KAPAK / Tarihin Akışını Değiştiren Aksâ Tufanı

  • 16 Mayıs 2025
  • 182 kez görüntülendi.
KAPAK / Tarihin Akışını Değiştiren Aksâ Tufanı
REKLAM ALANI

KAPAK
Tarihin Akışını Değiştiren Aksâ Tufanı
Abdullah Sofuoğlu

Aksâ Tufanı’nın başlangıcından itibaren bir buçuk yılı aşkın zaman geçti. Haftalarca süren bombardıman ile Gazze şehri yerle bir edildi. Hastahâneler, okullar, camiler, halkın sığındığı mülteci kampları kasten hedef alındı. Acımasız bir katliam ile on binlerce çocuk, yaşlı, kadın, gazeteci, doktor, yardım görevlisi ayırt etmeden binlerce sivil şehit edildi.
İnsanlık tarihinin en ağır katliamı, kameralar önünde, insanlığın gözünün içine baka baka gerçekleştirildi. Enkazların altında can çekişenlere kimse yetişemedi. İsrail çocuk yaştakiler de dahil binlerce Filistinliyi tutukladı. Bazı tutuklular ağır işkenceler sebebiyle aklını yitirdi.
Bu zaman zarfında Kudüs ve Mescid-i Aksâ’nın biz Müslümanlar açısından ehemmiyeti, Filistin tarihi, işgale karşı Filistin cephesinde gösterilen direnişin önemi, İslâm dünyasının ve Müslümanların hali konularında gündemi yorumlayan yazılar kaleme aldık. Bu özel sayımızda yine bu konuyu işliyoruz. Çünkü biz bu konunun gelip geçici bir gündem olduğunu düşünmüyoruz. Birbiri ardına gelen hadiselerin Mescid-i Aksâ’nın hala düşman işgali altında olduğunu unutturmasını istemiyoruz.
Bu sayıyı hazırlarken maksadımız sadece İslâm coğrafyasının acılarını dile getirmek ve düşmanın ne kadar acımasız olduğuna dair dokunaklı yazılar ortaya koymak değil. Onlar zaten düşman ve düşmanlıklarını yapıyorlar. Onlardan da bu beklenir. Aslında gerçek yüzlerini ortaya dökmüş oldular. Onların bunca yaptıkları bizi hala şuurlandırmıyorsa kabahat kimdedir?
Bu yaşananların bizi uyandırması için, gözümüzü açması ve yanlışlarımızdan vaz geçirmesi için bu hadiseleri doğru anlamaya muhtacız. Bunca yıldır yaşananlara rağmen hala bu konuları doğru düzgün bilmiyoruz, nesillerimize öğretmiyoruz.
Düşman aynı zamanda bize medya ve sosyal medya gibi araçlarla da saldırıyor. Yaptıkları zulmü bir terörle mücadele gibi göstermek için müslümanları terörist ilan etmek için ellerindeki propaganda araçlarını kullanıyorlar. Bizim de buna karşı hakikati en açık şekilde ortaya koymaya devam etmemiz gerekiyor.
Bu sebeple hatırlayalım; “Aksa Tufanına nasıl gelindi?”
Kassam Tugayları neden bu baskını yaptı? Hamas neden direniyor? Gazze halkı neden boyun eğmiyor? Bunları anlamak için en başa dönelim.

Filistin’de Neler Oldu?
Yıl 1948. Yer Filistin. Filistinlilerin verdiği isimle Nekbe yani Büyük Felaket olarak anılan hadise yaşandı.
İngilizlerin verdiği destekle bölgeye göç eden Yahudi azınlık, kurdukları terör örgütleriyle Müslümanların köylerini basıp katliam yapıyordu. Bu katliamların sonucunda korkuyla 750 bin kişi yaşadıkları yerleri terk edip farklı yerlere göç ettiler.
Bu sıralarda Osmanlı Devleti’nin zayıflaması ve İslam diyarlarının arasındaki birliğin bozulması sebebiyle bütün müslümanlar zulme, katliama uğruyordu. Avrupa devletleri ise İslam memleketlerini kendi aralarında paylaşma yarışına girmişti.
Önce Fransız General Napolyon Bonapart Osmanlı idaresi altındaki Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması fikrini gündeme getirdi. Sonraki süreçte dünyanın her yerinden Yahudilerin gruplar halinde Filistin’e göç etmesi sağlandı. Böylelikle siyonist Yahudilerin Filistin topraklarını ele geçirmesi için zemin hazırlandı.
Osmanlı’nın tüm engelleme çabalarına rağmen Filistin’e Yahudi göçü devam etti. İngiliz General Edmund Allenby, Aralık 1917’de Kudüs’ü işgal ederek, Filistin’in Birinci Dünya Savaşı’nda yenilgiye uğrayan Osmanlı Devleti’ne bağlılığını sonlandırdı ve siyonistlere hareket alanı açtı.
Bölgenin 1917’de İngiliz mandasına girmesiyle Filistin’e Yahudi göçü daha da hızlandı. İngiltere Dışişleri Bakanlığının 1917’de yayımladığı ve Yahudilerin Filistin’de devlet kurmasını öngören “Balfour Deklarasyonu” ile İngilizler, İsrail’in kurulmasına desteklerini ilan etti.
Yahudiler bu sırada Filistin halkını korkunç katliamlarla yerinden yurdundan çıkarmaya devam ediyordu. Dünyanın sessiz kalmasıyla yayılmacı faaliyetlerine devam eden Yahudi yerleşimciler, nihayet aradıkları fırsatı buldular.
14 Mayıs 1948’de İsrail’in ilk başbakanı olan David Ben Gurion, beraberindeki 25 kişiyle birlikte Tel Aviv Müzesi’nde İsrail’in Bağımsızlık Bildirgesi’ni dünya kamuoyuna ilan etti.
Nekbe’den bu yana işgali genişleten İsrail, sistematik bir şekilde Filistinlilerin topraklarına el koymaya devam etti. Bir yandan Yahudi çeteleri Filistinlileri göçe zorladı. Diğer yandan Yahudi sermayesinin hakim olduğu medya kuruluşları devamlı olarak Yahudilerin mazlum olduğu, Hitler tarafından fırınlarda yakıldığı hikayelerini pazarladı. Filistin halkının yaşadığı acılar gözlerden gizlendi. Milyonlarca Filistinli kendi doğup büyüdükleri topraklardan sürülüp çıkarılarak mülteci durumuna düştü.
Şu anda 12 milyon 700 bin Filistinlinin 8 milyon 260 bini dünyanın çeşitli yerlerinde mülteci olarak yaşıyor. 5 milyon 400 bin Filistinli mülteci Birleşmiş Milletler’den mülteci kaydı ile yardım alıyor. 1 milyondan fazla Filistinli hala kayıt dışı olarak göründüğü için yardım alamıyor.
Nekbe’nin üzerinden 77. yıl geçti. Sistematik bir şekilde işgali genişleten İsrail, şu an 27 bin kilometrekarelik tarihi Filistin topraklarının yüzde 85’ine el koymuş durumda.
Elbette Filistin halkı bu zulme direniş gösterdi. Filistin halkı, üzerinden 77 yıl geçse de bu işgali hiçbir zaman kabullenmedi, İsrail’i meşru bir devlet olarak tanımadı.
Siyonistlerin Propagandası
Siyonistler Filistin topraklarını işgallerini dünyaya haklı göstermek için şu üç gerekçeyi ileri sürüyorlar. Birincisi, ilk zamanlar Filistin topraklarının boş olduğu iddiasını dünyaya pazarladılar. Yahudiler kendi içlerinden çıkan yazarları, propagandacıları, film senaristlerini her zaman desteklediler. Bunlardan biri de Israel Zangwill isimli Siyonist yazardı. Onun “Topraksız bir halk için, halksız bir toprak” sloganı Filistin’i işgalin gerekçesi olarak sunuldu.
Sanki Filistin toprakları zavallı mazlum Yahudi göçmenlerin gidip yerleşmesi için bomboş araziler gibi gösteriliyordu. Günümüzde de Yahudi işgalciler Filistin halkının varlığını inkar ederek, bunları gidip Arap ülkelerine sığınması gereken küçük bir azınlık olarak göstermek isterler. Elbette milyonlarca Filistinlinin varlığı kolayca inkar edilebilecek bir şey değildir. Bu sebeple “Filistinliler topraklarını satıp gönüllü olarak yurtlarını terk ettiler” propagandasıyla Filistin davasını karalamaya çalışırlar.
Ülkemizde de bazı kesimlerin dört elle sarıldıkları bu iddia da asılsızdır. Filistinlilerin büyük bir çoğunluğu katliamlar ve zorla yerinden sürülüp çıkarılmak suretiyle tehcir edilmiştir. Topraklarını satmak zorunda bırakılmış olanların oranı yüzde birden daha azdır. Bunlar da İngiliz işgalcilerin uyguladığı ağır vergileri ödeyemedikleri için satmak zorunda kalmıştır. Hatta İsrail devleti kurulduğunda Yahudilerin bölgede sahip olduğu toprakların oranı yüzde 5’i geçmiyordu.
Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ndeki mülteci kamplarının yanı sıra başta Suriye, Lübnan ve Ürdün olmak üzere dünyanın farklı bölgelerinde vatanlarından uzakta hayat süren Filistinliler, Filistin’e dönme taleplerini her fırsatta dile getiriyor.
Birleşmiş Milletler’in “evlerine geri dönmeyi ve komşularıyla huzur içinde yaşamayı arzulayan mültecilerin, mümkün olan en yakın zamanda bu arzularını gerçekleştirmelerine izin verilmeli ve geri dönmemeye karar verenlerin arazileri için tazminat ödenmeli” şeklindeki 194 sayılı kararını ise İsrail uygulamayı reddediyor.
Siyonistlerin ikinci iddiası, 2 bin 70 yıl önce bu topraklarda “İsrail devleti”nin var olduğunu ileri sürmeleridir. Arz-ı Mev’ud yani “Vaadedilmiş topraklar” diye ifade ettikleri geniş bir bölgeyi Yahudilerin tarihi yaşam alanı olarak sunmaları günümüzde de etkili bir propagandadır. Halbuki Allah-u Zülcelâl bu toprakları Peygamberlerine uyan hakiki iman ehline vaad etmiştir.
Tarihi İsrail devleti, Roma devleti tarafından işgal edilmiş ve Süleyman mabedi de onlar tarafından yıkılmıştır. İsrail oğullarının Hz. Zekeriyya, Hz. Yahya aleyhimesselam gibi Peygamberleri şehit etmeleri, Hz. İsa aleyhisselama ihanet etmeleri, Allah’ın kitabını değiştirmeleri gibi birçok suçları sebebiyle Cenab-ı Hak onlardan yardımını ve desteğini kaldırmıştır. Onlar da devletlerini kaybetmişler ve dünyanın çeşitli yerlerine dağılmışlardır.
Hz. Ömer radıyallahu anh devrinde İslam orduları Kudüs şehrini teslim aldığı zaman İsrail devleti artık dünya üzerinde yoktu. Ondan sonra da hiçbir dönemde kurulmadı.
Müslümanlar hak dinin mensupları olarak burada Allah’ın dinini uygulamak ve temsil etmek zorundadır. Bu müslümanlar için hem hak hem vazifedir.
Üstelik bir başka tutarsızlık da şudur, asında Modern siyonizm fikrinin kurucusu Theodor Herzl’in başkanlığında 1897’de İsviçre’de düzenlenen Pal Konferansı’nda, kurulacak yeni devletin Yahudi milliyetçiliğine dayalı seküler bir devlet olması esas alınmıştı. Siyonistler kendi tabanlarının dini duygularını harekete geçirmek için “vaad edilmiş topraklar” söylemini kullanırken bir yandan da dünya medyasına İsrail’in demokratik laik bir devlet olduğu iddialarını dillendirirler.
Aslında siyonizmin dini duygulardan daha ziyade dünyevi menfaatlere dayalı bir ideoloji olduğu görülüyor. İngiliz siyaset aklı, Doğu Akdeniz’de Yahudi, Hıristiyan ve Dürzi, Nusayri gibi farklı azınlıkları iş başına getirerek ehl-i sünnet müslümanları daima koyun sürüsü gibi güdülen pasif bir kitle olarak tutmayı hedeflemiştir. Lübnan’da, Suriye’de, Kıbrıs’ta daima gayrimüslimlere devlet kurdurduğu gibi, bölgedeki halkının çoğunluğu müslüman olan diğer ülkelerde de İslam’dan uzak, seküler kişi ve grupları veya şuursuz müslümanları idareci olarak görmeyi tercih eder.
Batı sömürgeciliğine karşı çıkmayan, kendi kişisel ikbali adına sömürgecilere boyun eğen kukla liderler uzun zaman İslam aleminin başına musallat edilmiştir. Ancak görülüyor ki artık bu düzenin sonuna gelinmiştir.
İsrail İçin Dönüm Noktası
Vahşet dolu bir tablo vicdanları yaralarken diğer yandan bu yaşananlardan sonra İsrail’in yenilmezliği efsanesi bitmiştir. Bizzat İsrail medyasının ve uluslararası askeri uzmanların da vurguladığı gibi, Siyonist rejimin Gazze Şeridi’ne karşı yürüttüğü her türlü zulme rağmen Hamas hareketini yok etmek ve Siyonist esirleri geri getirmek olarak belirtilen hedeflerinden hiçbirine ulaşabilmiş değildir.
Filistin topraklarını devamlı ve sistematik bir şekilde işgal etmeye devam eden Siyonist rejim aslında tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar sıkışmış durumda ve kriz içerisinde. ABD’nin sağladığı büyük askeri desteğe rağmen askeri anlamda önemli kayıplar veren terör devleti içeride zor günler geçiriyor.
Aksâ Tufanı, şimdiden bazı somut neticelere ulaştı ve birçok açıdan “dönüm noktası” olarak tarihe geçti bile…

REKLAM ALANI
REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ