı kabul etmemiş İsrail’i tanımamışlardı. Planın uygulanmasını durdurmak için gerekirse savaşacaklarını ilan etmişlerdi.
İngiltere’nin Filistin’deki bütün kuvvetlerini çekeceğini açıklamasının akabinde 1948’de David Ben Gurion başkanlığında toplanan Musevi Ulusal Konseyi İsrail Devleti’nin bağımsızlığını ilan etmiştir.
İsrail Devleti’nin ilanı sonrasında Yahudi kontrolü altındaki bölgelerin İsrail Devleti’ne ait olduğu deklare edilmiş, bağımsız İsrail’in tüm Yahudilerin vatanı olduğu açıklanmıştır. Açıklamanın yapıldığı gün, hatta İsrail Devleti’nin ilanından 11 dakika sonra devleti tanıyan ilk ülke ABD olmuş, ABD’nin tutumu, İsrail’in uluslararası alanda tanınmasının yolunu açmıştır. Ancak hiçbir Arap ülkesi İsrail Devleti’ni tanımamıştır.
İsrail Devleti’nin kuruluşunu ilan etmesi ile Arap Birliği’ne üye ülkelerden Suriye, Mısır, Ürdün, Lübnan ve Irak askeri birlikleri harekete geçerek bu devleti ortadan kaldırma kararı almışlar ve BM tarafından yapılan taksimde Arap devleti için ayrılan bölgeye girerek ilk Arap-İsrail Savaşı’nı başlatmışlardır. Ancak ABD’nin silah desteğini alan İsrail’e karşı zafer kazanmaları mümkün olmamıştır.
Batının desteğini arkasına alan Yahudiler yayılma politikasına girişmişlerdir. 1948’de, Irgun adlı radikal Yahudi örgütünün, ileride İsrail Başbakanı olacak lideri Menahem Begin’in öncülüğünde Yahudi militanlar tarafından yapılan “Deir Yasin Katliamı” İsrail’in nasıl bir terör devleti olduğunun ilk işareti olmuştur.
Yahudilerin yürüttüğü dehşet salarak Filistinlileri korkutma siyaseti neticesinde, birçok Filistinli topraklarını terk ederek başka ülkelere göç etmek mecburiyetinde kalmıştır. Böylece geride kalanları daha kolay katleden yahudiler Necev, Celile ve Batı Kudüs’ü ele geçirmiştir.
Araplar da Deir Yasin katliamını karşılıksız bırakmamış ve Kudüs’ün güneyinde bulunan Kfar Etzion Yahudi yerleşimindeki Yahudileri öldürmüşlerdir. Bu tarih itibariyle İsrail ile Arap devletleri arasında yıllarca sürecek savaşların fitili ateşlenmiştir. Bu anlaşmazlık ve çatışmalar günümüzde de devam etmekte olup daha uzun yıllar sürmeye namzet görünmektedir.
Büyük İsrail Planı
İsrail hiçbir zaman yayılmacı politikasından vaz geçmedi. 1967’de Doğu Kudüs ve Batı Şeria’nın yanı sıra Suriye’ye ait Golan Tepeleri, Gazze ve Mısır’a ait Sina yarımadasının büyük bölümünü işgal etti. Filistinli mültecilerin çoğu ve onların çocukları Gazze ve Batı Şeria’nın yanı sıra komşu Ürdün, Suriye ve Lübnan’da yaşıyor. İsrail, bu insanların topraklarına dönmelerine izin vermedi. Geçtiğimiz yıllar içinde İsrail daha fazla Yahudi’nin yerleşmesi için bu bölgelerde yerleşim yerleri inşa etmeye devam etti.
Mesele sadece Filistin topraklarından ibaret de değildir. İsrail hükümeti işlediği bütün soykırım suçlarından sonra daha da ileri giderek Suriye ve Lübnan’ı da hedefe koyduğunu açıkça beyan etti. İsrail saldırganlığının bölgesel olarak daha büyük savaşlara kapı araladığını görmemek mümkün değil. Fakat İsrail’e açık destek veren ülkelerin bunu bir sorun olarak görmediği ortadadır.
Batı daha önce milyonlarca kızıl deriliyi katledip yaptığı filmlerle kızıl derilileri vahşi gösterdiği gibi şimdi de aynısını müslümanlara yapmaktadır. İşgali kabullenmeyen müslümanın adı teröristtir. Müslümanları kadın çocuk demeden katletmek terörle mücadeledir.
Müslümanların bu yaşananlardan ders alması ve uyanması gerekmektedir. Batıdan medet ummak boş hayaldir. Müslümanlar birlik olmalı, güçlerini birleştirmeli ve kararlılık göstermelidir.