Kısacık Dünya Hayatına Aldanmayalım!
Dünya mümine
zindan, sevemez!
Dünya sevgisi, bütün günahların başıdır. Onu sevmek insanı ilk olarak şüpheli şeylere, daha sonra mekruhlara son olarak da harama düşürür. Mümin, dünyada iken ne kadar bol nimetlerin içinde olursa olsun, Allah-u Zülcelâl’in cennette kendisine vereceği nimetlerin yanında, dünyadaki nimetlerinin bolluğunun bir hiç olduğunu bilir. Oradaki mutlu hayatına göre, dünya hayatı zindan sayılır.
Bir mümin öleceği anda kendisine cennetteki yeri gösterilir. Allah-u Zülcelâl’in kendisi için hazırladıklarını görünce, bu dünyada kendisini zindandaymış gibi görür. Aynı şekilde kâfir de öleceği zaman kendisine cehennemdeki yeri gösterilir. Orada kendisi için hazırlanan cehennem azabını görünce, bu dünya hayatını cennet olarak görür.
Akıllı kimse, bu zindan için sevinmemeli ve rahatını aramamalıdır. Çünkü müminin gerçek istirahatı ahirettedir. Onun için Şeyh Abdülkadir Geylani kuddise sirruhu şöyle demiştir: “Dünya kalpte değil, elde olmalıdır.”
İnsan, dünya ve dünyanın muhabbetini kalbine koymadığı müddetçe, dünya insana bir zarar veremez.
Enes bin Malik radıyallahu anhtan rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem yanındakilere:
– Hiç, bir kimsenin suda yürüyüp de ayağının ıslanmaması mümkün müdür? Diye sordu. Onlar da:
– Hayır ya Resulallah, dediklerinde, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu:
– İşte, tamamen kendini dünyaya kaptıran da böyledir. Mutlaka günaha girer. (Beyhaki)
İşte, dünya böyledir. Onun için akıllı olan kimse, ahirete meraklı olup daima ahireti için çalışmalı, adi olan bu fani dünyanın muhabbetini kalbinden söküp atmalıdır.
Anlatıldığına göre İbn Abbas radıyallahu anh der ki: “Kıyamet günü, dünya kır saçlı, gök gözlü, sırıtık dişli, müptezel davranışlı ve gören herkesin tiksineceği bir acuze (yaşlı kadın) kılığında Allah’ın huzuruna çıkarılır ve insanlara gösterilerek:
– Bunu tanıyor musunuz? Diye sorulur. İnsanlar:
– Onu tanımaktan Allah’a sığınırız, diye cevap verirler. Bunun üzerine onlara denir ki:
– İşte bu, kendisi ile böbürlendiğiniz ve uğruna birbirinizin kanını döktüğünüz dünyadır.
Şimdi bunlara bakarak, insan, kalbinde dünya sevgisinin olup olmadığını, varsa bundan kurtulması gerektiğini anlayabilir.
Şunu unutmamak lazımdır ki dünya bir deniz gibidir. Kim onun içine girerse, eninde sonunda mutlaka boğulur. Onun için insan bu denizde, ancak takvaya sarılırsa, kurtuluşa erecektir.
Su ile ateş, nasıl bir arada bulunmazsa, dünya ve ahiret sevgisi de aynı kalpte bulunmaz. Onun için baki olan ahiret hayatı için geçici olan bu dünyayı satanlar, her ikisini de kazanırlar. Ama dünya için ahiretini satanlar, her ikisini de kaybederler.
İnsan biri zahiri, diğeri de manevi iki bünyeye sahiptir. İnsanın zahiri yanı dünya ile meşguldür. Manevi yanı ise ahiret ile meşguldür. Tabi olarak, zahiri insan nasıl hasta olduğu zaman bir iş yapamaz ve dünya hayatını devam ettirecek imkânları sağlayamazsa, bir insan manen hasta olduğunda da ahiret hayatını kazanacak amellerden geri kalır.
Netice olarak insan, dünyada kendisini geçici olarak görüp ebedi olarak kalacağı ahiret hayatı için çalışmalı, bu dünyadaki bütün meşakkatlere katlanıp ahiretteki rahatlık ve bol nimetleri kazanabilmek için gayret göstermelidir. İnsana yarayacak tek şey budur.
‘Kim de hep dünya
için çalışırsa…’
Mü’min şuurlu olmalıdır. Kalbi dünyaya meylettiği zaman, bunu hissetmeli ve bu hastalığını tedavi edebilmenin çarelerine sarılmalıdır.
Ebu’d Derda radıyallahu anhtan rivayetle Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: “Elinizden geldikçe kendinizi dünya işlerine fazla kaptırmayınız. Biraz da ibadet için vakit ayırınız. Zira kimin gailesi sırf dünya olursa, Allah işlerini dağıtır. Fakirliği iki gözünün arasına getirir. Hep fakir olduğunu sanır. Kimin de gailesi daha çok ahiret olursa, Allah işlerini toparlar, huzurunu arttırır. Zenginliği kalbine yerleştirir. Gönül zenginliğinde huzur bulur.” (Taberani, Beyhaki)
Diğer bir rivayette ise Enes bin Malik radıyallahu anhtan rivayetle Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: “Kimin arzu ve gailesi ahiret olursa, Allah zenginlik duygusunu kalbine yerleştirir. İşlerini toparlar. Onu huzura kavuşturur, istemese de ümit etmediği yerlerden dünya servetine kavuşur. Kim de hep dünya için çalışırsa Allah fakirliği gözlerinin önüne getirir. Fakirlik duygusundan kurtulamaz, işlerini dağıtır. Dünyadan da ancak hakkında takdir olunanı elde eder.” (Taberani)
Hasan-ı Basri kuddise sirruhu diyor ki: “Ben bazı evliyaları gördüm ki, onlar dünya kendilerine ikbal ettiği (geldiği) zaman sevinmiyorlardı. Dünya kendilerine sırt çevirdiği zaman ise üzülmüyorlardı. Dünyanın altın ve gümüşü onlara göre toprak gibiydi.”
Allah-u Zülcelâl ayet-i kerimede, dünyanın ve dünyadan yüz çevirenlerin halini şöyle beyan eder; “Kadınlara, oğullara, kantar kantar altın ve gümüşlere, besili atlara, hayvanlara ve ekinlere karşı duyulan aşırı istek, insanlara süslü gösterildi. Oysa bunlar sadece dünya hayatının geçici malıdır. Varılacak güzel yer ise Allah’ın katındadır. De ki: ‘Size bundan daha hayırlısını haber vereyim mi? Allah’tan korkanlar için Rableri katında, altlarından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve Allah’ın rızası vardır. Allah, kullarını çok iyi görür.” (Âl-i İmran; 14-15)
Onun için kalbi dünyaya meyleden insan: “Bu dünya çöplüktür. Bu çöplük için Allah-u Zülcelâl’in rızasını ve cenneti nasıl terk edebilirim?” diye kendi kendine hitapta bulunarak, azarlayarak, kalbindeki dünya muhabbetini söküp atmalıdır.
Vakkasoğlu Said radıyallahu anhtan rivayetle Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: “Zikrin hayırlısı hafi (gizli) olanıdır. Rızkın ve malın da hayırlısı yeteri kadar olanıdır.” (İbn Hıbban, Beyhaki)
Akıllı olan da
dünyayı sevmez
Şurası iyi bilinmeli ki insanın kalbinde dünya sevgisi ne derecede varsa ahiretin sevgisi de o derecede o kimsenin kalbinden çıkar. Kim neyi severse Allah-u Zülcelâl ona istediğini nasip eder. Dünyayı sevenlere de dünyayı nasip eder. Çünkü Allah-u Zülcelâl’in katında dünyanın hiçbir değeri yoktur.
Nitekim Allah-u Zülcelâl bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Elbette Allah’tan korkanlar için ahiret yurdu daha hayırlıdır.” (En’am; 32)
Dünyaya karşı uyanık olmak lazımdır. Dünyaya az rağbet edip onun hakkında olmayacak beklentilere girmemek gereklidir. Dünya öyle istikrarsız bir yerdir ki sağlam olan birden hastalanır, emniyet içinde olan birden korkuya müptela olur, sevinçli olan birden kederlenir. Zengin olan bir anda fakirleşir. Dünyaya önem verip onu sevmek, akıllı kimselerin işi değildir.
Nitekim Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: “Dünya, ahirette evi olmayanın evi ve orada malı bulunmayanın malıdır. Dünya malını aklı olmayan toplar.” (Ahmed bin Hanbel, Beyhaki)
Dünyayı seven bir kimse, öldüğü zaman sevdiğinden ayrıldığı için azap çeker. Bu azabın şiddeti de dünya sevgisinin şiddeti ölçüsündedir. Allah-u Zülcelâl’i ve ahireti seven ise, ölürken sevdiğine kavuştuğu için sevinç duyar. Bu sevincin büyüklüğü de Allah ve ahiret sevgisinin büyüklüğü derecesindedir.
İnsanda Allah ve ahiret sevgisini oluşturan ve güçlendiren şey, marifetullah, yani Allahu Zülcelâl’i tanımak ve Allah’a ibadettir. İnsanda dünya sevgisi uyandıran ve kuvvetlendiren şey ise nefsin şehvetlerine uymaktır. Nefsin şehvetleri bu yüzden kötülenmiştir.
Dünya hayatı
çok kısadır
Dokuz yüz elli sene yaşayan Nuh Aleyhisselam’a vefat hastalığında:
– Dünyayı nasıl buldun? Diye sormuşlar. O da:
– Dünyayı iki kapılı bir han gibi dördüm. Bir kapıdan girdim, diğerinden çıktım, demiştir.
Gerçekten dünya hayatı çok kısadır. Bakınız, Nuh Aleyhisselam dokuz yüz elli sene yaşadığı halde, sanki onu hiç yaşamamış gibi görmüştür. Buna göre kendi halimizi düşünmemiz gerekmektedir.
Az önce dediğimiz gibi su ile ateş nasıl bir arada bulunmazsa dünya ve ahiret sevgisi de aynı kalpte bulunmaz. Onun için baki olan ahiret hayatı için geçici olan bu dünyayı satanlar, her ikisini de kazanırlar. Fakat dünya için ahiretini satanlar, her ikisini de kaybederler.
Allah-u Zülcelâl, fani olan dünyadan yüz çevirerek bakî olan ahireti sevmeyi ve rızasına meraklı olmayı hepimize nasip etsin inşallah. (Âmin)