‘Lütfen Bana Ölümü Hatırlatmayın!’

  • 22 Aralık 2013
  • 748 kez görüntülendi.
‘Lütfen Bana Ölümü Hatırlatmayın!’
REKLAM ALANI

Hayatı anlamayanlar, ölümü hatırlamayı arzu etmezler. Çünkü bu hatırlama onlara, yaşadıkları hayatın aklî vicdana uygun düşmediğini gösterir.
(Tolstoy)

 

Ölüm konusu açılınca kapatanlar

REKLAM ALANI

Etrafımızdaki pek çok insanın Allah’ın varlığını kabul ettiği; ancak yaşantısına bakıldığında, adeta Allah yokmuş gibi davrandığı görülür. Yaşantısıyla ilgili aldığı kararların neredeyse hiç birinde, Allah’ın ondan nasıl bir hayat yaşamasını istediği ile ilgili bir ölçü ve değer yoktur.

Ne zaman dinî konular açılsa ve dolayısıyla konuşma ölüm gerçeğine gelse, insanların bir kısmı, sanki hiç ölmeyecekmiş gibi umursamaz davranırken, diğer bir kısmı ise konunun değişmesini ister. Hatta “Canım biraz da güzel şeylerden konuşalım” der ve bırakın ölümü, ölüm hakkında konuşmayı bile kötü olarak görür. Oysa ölüm, üzerine konuşulmasa da düşünülmese de kaçılamayacak bir gerçektir.

Bazı kişiler, kıyamet günü diriltilen insanların, “Kim uyandırdı bizi uykumuzdan?” (Yasin; 52) demeleri gibi, bu dünya hayatındaki gaflet uykumuzla bizi başbaşa bırakın, uyandırmayın, hatırlatmayın, rahatsız etmeyin, dercesine bu gerçekten kaçmaya, ölümü unutmaya çalışmaktadır. Ölümü düşünmenin, yaşadığı anı tatsız kılacağına inanmaktadır. Oysa yaşamı bu denli değerli kılan şey, ölümdür.

Bununla birlikte, siz ölümü unutsanız dahi, ölüm unutmaz sizi. Vakit tamam olunca gelir sizi almaya…

“De ki: Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, muhakkak sizi bulacaktır. Sonra görünmeyeni ve görüneni bilene döndürüleceksiniz. O size, (bütün) yaptıklarınızı haber verecektir.” (Cuma; 8)

Ölümden korkulmasının sebepleri

İnsanların ölümü hatırlamak istemediklerini ve bunun için kendilerine çeşitli bahaneler bulduklarını görürüz. Ölüm korkusunun çok çeşitli sebepleri vardır. Bunlar, genellikle insanların bu dünyada sahip olduklarından, sevdiklerinden ve yaşamaktan mahrum kalmaları ya da yaşantılarının Allah’ın emirlerine uygun olmamasının verdiği vicdanî huzursuzluktan kaynaklanmaktadır.

Muhtemelen bu gibi sebeplerden dolayı bazı araştırmacılar, dindar olmayan insanların ölümden daha fazla korktuklarını ortaya koymuşlardır. Ölüm korkusuyla baş etme noktasında da farklı eğilimlerin bulunduğu görülmektedir.

Konuya bilimsel açıdan bakılacak olursa durumun şu şekilde özetlenmesi mümkündür:

“Dindar olmayan kişiler, ölümü hayatın tabii bir sonucu olarak görmekte ve tüm dikkatlerini bu dünyadaki hayata, dünyevî zevk ve uğraşlara yöneltmektedirler. Böylece, ölüm gerçeği karşısında bir savunma tepkisi ortaya koymaktadırlar. Bunun da başlıca iki şekli vardır: Birincisi, “maskeleme” diye isimlendirilebilecek bir davranış biçimidir ki, bu durumda kişi kendisini günlük işlere bütünüyle kaptırmakta ve ölüm hakkında düşünme fırsatı kalmayacak şekilde kendini meşgul etmektedir.

İkincisi ise “bastırma” davranışıdır, kişi ölüm kavramını şuurdan atarak, etkisiz hale getirmeye çalışmaktadır. Genel olarak, dindar insanların ölümü şuurlarında çok canlı tutma eğilimi içinde oldukları, ölüm gerçeği ile yüz yüze gelmekten kaçınmadıkları bir gerçektir. Bununla birlikte, ölüm ötesine duyulan inanç, bir yerde teselli kaynağı olurken, aynı zamanda kaygı ve sıkıntı kaynağı da olabilmektedir.”(1)

Bir hadis vardı. Şiar edinmiştik kendimize: “İnsanlar uyurlar, ölünce uyanırlar…”

Hakikaten böyleydi, etrafımızdaki pek çok insanın durumu. Derin bir gaflet uykusuna dalmış, sadece dünyalık işler peşinde koşturup duruyorlardı. Sabah erken uyanıp okula gitmek istemeyen şımarık çocuklar gibi bir sağa bir sola dönüyorlardı yataklarında. Rahatımızı bozmayın, uykumuzu bölmeyin diyorlardı adeta. Oysa uyumak için çokça vakti olacaktı insanın, toprağın altına girdiğinde. Vakit uyanık olma vaktiydi üstelik. Öteki dünya için hazırlık vakti…

Zincirlikuyu Mezarlığı’nın ana kapısına asılan, “Her canlı ölümü tadacaktır” ayetini görüp rahatsız, huzursuz oluyordu kimileri. Her gün geçtikleri yolun üzerinde, bu şekilde bir uyarıyı görmek istemiyorlardı. Oysa huzursuz olunacaksa şayet; şimdi bu dünyadayken huzursuz olmak, sonsuz bir acı ve huzursuzluktan çok daha iyiydi.

Minarede “ölü var!” diye bir acı salâ…
Er kişi niyetine saf saf namaz… Ne âlâ!
Böyledir de ölüme kimse inanmaz hâlâ!
Ne tabutu taşıyan, ne de toprağı kazan…
Necip Fazıl Kısakürek

‘Ölüm önemsiz değildir!’

Romalı düşünür Seneca’nın ifadesiyle ölüm, üzerine düşünülmeye değmeyecek önemsiz konular gibi değildir ve esasen bir insana “ölümü düşün” demek, onu hürriyeti düşünmeye davet etmektir:

“Ölüm, iyi veya kötü kesilmiş bir saç kadar önemsiz değildir. Bir kötülük değildir, ama kötü bir görünüşü vardır. Yaşamak arzusu ile çözülüp dağılmak korkusu, her insanda yerleşmiştir. Ölümden korkumuzun sebeplerinden biri de bilgisizliktir. Bilinmeyen şey bizi ürkütmektedir. Ruhumuzu güçlendirmemiz ve onu ölüme yaklaşacak, ölüme korkmadan bakacak hale getirmemiz gerekir. Küçük çocuklar ve zihin yapıları zayıf olanlar ölümden korkmuyorlar. Akıl yürütmeden yoksun varlıkların sahip olduğu bu güveni, akıl bize sağlamazsa ayıptır. Bir insana ‘Ölümü düşün!’ demek, onu hürriyeti düşünmeye davet etmektir. Ölümü öğrenen insan, köle olmayı unutur.”(2)

Bu dünyadaki mutluluk ve başarıya dair özlü sözleri beğenip asarken duvarına, içi heyecan dolan biri, düşünmüyordu bir kez olsun, aslında ölüm kadar gerçek ve kalıcı değildi bunların hiçbiri. Ölümün insanı ne şekilde, hangi haldeyken yakalayacağı da belirsizdi. Bir harama girerken, örneğin ya da bir suç işlerken ölebilirdi. Ya da sadece kendi ölümüyle kalmayıp aşırı alkollü bir şekilde direksiyon başındayken bir başkasının ölümüne de sebep olabilirdi. Yakabilirdi başka canları da. Madem ölümün bizi ne zaman ve ne şekilde yakalayacağı belli değil, o halde herkes yaşantısına dikkat etmeli!

Ne bedeniniz sizin, ne ömrünüz!

Bankaya borçlandığınızı ve bu yüzden evinize ipotek konulduğunu hayal edin! Banka yetkililerinden yapmanız gereken ödemeler ile ilgili bildirimler alıyorsunuz. Siz ise tüm bu tebligatları kulak ardı ediyor ve yırtıp atarak, evinizin üzerindeki ipoteği düşünmeden yaşamaya devam ediyorsunuz. Ama bir gerçeği göz ardı ediyorsunuz. Siz düşünmeseniz de, önemsemeseniz de evinizin üzerindeki ipotek devam etmekte. Bankanın her an gelip sizi evden atması ya da evinizi satışa çıkarması mümkün. Ölümü düşünmeden yaşasanız da ölüm gerçeğinin hiçbir zaman değişmediği ve ömrünüze her an el konabileceği gibi.

Unutmayın bedeniniz de, ömrünüz de size ait değil. Hepsi gerçek sahibinin! Üzerinizde ipotek var…

Ayet-i kerimede şöyle buyuruluyor: “Hiç kimse, yarın ne kazanacağını bilmez. Hiç kimse, hangi yerde öleceğini bilmez. Hiç şüphesiz Allah bilendir, haberdardır.” (Lokman; 34)

Bir gün öleceğinin farkında olmadan ve Allah’ın emirlerini dikkate almadan yaşayarak, hiç ölmek istemeyen kişiler, ahirette azaba uğratıldıklarında ise ölmek için bir yol arayacaklardır.

Ayet-i kerime meali; “İş onların söyledikleri gibi değil. Onlar o kıyamet saatini yalanladılar. Ve biz, kıyamet saatini yalanlayanlara alevli bir ateş hazırlamışızdır. O (cehennem), onları uzak bir yerden gördüğünde, onlar onun kaynayan öfkesini ve uğultusunu işitirler. Elleri boyunlarına bağlı olarak, onun dar bir yerine atıldıklarında, orada haykırırlar: ‘Neredesin ey ölüm!’ Bugün bir ölüm çağırmayın, birçok ölümü davet edin. De ki: ‘Bu mu daha iyi, yoksa korunanlara vaat edilen o sonsuzluk cenneti mi? O cennet, korunanların ödülü ve dönüş yeridir.” (Furkan; 11-15)

Bir gün öleceğinin farkında olanlar ise mezar yeri satın alıyorlardı kendilerine; öldükten sonra ortada kalmayalım, yerimiz belli olsun diye. Şüphesiz haklıydılar. Ama yine de bu dünyada yatacağı yerin derdine düşüyor ve asıl gerçeği unutuyor çoğu kişi. Kendine yer hazırlıyor ama kendini o yere hazırlamıyor ne yazık ki!

“Her can ölümü tadıcıdır. Ecirleriniz (yaptıklarınızın karşılıkları) muhakkak kıyamet günü tastamam verilecektir. (O vakit) kim o ateşten uzaklaştırılıp cennete sokulursa artık o, muhakkak muradına ermiş olur. (Bu) dünyâ hayatı aldanma metâından başka (bir şey) değildir.” (Âl-i İmran; 185)

Notlar: 1- Hayati Hökelekli; Din Psikolojisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2003, s. 99-100. 2) (Aktaran) Müfit Selim Saruhan; “İslam Filozof ve Düşünürlerinde Ölüm Korkusu ve Tedavisi”, c. 47, sayı 1, s. 90.

REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ