Kendine Merhamet Et, Acı!
Kalplerin gıdası ve yolculuğun azığı
Her mü’mine her hal-u karda üç şey lazımdır: Tutacağı emirler, kaçınacağı yasaklar ve razı olacağı kaderidir. Hemen hemen hiçbir mü’min bu üç halin dışında kalamaz. Bunlar, onun kalbinden çıkmamalı, içinde hep bunlar fısıldamalı. Âzâ ve cevarihleri (organları) ile bunları yerine getirmelidir.
Özenecek şeyler amelle elde edilir
Allah’ın yoluna tabi olun, bid’at işlemeyin. Allah’a tabi olun, emrinin dışına çıkmayın. Allah’ı bir bilin, O’na şirk koşmayın. Hakk’ı subhan (kusursuz) bilin, O’nu itham etmeyin. O’ndan isteyin, usanmayın. Rahmetini bekleyin, umun, şüphe etmeyin. Sabredin, telaş etmeyin. Ayağınızı sağlam basın kaçmayın. Kardeş olun, düşman olmayın. Allah’a itaatte birleşin, ayrılmayın. Birbirinize muhabbet besleyin, nefret etmeyin. Günahlardan arının, kirlenmeyin, bulaşmayın. Rabbinize itaatle süslenin. Mevlanızın kapısından ayrılmayın. Hep O’na yönelin, O’na arkanızı dönmeyin. Tevbe edin, geciktirmeyin. Gece gündüz Rabbinize özür dileyin, usanmayın.
O zaman umulur ki Allah’ın merhametine nail olur, mutlu olursunuz. Cehennemden uzaklaştırılır, cennete girdirilirsiniz. Allah’a vasıl olur, selamet yurdu olan cennete girer, nimet ve hurileriyle zevk sürersiniz. Orada ebedi kalırsınız. Nimetlere gark olursunuz. Hurilerle, türlü türlü nimetlerle, ilahi nağmelerle haz alırsınız. Enbiyaların, sıddıkların, şehitlerin ve salihlerin derecelerine yükselirsiniz.
Nimetle meşgul olup sahibini unutma
Sana mal verir de onunla meşgul olarak Ona itaati unutursan, onu dünya ve ahirette kendisine perde yapar, çoğu zaman da onu elinden çeker alır, seni tökezletir, fakir kılar. Nimetle meşgul olup nimeti vereni unuttuğun için seni cezalandırır. Eğer mala takılmaz da Allah’ itaatle meşgul olursan onu sana bağışlar; bir habbesini dahi eksiltmez. Mal senin hizmetçin, sen de Mevla’nın hizmetçisi olursun. Dünya nazlı, ahirette ikramlı ve hoş yaşarsın. Sıddıklar, şehidler ve salihlerle beraber me’va cennetine dahil olursun.
Hayr, Allah’ın dilediği şeydir
Ne nimeti celbetmeyi ne de belayı defetmeyi düşün. Eğer nimet kısmetin ise, hoşlansan da hoşlanmasan da eline ulaşır. Bela da başına gelecek ise hoşlansan da def’i için dua etsen de, yahut Allah’ın rızası için sabretsen de mutlaka başına gelir. Bunları bırak herşeyde Allah’a teslim ol; o zaman senin adına kendi yapar.
Eğer nimete kavuşursan şükürle meşgul ol; eğer belaya düçar olursan sabret, yahut sabretmeye çalış. Allah’ın takdirine uymaya, ona razı olmaya gayret et. Nimet yahut mahrumiyetten hangisi olursa ona razı ol. Sana hangi hali layık görmüşse onu kabul et. Sen o hallerden intikal edecek, Allah’ın yolunda menziller katedeceksin. Allah sana kendisine itaat etmeni, O’nun tarafını tutmanı emretmiştir. Çölleri ve yabanı O’nunla geçip makamata varacaksın. Refik-i A’laya (en yüce dosta) vasıl olacaksın. O zaman önden giden ve ileri geçen sıddıklar, şehitler ve salihler makamına konacaksın. Bu makam ise Yüceler Yücesine yakın bir makamdır. Orada oraya senden önce varanlar, O’na yaklaşanların makamlarını müşahade edeceksin. O’nun yanında büyük zerafeti, neşeyi, emniyeti, ikramı ve nimetleri bol bol göreceksin.
Bırak bela kapını çalsın, onu serbest bırak. Gelmesinden, yaklaşmasından endişelenme. Onun ateşi cehennem ateşinden daha sıcak değildir. Yaratıkların en hayırlısı, yerlerin taşıdığı ve göklerin gölgelendirdiği en hayırlı insan Muhammed Mustafa (s.a.v.) buyurmuştur ki: “Cehennemin ateşi mü’mine, geç ya mü’min, senin nurun benim ateşimi söndürüyor, diyecek.” Mü’minin cehennem ateşini söndüren o nuru dünyadaki yüzünün nuru değil midir? O nur idi ki Allah’a itaat edenle isyan eden ayrılır.
Bırak bu nur bela ateşini söndürsün; sabrın ve Mevla’ya itaatin soğukluğu başına gelen va sana yaklaşan o belanın yalın ateşini dindirsin.
Bela sana seni helak etmek için gelmemiş, fakat seni denemek; imanının sağlamlığını test etmek, yakinin temelini sağlamlaştırmak, Allah’tan korkarak içine müjde sevinci vermek için gelmiştir. Allah Teala şöyle buyurmuştur:
“Andolsun ki içinizden cihad edenlerle sabredenleri belirleyince ve haberlerini açıklayıncaya kadar sizi deneyeceğiz.” ( Muhammed Suresi 47/31)
Hak Tela’ya olan imanın sabitleşip de O’nun yaptıklarına tereddütsüz muvafakat edince, ki bunların hepsi Allah’ın tevfiki, lutfu ve ihsanı iledir, O’na sonsuza dek sabret, O’na uy ve O’na teslim ol. O’nun emrinin dışında, hiç bir hadiseden ne kendine, ne de başkasına bahsetme. Aziz ve celil olan Allah’ın emri gelince ona uy ve ona koş, yiğitleş, güçlen, hareket et; durma. Kadere ve Allah’ın işine bahane etme. Tam aksi emrini yerine getirmek için var gücünü harca. Eğer yapamazsan aziz ve celil olan Mevla’ya sığın, O’na yalvar. O’ndan özür dile. O’nun emrini yerine getiremediğinin sebebini araştır. Taatiyle teşerrüf etmediğinin sebebi nedir? Belki de güzel dua edememen ve itaatinde su-i edep etmendir. Kendi güç ve kuvvetine güvenmen, ilmine mağrur olman, nefsini ve mahlukları araya sokmandır. O nedenle seni kapısından çevirmiş, seni itaat ve ibadetinden azletmiştir. O, neden muvaffakiyet imdadını senden kesmiş, güzel yüzünü senden çevirmiştir. Sana buğz etmiş ve sana darılmıştır. Bela, dünya, heva, istek ve temennilerinle seni oyalamıştır.
Bilmez misin ki bunlar seni Mevla’dan alıkor, seni yaratanın ve terbiye edenin sana bunca nimet verip besleyenin gözünden düşürür.
Kendine merhamet et, acı!
Allah’tan gayrileri seni Allah’tan çevirmesin, Allah’tan başka her şey O’nun gayridir; gayrileri O’na tercih etme. Çünkü seni kendisi için yaratmıştır. Nefsine yazık edip de başkalarıyla oyalanarak O’nun emrinden geri durma. Yoksa seni yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşine atar da pişman olursun. Pişmanlık da fayda vermez. Özür dilersin, özrün kabul edilmez. Medet dilersin; medet etmez. Rızasını talep edersin; talebin kabul olunmaz. Geçmişi telafi etmek ve durumunu düzeltmek için dünyaya dönmek istersin; dönemezsin.
Kendine merhamet et, acı. Mevla’na itaat etmek için sana verilen akıl, iman, marifet ve ilim gibi bütün imkanları kullan. Ta ki bunların nuru ile aydınlanasın, kader karanlıklarını yarasın. Allah’ın emir ve yasaklarına sarıl. Allah’ın yolunda bunlarla yürü. Bunlardan başka ne varsa; seni yaratan ve inşa eden Mevla’na teslim et. Seni topraktan yaratıp besleyen, sonra yeniden yaratan, en sonunda da seni eli yüzü düzgün bir adam yapan Mevla’na nankörlük etme. O’nun emrinden başka bir şey isteme, O’nun yasağından başka bir şeyden ikrah etme.
Dünya ve ahiretten bu kadar muratla yetin. Dünya ve ahirette bu mekruhları kerih gör. Ne kadar istenen şey varsa bu murattan dolayı istenmiş, ne kadar kerih görülen şey varsa o mekruhtan ötürü kerih görülmüştür.
Sen O’nun emrinde olursan, kainat da senin emrinde olur. O’nun mekruh gördüğü şeyleri sen de kerih görürsen, nerede olursan ol ve nerede konaklarsan konakla bütün kötülükler senden kaçar.
Allah Teala eski kitapların birinde şöyle demiştir: “Ey Ademoğlu, ben Allah’ım, Ben’den başka ilah yoktur. Bir şeye ol derim, oluverir. Bana itaat et ki, sana da bir şeye ol dediğin zaman oldurma gücü vereyim.” Aziz ve Celil olan Allah hadis-i kudside şöyle buyurmuştur: Ey dünya, kim bana hizmet ederse, sen de ona hizmet et. Kim de sana hizmet ederse onu yor! Bana hizmet edene hizmet et; sana hizmet edeni hizmetlerinde kullan.
Allah’ın emirlerinde kulağını aç ve hızlan, yasaklarda hep geri dur, kaderde ölü ve fani gibi ol.
Bu şurupları iç, bu ilaçlarla tedavi ol, bu gıdalarla beslen. Perhiz yap şifa bulursun. Günah hastalıklarından ve heva illetlerinden sağlığına kavuşursun; Allah’ın izniyle, inşaallah-u teala.
Abdülkadir GEYLANİ