Mümin Mümini Herşeye Rağmen Sevmeli…
Kusur varsa da sırf
Allah için sevebilmeli
Allahu Zülcelal’in rızasına kavuşmak ve hakiki kul olmak üzere çıkılan seyru süluk yolundaki en büyük engellerden biri de birbirimizi Allah için sevemeyişimizdir.
Özellikle İslami hizmetlerde bulunan müminler, cehalet ve şuursuzluğumuzun da yardım ettiği şeytanın, sürekli saldırı noktalarından birini teşkil etmektedir. Oysa hatalı ve noksanlı da olsa kardeşini sevebilmek, gerçek bir müminin en önemli vasıflarından biridir. Zaten önemli olan, birbirini hata ve kusuru varken sevebilmektir.
Bütün dünyaya hâkim olan batıl(ı) kültür ve maddeci dünya görüşünün getirdiği benlik hastalığı, bunun en büyük engelidir. İnsan sürekli ‘Ben!’ Ben!’’ derken, nasıl ‘Sen!’ ‘Sen!’ diyebilecek? Diyemiyoruz işte…
Bu engeli aşmak için İslami dünya görüşünü çok iyi araştırmalıyız.
Müslüman kimdir?
Bu dünyadaki amacına nasıl ulaşabilir?
İslam’ın; dünyaya, sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasi hayata bakan prensipleri nelerdir?
Bunlarla birlikte, sağlam bir itikadi ve fıkhi altyapı da oluşturulursa işte, ancak bu temel üzerine tasavvuf ve ahlak inşa edilebilir.
Tasavvuftaki “Fena fi’ş-şeyh”, “Fena fi’r-Resul” ve “Fenâ fillah” aşamaları, her bir durakta sevgi yumağı ile donanmakla elde edilir. Zaten süluktan maksat, bir ‘muhabbet insanı’ olabilmektir. Sırf Allah için sevebilmek…
İşte, bu yüce, mukaddes muhabbete ulaşabilmek için önce yol arkadaşını, beraber Hak yoluna gidilen yoldaşı sevebilmek gerekir. Amiyane tabirle, insan, sevmediği bir kimse ile yola gider mi?
Birlikte hizmetin yolu
sevgiden geçiyor…
Eskilerin “Fena fil İhvan” dedikleri, ‘sofi kardeşinde fena olmak’ tabiri ve kuralı vardı ki artık umuma hitab eden kollarda uygulan(a)mamaktadır. “İnsanların imanı kurtulsun” diye, herkesin kabul edildiği bu ortamlarda, çoğu defa, değil tasavvufun, İslam’ın bile temel kaidelerinin bilinmediği durumlara sıklıkla rastlanır.
Ne kadar olumsuz ve bozucu şartlar oluşursa oluşsun, aslında bu tür ortamları olumlu ve yapıcı hale getirmek gayet kolaydır. Yeter ki samimiyet ve yol yöntem doğru olsun.
Sözünü ettiğimiz, sofi kardeşinde fena olmaktan kasıt, -Mürşidi Kamil’de olduğu gibi- onun şahsında fena olmak değil; beraber yola gittiği kardeşini, kendi nefsine, her hususta tercih etmek ve öne geçirmektir. Onun sevdiğini sevmek, nefret ettiğinden yüz çevirmektir.
Bu sayede, insan bir derece nefsini aşmayı öğrenir. Benlikten, bencillikten sıyrılmaya başlar. Öyle ya, başka bir kimse için kendi arzusunun zıddına hareket etmektedir.
Böyle bir kardeşi olmadan, çok zorlukla terk edilebilecek işler, hevesler; böyle bir kardeşlik bağı sayesinde kolaylıkla nefse öğretilir, kabul ettirilir. Tıpkı, Medine’ye hicret eden muhacirlere yardım edip onlarla kaynaşan Ensar-Muhacir kardeşliğinde olduğu gibi…
Yok, eğer bulunulan ortamlarda, kardeşlik esasları uygulanmaz, benlik ve enaniyetler ön plana çıkarılırsa işte, o zaman şeytana gün doğdu demektir. Zaten “sürüden ayrılanı kurt kapar” misali pusuda bekleyen Şeytan, o kardeş olması gerekenleri, sürekli dürterek, birbirinin aleyhine düşündürmeye ve çalıştırmaya başlar. Ve özellikle, cahil ve nefis muhasebesi nedir bilemeyen insanları, parmağında oynatır! (Allahu Zülcelâl bizleri böyle bir duruma düşmekten muhafaza buyursun, âmin.)
Zaferin şartı da sevgi…
Seyru sülukta, kardeşlerinde fani olma aşaması, sonraki aşamalar için bir hazırlık ve alıştırma sürecidir. Nefis, öyle kısa bir sürede, taleplerinden vazgeçmez. Bu yüzden, nefsin eğitimi tamamen tedricidir. Her aşamada, biraz daha benlikten kurtulur insan.
Günümüzde, nefislerdeki terakkinin, bir ileri bir geri yalpalayıp durmasının belki de en önemli sebebi, sözünü ettiğimiz, “kardeşinde fani olmak” kaidesinin tatbik edilmemesidir. Bu kaideye uyulmadığı sürece, birbirini Allah için sevebilmek mümkün değildir. Birbirini sevmeyenler ise asla Rahmeti İlahi’ye ve yardıma mazhar olamazlar.
Demek ki Allah için mümin kardeşini sevmek, hem seyru süluk için hem de İslami hizmetlerde başarılı olabilmek için vazgeçilemez, temel bir kaidedir.
Kaynak: Seyda Muhammed Konyevî; Gelin Allah İçin Birbirimizi Sevelim, (3. Baskı) Reyhanî Yayınları, İstanbul, 2009.