Mehdi Ve Mesihlik Paranoyası
Mirza Gulam Ahmed Kadıyani örneği
1839-1908 Yılları arasında, İngilizlerin Hindistan Müslümanlarını dinden çıkarmak ve özellikle cihad ruhundan uzaklaştırarak emperyalizme karşı dirençlerini kırmak için destekledikleri Kadıyanilik hareketinin kurucusu, peygamberlik iddiasında bulunmuş bir ruh hastasıdır.
Hadis-i şerifte buyruluyor: “Ümmetimin içinden otuz tane yalancı çıkacak ve her biri kendisinin peygamber olduğunu iddia edecektir. Oysa Peygamberin sonuncusu benim ve benden sonra da peygamber yoktur.” (Ebu Davud)
İslam dünyasındaki bazı hareketleri değerlendirebilmek, günümüzde de rastlanan yalancı mehdi ve peygamberlik iddiasında bulunan sahtekârların kimin hesabına çalıştıklarını ve nasıl bir kişiliğe sahip olduklarını bilmek için, tarihteki örneklerinin gözden geçirilmesi şarttır.
- Asrın yalancı peygamberi Mirza Gulam Ahmed Kadıyani’yi bu sebeplerle incelemek hem ilginç hem de ibretli olacaktır.
Seviyesi düşük bir adam
Mirza Gulam, 1835 yılında, Hindistan’da Pencap, Kadiyan’da doğdu. Çocukluk ve ilk gençlik yılları bu kasabada geçti. 1864-1868 Arası Sialkot’ta Bölge Mahkemesi’nde küçük bir memurdu. Onun bu dört yıl süren memuriyet hayatı, iddiaları için esaslı bir zemin ve basamak oluşturmuştur.
Şöyle ki; Gulam, ruhen ve bedenen çeşitli hastalıklara müptela idi ve ahlaken de aşağılık bir seviyedeydi. Marjinal bir aileden geliyordu, Hindistan’da diğer sınıflarla uçurum farkı olan asil ve zengin kesime imreniyordu.
Sınıf atlayabilmenin, meşhur olabilmenin kestirme yollarını bulabilmek için kafasını çatlatırcasına yoruyordu. Peygamberlik iddiasıyla ortaya çıktıktan bir süre sonra, kavuştuğu emelini şöyle açıklıyordu: “Ben zavallı biriydim. Kimseler beni tanımazdı. Hayatta geçim vasıtalarımda, rahatlık ve kolaylık temin edecek kadar bir şey değildi. Bütün elimdeki mal, babamdan kalan az bir mirastan ibaretti. Daha sonra ayda on rupi kazanma imkânım yokken, Allah dünyayı emrime verdi. Bununla Allah durumumu değiştirdi ve elimden tuttu. Şimdiyse ayda üç bin rupiden daha çok para elde ediyorum.”
Tabii, elde ettiği sadece para değildi. Şöhret, kendine köle olan binlerce kişi, makam, itibar ve evlendiği birçok kadın…
Hindistan’ın durumu
Gulam Ahmed’i değerlendirirken, yaşadığı ortamı da gözden geçirmek gerekir. Müslümanlar, zulüm ve baskı görmekteydiler. Hindu ve Hıristiyanlar, Müslümanları yaylım ateşine tutmuşlardı.
İngiltere, Hindistan’ı sömürge edinmişti. 1857’de Ayaklanan Müslümanlar ve Hindular, zalimce imha edilmişlerdi. Böyle üzücü durumlarda, insanların bir kurtarıcıya daha çok ümit bağladıkları bir gerçekti.
Müslümanlar, içlerine uydurma rivayetlerin de karıştığı rüyalara düşkündüler. Geniş halk kitleleri, bu neviden haberlerle maneviyatlarını üstün tutmaya çalışıyordu. İngilizlerle mücadele yerine, “Vaadolunmuş Mesih’in inerek ve Mehdinin zuhur ederek, öçlerini alacağı düşüncesiyle hiçbir şey yapmaz olmuşlar, tebliği ve emril bilmaruf gibi vazifelerini terk ederek, Allah için mücadele etme gayretini de bırakmışlardı. Oysa bu düşünce, tam tersine, zaman ve mekânı hazırlamak adına onları daha da gayrete getirmeliydi.
İşte Gulam, Hintli Müslümanların bu zaafını ve Hırıstiyan misyonerlerinin Müslümanlar üzerindeki tesirlerini yakından tetkik etmişti. 1868’de Kadıyan’a döndüğünde, tek hak din olan İslam ve diğer batıl inançlar üzerinde daha kesif bir çalışmaya girişti. Gerekli dersleri almıştı, faaliyete başlayabilirdi.
Gulam faaliyete başlıyor
Mirza Gulam, 1879 yılında, mahalli gazetelerde İslam’ı savunma faaliyetine girişir. Hindu ve Hıristiyanlara çatar; ezilmekte olan Müslümanlar arasında oldukça ilgi toplar ve önceleri kimsenin aldırmadığı kişiliği, ön plana geçmeye başlar.
1888 Yılına kadar devam eden bu devrede, sadece İslam’a davet eden ve dinsizlere karşı İslam’ı müdafaa eden, sıradan bir mücahiddir. Bütün inanç ve düşüncelerinin diğer Müslümanlarınki ile uyuştuğunu izah etmeye çok düşkündür. Diyordu ki: “Benim inançlarım, Ehl-i Sünnet’in inançları gibidir. Ve Muhammed sallallahu aleyhi vesellem en son peygamberdir. O’ndan sonra kim peygamberlik iddia ederse o bir kâfirdir, bir yalancıdır. Bunun sebebi ise iman ederim ki peygamberlik, Âdem’le başlamış ve Resulullah ile sona ermiştir.”
Fakat bu devrede, ferasetli müminler, onun kitaplarında birtakım garip iddialar seziyorlar ve bunları aleyhine kaydediyorlardı! Çünkü Mirza kendisinin, ümmetin evliyalarının en üstünü olduğunu ima ediyor, lakin daha sonra itirazlar üzerine yaptığı tevillerle gazapları söndürüyordu. Zor günlerde İslam’ı müdafaası, Müslümanlar arasında büyük teveccüh doğurmuştu ve bu şekil iddiaları göz ardı ediliyordu.
Mücedditliğini ilan ediyor
1888 Senesinde Mirza, Müslümanlara hitap ederek, onları kendisine biat etmeye çağırdı. İslami faaliyeti sırasında etrafında halkalanan Müslümanlardan birçoğu biati kabul etti. Kendisinin “Allah tarafından gönderilmiş 14. asır Müceddidi (Dini bidatlerden ayıklayan manasında yenileyicisi)” olduğunu iddia etmiştir. Her asırda bir müceddid gelirdi. 14. asra gireli birkaç sene olmuştu ve beklenen müceddid kendisiydi. (!)
Mehdi ve Mesihlik, derken
peygamberlik iddia ediyor
Mirza Gulam, Müceddidliğine itirazlar bir yana, birçok Müslüman’ı kandırmasının ve kendisine bende yapmasının verdiği güvenle, 1891 yılında, İsa’nın öldüğünü, kendisininse beklenilen Mehdi ve İsa olduğunu ilan etti.
Halk tabakasının akın akın kendisine bağlandığını gören Mirza, iddiaları ile yetinmez, 1900 yılında, makamını daha da yükselterek peygamberlik iddiasında da bulunur.
Biat şartları on maddedir: Gulam Ahmed’in buyruğuna giren kimse şirkten, her türlü büyük günahtan sakınacak; beş vakit namazını, hatta teheccüt (gece) namazını kılacak; bütün insanlara iyilikle davranacak; her durumda Allah’a bağlı kalıp nefsini Allah’a adayacak; Kuran’ın yolunda yürüyecek, dine, İslâm’a bağlılığa, kendi hayatı ve malından, şerefi, çocukları ve kıymetli bildiği her şeyden çok değer verecek; dini dünyanın üstünde tutacak ve son olarak da her iyi şeyde kendini Gulam Ahmed’e kopmayacak şekilde bağlayacak ve ölünceye kadar ona itaat edecektir.
İngilizlerin sadık uşağı
Bütün bu faaliyetlerin işgalci İngiliz Hükümetinin dikkatini çekmemesi mümkün değildi. İngilizler, halkın ve özellikle Müslümanların her hareketini gözaltında tutuyorlardı. Gulam Ahmed, sinsi ve aşağılık zekâsını iyi kullanmış, daha başından itibaren, hareketinin siyasî olmadığını bildirmiş, İngiliz Hükümetine de medhiyeler düzerek, kılıçla cihad etmenin gereksizliği üzerinde ısrarla durmuştur. İngilizlerin başlarında olmalarının onlar için bir nimet olduğunu ve uzaklaşmamaları için dua ettiğini her fırsatta tekrarlıyor, davranışları ile de sadakatini ispat ediyordu.
- Asırda Müslümanlar, her ne kadar acıklı ve üzücü durumdaysa da bir potansiyel güç olarak düşmanlara korku salıyordu. Dünyanın en ücra köşesinde dahi, İslam’a ve Müslümanlara saldırı olsa diğerleri ayağa kalkıyordu. İstanbul’daki halife, en azından manevi destek oluyordu. Hiçbir oyun ve baskı, Müslümanların birbirlerine bağlılığını sarsmıyordu. Çünkü hepsi aynı kitaba, peygambere ve kutsal yerlere bağlıydılar.
Sömürgecilerin önünde geriye tek yol kalıyordu. Müslümanları itikadda birbirine düşürmek. İşte, Kadıyanilik bu emel için biçilmiş kaftandı. Kadıyani, “Ben Mehdiyim ve İngiliz Hükümeti benim kılıcımdır” diyordu.
Kadıyaniler, Hindular’ın desteğini de almakta gecikmediler. Bir Hindu lideri: “Bize göre Kadıyaniler Müslümanlardan daha iyidir. Çünkü onların (sahte) peygamberi buralıdır. Ve bütün mukaddes yerleri de yine bu topraklardadır” diyordu.
İslam düşmanları, İslam’ı yıkmak için kullanacakları maşayı, kendileri yetiştirmiş gibi bulmuşlardı. Müslümanlar arasından, İslam adına çıkan ve İslam’la savaş veren, süslü püslü uyduruk bir inanç çıkartılmış oldu.
Kadiyaniliğin özellikleri
Mirza Gulam Ahmed Kadiyani, zordaki Müslümanlara hem dünyevi hem de uhrevi vaatlerde bulundu ve birçoğunu kendisine bağladı. İngilizlerin yakın desteğini aldı. Egemen güçlerin maşalığı rolünü üstlendi. Öldürülen, asrımızın Sahte peygamberi Reşat Halifenin de ABD uşaklığı, bu açıdan ilginçtir benzerlik arz etmektedir.
Kadıyani’nin, istilacı ve işgalci emperyalistlere karşı İslam’ın en önemli silahı olan cihadı kaldırması da dikkat çekicidir. Ona göre, İngilizlere silah çekmek kesinlikle yanlıştı ve caiz değildi.
Gulam Ahmed aşağılık bir kişiliğe sahipti ve hastalıklı bir adamdı. Yarım başağrısı, histeri, başdönmesi, karasevda, cinni hastalıklar, verem, idrarını tutamama, sinir zayıflığı, unutkanlık, esrar ve alkol kullanma bunlardan bazılarıydı.
*Kadıyani’de de benzerlerinde olduğu gibi mantık dışı ve gülünç teviller, kurduğu sapkınlığın esasını teşkil ediyordu.
Mesela, hadis-i şerifte Mesih’in iki sarı örtü içinde nüzul edeceği haberini, ilginçtir ama “İşte, o iki sarı örtü şudur: Şiddetli baş dönme hastalığım ve idrarımı tutamamam. Öyle ki bazen yere düşerdim ve bazı zamanlar günde yüz kere küçük abdeste çıktığım olurdu” şeklinde tevil ediyordu.
Gulam Ahmed, kendini Allah’tan vahiy alan peygamber kabul ettiği için, “Sözüme ters düşen her hadis ya sahih değildir veya tahrif edilmiştir” diyordu. Ayetlerin manalarını bu yönde açıklama küstahlığında bulunuyor, tefsirleri ifsad ediyor ve batıl fikirleri moda haline getiriyordu.
* Gulam Ahmed oportünistti (fırsatçı). Her şeyi her an, kendisi için kullanabileceği imkânlardan faydalanmayı ilk ve esaslı iş bilen biriydi. Kendisine fazlaca güvenen, iddialarına büyük değer veren, bunlarla övünen ve böbürlenen bir karakter yapısına sahip olduğu göze çarpıyordu.
* Kadiyani, bağlılarının Peygamberimiz sallallahu aleyhi veselleme sadakatini azaltıyor ve ümmeti birlik olmaktan çıkarıyordu. Bu yüzden, İslam’a düşman bütün güçlerce destekleniyordu. Müslümanlar arasında inançsızlık propagandası yapmaktansa bunun gibileri desteklemek çok daha karlıydı.
* Bu tip büyük yalancılara, en başta kendi yakınlarının inanmadığı da bir gerçektir. Oğlu, Kadiyani’nin yalancı olduğunu ve İslam’dan koptuğunu yüzüne haykırmıştı.
* Âlimler, ona her zaman karşı çıktılar. İslam’a dönmesi ve düzelmesi için uğraştılar. Fakat Gulam Ahmed ise her seferinde yalanla, takiyye ve teville kendini savundu.
Ortaya koyduğu kehanetleri, tutmadı ve hep yalan çıktı. Buna rağmen, zerrece ibret almadan yalanını sürdürdü.
Ölümü ve düşündürdükleri
1908 yılında koleradan, oldukça ibretli şekilde, ishalden devamlı yatağına defi hacet yaparak öldü. Hindistan gazeteleri: “Sahtekâr Kadiyani Gulam Ahmed, koleraya yakalandığında, ağzından pislik geldi. Tuvalette, defi hacet için otururken öldü” şeklinde ölümünü haber verdiler.
Hummalı çalışmalarına rağmen, İslam dünyası üzerindeki hesaplarını gerçekleştiremeyen şer güçler, bugün de aynı oyunu sürdürmekte ve Müslümanların Hz. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimize bağlılıklarını zayıflatmak, onları birbirine düşürmek istemektedirler. Halen dünyada 210 milyon taraftarı olan, etkili yayın organları bulunan Kadıyaniliğin tetkiki, emperyalist güçlerin İslam üzerindeki emelleri hakkında birçok fikirler verir.
NOT: 1) İngiliz Emperyalizmi Kadıyanilik, İhsan Zahir, Ebru Yayınları, 1985, s. 2) Çağımızda İtikadi İslam Mezhepleri, Prof, Dr, Ethem Ruhi Fığralı, Selçuk Yayınları, 1986, s. 3) Kadiyanilik Nedir? Mevdudi, İhya Yayınları, 1975. 4) Ana Britanicca, Kadıyanilik maddesi. 5) Din ve Fikir Hareketleri Ansiklopedisi, Risale Yayınları.